Tanzimat Cumhuriyet’in ilk adımı mıdır?-2

"Tanzimatçı aydınlarla bağımsızlık isteyen ve halkçı nitelikler taşıyan Yeni Osmanlılar arasında bir mücadele vardı. Genç Türkler, Yeni Osmanlıların devamı oldu. Batıcılık bugün, ülkenin kaderini Batı’ya bağlama anlayışı, mandacılık, farklı biçimlerde devam ediyor."

Serbest ticaret döneminde geleneksel sanayi yıkıldığı gibi, devlet eliyle girişilen çabalara rağmen modern bir sanayi kurulamıyor. Mustafa Kemal’in, 1 Mart 1922 yılında Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı açıklama, açık pazar şartlarında, tam olarak bağımsız olmayan bir ülkede, girişilen sanayileşme çabalarının başarısızlığını çok net bir biçimde ortaya koyuyor: “Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zincirleriyle bağladı. Teşkilat ve ferdi kıymet bakımlarından iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar, memleketimizde bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkide bulunuyorlardı. Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman istedikleri eşyayı, istedikleri şartlar altında memleketimize sokuyorlardı. Bütün iktisadi şubelerimize de bu sayede mutlak hâkim olmuşlardı.

“Efendiler, bize karşı yapılan rekabet hakikaten; çok gayrimeşru, hakikaten çok kahrediciydi. [Kahrolsunlar sesleri.] Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye müsait sanayimizi de mahvettiler, ziraatimizi de yaraladılar. İktisadi ve mali gelişme ve olgunlaşmamızın önüne geçtiler.”(1)

YENİ OSMANLILAR TANZİMATÇI MIYDI?

Tanzimat Osmanlı’nın sömürgeleşmesine giden yolu açarken, kendi zıddını da yarattı. O yıllarda yaşanan olumsuzlukları gören, tepki duyan vatansever aydınlar da vardı. Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi, Mustafa Fazıl Paşa, Ziya Paşa gibi aydınlar Tanzimat’ı eleştirdiler. Bu aydınlar Yeni ya da Genç Osmanlılar olarak adlandırılıyorlar. Tanzimatçı aydınlarla bağımsızlık isteyen ve halkçı nitelikler taşıyan Yeni Osmanlılar arasında bir mücadele vardı. Namık Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyunu, bağımsızlık mücadelesinin edebiyattaki ürünüdür.

Yusuf Akçura’ya göre Yeni Osmanlılar, Tanzimatçılar gibi Saray çevresinden değildirler. Halkın içinden yetişmişlerdir. Köktencidirler. Yeni Osmanlılar, “Tanzimat’ın idare hukukuyla ilgili tedbir ve kanunlarından pek de ileri gitmek istemeyen ihtiyatlı adımlarını, cesaretle anayasa hukuku sahasına geçirerek hükümdarın ve hükümetin hukuk ve yetkilerini sınırlamak ve halkın hukuk ve hürriyetini genişletmek emelini taşıyorlardı.” Yeni Osmanlılar’ın siyasi edebiyatında vatan, millet, hukuk ve hürriyet kelimeleri pek çok geçer. Tanzimat’ın resmi belgelerinde ise kavram olarak Batı’dan gelen bu kelimelerin sıkça kullanılmasından çekinilir.(2)

1908 Devrimini yapan ve 1909 yılında 2. Abdülhamit’i deviren Genç Türkler ise, Tanzimat karşıtı olan Yeni Osmanlıların devamıdır.

TANZİMAT’IN BİR DİĞER OLUMSUZ MİRASI

Tanzimat’ın verdiği diğer bir önemli zarar, toplumda ikili bir durum yaratmasıdır. Tanzimat uygulamalarıyla ülke içindeki birliği parçalayacak bir ikilik yaratılıyor. Topluma bölünme tohumları ekiliyor. Bir tarafta ayrılıkçı milli bilinç çerçevesinde eğitim yapan yabancı-azınlık okulları, diğer tarafta Müslüman toplum içinde, biri İslam gelenekçiliğine diğeri Batı uygarlığına dönük iki hukuk, iki eğitim, özetle iki farklı insan tipi yaratılıyor. Alafranga ve alaturka insanlar... Birinci Meclis’te Burdur Mebusu olarak görev yapan İsmail Soysallıoğlu, 1920’de Halkçılık Programı’nın görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada, Tanzimat’ın, medrese ile mektebi birbirinden kesin suretle ayırarak, biri Batı’ya, biri Doğu’ya bakan iki ayrı dünyanın insanlarından oluşan bir toplum yaratma yolunu açtığını böylece içinden çıkılmaz bir ikilik meydana getirdiğini belirtiyor.(3)

