Tanzimat Cumhuriyet’in ilk adımı mıdır?

Mustafa Kemal Atatürk, Tanzimat konusunda oldukça kapsamlı açıklamalar yapıyor. Yusuf Akçura gibi yapılanların taklitçilik olduğunu belirtiyor: ‘Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, (…) iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağlamıştır'

Bazı tarihçiler, Türk Devrim tarihinin ilk adımının Tanzimat Fermanı olduğunu yazarlar. “Tanzimat’la başlayan süreç meşrutiyeti, meşrutiyet dönemleri de cumhuriyet fikrini doğurmuştur” yorumunu yaparlar. Onlara göre Cumhuriyet’e Tanzimat’ın açtığı yoldan ilerlenerek ulaşılmıştır. Tanzimat’ı Türkiye tarihinde ülkeyi, toplumu ileriye götüren ve çığır açan bir gelişme, ilerici bir hareket olarak değerlendirirler.

Başta Mustafa Kemal Atatürk, birçok Kemalist önder bu tezi kabul etmiyor. Örneğin Sadri Etem (Ertem), Türk İnkılâbının Karakterleri kitabında, kesin bir dille “Tanzimat devri bugünkü inkılabın temeli değildir” açıklamasını yapıyor. Etem, Tanzimat’ın feodal-komprador sınıflara dayandığını ortaya koyuyor; “içten gelen bir hareketin değil”, ecnebi sefirlerin notalarının” ve “hariçten gelen tazyikin” bir ürünü olduğunu tespit ediyor.(1)

Yine Gülhane Hatt-ı Hümayunu olarak da adlandırılan Tanzimat Fermanı’nın birçok yeniliğin öncüsü olduğu belirtilir. Bu açıklama doğru mudur? Bu değişim ne getirdi, ne götürdü? Tanzimat Fermanı’na neden gerek duyuldu? Ülkenin iç dinamiklerinin getirdiği bir değişim miydi?

Tanzimat Fermânı, 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecid döneminde Hariciye Nazırı Koca Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda okunuyor. Tanzimat Fermânı bu nedenle Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu veya Tanzimât-ı Hayriye (Hayırlı Düzenleme) olarak da anılıyor. Daha adlandırmayla ülkenin, halkın yararına olduğu fikri zihinlere yazılmaya başlanıyor.

Tanzimat, memlekette bir tür burjuva hukuku vücuda getirmek istiyor. Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması, özel mülkiyetin güvence altına alınması, müsaderenin kaldırması gibi… Ama olumlu gibi görünen bu haklardan esas olarak yararlananlar Gayrimüslimler ve ülkedeki yabancılar oluyor.

Tanzimat Fermanı'nın okunmasından I. Meşrutiyet'in ilanına kadar geçen dönem, Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi: 3 Kasım 1839 - 22 Kasım 1876 olarak anılıyor. 1876’yı izleyen Birinci Meşrutiyet Devrimi’yle yaşanan bir yıllık kesinti bir yana bırakılırsa, 1908 Hürriyet Devrimi’ne kadar geçen süreç de Tanzimat Dönemi olarak nitelenebilir. Çünkü Tanzimat’la benimsenen temel iktisadi ve siyasi düzen devam ediyor.

3 Kasım 1839 tarihinde başladığı kabul edilen Tanzimat hareketi, görünen yüzüyle devlet işlerinde bozulan düzeni yeni baştan tesis etme amacındadır. Askeri, mülki ve hukuki alanda hayata geçirilen reformlar, aslında Batılılaşmanın ya da Batıcılığın ilk somut adımlarıdır.

