Strateji ve harp üzerine 2: Savaşçı kültürü zinde tutmak

'Ordu-millet el ele' karakteristiği ile bilinen devletimizin diğer birçok Asya ülkesinde olduğu gibi, en önemli güç kaynağı ve önündeki zorlukları yenme hedefinde kullanacağı yöntemlerden birisi de milletimizin savaşçı kültürünü ve savaşçı ruhunu her daim zinde tutmak olmalıdır.

Clausewitz’in Savaş Üzerine adlı klasik eseri ile politik-askerî literatüre yaptığı katkıların başında strateji ve harp bağlamında “millet, ordu ve siyaset” arasında kurduğu hassas denge ile “etik değerlerin” harbin ve stratejinin başarıya ulaşıp ulaşmamasındaki önemi noktasında yaptığı etraflı inceleme geldiğini belirtmiş ve bunlardan birincisi ile ilgili bir yazı kaleme almıştık.

Prusyalı generalin literatüre sağladığı bir diğer önemli katkı da “etik değerler” ile “strateji ve harp” arasındaki ilişkidir. Etik değerler konusuna anılan eserinde ilk olarak “harbin bilim mi yoksa sanat mı olduğu tartışmaları” noktasında değinen Clausewitz, harbin ne tam olarak bilim ne de sanat olduğu tezini ileri sürerken harp sanatı kavramının harp bilimi kavramından daha uygun bir ifade şekli olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemiştir. (1)

Harbin, “insanoğlunun sosyal varlığının bir parçası olarak insan ilişkisi eylemi” veya “kan dökmek suretiyle çözümlenen büyük çıkarlar arasında bir çatışma” olduğunu ifade eden Clausewitz (2), “etik değerler” ile strateji ve harp arasındaki ilişkiyi açıklarken, strateji ve harbin fiziki unsurlarını silahın ahşaptan kabzasına benzetirken, etik değerleri de içinde barındıran soyut unsurlarını ise silahın kendisiyle veya ustaca bilenmiş bir kılıçla özdeşleştirmektedir. (3)

SONUÇ NOKTASI: SAVAŞÇI RUH

Komutanın yeteneği, birliklerin tecrübesi ve cesareti ile savaşçı ruhları anılan eserde geçen temel etik değerler arasında sayılmaktadır. Prusya ekolünün öncüleri arasında yer alan Clausewitz, bu başyapıtını 1816–1830 yılları arasında yani “ordu-millet” (millet-i müselleha, Fr. levée en masse) anlayışının çok önemli sosyal bir gerçeklik olduğu bir dönemde kaleme almıştır. Savaş Üzerine, salt askerî teori kitapları arasında olmanın ötesinde, bugün dahi strateji üzerine eserler arasında en başta sayılmaktadır. Bu gerekçelerle, Clausewitz’in etik değerler arasında saydığı karakteristikler de yalnızca askerî bağlamda değil birleşik ve bütüncül bir strateji bağlamında da geçerlidir. Clausewitz, her ne kadar bu temel değerler arasında nispi bir karşılaştırma yapmamanın veya bunlardan hiçbirini hafife almamanın en akılcı yol olacağını belirtse de, harpte esas belirleyici olanın ya da kesin sonuç noktasının ise “savaşçı ruh” olduğunun altını çizmektedir. (4) Prusyalı generalin 19. yüzyıldaki bu tespitlerinden yüzlerce yıl önce M.Ö. 4. yüzyılda Spartalı savaşçıların komutanı Kral II. Agesilaus’un da en üstün savaşçı niteliği hakkındaki bir soruya “ölümü hiçe sayma” yanıtını vermesi bugünün penceresinden bakıldığında bir yandan dikkat çekici iken diğer yandan ise şaşırtıcı bulunmamaktadır. (5)

“Savaşçı ruh” kavramı hakkında literatür taraması yapmak için kullanılan en yaygın anahtar kelimelerden birisi de “warrior ethos”tur. Nitekim, Türkçe’de kullanılan “etik” sözcüğü köken bilimsel olarak Fransızca’da éthique (ahlak, ahlaki), Eski Yunanca’da ise ēthikós (ahlaka ilişkin) ve êthos (örf, adap, ahlak, töre) sözcüklerinden gelmektedir ve “ahlaki” anlamındadır. Öyleyse, “etik değerler” kavramı ile “savaşçı ruh (warrior ethos)” kavramının köken bilim bağlamında iç içe geçtiğini söylemek yanlış olmayacaktır. (6)

Soyut bir kavram olan “savaşçı ruh”un ne olduğunu daha iyi ifade edebilmek için stratejiden ve harp tarihinden birkaç örnek sunmak faydalı olacaktır. M.Ö. 480’de Thermophylae’de 2 milyon askeri kumanda eden Pers Kralı Xerxes’in sadece 4000 savaşçısı bulunan Sparta Kralı Leonidas’tan teslim olmasını istediğinde, Leonidas’ın, “Gel ve al!” anlamına gelen “Molon labe!” şeklinde karşılık vermesi savaşçı ruhun somutlaşmış bir ifadesidir. (7) Çinli General Sun Zi’nin (Sun Tzu), “Ne zaman savaşıp ne zaman savaşmayacağını bilen taraf zafere ulaşacaktır. Gidilmemesi gereken yollar, savaşılmaması gereken ordular ve saldırılmaması gereken şehirler vardır.” sözü de cengâver yani savaşçı kültüre gönderme yapmaktadır. (8) Bir başka örnek ise Leuctra Savaşı’ndandır. Spartalıları ilk kez mağlup eden komutan olarak bilinen Thebaili General Epaminondas, M.Ö. 371’deki Leuctra Savaşı öncesi savaşçılarını toplar ve bir konuşma yapar. Epaminondas, konuşması esnasında savaşçılarına, şayet bir isteğini yerine getirdikleri takdirde zaferin kesin olacağını söyler. Savaşçılar hep bir ağızdan bunu kabul ederler ve generalin emrinin ne olduğunu sorarlar. Epaminondas, boru çaldığında kendilerinden son bir gayretle düşmanı sadece bir adım geriye atmalarını ister. Savaşçılar bunu yapacaklarına dair ant içerler. Savaş başlar ve her iki ordu da kıyasıya mücadele eder. Thebaili general, doğru bir usa vurma yöntemiyle savaşın doruk noktasına ulaştığını tespit eder ve boruyla işaret verilmesini emreder. İşaretle birlikte General Epaminondas’a verdikleri sözü hatırlayan Thebaili savaşçılar son bir gayretle Spartalıları bir adım geriye atarlar ve bu adım tüm Sparta hattının ele geçirilmesi için yeterli olur. Spartalılar bozguna uğrar. İşte, savaşçı ruh, Thebaililere kesin sonuç odaklı o adımı attırabilen güçtür. (9)

