'Sputnik V' Batı’yı neden yasa boğdu?

Batı medyasının Rusya’nın geliştirdiği ve dünyada tescillenen ilk koronavirüs aşısı Sputnik V’ye dönük kaygısı, koronavirüsün hızla yayıldığı dönemdeki kaygıyı bile aşmış durumda. Halbuki aynı medya, İngiltere, Almanya ve ABD’nin “henüz olmayan aşılarına” aşı bulunmuşçasına sevinçle yaklaşıyor.

Dünyada tescillenen ilk koronavirüs aşıSputnik V. Twitter’ın Rusya ve Çin’in devlet destekli medya kuruluşlarını etiketlemesinin ardından popüler hale gelen deyişle, “Rus devletiyle bağlantılı” aşı. Aslında bu yaftalama tutumu ne yalnızca Twitter ile ne de medyanın hedef alınmasıyla sınırlı. Bugün Batılı medyanın hedefinde, şimdiye dek 750 binden fazla kişinin ölümüne yol açan ve 20 milyondan fazla kişinin yakalandığı yeni tip koronavirüs Kovid-19’a karşı tescil edilen ilk aşı Sputnik V var. Öyle ki, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ilk koronavirüs aşısının tescil edildiğini açıkladığı 11 Ağustos’tan bu yana, Batılı medyanın haber, görüş yazıları ve tartışmalarına yansıyan derin kaygısı, koronavirüsün hızla yayıldığı Mart ayındaki kaygıyla yarışır düzeyde.

Sputnik'ten Elif Sudagezer'in derlediği haberin ayrıntıları şöyle:

İNGİLİZ BASINI İTİRAF ETTİ: BATI’NIN RUS AŞISINA YÖNELİK TEPKİSİ TAMAMEN JEOPOLİTİK

Batılı medyaya tezahür eden bu kaygının sebebine İngiliz Financial Times gazetesi itiraf niteliğinde bir açıklama getiriyor. Gamaley Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Enstitüsü, 1980’lerden beri adenovirüsler üzerinde çalışmakta ve geliştirdiği Sputnik V’yi de kendi uluslararası onaylı Ebola aşısına dayandırdığını hatırlatan gazete “Rus araştırmacıların bu alanda Batılı ilaç şirketlerini geçebileceğine dair inançsızlık, bilimden ziyade jeopolitiğe dayanıyor” tespitinde bulunuyor.

Batı’nın Rusya’ya dönük ABD seçimleri ile eski Rus ajanı Sergey Skripal vakasına müdahil olduğu yönündeki asılsız suçlamalarına atıfta bulunan FT “Moskova’nın bunları inkarı, Batı’nın Rusya’ya olan güvenini altüst etti. Batıda çoğu Rus girişimi şüpheyle karşılanıyor. Moskova Mart ayında İtalya'nın salgınla mücadelesine destek için sağlık ekipleri gönderdiğinde, bazı analistler bunun savunma sırlarını çalmayı hedefleyen ‘alçak’ bir misyon olduğu uyarısı yaptı. Yine Moskova’nın ABD’ye yaptığı solunum cihazı yardımı da ülkede diplomatik baş ağrısına sebep oldu” diye yazdı.

AMERİKAN MEDYASININ ‘SOĞUK SAVAŞ’ DİLİ

Elbette, Batı’nın Sputnik V karşısındaki rahatsızlığının gerekçesini açık bir dille aktaran FT, Rusya’nın geliştirdiği ve dünyada tescillenen ilk aşı olan Sputnik V’ye dönük itibar suikastı girişiminde yalnız değil. Amerikan Washington Post gazetesinde yayımlanan “Putin aşısını yaptırsın, ben onaylı olanı bekleyeceğim” başlıklı makalede, Rusya’nın geliştirdiği aşı “uydurma” olarak nitelendiriliyor.

Putin’in yıllar önce ABD’nin eski başkanı George W. Bush’a söylediği yazılan “Benim köpeğim seninkinden daha büyük, daha kuvvetli ve daha hızlı” sözlerine atıfta bulunan makalede “Putin koronavirüs ülkesini vurduğunda, ‘hemen hızlıca daha büyük, daha kuvvetli ve daha hızlı’ bir şeyler uydurun’ anlamına gelebilecek şekilde aşı çalışmalarının hızlandırılması talimatı verdi. Çünkü Putin de Amerikan mevkidaşı gibi yalnızca kazanmaya önem veriyor” ifadeleri kullanılıyor. Amerikan gazetesinin yaptığı zorlama benzetme, olsa olsa Soğuk Savaş döneminden kalma dil ve bakış açısının devamı olsa gerek.