BALTALİMANI ANTLAŞMASI

Tanzimat Fermanı'nın ne getirip ne götürdüğünü, neye hizmet ettiğini tam olarak anlamak için ondan, bir yıl kadar önce 16 Ağustos 1838’de imzalanan ticaret antlaşmasının anlamını irdelemek gerekiyor. Bu, serbest ticaret antlaşması olarak bilinen ve İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu, gümrükleri üzerindeki egemenliğini dolayısıyla iktisadi bağımsızlığını önemli ölçüde kaybediyor. Ülkenin sömürgeleşme süreci başlıyor. 1838 Ticaret Sözleşmesi aslında Batı’ya yani sömürgeci kapitalizme, teslimiyet sözleşmesidir. Tanzimat Fermânı, Baltalimanı Antlaşması ve benzeri ticari antlaşmaların hukuki, toplumsal ve kültürel ortamını sağlıyor. Tanzimat serbest ticaretin hukukunu getiriyor. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun kapısı, penceresi korumasız olarak Batı’ya açılıyor. Bu antlaşmanın başlattığı süreç İmparatorluğun ekonomik, mali çöküşüne yol açıyor. Osmanlı’yı borca batırıyor. Bu gidişe önce Birinci Dünya Savaşında kapitülasyonların kaldırılmasıyla son veriliyor. Kesin çözüm ise Lozan Antlaşması’yla kazanılıyor.

BU YIKIM NASIL GERÇEKLEŞİYOR?

Serbest ticaret antlaşması sonuncunda, İngiltere vatandaşları Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaret yaparken Osmanlı vatandaşlarından daha az vergi ödüyorlar. Örneğin Selanik'ten İstanbul'a mal gönderen Müslüman yerli tüccar devlete transit gümrük vergisi ödediği halde İngiliz tüccar bu vergiden muaf olmuş ve Müslüman tüccarların bir başka Osmanlı şehrine mal göndermesine, ticaret yapmasına yüksek vergilerden dolayı fiilen imkân kalmamıştır. Ayrıca Gayrimüslimler de Müslümanlara göre daha imtiyazlı konumdadırlar.

Baltalimanı Antlaşması Osmanlı ekonomisinin ölüm fermanı oluyor. Eşitsiz ekonomilerin serbest koşullarda rekabete çıkması, birçok tarihçinin benzetmesiyle hafif sıklet bir boksörün ağır sıklet karşısında nakavt olması gibi bir etki yaratıyor. Kısa bir süre içinde var olan yerli imalat sanayi çöküyor. Başta İngiliz tekstil ürünleri olmak üzere Avrupa malları iç piyasayı ele geçiriyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun zengin hammadde kaynakları, Doğu ile Batı arasında köprü olan coğrafi konumu, ticaret yolları hızla gelişen ve pazar arayan Batılı kapitalistlerin iştahını kabartıyor. Bu durum Osmanlı’yı yalnız ekonomik planda değil, politik ve askeri planda da Avrupa'nın baş hedefi yapıyor.

Osmanlı İmparatorluğu, 1838’de imzalan ticaret antlaşmasıyla ileri Avrupa ekonomisinin açık pazarı haline geliyor. Sonuç olarak; ekonomi kendi yolunda devam edebilse olanaklı olan kapitalist gelişme engellenmiş oluyor. Nitekim ekonomik bağımsızlığını koruyan Japonya, devletçi uygulamalarla sanayileşiyor. “Japon Mucizesi” olarak bilinen bu tarihi ders ekonomik bağımsızlığın, kalkınmanın vazgeçilemez ön koşulu olduğunu ispatlıyor. Tabii Japonya ile Osmanlı İmparatorluğu’nun konumları, koşulları birbirinden çok farklıdır. Ama ekonomik bağımsızlığın, kalkınmanın vazgeçilemez ön koşulu olması, her koşulda ve her devirde geçerlidir.

BALTALİMANI ANTLAŞMASI NEDEN KABUL EDİLİYOR?

Osmanlı devleti Baltalimanı Antlaşması’nı kabul etmek zorunda kalıyor. Çünkü İmparatorluk zor durumdadır. Gerilemektedir. Yeniçeriliğin kaldırılmasından hemen sonra Türk donanması, İngiliz, Fransız, Rus filolarınca, 1827’de Navarin’de yok ediliyor. Balkanlara inen Rus ordusu Edirne’yi alıp İstanbul’a doğru ilerliyor. İngiliz ve Fransızlardan destek alan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Kütahya’yı alıyor. İstanbul’u tehdit ediyor. Ayrıca İngiltere, Fransa ve Rusya’nın kışkırttığı gayrimüslim unsurlar çeşitli gerekçelerle zaman zaman isyan ediyorlar. Yani imparatorluk önemli iç ve dış sorunlarla karşı karşıyadır. İşte bu koşullarda İngiltere; Rusya’ya ve Mehmet Ali Paşa’ya karşı Osmanlı’yı destekliyor ve İmparatorluğu açık pazar yapan antlaşmayı elde ediyor. Antlaşma 8 Ekim 1838'de Kraliçe Viktorya, bir ay sonra da Sultan II. Mahmut tarafından onaylanıyor.

