Şükran Kurdakul: Örgütçü bir edebiyatçı
Yıl 1997; yer Bostancı’da, Cemal Süreya’nın ölümünden sonra sahiplendiğimiz, onun "eski mekânı" Hatay Restoran. Türk Dili Dergisi’nin geleneksel Perşembe toplantısındayız, şair ağabeyimiz Şükran Kurdakul’un şerefine kadeh kaldırıyoruz. Biz ona "Ağabey" diyoruz, o da bizlere "Arkadaş!" diye sesleniyor. Ahmet Miskioğlu’nun sahibi olduğu Türk Dili Dergisi’nin yazarları bize, dert yanıyor Şükran ağabey, "Bu kadar da olmaz ki canım" diyor, "şiir böylesine tepelenmez ki..." Ona göre şiirsiz millet olmaz! Hele de Türk milleti hiç şiirsiz kalamaz!
Birbirimize bakıyoruz, acaba Şükran ağabey ne demek istedi, dercesine... Ben atılıp; "Düzyazı öne çıktı iyice... Roman, öykü, deneme çok yol aldı" falan diyecek oldum, bana dönüp "Yok Tansu arkadaş, ondan değil" diyor. Peki, ne, öyleyse? Kimimiz şiir kitaplarının okunmadığını, artık sanata önem verilmediğini, kimimiz Turgut Özal’ın meşhur "herkese bir kat bir araba" siyaseti yüzünden toplumun paradan başka şey düşünmediğini, özelleştirmenin toplumsal değerleri yok ettiğini, kimimiz çocuklarımızın yabancı marka peşinde koştuklarını dile getiriyoruz. Şükran ağabey bir süre dinledikten sonra, "Efendim, Türkçe, Türkçe!" diyor, "Türk dili diye bir şey kaldı mı ortada? Şiir, dille, sözcüklerle yazılır. Şiir yazıyoruz diye Türkçe katilliği yapıyorlar... Görmüyor musunuz? İngilizce şiir ve roman yazanlar bile var Orhan Pamuk gibi! Bu ne demektir, biliyor musunuz? Türkçeyi yani anadilini sevmemek demektir. Oysa bizi var kılan anadilimizdir."
Kurdakul’un buyruğu
KURDAKUL'UN BUYRUĞU
Gerçekten de 1990’lı yıllarda öyle bir furya başlamıştı ki İngilizce tutkusu tavan yapmış, bu dili bilmeyen cahil sayılmaya başlamış, bilgisayarın yayılmasıyla İngilizce öğrenmek farz olmuş, bütün aileler çocuklarını İngilizce eğitimli özel okullara sokabilmek yarışına kalkmışlar, ilkokuldan üniversiteye dersler İngilizce verilir olmuştu. Çocuklarını ille de yurtdışına göndermek isteyen aileler, artık "dünyanın konuştuğu tek dil" saydıkları İngilizce için deli oluyorlardı. Şükran ağabeyin uyarısıyla, aklımıza gelen bütün bu gelişmeleri bir anda anımsayan bizler, susup kaldık. O çok haklıydı! Aynı anda Türk Dili Dergisi yönetmeni Ahmet Miskioğlu "Çok yaşa Türkçenin değerli şairi Şükran Kurdakul. Bundan böyle, dergimizde dil ve Türkçe konulu yazılara ağırlık vereceğiz. Toplantılarımızı da bu doğrultuda gerçekleştireceğiz. Zaten Türk Dili Dergisi bu amaçla var" dedi. Şükran ağabey bana döndü ve: "Sen felsefeci değil misin Tansu arkadaş? Dilimiz üzerine yazsana!" dedi. Ben bu öneriyi buyruk bildim. Öykü ve denemelerimin yanı sıra dergimize dille ilgili yazılar vermeye başladım. "Dilim Ülkemdir" başlıklı yazımı ise Şükran ağabeyimin ölümünden sonra, onun anısına yazmıştım. 90’lı yıllarda Perşembe toplantılarımız, giderek "dil ve edebiyat" konularının işlendiği konferanslara dönüşmüş, yerimize "Türk Dili Kültür Akademisi" adını vermiştik. Aramızda kimler yoktu ki: Vedat Günyol, Mehmet Başaran, Cahit Külebi, Muzaffer Uyguner, Naim Tirali, Salah Birsel, Tekin Gönenç, Bedrettin Aykın, Nevra Bucak, Elif Sorgun, Emine Erbaş, Fatma Gürel, Aslı Durak, Sami Karaören, Mehrizat, Sait Maden, Ahmet Necdet ve sayamadığım çok sayıda değerli yazar, şair arkadaşlar... Kimi toplantılarda sayımız yüzü bulurdu.