BATI’NIN SPUTNİK V KARŞISINDAKİ KASITLI UMUTSUZLUĞU

Bu suçlamalara bir başka örnekse “Biz bu çalışmaları (klinik denemeleri) eğlence olsun diye yapmıyoruz” ifadesi kullanılan ve İngiliz Guardian gazetesindeki makale. Bir başkası da “Dünya genelindeki bilim adamlarının tamamı istisnasız şekilde Rus aşısına topyekün karşıymış gibi” haber aktaran İtalyan devlet ajansı ANSA… Ya da dünyaya umut olması beklenen Sputnik V’nin “nasıl da Putin yönetimine olan güveni sarsabileceğine” odaklanan Bloomberg… Elbette, Putin’in aşıyı ilk deneyenler arasında olduğunu söylediği kızının hayatını kaybettiği şeklindeki yalan haberleri yapacak kadar ileri giden onlarca İngilizce haber sitesini de unutmamak gerek.

‘BATI AŞIYI BULUR, RUSYA ANCAK BULDUĞUNU İDDİA EDEBİLİR’ BAKIŞ AÇISI

Başta aktardığım üzere, koronavirüs şimdiye dek dünya genelinde 100 binlerce can aldı, böyle hassas bir konudaki bilimsel çalışmalara karşı soğukkanlı ve nesnel bir tutum elbette şart. Ancak ortada bir çifte standart olduğu şüphesiz. Zira Rusya’nın tescil ettirdiği aşı için “güvenli mi değil mi bilmiyoruz” diyen Guardian, İngiltere’de bulunan Oxford Üniversitesi’nin sürdürdüğü aşı çalışmalarını “potansiyel aşı” diye nitelendirmekte sakınca görmüyor. Yani Batı medyasına göre Batı’nın bulamadığı aşıyı, Rusya bulamaz. Rusya ancak bulduğunu iddia edebilir.

Rusya’nın tescil ettirdiği aşı için “güvenli mi değil mi bilmiyoruz” diyen Guardian, İngiltere’de bulunan Oxford Üniversitesi’nin sürdürdüğü aşı çalışmalarını “potansiyel aşı” diye nitelendirmekte sakınca görmüyor.

AŞI İLANININ MİLYONLARIN KORONAVİRÜS KAPMASINA SEBEP OLACAĞINI İDDİA EDEN GAZETECİ

Rusya’nın geliştirdiği ve dünyada tescillenen ilk koronavirüs aşısına dönük Batı basınında yer alan tepkilerin benzerlerini Türkiye’de de görmek mümkün. Moskova’nın aşının tescillendiğini duyurmasının ardından bir Türk gazetecinin “bu duyurunun milyonlarca insanın virüsü kapmasına sebep olacağı” yorumu bunun en uç örneklerinden birisi sayılabilir.

​Ayrıca Rusya aşı duyurusunu yapar yapmaz Twitter’daki Türk kullanıcılar onlarca anket düzenleyerek “Rus aşısını yaptırır mısınız?” diye sordu. Bu anketlerin en popülerlerinden birisi 1 milyonun üzerinde takipçisi olan gazeteci Nevşin Mengü’nün açtığı anket oldu. Mengü’nün takipçilere yönelttiği bu soruya cevap verenlerin tam yüzde 50’si “Rus aşısını yaptırırım” derken diğer yüzde 50 “Yaptırmam” yanıtını verdi. Söz konusu sonuç, Türk kamuoyunun bu alanda da ikiye bölündüğünün resmi niteliğindeydi.

RUS AŞISINA GÜVENMEYEN KİM?

Habertürk gazetesinde yayınlanan “Rusya'nın kovid aşısına neden güvenilmiyor?” başlıklı yazıdaki “Rusya ile ABD aynı günde aşıyı bulduklarını ilan etseler ve dahası Rusya'nın bulduğu aşının daha bilimsel olduğu kanıtlansa bile, bütün bunlara rağmen demokrasi ve bilimsel özgürlük ortamı farkı nedeniyle hemen herkes yine de Amerika’ya inanmak eğiliminde olabilir” ifadeleri incelemeye değer. Çünkü köşe yazısının Rusya’nın Kovid-19 aşısına güvenilmediği iddiasını hangi bulguya dayandırdığı net değil.