1838-1841 yıllarında benzer antlaşmalar Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz'le de imzalanıyor. Bu antlaşmalar kapitülasyon sistemini sağlamlaştırıyor. Var olan Osmanlı sanayisine büyük bir darbe vuruyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer devletlere borçlanmasına yol açıyor ve mali çöküşünü hızlandırıyor.

TANZİMAT’IN AYIRICI ÖZELLİĞİ TAKLİTTİR

Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi kitabında yukarda yapılan açıklamaları doğruluyor: “Yabancı devletlerin baskısından doğan zaruretlere karşı Osmanlı devleti yöneticileri tarafından alınmış pratik ve ampirik (deneysel) siyasi, idari ve iktisadi tedbirlerin bütünüdür ki, Osmanlı tarihinde Tanzimat adını alır. Akçura bu dönemin temel yönteminin taklit olduğunu vurguluyor: ‘Tanzimat’ın ayırıcı özelliği, ‘taklit’tir. ‘Tanzimat’ ile Avrupa taklit edilmek istenmiştir. Yusuf Akçura, ayrıca taklit edilen şeyin esaslardan ve metotlardan çok pratik sonuçlar olduğunu yazıyor.(2)

Yapılan, bir uygarlığın irdelenerek benimsenmesi değildir. Bir elbise gibi giyilmesidir. O yıllarda Tanzimat aydını olarak adlandırılan bazı insanlar yetişmiştir. Falih Rıfkı Atay, Çankaya’da bu tip aydınları anlatır: “Garp taklitçisi ve Garp mahkûmu. Tepeden tırnağa ‘alafranga’ cilalı adam… Milletinden de memleketten de uzaklaşmıştır. Milletinden de ümitsizdir. Milletin ve memleketin kendini benimsemediğini de bilir. Frenk doğmadığına pişmandır. Ancak Düvel-i Muazzama kontrolü altında bir Türkiye’de hayat hakkı olduğuna inanmıştır. ‘Bu millet adam olmaz’ ona göre.”(3) Atay, sanki günümüzün bazı aydınlarını anlatıyor gibi. Ne dersiniz?

Avrupa uygarlığının temelinde derebeyliklerin yıkılması, merkezi iktidarların güçlenmesi, coğrafi keşifler, aydınlanma ve sanayi devrimi gibi önemli köklü altüst oluşlar vardır. Kültürel, sanatsal ve sosyal atılımlar, bu değişmeleri izler. Önemli olan bilimin ve aklın yol gösterici olarak kabul edilmesidir. Tanzimat döneminde işte bu köklü değişimler kavranmadan sonuçların taklidine girişilmiştir. Ayrıca her değişim toplumun kendi tarihinden, kültüründen, yani kendi topraklarının özsuyundan beslenmelidir.

Mustafa Kemal Atatürk, Tanzimat konusunda oldukça kapsamlı açıklamalar yapıyor. Yusuf Akçura gibi yapılanların taklitçilik olduğunu belirtiyor: Tanzimat “Avrupa ve garp” istediği için “Gayrimüslim unsurları memnun etmek zaruretinden” doğmuştur. “Bilhassa Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi memlekette müstesna bir mevkiye sahip” olmuş, “devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır”. “Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, (…) iktisadiyatımızı bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağlamıştır.” “Gümrüklerimizi ellerinde tutmuşlar”dır. Gelişmeye elverişli sanayimiz bu suretle “mahvedilmiş”, ziraatımız darbe yemiştir. Bütün iktisadi sektörlerimize “mutlak hâkim” olmuşlardır. Tanzimat, “Avrupa’yı taklit etmektir”, olumlu bir sonuç vermemiştir.(4)

DİPNOTLAR:

(1) Sadri Etem (Ertem), Türk İnkılâbının Karakterleri, 2007, Kaynak Yayınları, s.41, 10.

(2) Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, 2008, Kaynak Yayınları, s.25.

(3) Aktaran Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Tekin Yayınevi, 1975, s.502.

(4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, Kaynak Yayınları, 2003, s.127, 280; age, c.15, 2005, s.145.

DEVAM EDECEK

Sonraki Haber