Sözleşmeli üretime ziraatçilerden dava

Çiftçi örgütlerinin itiraz ettiği, ‘Tarımsal Planlama Yönetmeliği’nin iptali için Ziraat Mühendisleri Odası dava açtı. Çiftçi örgütlenmesi sağlanmadan yapılan sözleşmelerin rasyonel olmadığı belirtildi, ‘Zorunlu sözleşmeli üretim sistemi, şirketlere tam bir hegemonya sağlayacaktır.’ denildi

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)’ne bağlı Ziraat Mühendisleri Odası, Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmeliğin iptal edilmesi talebiyle dava açtı.

5488 sayılı “Tarım Kanunu”nda değişiklikler yapan 7442 sayılı “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” gereği hazırlanan “Tarımsal Üretimin Planlanması Hakkında Yönetmelik”, 14 Eylül 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti.

Ziraat Mühendisleri Odası, yönetmelik hakkında, Tarım Kanununun 13. maddesinin iptali için dosyanın itirazen Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine, Anayasa’ya ve dayanak kanuna aykırı olarak eksik düzenleme içeren Yönetmeliğin tümü hakkında yürütmenin durdurulmasını ve sonrasında iptalini istedi.

‘ÜRETİCİYİ KORUMUYOR’

Dava dilekçesinde yönetmeliğin eksik ve çelişkili düzenlemeler içerdiği ve bu yönüyle uygulamada sorunlara yol açacağının görüldüğü belirtildi.

İptal gerekçesinde yönetmeliğin, Anayasa’nın 45. maddesine aykırı olduğu ifade edilerek, “…Dava konusu Yönetmelik ile dayanağı Tarım Kanunu, üreticiyi koruyucu hükümler içermemektedir. Çiftçi örgütlenmesi sağlanmadan bir anlamda çiftçinin kurumsallaşması sağlanmadan yapılan sözleşme rasyonel değildir. Sözleşmeli üretimin üretici muhatabı küçük ve orta büyüklükte aile işletmeleri olduğunda sözleşmenin eşitler arasında olmasını sağlamak gereklidir.” denildi, temel koşullar şöyle sıralandı:

‘KÜÇÜK ÇİFTÇİ SÖMÜRÜLECEK’

“Sözleşmeli tarımsal üretim, mutlak olarak ürün alım garantisi sağlamalıdır. Üretimin finansmanı kabiliyetinden yoksun çiftçilerin eşitler arası sözleşme yapabilme olanakları olmayacaktır. Girdi finansmanını sağlayan taraf, çiftçileri kendi tarlalarında tarımsal ucuz iş gücü konumuna düşürmektedir. Bu durumdaki çiftçiler için kamu finansmanı ile finansal açıdan güçlendirileceği koşullar sağlanmadan eşitler arası sözleşme yapılamaz. Sözleşmede üreticiye pozitif ayrımcılık sağlayacak, cayma hakkı gibi, koruyucu önlemler içeren tip maddeler eklenmelidir. Örgütlenmemiş küçük ve orta büyüklükte aile işletmeleri ile sözleşmeli üretim anlaşmaları yapımı kapsam dışında tutularak izin verilmemelidir. Böylece çiftçilerin ortağı olduğu profesyonel personel çalıştıran veya uzmanlaşmış yönetici çiftçilerin yönettiği çiftçi örgütleri ile sözleşmeler yapılmasını sağlayarak çiftçilerin karmaşık sözleşme süreçleri ile üretime odaklanmaları engellenmemiş olacaktır. Aracıların tarımsal üretim sözleşmesi yapmalarına izin verilmemeli, tüketici fiyatlarının içinde önemli yer tutan aracı kârları böylece engellenecektir. Hal esnafı, perakendeciler ve tarım ürünlerini hammadde olarak kullanan tarımsal sanayi dışında tarımsal üretim sözleşmelerine izin verilmemelidir. Aksi durum küçük ve orta ölçekli çiftçilerin sözleşme işverenleri tarafından sömürülmesine yol açacaktır. Esas olarak örgütlü çiftçilerin kurumsal yapıları içinde ürün işleme tesisleri kurulmasını sağlayarak, kendi örgütü ile sözleşmesi esas alınmalıdır.”

ARACI KÂRLARLA ÜRÜN FİYATLARI ARTAR

Dilekçede, Yönetmeliğin “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 4. maddesinde alıcı kavramının tanımlandığı belirtilerek “Yönetmelikle alıcı tanımına bir sınırlama getirilmemiş ve standarda bağlanmamıştır. Bu durum parası olan herkesin çiftçilerle sözleşme yapıp aracı kârları elde etmesine ürün fiyatlarının artmasına yol açacaktır.” denildi.