Zira Dünya Sağlık Örgütü Rusya’nın aşı duyurusu üzerine Kovid-19’a karşı aşı geliştirmedeki tüm başarıları memnuniyetle karşıladığını açıklamıştı. Meksika, Venezüella, Filipinler ve Vietnam aşı satın almaya niyetlerini beyan etmiş durumda. İsrail ise Rusya ile bu alanda müzakere başlaması ihtimalini açıkladı. Hatta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da, Rusya aşı grubu ile Türk bilim insanlarının iletişim içinde olduğunu belirterek "Biz, Faz-3 çalışmasının Türkiye'de yapılması şeklinde konuştuk ve iletişim halindeyiz. En son bununla ilgili bir sözleşme taslağı da hazırlandı. Faz-3 çalışmasına geçmeden önce de preklinik çalışmaları görerek başlatmayı uygun görüyoruz" açıklaması yaptı.

‘RUSYA’NIN AŞI ÇALIŞMALARI HEGEMONYA SAVAŞI, İNGİLTERE VEYA ALMANYA’NINKİ NORM’

Habertürk’teki köşe yazısında ayrıca, Rusya’nın tescillediği aşıdan bahsederken “hegemonya yarışı” meselesine değiniliyor. Yazı, İngiliz Oxford Üniversitesi ve Alman Paul Ehrlich Enstitüsü aşı çalışması yaparken hegemonya yarışından bahsetmeyen ancak konu Rusya’ya geldiğinde bu kavramı hatırlatanlara sadece bir örnek.

ABD’de yaşayan Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu da “Ruslar insan hayatına hiçbir zaman değer ve önem vermediler. Rus=Mafya=Yalan dolan. Suriye’de masum insanların kimyasal gaz ile öldürülmelerine göz yuman vicdansız Putin utanmadan bu aşıyı kendi kızıma yaptırdım diyor sadece egosu için. Bu ne biçim babalık? Onaysız kızına?” diye tweet attı.

‘SUÇLAMALAR ART NİYETLİ, GAMALEY ENSTİTÜSÜ’NÜN AŞI KARNESİ ORTADA’

İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Doç. Dr. Hakan Güneş, Rusya’nın aşı konusundaki donanımını göz ardı eden bu sert eleştirileri “kötü niyetli” buluyor. Sputnik’e konuşan Güneş “Rusya’daki Gamaley Enstitüsü’nün Kovid-19 aşısını uygulamada saha çalışmalarına geçtiği yönündeki açıklamalar, bu enstitünün ve Rusya’nın yeterince bilimsel yayın yapmadığı ve açık prosedürler uygulamadığı suçlamalarıyla çok eleştirildi. Bunlarda belli ölçüde haklılık payı olsa da ben bu suçlamaların art niyetle yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Gamaley Enstitüsü’nün de Rusya’nın da aşı konusunda daha önce yaptıkları, yani aşı karneleri ortada. Kamuoyunda, aşıyı ha buldu ha bulacak denilen Oxford Üniversitesi, Almanya ya da ABD’ye yapılmayan ölçüde sert eleştiriler Gamaley ve Rusya’ya yöneltiliyor. Halbuki Rusya ve Gamaley’in duyurusu saydığım bu diğer alternatiflere göre çok daha inandırıcı. Çünkü hem ülkenin hem de enstitünün aşı karnesi ve aşı çalışmaları konusundaki başarıları ortada” yorumunu yapıyor.

‘ANTİ-SOVYET VE ANTİ-RUS TUTUMUN YANSIMASI’

Doç. Dr. Güneş “Bu gerçeğe rağmen, başka kurum ve ülkelere yöneltilmeyen düzeyde eleştirilerin onlara yapılması anti-Sovyet ve anti-Rus tutumun bir yansıması. Elbette Rusya da kapitalist bir ülke ve aşı bularak kâr ve prestij elde etmeye çalışıyor. Ayrıca uluslararası ilaç tekellerinde de bir parça rolü olduğu kanaatindeyim. Ancak bu gerçek, onların bu denli hedef olmasını haklı kılmıyor. Gamaley’in hem domuz gribi hem ebola aşılarında geldikleri nokta göz ardı edilmemeli” diyor.