Yusuf Kemal Tengirşenk, üniversitede verdiği derslerde Türk İnkılabının iktisadi yönünü anlatırken, Tanzimat’ın sosyal sonucunun ülke içindeki birliğin parçalanması, iktisadi sonucunun ise Osmanlı Devleti’nin başka devletlerin aleti durumuna düşmesi olduğunu belirtiyor. (…) Tengirşenk’e göre, Tanzimat “memleketin zaten bitmekte olan kuvvetini daima mücadele şeklinde bırakarak heder eden bir şeydir”.(4)

3 Mart 1924 tarihli eğitimin birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) kanunu, Tanzimat’ın bu olumsuz mirasını tasfiye etme amacına yöneliktir. Yasanın gerekçesinde amacın milli birlik olduğu vurgulanıyor: “Bir milletin bireyleri ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbiye bir memlekette iki türlü insan yetiştirir.”(5)

NEDEN TANZİMAT KONUSU?

Doğru dersler çıkarıldığında tarih bugüne ve geleceğe ışık tutar. Yolumuzu aydınlatır. Shakespeare’in çok bilinen bir sözü vardır: “Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir.” İşte bu nedenle Tanzimat döneminde ne yaşandığını iyi kavrayarak doğru dersleri çıkarmak zorundayız. O dönem bitmiştir ama Batıcılık, ülkenin kaderini Batı’ya bağlama anlayışı, mandacılık, farklı biçimlerde devam ediyor. Kılık kıyafet ya da dindar olmak gibi kimi özellikler gericilik olarak etiketlenebiliyor. Türkiye’ye modernleşme (çağdaşlaşma değil) adı altında dayatılan liberal ve neoliberal programların, anlayışların da kökleri Tanzimat’tadır. Bu nedenle, Batıcılığı eleştirmenin en tutarlı ve etkili yöntemi Tanzimat’ın ne getirip ne götürdüğü, anlatılarak yapılabilir.

UYGARLIK MERKEZİ YER DEĞİŞTİRİYOR

Yaşananlar, bilimsel dayanağı olmayan bazı görüşleri ya da önyargıları temelinden sarsıyor. Dünyada ve ülkemizde baş döndürücü gelişmeler yaşanıyor. Bütün dengeler değişiyor. Geri denen Asya, başta da Çin, bilimde, kalkınmada, insanının yaşam kalitesini yükseltmede önemli ilerlemeler gösteriyor. Hem de Atatürk’ün formüle edip uyguladığı devletçi, planlı karma ekonomiyi uygulayarak. Biz niye yapmayalım?

Ayrıca son yılların önemli gerçeği, “Çağdaş Uygarlığın”, artık yükselen “Asya Uygarlığı” olmasıdır. Bazı aydınlarımız, söz olarak “her şey değişir” deseler de Batı’yı hep ileri olmuş ve hep de öyle kalacak bir uygarlık olarak kabul ediyorlar. Oysa gelişmişlik de, gerilik de mutlak, kalıcı şeyler değildir. Bilim tarihçimiz Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı’dan, çağlar boyunca uygarlık merkezinin yer değiştirdiğini, canlılar gibi uygarlıkların da gelişme ve gerileme aşamalarından geçtiğini öğreniyoruz. Nitekim günümüzde Batı’da, gerileme, durgunluk ve yozlaşma yaşanıyor.

Aydın Sayılı, evrensel tarihin zincirleme birbirine bağlı olan dört ana uygarlıktan geçerek günümüze geldiğini açıklıyor: 1) Eski Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları. 2) Klasik Yunan Çağı Uygarlığı. 3) Ortaçağ İslam Dünyası Uygarlığı. 4) Batı Avrupa Uygarlığı…

Son olarak Kemalist Devrimi tamamlamak; ancak Amerikan emperyalizmine karşı sağlam durarak ve yükselen Asya uygarlığında yer alarak gerçekleşebilir. Batı’nın dayatmalarına son vermeden, bağımsızlığımızı göz bebeğimiz gibi korumadan, komşularımız ve Asya’daki dostlarımızla dayanışmadan ne kalkınmak ne de çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak olanaklıdır. Tarihimiz ve özellikle Kemalist Devrimin pratiği bunu ispatlıyor. BİTTİ

DİPNOTLAR:

(1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, Kaynak Yayınları, 2003, s.280.

(2) Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, 2008, Kaynak Yayınları, s.26.

(3) Aktaran Emel Akal, İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri, İletişim Yay., İstanbul 2013, s.236.

(4) Yusuf Kemal Tengirşenk, Türk İnkılabı Dersleri / Ekonomik Değişmeler, Resimli Ay Basımevi TLS. İstanbul 1935, s. 10, 22 vd.

(5) Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrimi Kanunları, Kaynak Yay., İstanbul 2000, s.30.

(6) Feyziye Özberk, “Ord.Prof.Dr. Aydın Sayılı / Bilim Tarihi”, Bilim ve Ütopya, sayı 141, Mart 2006.

Sonraki Haber