Şule Perinçek Türkiye’nin çözümlerini sıraladı

Akit TV’de konuşan Vatan Partisi MYK Üyesi Şule Perinçek, Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklarla başa çıkılması için emperyalizme karşı duruşun sağlam olması gerektiğini vurguladı. Ekonomik sorunlara da değinen Perinçek, “Üretim Devrimi kapımızı çaldı” dedi.

Aydınlık Gazetesi Yazarı Şule Perinçek, 23 Eylül günü Akit TV'de canlı yayın konuğu oldu. Ziya Kaplan’ın moderatörlüğünü yaptığı Gündem Özel programının diğer konukları Avukat Semra Ilık ve Akademisyen Yazar Doç.Dr. Ramazan Akkır’dı. İç ve dış siyasetteki güncel meselelerin tartışıldığı programda Perinçek’in konuşması ilgiyle izlendi. Perinçek’in çözüm önerileri özetle şöyleydi:

· Türkiye, “Yükselen Asya”da yerini alıyor. Ekonomik açıdan dünyanın ilk beşinde yer alma potansiyelini taşıyor.

· Yatırım için yeterli kaynağımız ve iş gücümüz var. Kendimize güveneceğiz, ABD kapısına gitmeye gerek yok.

· Türkiye’yi üretimden koparan sistem yürümüyor. Tek çıkış olan Üretim Devrimi için Vatan Partisi gibi bir siyasi irade gerekiyor.

· Denge siyaseti, emperyalizme karşı bizi zayıflatıyor. Gerçek dostlarımızla aramızı açıyor.

· Bölücülüğe karşı ödediğimiz maliyet, PKK’nın partisi HDP kapatılmadan azalmaz.

· LGBT propagandası, geleceğimizi tehdit eden büyük bir tehdittir, yasaklanmalıdır. Siyasi ve kültürel mücadele şarttır.

ATLANTİK ÇÖKÜYOR

Programın ilk konusu, dünyanın tek kutuplu olmaktan çıkması ve yerine yeni bir düzenin geçmesiydi. Vatan Partisi MYK Üyesi Şule Perinçek, Asya – Atlantik ekseni üzerinden bir değerlendirme yaptı ve şunları söyledi: “Asya'nın yükselişi, Atlantik'inse çöküşü var. Hemen dünya ekonomilerine bakalım. İlk üç çeyrekte Alman ekonomisi küçülmeye devam etti. Özellikle Kovid döneminden sonra bu zayıflama iyice ortaya çıktı. Ama sadece ekonomik bakımdan değil, bir uygarlık, kültürel çöküş de yaşanıyor. Almanya’da bir mimar arkadaşım var, 30 yıldır orada yaşıyor. Dedi ki, ‘ehliyet alacağım…’ Normalde toplu taşımayı kullanır. Niye dedim? Dedi ki: ‘Toplu taşımada sürkeli uyuşturucu kullanıyor. Dumandan girilmiyor artık.’ Almanya'da, uyuşturucu kullanım yaşı 10 -11’de yani ilköğretimde başlanıyor.

“Bir de Asya’daki ve Afrika’daki ülkelere bakın. Dün, o beğenmediğiniz ülkeler ayağa kalktı. Belgesellerde izlediğiniz Afrika yok artık karşımızda. Hindistan, Endonezya… Çin taa nerelerden bugünlere geldi. Hemen her alanda birinci sıraya oturdu. Arkasından Hindistan geliyor, arkasından Endonezya… 2023 IMF’nin rakamları bunlar. Türkiye’de 2024’te beşinci sıraya yerleşiyor. Bunu söyleyince diyorsunuz ki Türkiye bu haliyle nasıl yapacak? Patlıcanın fiyatı bu kadarken… İyi ama biz genciz ve güçlü üretken bir orta sınıfımız var. Öz kaynaklarımız var, tarım alanlarımız var, iç pazarımız var. Bizim böyle bir üstünlüğümüz söz konusu.”

“O PARALARI GETİR” DİYECEĞİZ

Perinçek, ihtiyacımızın tasarruf odaklı politika olduğu şu sözlerle ifade etti: “Yatırım için aslında kaynak da var. 550 milyar dolar paramız dış bankalarda kuzu gibi yatıyor. Bunlar nedir? Türkiye'nin ürettiği bir tasarruftur. O tasarruf orada ne yapıyor peki? Batılı yatırımcılar kullanıyor. O zaman biz diyeceğiz ki, ‘Ey Türk vatandaşım… Getir onları buraya. Buyur getir, burada yatırım yap. Ben de istersen teşvikini bile veririm.’ O nedenle kaynak için şu Amerika'nın kapısına gitmeyelim. Orası sana karşılıksız vermez ki… Herkes kendi menfaatini düşünüyor. Düşünelim, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ı niye ithal ettik? Mehmet Şimşek neden getirildi? Küresel merkezlerin belirlediği reçetelere uyacaksanız, bunlara boyun eğecekseniz…o zaman bu isimleri iş başına getiriyorsunuz. Ancak en sonunda ABD’nin kapısına gidip kredi, borç para istemek durumunda kalıyorsunuz.”

