Sözde seçilmiş halk vadedilmiş topraklar peşinde koşuyor

Doğu Akdeniz hidrokarbon oluşumlarıyla dikkat çeken bir yer. Gazze kıyı şeridinde de doğalgaz rezervinin bulunduğu biliniyor. 1998 yılında bulunan Gazze Marine Doğalgaz Alanı, Doğu Akdeniz’de ilk keşfedilen doğalgaz sahasıdır.

Biz sonsuzluğa uzamasını dilediğimiz Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, dünya ABD’nin koruyucu kanatları ile Batı’nın vurdumduymazlığı ve hoşgörüsü altında, Siyonist İsrail’in kadın-çocuk demeden Müslüman Filistin halkına uyguladığı soykırımı izliyordu.

Siyonizmin temelinde, Yahudilerin dini inançları yatar. Putperestliğe karşı tek Tanrı’yı arayan Hz. İbrahim’in kavmi olarak kendilerini “Seçilmiş Halk” diye görürler. Musevilik inancında seçilmişlik kavramı yalnızca Yahudi halkını kapsar, oysa kutsal kitapları Tevrat’ta bahsedilen bir ırk değildir, Tanrı’nın emirlerini benimseyerek uygulayan bir halktır. Bunu görmezden gelerek kendilerini seçilmiş ırk varsayıyorlar. Kaldı ki Yahudi ırkı diye bir ırk da yok, ırkların karışımı var.

Türk Dil Kurumu, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğünde Siyonizm (Fr. Sionisme), “XIX yüzyıl sonlarında çeşitli ülkelerde Yahudilerce ortaya atılan, Filistin’de bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan akım” diye açıklanmıştır. 10 Kasım 1975 tarihinde BM Genel Kurulu “Siyonizmin bir çeşit ‘ırkçılık ve ırkî ayrımcılık’ olduğuna ilişkin” 3370 sayılı kararı kabul etti. Siyonizm bugün İsrail Devleti terörüdür.

Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler Kudüs’ü ele geçirdiler. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkarak son bulunca, Milletler Cemiyeti Kudüs’ü İngiliz mandasına bıraktı. 1939’da Filistin’de Yahudilerin toprak satın almasına kısıtlamalar getiren İngiliz Manda yönetimine karşı Siyonist göstericiler tepki gösterirken, taşıdıkları pankartlarda, “Biz bu topraklar üzerindeki hakkımızı İngiliz Mandası’ndan değil, Tevrat’tan alıyoruz” yazıyordu. Yahudiler olabildiğince toprak alarak kolonilerini geliştirip, Filistin’e Yahudi göçü için zemin hazırlamakta başarılı oldular. Batı, Filistin’i Yahudi yurdu görür oldu.

Filistin toprakları 1948’den önce Mısır’ın ve Ürdün’ün elindeydi. 1948’de ilk Arap-İsrail Savaşı yaşanırken, Mısır tarafından Gazze’de Filistin Devleti kuruldu ve Arap Birliği tarafından tanındı, ama Batı Şeria ile Kudüs bu devletin yönetim alanının dışındaydı. 1967’de Altı Gün Savaşları’nda İsrail Gazze’yi işgal etti. Filistin’in bağımsızlığını ancak 1988’de Filistin Kurtuluş Örgütü Cezayir’de ilân edebildi. İşgalden sonra 2007’den itibaren Gazze Hamas tarafından yönetiliyor. Hamas bir terör örgütü olmayıp, Filistin halkının oylarıyla seçilen Gazze yönetimini üstlenmiş siyasi oluşumdur.

SİYONİZM’İN NAZİZM’DEN FARKI

Siyonizmi, “Dini Siyonizm” ve “Siyasi Siyonizm” diye ikiye ayırmak gerekir. Yahudi mistiklerce savunulan Dini Siyonizm, onların gizemsel duygu ve düşüncelerine bağlı olup, Yahudiliğin kurtarıcı Mehdi bekleyişi umudundan kaynaklanmaktadır. Onlara göre Mehdi yeryüzüne indiğinde, dünyanın bütün ırkları kutsal topraklarda hakimiyet kuran tek bir topluma (Yahudilere) bağlanacaklardır. Dini Siyonizm, Yahudilerin kutsal topraklara hac geleneğini doğurmuştur. Fanatik bir düşünce olan Dini Siyonizm, İslâm muhalefeti ile karşılaşmamış, Yahudi toplumu ile Müslüman veya Hristiyan Araplar arasında ayrımcılığa yol açmamıştır. Siyasi Siyonizm Theodor Herzl ile doğmuş, kutsal topraklara hâkim olması istenen Yahudi Devleti, Yahudi-Arap çatışmasından öte, tüm Müslümanlarda Antisiyonizm ve Yahudi karşıtlığı (Antisemitizm) oluşturmuştur.