Yine aynı maddede üretici tanımında bir standart ölçütün olmadığı belirtildi, şöyle denildi: “Tanıma göre herkes, üretici olarak kabul edilebilir. ÇKS kaydı veya İlçe Tarım Müdürlüğünce tarımsal üretici olduğuna dair belgesi bulunan gibi bir tanımlama ve standart oluşturulmalıdır.” Yönetmelikte yer alan “Sözleşmeli üretimde irade serbestisi esastır.” sözü hatırlatılarak bu saptamadan sonra Bakanlık tarafından belirlenen ürün ve ürün gruplarına ihtiyaç halinde çeşitli gerekçelerle zorunlu sözleşmeli üretimin dayatılmasının irade serbestisi ilkesine aykırı olduğu ifade edildi.

‘GIDA EGEMENLİĞİ KAYBEDİLİR’

5. maddede yer alan “Alıcı tarafından üreticiye teslim edilen girdiler, temin edildiği güne ait fiyat ile avans olarak kabul edilir.” ifadesi de şöyle değerlendirildi:

“…serbest ve acımasız piyasa aktörleri ile yapılan gayri resmi sözleşmelere resmiyet kazandırılması şeklinde vuku bulan sözleşmeli üretim yaklaşımının tarımsal üretimde yaşanan finansal sıkışıklığın gizlenmesinden başka bir işlevi olmayacağı yakın bir gelecekte çiftçi varlıklarının el değiştirerek tarımsal üretimin daha çok küresel sistemin yönetiminde, sermaye şirketlerinin eline geçerek gıda egemenliğinin kaybedileceği görülebilir.”

Dilekçede özel durumların da belirlenmesi gerektiği belirtilerek, “Örneğin; planlama hangi dönemde hangi şartlar dikkate alınarak hangi ürün için ne zaman yapılacaktır? Sözleşme ekim dikim öncesi imzalanacağına göre sezon içinde meydana gelen arz talep değişimlerinde nasıl bir yol izlenecektir.? Örneğin bakanlık fiyat kontrolü için ithalat yolunu tercih ediyor. Böyle bir tasarrufa gidilmesi halinde sözleşmenin akıbeti ne olacaktır?” denildi.

‘KÜÇÜK ÜRETİCİ DEVRE DIŞI KALABİLİR’

“Yönetmeliğin getirdiği düzenlemeler belirsiz olmamalıdır. Örneğin süt fabrikası sözleşmeli üretim ile süt alacak, yörede 50 başlık 10 üretici ile sözleşme imzalamak yerine 500 başlık 2 işletme ile sözleşme imzalama yoluna gidebilir. Ya da kendisi de üretim yapan ancak süt de toplayan bir üretici ile sözleşme imzalayabilir. Bu durumda küçük üreticiler akış dışı kalacaklardır. Ya da sütü toplayıp satış yapan kişi sözleşme kapsamında aldığı tüm ürünü satabilecek midir yoksa sözleşmenin konusu sadece üretime konu olan nihai ürün mü olacaktır? Bu bağlamda, Yönetmeliğin eksik düzenleme içerdiği açık olup yeniden düzenlenmesi bir gerekliliktir.“

‘TÜTÜN ŞİRKETLERİ İSTEDİĞİ FİYATI DAYATIYOR’

Yönetmeliğin “Sözleşmeli şeker pancarı ve tütün üretimine ilişkin hükümler” başlıklı 12. maddesinin 1. fıkrasında şeker pancarı, 2. fıkrasında tütün üretimindeki sözleşmeli üretimler, kapsam dışına çıkarıldı. Bu konu da dava dilekçesinde yer aldı. Dilekçede şöyle denildi:

“Önceden TŞFAŞ, çiftçilerle sözleşmeli üretim yapıyordu ve münavebeyi (nöbetleşme) yaygınlaştırması gibi özellikleri nedeniyle bu sistem olumlu olarak kabul edilmekte idi. Ancak özelleştirmeler sonrası çoktandır sözleşmeli tarım nerede ise tamamen şirketler lehine çalışan, çiftçiye hiçbir seçim şansı bırakmayan, ekolojiye düşman, endüstriyel tarımı güçlendiren, çiftçiyi adeta köle durumuna indirgeyen bir uygulama olmuştur. Güçlü şirketler, sözleşmeye uymayabilmektedir. Örneğin piyasada fiyatlar düştüğünde domatesi zamanında almayarak çiftçiyi sözleşmenin altında fiyatlarla ürün vermeye zorlamaktadırlar. …Tütünde sözleşmeli üretim Tütün Kanunu ile epeydir zorunlu hale getirilmiştir. Tütün şirketleri istedikleri fiyatı çiftçiye dayatabilmektedir. Zorunlu sözleşmeli üretim sistemi, şirketlere tam bir hegemonya sağlayacaktır. Bu bağlamda şeker pancarı ve tütün için yapılacak sözleşmeler de Yönetmelik kapsamına alınmalı ve tip sözleşmeler yönetmelik ekinde yayınlanmalıdır.”

Sonraki Haber