ÜRETENİ CEZALANDIRAN SİSTEM

“Vatan Partisi olarak, Türkiye’nin birikimine güveniyoruz.” diyen Perinçek, ekonomide alternatif bir sisteme geçilmesi gerektiğini şöyle anlattı: “Eğer ülkemizin bağımsızlığından, birliğinden, bütünlüğünden yanaysak, son 40 yıldır bize dayatılan modeli terk etmemiz gerekiyor. Burada kararlı olmak lazım. Nasıl olunur? Bizi uzun yıllar, üretmekten vazgeçirdiler. Ben ekonomi okudum ve yıllarca gazetede ekonomi sayfalarını yönettim. Türkiye’nin elinden üretiminin nasıl kaydığını biliyorum.”

“Deniyordu ki ‘Aç kapıyı gireyim, malları sana daha ucuz vereyim.’ Bu program bizi üretemez hale getirdi. Özelleştirmelerle çanak çömleğimize kadar her şeyimizi sattık. Elde avuçta kalmayınca da mehmetçiğimizin kanını satılığa çıkardık. Size para veriyorlar ama bunlar karşılığında… Ege Bölgesi’nde köylümüzle konuşuyorum. Dert yanıyor… Bana diyor ki ‘Devlet bana bin TL ceza verdi.’ ‘Niye diyorum? Durduk yere ceza vermez.’ Dedi ki, ‘İzinsiz pamuk ektim.’ Ceza almakta haklı, çünkü kota var… Söke Ovası’na her seferinde gittiğinde deli oluyorum. Amerika’da okurken derslerimizde dünyanın en verimli ovası diye geçerdi ismi. Ancak şimdi hepsi boş, yatıyor. Hepsinin bir amacı var: Türkiye’nin elinden bağımsızlığını almak.”

Perinçek, sözlerinin devamında “Sonuç olarak bu ülkede bir Üretim Devrimi yapmak zorundayız. ‘Yok, ben yapamıyorum, taşa toprağa, binaya yatıracağım veya eşime, dostuma dağıtacağım.’ derseniz, bugün olduğu gibi Türkiye’yi yönetemezsiniz. O devrimi kim yapma iradesini ortay koyarsa bir süre sonra o başa gelir. Milli Hükümet dememizin nedeni bu. Çözüm burada… Çünkü Türk insanı üretmek istiyor, dolayısıyla Üretim Devrimi kapımızı çalıyor.” diye konuştu.

DENGE SİYASETİNİN KAYBETTİRDİKLERİ

Türkiye’nin içinde bulunduğu zorluklardan nasıl çıkabileceğiyle ilgili Şule Perinçek, şunları kaydetti: “Emperyalizmle 200 yıldır mücadele eden bir ülkeyiz. Kim emperyalizmle kol kola girerse, bizim onunla işimiz olmaz. Hem iç siyasette hem dış siyasette, bu açıdan tutarlı olmak durumundasınız. Çok açık. Atlantik ten yana mıyız, Asya'dan yana mı? Rusya ile ilişkiler olsun, İran ve Suriye ile ilişkiler olsun, emperyalizme karşı sağlam bir stratejik birliktelikler kurmak zorundayız. Asya’da Türk Cumhuriyetleri ile yakınlaşmaktan bahsediyoruz. Dillerimiz benzer, kültürümüz benzer onlarla eşit ilişki kurarız. Atlantik’te horlanan Türkiye, Asya’da kendisi gibi olanlarla adamdan sayılır. Kültürümüzü, dinimizi, dilimizi birlikte paylaşabileceğimiz bir zemin, bir enerji var. Ancak 'Hem ABD’yle, hem Rusya’yla müttefiklik kuracağım' dersen olmaz. Zaten seni dost olarak görmedikleri için yanı başımızda, Yunanistan’ı silahlarla, zırhlılarla donattılar. SİHA’ları Ukrayna’ya verirsen, o da gider Rusya’yı vurur. Senin silahınla dost ülkenin başına bombalar yağar. Cumhurbaşkanımıza da en büyük eleştirim bu noktada. Türkiye’yi gerçek dostları karşısında yalnızlaştıran bir siyaset doğru değil. Ambargo tehditlerinden de korkmamak gerek, bakın İran’a. Dünya kadar ambargo altında ayakta kalabiliyor.”