Dinsel kitaplarını ilkel mantıkla yorumlayıp işlerine geleni seçen Siyonistler, ırkçılığa (Judaizm’e-Yahudiliğe) dayalı sömürgecilik anlayışına sahiptirler. Onlara göre, kutsal topraklardaki diğer devletlerin sömürgeye dönüştürülmesi gerekir. İsrail, sınırlarını sürekli genişletme emrini Tevrat’tan aldığını söylemekte, uyguladığı devlet terörizmi ve soykırımı bu kaynağa dayamaktadır. Siyonistlerin sömürgecilik anlayışı geleneksel olandan farklıdır ve kutsal topraklara gelen Yahudilerin yerli halka efendilik edeceği sömürgecilik türüdür. İşte bu amaçla, Siyonist İsrail devlet terörizmi uygulamakta, Filistin halkına soykırımla büyük bir mezar hazırlamaktadır. Siyasi Siyonizmin ırkçılığı, İsrail Devleti’nin tüm yasalarına ve icraatına ilham kaynağı olan bir sistemdir. Siyonizm’in Nazizm’den farkı da sadece ırka değil, dine de dayalı oluşudur.

Yahudi katliamı (Holokost) ve Filistin’e Yahudi kaçışının organizatörü, Siyonistlerin işbirlikçisi olan Nazi Subayı Adolf Eichmann, savaştan sonra Arjantin’e kaçmış, Ricardo Klement isimli Alman kökenli Arjantinli işadamı olmuştu, ama İsrail’de intikam günleri başlamıştı. Siyonist ajanlarca Eichmann’ın yeri ve kimliği bilindiğinden, İsrail istihbaratı MOSSAD için bulunması hiç de zor olmamıştı. 11 Mayıs 1960’da bir operasyonla yakalayıp uçakla gizlice İsrail’e getirdiler, savaş suçlusu olarak Nisan 1961’de yargılanması başladı. Bu yakalama ve kaçırma olayı, MOSSAD’ın istihbarat örgütü olarak dünya çapında ün kazanmasına neden oldu. Sekiz ay süren davanın ardından asılarak idam edildi. Siyonistler, Yahudi soykırımının propagandası yapmak, Nazi nefretini diri tutmak, MOSSAD’ı meşhur etmek için Eichmann’ı yakalayıp asmışlardı.

İsrail’in beşinci Başbakanı olan İşçi Partisi lideri Rabin, asker kökenli bir politikacıydı, Siyonistlerin amacı olan yayılımcı politikayı terk etmişti. İsrail için o zamanki mevcut toprakların yeterli olduğuna inanıyordu. Filistin’in tamamını kapsayacak İsrail Devleti kurulmasına ve Büyük İsrail emellerine karşıt bir tutumdaydı. Batı Şeria’daki Arap kent ve köylerinden Yahudi yerleşimcileri geri çekmeyi kabul etmişti. Siyonistler tarafından “hain” ilan edildi, 4 Kasım 1995 akşamı Tel Aviv’de düzenlenen bir mitingde militan Yahudi gencin kurşunlarıyla öldürüldü.

ABD’DEKİ YAHUDİ GÜCÜ VE DAYANAKLARI

ABD ve İsrail, entegre olmaktan öte, sanki bütünleşmişçesine hareket etmekteler. Gazze’de katliam ve tüm hastanelerin bombalanması, bir ayda öldürülenlerin sayısının Rusya-Ukrayna Savaşı’nın 20 katını aşmış bulunması, ABD yönetimini etkilemiyordu. Filistin Sağlık Bakanlığı verilerine göre ilk bir ayda dört bini aşkın çocuk iki bini aşkın kadın olmak üzere, on bini aşkın Filistinli öldürüldü. İsrail, uçakla bombardımanın yanısıra tanklarla da hücum ediyordu. İnsanlık suçu Filistinli sivillerin katliamı, sağduyulu Amerikan vatandaşlarında Biden yönetimine karşı tepki oluşturmuş durumda, ama yönetimin desteğinin sürmesinin nedeni ne? Yahudi olan ve Yahudilerle göbek bağı bulunan siyasilerden öte, nedenin dayanakları olarak, ABD siyaset arenasında Evanjelizm’in etkinliğine ve ABD’deki İsrail lobilerine bakmak gerekiyor

Beş daimî üyeli (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) BM Güvenlik Konseyi’nin Nazizim’den beter Siyonizmin İsrail silahlı güçleri eliyle işlediği çocukların, kadınların, masum sivillerin katliamına karşı karar alamayıp seyirci kalışı, Dünya Barışı adına bir yüz karasıdır.