‘ÇİÇEK HASTALIĞININ SOVYETLER BİRLİĞİ SAYESİNDE ORTADAN KALKTIĞI UNUTULMAMALI’

Güneş’in bahsettiği anti-Sovyet ve anti-Rus bakışın yansıması olan bu eleştiriler, çoğunlukla dayanaksızlığıyla göze çarpıyor. Sosyal medya ve basında yer alan “Ruslar hiçbir zaman insan hayatını önem vermedi” veya “Rus aşısına güven olmaz” suçlamalarına, Sovyet dönemi tıbbı üzerine araştırmaları olan ve toplumcu tıp üzerine pek çok esere sahip emekli hekim Akif Akalın yanıt veriyor:

“1917, Rusya’nın tıp tarihinde önemli bir dönüm noktası. Kurulan sosyalist rejim, sağlıkta kapitalist ülkelerden farklı olarak, koruyuculuk ve önleyiciliği esas alıyor. Bu yüzden aşı da Sovyetler ile birlikte önem kazanıyor. İngiltere’de aşı uzun süredir uygulansa da kapitalist ülkelerde aşı yaygın bir uygulama değildi. Ancak Sovyetler Birliği 1. Dünya Savaşı ve sonrasındaki iç savaş sürecinde, Kurtuluş Savaşı dönemindeki Türkiye’ye benzer şekilde salgın hastalıktan kırılıyordu. İşte bu şartlar Sovyetler Birliği’nde aşı çalışmalarını başlattı. 2. Dünya Savaşı ve sonrasında da aşı çalışmaları hız kesmedi. Özellikle çiçek aşısına Sovyetler Birliği’nin katkısı çok büyük oldu. Çiçek hastalığının ortadan kaldırılması Sovyetler Birliği’nin ve onun Dünya Sağlık Örgütü’ne verdiği destek sayesindedir.”

'KORONAVİRÜS AŞISI İÇİN 100 YILLIK DENEYİMİNDEN FAYDALANILDI’

Sovyetler’in çocuk felci konusundaki katkılarını da hatırlatan Akalın “Küba’nın 1960’lardaki en büyük problemlerinden birisi olan çocuk felcine karşı Sovyetler ülkeye aşı, bilim insanları ve ekipman göndererek hastalığın ortadan kalkmasını sağladı. Bu dünyaya örnek oldu ve çocuk felcinin kader olmadığı anlaşıldı. Bugün çocuk felci çok çok nadir görünen bir hastalık. Yalnızca savaşın halen devam ettiği Afganistan, Irak gibi ülkelerde nadiren gözüküyor. Koronavirüs aşısında bu deneyimden faydalanıldığını söylemek mümkün. Neticede bu ülkenin aşılar konusunda 100 yıllık deneyimi var. Özellikle çiçek aşısı, bugün geliştirilen koronavirüs aşısının geliştirilmesinde çok güçlü bir arka plan oluşturuyor” diye konuştu.

TOPLUMCU TIP GELENEĞİ

Sovyet sistemiyle kapitalist sistemi arasındaki farka dikkat çeken Akalın “Sovyet sisteminde doktorlar hasta beklemez. Tersine doktorlar hastalık ortaya çıkmasın diye neler yapılabileceği üzerinde çalışır. Bunun da en önemli ayağı aşıdır. Sorun çıkmadan önce tedbir almakla, sorun çıktıktan sonra tedbir almaya çalışmak iki farklı ideolojinin sonucudur. Aşı, koruyucu tıbbın temel ayağıdır” dedi.

RUSYA’NIN ‘BÜYÜK BAŞARI ÖYKÜSÜ’

Öte yandan, elbette Türkiye’de de Rusya’nın aşı girişimine olumlu yaklaşan önemli isimler de var. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık, Cumhuriyet gazetesine yazdığı yazıda bu girişimi “Rusya’yı, başlangıç da olsa, bu doğrulanması gereken, doğrulanmasını dilediğimiz başarısından dolayı bilim emekçilerini ve onları destekleyen Rus devletini kutluyoruz.. İnsanlığın pek çok açıdan böylesine başarı öyküsü ve gerçekleşen büyük adımlara öyle çok gereksinimi var ki” sözleriyle değerlendiriyor.

RUSOFOBİK DİLE RAĞMEN MOSKOVA’NIN BATI’YLA DAYANIŞMASI SÜRECEKTİR

Bu yazının aslında iki temennisi var. Bunlardan birincisi elbette yüzbinlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan koronavirüs salgınının en kısa zaman içerisinde durdurulması. İkincisi ise Batı’nın Soğuk Savaş döneminden kalma Rus karşıtı propagandasının, insanlığa bir umut oluşturan aşı çalışmalarını gölgelememesi.

Neticede Batılı medya ne kadar Rusofobik dil kullanırsa kullansın, Moskova yarın öbür gün olası bir sağlık krizinde NATO ülkelerine tıbbi malzeme ulaştırmakta da, ABD’li astronotları kendi füze ve kapsülleriyle uzaya fırlatmakta da elini taşın altına koyacaktır.

Sonraki Haber