BÖLÜCÜLÜĞE KARŞI NET TAVIR

Perinçek, Türkiye’nin ana meselesi olan terörle mücadele konusunda Vatan Partisi’nin bakış açısını şöyle dile getirdi: “PKK-HDP’nin siyaset yapması ne demek? Benim bebeklerimi, gençlerimi, öğretmenlerimi, insanlarımı öldüren bir örgüt. Her eve bir şehit girdi, hâlâ giriyor. Nasıl benim gözümün içine bakarak böyle bir şey yapabiliyorlar? Açılım döneminden beri anlatıyoruz, terör okşanarak alınacak bir yol yoktur. Arkasında Amerika var. ‘Orada otur, ben sana şu hakları vereceğim’ deyince oturmaz orada. PKK kesinlikle benim Kürt vatandaşımı düşünmüyor ve oradakileri temsil etmiyor. O nedenle, terör örgütü ile vatandaşlarımızın haklı isteklerini ve sorunlarını ayırt etmek gerekir. Benim bir ayağım hep orada… Ege Bölgesi’ne bir kez gidiyorsam, bölgeye beş kez gidiyorum. Aklım orada…Oradaki insanlarımızı, gençlerimiz, çocuklarımızı desteklememiz lazım. Çocuklara burs bulmak gerekiyor. Daha yapılacak çok iş var…En başta da PKK’nın partisi HDP’nin kapatılması geliyor.”

LGBT TARTIŞMASI

Programda CHP’li belediyelerin birçoğunda açılan LGBT birimi de ele alındı. Bu konuda neler yapılması gerektiğini Şule Perinçek, şöyle açıkladı: “Hepsi bir bütün aslında… Bakın niye PKK-HDP’yi destekliyor, niye Sezgin Tanrıkulu'nu destekliyor, niye FETÖ'yü destekliyor? Ve niye LGBT’yi safında? Hepsi bir yerde birleşiyor, bir yeri işaret ediyor değil mi? Yani kültürel bir saldırı altındayız. Bunun bir de modası var. Müziği var, sosyal medyası var, uyuşturucuya özendirmesi var. Dumanlı dumanlı sözler… Gencecik çocuklarımız, onu dinliyor. O şarkılarda ‘Bir nefes çek bir şey olmaz’ diyor. Sana şu mesajı veriyor, ‘düzeni sen mi değiştireceksin, Amerika ile mi uğraşacaksın! Boş ver, çek rahatla…’ Sonra gençlerimizi kendi bedenine, cinsiyetine yabancılaştırıyor. LGBT’yi bir cinsel özgürlük olarak tanıtıyorlar çocuklarımıza. Ailesi, arkadaşları, sevdikleri, ülkesi… hepsinden koparıyorlar. En yüksek intihar oranı LGBT’lerde tabii. Ayrıca çocuk istismarı, cinsel istismar onlarda. Mazlum ülkelerin çocuklarını satın alıyorlar, bilmem kaç bin dolara… LGBT aileleri bu çocukları evlat ediniyorlar. Sonrası trajedi…LGBT’ye özgürlük tanınamaz. İşte Saraçhane mitinginde ailelerin yükselen talebini duyduk. Hükümetin buna karşı harekete geçmesi gerekiyor.”
Moderatörün “Şimdi sizi gerici ilan edecekler.” sözüne Perinçek şu yanıtı verdi: “Ben onları gerici ilan ediyorum. LGBT'nin ve kadının vücudunun nesneleştirilmesi birer çürümedir. Kadının bedenini eşya olarak sunmak kadar gerici bir düşünce yoktur. Sokakta ne kadar dolaşıyorsunuz bilmiyorum ama hakikaten, bu insanlarımızı gördükçe çok üzülüyorum. Emperyalizmin de bir şeriatı, kuralları var. Sana diyor ki, bacağını aç, göbeğini aç, her yerini aç…kendini sun. Kadına yapılan ağır bir hakarettir bu. Gençlerimize bunu bir çağdaşlık olarak dayatanlar aslında çürümeyi dayatıyor.”

KADINI KORUMANIN GERÇEK YOLU

Perinçek, son olarak İstanbul Sözleşmesi’ne değindi ve kadınların rolünün ne olması gerektiğini vurguladı: “İstanbul Sözleşmesi de böyle ‘çağdaşlık propagandasıyla’, ‘kadını koruyacak’ denilerek girdi hayatımıza. Bu sözleşme ilk imzalandığından bu yana tek başımıza karşı çıktık. Bunun bir özgürlük olmadığını, kadınları aşağıladığını, kadınları bir nesne haline getirdiğini sürekli söyledik. Ama o zaman hükümetimiz, maalesef bu sözleşmeyi Meclis’ten geçirdi. İşte bu nedenle milli hükümetimiz olması lazım diyoruz. Güçlü hükümetimiz olması lazım diyoruz. Bizim gibi kadınların oralarda seslerini duyurabilmek gerekiyor. O karar verici yerlere oturmaları için kadınlarımızın yollarının açık olması lazım. Biz ayağımızı sağlam toprağa basmış, bereketli topraklarda büyümüş yetişmiş kadınlarız ve öyle yaşamaya alışmışız. Ama bu neyle de ilgili? Eğitim sistemiyle ilgili, ekonomiyle ilgili… Hepsi bir bütün yalnızca bir tanesini düzeltmekle olmuyor.”

Sonraki Haber