ABD’DE EVANJELİZM ETKİNLİĞİ

Evanjelizm, Protestanlıktan türemiş bir Hristiyan tarikatıdır ve Evanjelistler Siyonist Hristiyanlardır. Sayıları dünyada 500 milyonu aşan Evanjelistler, Eski Ahit’te bahsedilen “Yahudilerin Tanrının seçilmiş halkı” olduğu fikrini benimsemişlerdir. 2000’li yıllarda kopmasını bekledikleri Kıyametten önce, Kudüs ve Filistin’in Yahudilerin eline geçeceği, ondan sonra Mesih olarak Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceği ve Büyük İsrail’in kurulacağı, Evanjelistlerin hafızasına kaydedilmiştir. Evanjelistler de Yahudiler gibi, Mescid-i Aksa’nın yıkılıp yerine Süleyman Tapınağı’nın inşasını isterler. Evanjelistler ABD yönetiminde, gerek iktidardaki Biden’ın Demokrat Partisi ve gerekse muhalefetteki Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi içinde çok etkinlerdir. Evanjelizm’in ABD yönetiminde kendini hissettirmesi, Demokrat Başkan Carter döneminde başlamıştır. Evanjelist Protestanlar, Katoliklere karşıdır. Evanjelistlerin kutsal yurt tanımı; Siyon Dağı ve Arz-ı Mevud’dur. Evanjelist inanç gereği, her Hristiyan İsrail’i desteklemelidir, Evanjelistlerin güçlü olduğu ABD de bunu yapmaktadır.

Washington’daki Amerikan danışma şirketi Gallup, anketleriyle ünlüdür. 1976 yılında yaptığı anket sonuçlarına göre, kendini Evanjelist (ya da Evanjelik) diye tanımlayan Amerikalıların oranı yüzde 34 idi. 1980 Başkanlık Seçimi’nde Reagan’ın kazanmasını Evanjelistler sağlıyordu. Evanjelistlerin oranı 1998’de yüzde 46’ya, 11 Eylül 2011 İkiz Kuleler Saldırısı ve Irak’ın işgali sonrasında yüzde 50’lere tırmanmıştır. Evanjelistlere göre, Hristiyanlığı temsil eden en büyük güç ABD’dir. ABD’nin İsrail’i koruyamaması durumunda, Tanrı nezdinde itibarını yitireceğine inanırlar. ABD, her yıl dış yardım bütçesinin yüzde 20’sinden az olmayacak şekilde, İsrail’e doğrudan yardım yapıyor.

FİLİSTİN’İN MARİNE DOĞALGAZ SAHASINA EL KOYMAK

Doğu Akdeniz hidrokarbon oluşumlarıyla dikkat çeken bir yer. Gazze kıyı şeridinde de keşfedilen doğalgaz rezervinin bulunduğu biliniyor. 1998 yılında bulunan Gazze Marine Doğalgaz alanı, Doğu Akdeniz’de ilk keşfedilen doğalgaz sahası. Bu sahanın bulunmasından sonra bölgede İsrail, Mısır ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yeni keşifleri olmuştu. Bu keşifler bölgeye stratejik bir enerji boyutu getirmiş olmakla birlikte, ülkeler arasında çıkar anlaşmazlıklarına da kapı açmıştı. Filistin, 1999 yılında British Gas (BG) ve ortağı Atina merkezli Lübnan şirketi Consolidated Contractors Int. Comp. (CCC) ile 25 yıllığına bir anlaşma imzalamıştı. Anlaşma gaz sahasını geliştirme ve boru hattı yapımını da içeriyordu. Anlaşmaya göre offshore alandan çıkacak gaz hakkının yüzde 60’ı BG’ye, yüzde 30’u CCC’ye ve kalan yüzde 10’u Filistin Kalkınma Fonuna aitti.