DİLİ ÖLDÜRENLERLE SAVAŞA GİRDİ
2004’te yitirdiğimiz Şükran Kurdakul’a gelince; onun "dil ölüyor, dilimizi öldürüyorlar" sözünü hiç unutmadım. 1927 İzmir doğumlu şair; lise yıllarında "40 Karanlığı"nın "Fedailer Mangası"ndan genç bir savaşçı olarak komünizm propagandasından tutuklanıp okuldan atılacak, bu onu, "bir kararlılık ve direnç anıtı" kılacaktır, Öner Yağcı’nın deyimiyle... 1951-52 dergicilik, 1953-56 arası yine tutukluluk, 1957-80 Yelken Dergisi, 1962-64 Ataç dergisi yönetmenlikleri, yayıncılık ve Tan Gazetesi düzeltmenliği, İP Balıkesir başkanlığı, 1978-80 Sosyalist Kültür Ansiklopedisi... Çünkü onun en önemli yanı "örgütçü edebiyat adamı" oluşudur. 1964 Türk Edebiyatçılar Birliği Genel Sekreterliği, TYS ikinci başkanlığı ve 12 Eylül 1980’de yargılanma... PEN Yazarlar Derneği kuruculuğu (1988), ikinci ve genel başkanlığı(1991-97), Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı yöneticiliği, Özerk Sanat Konseyi ve Ulusal Sanat Kurulu başkanlıkları (1995)... Ama elbette şiirleri: 15 yaşında Yedigün dergisinde şiirleri yayımlanır, 16 yaşında "Tomurcuk" adlı ilk şiir kitabını çıkarır. Bunu, "Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri" (1944) izler. Sonrası Cezaevi şiirleridir: "Giderayak" (1956). Çıraklık dönemleri biter, "Nice Kaygılardan Sonra"yla şair kimliği oluşur. Artık "Halk Orduları"yla toplumsal ve siyasal kavganın şairidir. 70’lerde, Sözcüklerle büyüdük, ezgiler yarattık..." diyecektir. 1983 Nevzat Üstün Şiir Ödülünü "Bir Yürekten Bir Yaşamdan" kitabı ile alan şair, "...Gördük ki türkülerin sonu yok dilimizde/Kopup geldikleri dağları benden sor" diyecektir. Şiir yapıtları birbirini izler. Öyküler de yazar. Elli yılda 12 şiir ve 5 öykü kitabının sahibidir artık. Ve bir düşün adamı ve edebiyat tarihçisidir "Şairler ve Yazarlar Sözlüğü" ile 1998 Filistin Yazarlar Birliği Barış ödülü ve 1999 Makedonya Yazarlar Birliği Edebiyat Yasası Ödülü sahibidir. O; "Ağıt Değil" şiirinde bizlere şöyle seslenirken: "Gücünüz varsa sizin/Sözcüğü tutuklayın. /Öğrenci, kitap, Türkçe/ En güzel kavramı dilimin/ özgürlüğü tutuklayın /Gücünüz varsa artık/Usumu tutuklayın.../Gücünüz varsa sizin/ Ölümü tutuklayın."
Aydınlıklarımızın arayışıyla dopdolu, Cumhuriyet yazınımızın değerli simgesi olduğunu gösterir.
KAYNAKÇA: Öner Yağcı, "Şiirden Öyküye Şükran Kurdakul"