KAYNAK, YÖNTEM VE HEDEF

Strateji ve harp, en basit tabirle, kaynakların kullanılması suretiyle hedeflerin ele geçirilmesi üzerine inşa edilir. Buradaki “kaynak, yöntem ve hedef” üçlemesinde, hedeflerin ulaşılabilir olması, yöntemlerin doğru seçilmesi ve kaynakların doğru kullanımı hedefin ele geçirilip geçirilememesini belirleyecektir. Başta savaşçı ruh olmak üzere etik değerler de, tıpkı fiziksel unsurlar gibi yukarıdaki üçlemenin hem kaynak hem de yöntem ayağında yer alırlar ve harbi oluşturan diğer unsurlar arasında en önemli yeri işgal ederler. Savaşçı ruh kavramı o denli önemlidir ki, bugün de literatürde ve pratikte bir harbin kazanılıp kaybedilmesi ile doğrudan ilişkili olan “harp prensipleri” başlığı altında “moral” adıyla vücut bulmaktadır.

“Her Türk asker doğar” deyişi ve “Ordu-millet el ele” karakteristiği ile bilinen devletimizin diğer birçok Asya ülkesinde olduğu gibi en önemli güç kaynağı ve önündeki zorlukları yenme hedefinde kullanacağı yöntemlerden birisi de milletimizin savaşçı kültürünü ve savaşçı ruhunu her daim zinde tutmak olmalıdır. Örneğin, 20. yüzyılda emperyalist ve Batılı devletlere karşı Başkomutan Atatürk önderliğinde kazandığımız Türk Kurtuluş Savaşı ile Başkan Ho Chi Minh ve General Giap önderliğinde kazanılan Vietnam Bağımsızlık Savaşı, doğru bir stratejide birleştirilmiş ve savaşçı ruhla yoğrulmuş bir millet karşısında yenilemeyecek hiçbir güç olmadığının en güzel pratikleri arasındadır.

Devletimizin ve diğer Asya ülkelerinin halkla özdeşleşmiş “savaşçı kültürleri” dün olduğu gibi bugün de başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin halkla buluşamamış, yani halkta karşılık bulamamış, “savaş kültürleri” ile çelişmektedir. Bu çelişmeyi, aklın ve bilimin rehberliğinde, devrimci ve gerçekçi iyimserlikle ve bugünkü tehdidin kaynağını doğru saptayarak Türk milletinin menfaatleri doğrultusunda istismar etmek günümüz koşullarının bir başka yakıcı görevidir. Ders niteliğindeki bu gerçeği, Amerikalı emekli bir albayın 2. Hindiçin (Vietnam) Savaşı’na katılıp 30 Nisan 1975 tarihinde son Amerikan Deniz Piyadelerinin de Vietnam’ı kaçarak terk etmesi ve Saigon’un (Ho Chi Minh City) da Vietnam Halk Kurtuluş Ordusu tarafından kurtarılması sonrasında yazdığı bir kitaptan da görelim: “Kuzey Vietnam ve ABD hakkında nüfus, ekonomik durum, üretim imkân ve kabiliyeti, tüm harp silah, araç ve gereç sayıları, asker sayıları gibi tüm veriler, Nixon yönetimi 1969 yılında başa geçtikten sonra Pentagon’da bir bilgisayar programına aktarıldı. Daha sonra programa savaşı ne zaman kazanacağımız soruldu. Yanıt gecikmedi. Program, savaşı 1964 yılında kazandığımızı söyledi. Bilgisayar programının algılayamadığı bir şey vardı: Clausewitz’in etik değerler arasında tanımladığı savaşçı ruh”. (10)

DİPNOTLAR:

(1) Carl v. Clausewitz, On War, tran. Michael Howard and Peter Paret (New York: Oxford University Press Inc., 2007), PDF e-book, 99.

(2) A.g.e., 100.

(3) A.g.e., 142.

(4) A.g.e., 145.

(5) Steven Pressfield, Warrior Ethos (LCC: Black Irish Entertainment, 2011), e-book, 26.

(6) Sevan Nişanyan, Çağdaş Türkçe’nin Etimolojisi, https://www.nisanyansozluk.com/?k=etik, erişim tarihi: 17.04.2021.

(7) Pressfield, Warrior Ethos, 70–71.

(8) Robert D. Kaplan, Warrior Politics: Why Leadership Demands A Pagan Ethos (New York: Vintage, 2003), e-book, 9.

(9) Pressfield, Warrior Ethos, 75–76.

(10) Harry G. Summers, On Strategy: The Vietnam War In Context (US Army War College: Strategic Studies Institute, 1981), PDF e-book, 11.

Sonraki Haber