BG’nin lisansı, tüm Gazze deniz alanını kapsamakta ve İsrail gaz alanlarına bitişik konumda bulunmaktadır. BG, 2000 yılında Gaza Marine-1 ve Gaza Marine-2 olmak üzere, Gazze Şeridi’ne 30 kilometrelik mesafede iki offshore sondaj yapmış ve 38 milyar metreküp gaz rezervine ulaştığını açıklamıştı. Ancak, üretim aşamasına geçilmedi. Filistin Yönetimi’nin o zamanki hesaplarına göre, bu rezerv yaklaşık 2,5 milyar ABD doları gelir sağlayacak, İsrail’den elektrik ithalatının azaltılmasıyla yıllık 560 milyon dolar tasarruf olanağı da doğuracak boyuttaydı. Gazze deniz alanındaki doğalgaz varlığı, şimdi 100 milyar metreküp olarak kestirilmektedir. İsrail, Gazze doğalgaz Marine sahasının geliştirilmesine izin vermemektedir. Filistin Yönetimi İsrail’e karşı koz elde edebilmek amacıyla, Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılmıştı.

İsrail’in engellemesiyle Filistin’in gaz sahasını kullanamaması ve BG’nin de bu nedenle sahayı geliştirememesi üzerine, BG hissesini 2016 yılında Shell şirketine satmıştı. Ancak, Shell şirketi de Filistin Yönetimi ve İsrail Hükümeti arasındaki anlaşmazlık ve belirsizlik nedeniyle, 2017 yılında konsorsiyumdan çekilme talebini Filistin tarafına iletmişti. Gazze gaz sahası üzerindeki egemenlik sorunu, Filistin ve İsrail arasında hayati önem taşıyan bir konudur. Uluslararası hukuk ve yasal açıdan gaz sahası Filistin’e aittir, ama kendi deniz alanında bulduğu gazı Avrupa’ya pazarlamak isteyen İsrail, Gazze sahasındaki gaza mutlaka el atmak istemektedir. İsrail, Filistin Yönetimi’ni ve Gazze’yi dize getirerek bu gaz kaynaklarına konabilmek amacıyla çatışmalar öncesi Gazze’yi abluka almış, ekonomik izolasyonla sıkıştırmaya çalışmıştı.

İsrail, Kıbrıs Rum kesimiyle işbirliği yaparak gazını Avrupa’ya pazarlayabilmek için offshore East Med Hattı projesini geliştirmiş, Akdeniz tabanından geçecek fizıbıl olmayan bu boru hattı için yatırım olanağı bulamamış ve ABD’nin desteğini alamamıştı. Bunun üzerine Türkiye üzerinden Avrupa’ya İsrail gazını taşıyacak boru hattı projesine sarılmıştı. Konunun ayrıntıları, Platformumuzda 9 Mayıs 2022 tarihli “Türkiye Garantör Ülke Olmamalı, İsrail Gazına Yol Açmamalı!..” başlıklı yazımızla “Duyurular” serisinde yer almaktadır. Platformumuzdaki diğer bir yazımızda da Türkiye üzerinden İsrail gazını taşıyacak boru hattını, “Zehirli Gaz Boru Hattı” diye tanımlayarak karşı çıkmıştık. Sayın Erdoğan ise hatta olumlu baktığından, Netanyahu hastalanmayıp Türkiye’ye gelebilseydi, bu gaz boru hattı anlaşması imzalanacaktı, ama şimdi gündemden düştü.

SÜVEYŞ’E RAKİP

Kanal Bu yıl Eylül’de Hindistan’da yapılan G-20 Zirvesi’nde ABD ve İngiltere’nin tezgâhlaması sonucu, “Hindistan Ortadoğu Ticaret Koridoru” projesi ortaya atılmış, koridorun güzergâh ülkeleri mutabakat zaptı imzalamışlardı. Sayın Erdoğan projeye, “Türkiyesiz Koridor olmaz” diye karşı çıkmıştı. Konunun açıklaması, 14 Ekim 2023 tarihli “Batıya Yaklaşmak Kazandırmaz…” başlıklı “Arayış ve Gündem” yazımızda yer almaktadır. Bu koridorla Hindistan ve Ortadoğu coğrafyasından yollanacak mallar, Irak ve Türkiye üzerinden geçmeyerek, Ürdün ve İsrail üzerinden Akdeniz’e ulaşıp Yunanistan’dan Avrupa’ya çıkacak. Çizilen ve açıklanan güzergâh haritasında Süveyş kanalı dışlanarak, Süveyş’e yakın ve alternatif olan, İsrail Ben-Gurion kanalından Akdeniz’e ulaşacak. Hattın güzergâhını Netanyahu 23 Eylül’de BM konuşmasında göstermişti.

(Sayın Ültanır’ın makalesini özet olarak yayımladık. Yazının tamamına http://www.ultanirplatformu.com/39-24-11-2023.html adresinden ulaşabilirsiniz.)

Sonraki Haber