Tanzimatçılık mı? Devrimcililik mi?
Vatan Partisi’nin öncülüğünde halkımız Silivri duvarlarını yıktıktan ve 15 Temmuz 2016’da Amerikancı FETÖ darbe teşebbüsünü ezdikten sonra köprülerin altından çok sular aktı. Milliyetçi-muhafazakar kitle o gece Amerikan emperyalizmine karşı savaştı. Kalın’ın bizim hikayemiz dediği işte bu hikaye
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın sosyal medyada kısa bir mesaj yazdı. Buna karşı tepkiler gecikmedi. Aydınlık gazetesinde 5 Ağustos 2020’de iki yazı yayınlandı.
Onur Sinan Güzaltan, “Kalın’ın bu ifadeleri cumhuriyet devriminin köklerini oluşturan Jön Türkleri ve İttihat Terakki geleneğini hedef alıyor (...) Kalın ve benzerlerinin dayandığı Siyasal İslamcı köklere bakmak lazım” diyerek Kalın’ı hemen damgaladı.
Ferhan Bayır da, “O zaman kendi hikayemiz denilen şeyin muhafazakar ve liberal kesimin yüz elli yıldır dile getirdiği oryantalizm masalının aslında Cumhuriyet karşıtı olduğu” diyerek mahkum etti.
Her iki arkadaş somut durumun somut tahlilini yapmıyor. Bugün 2020 Türkiyesinde siyasi güçlerin nasıl mevzilendiğini, dünden bugüne nelerin değiştiğini görmüyorlar.
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serhan Bolluk, 7 Ağustos 2020 günü Aydınlık'ta yayınlanan yazısında Kalın’ın sözlerini bugünkü siyasal düzlemde değerlendiriyor.
“İki hikaye var. Birincisi Tanzimat’la başlar, Prens Sabahattin’le ve Serbest Fırka’yla sürer, Atatürk sonrası dönemin büyük bölümüyle 2014’e kadar gelir. Son bölümü “Küçük Amerika” süreci olarak biliyoruz.
İkincisi, daha doğrusu bizim hikayemiz, Namık Kemallerle Jön Türklerle başlar, Mithat Paşa ve Birinci Meşrutiyet’le, İttihat Terakki ve İkinci Meşrutiyet’le sürer, nihayet 23 Nisan 1920 Devrimi’yle taçlanır. Sonra kesintiye uğrar. Uzun bir aranın ardından 2014’te tekrar başlar. Bu başlangıçta Vatan Partisi belirleyici roldedir.
KALIN’IN SÖZLERİ
Gelelim bulunduğumuz yere, 2014 sonrasına. Taşlar yerinden oynadı, Türkiye Avrasya rotasına girdi. ABD’ye meydan okuyan, en merkezi planlarını bozan bir Türkiye var artık. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, bu son altı yılı “Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” diyerek özetledi. Tam da İstanbul Sözleşmesi denen AB cenderesi reddedilirken…” ( Serhan Bolluk 7 Ağustos 2020)
İşte nesnel gerçeklik budur. 2014 yılında Vatan Partisi’nin öncülüğünde halkımız Silivri duvarlarını yıktıktan sonra ve 15 Temmuz 2016’da Amerikancı FETÖ darbe teşebbüsünü “Ordu, Millet, Hükümet” elbirliğiyle ezdikten sonra köprülerin altından çok sular aktı. Milliyetçi-muhafazakar dediğimiz kitle o gece Amerikan emperyalizmine karşı savaştı. İbrahim Kalın’ın bizim hikayemiz dediği işte bu hikaye.
İzmir’de Sosyal medyada bazı Vatan Partili arkadaşlar Serhan Bolluk’un yazısını eleştirdiler.
Ayhan Demir; “İbrahim Kalın gibi ABD’ye en yakın cumhuriyet düşmanı ve Atatürk’le sorunlu olan kişinin son çıkışını olumlamak 150 yıllık Milli Demokratik Devrim mücadelesinin dışına düşmektir. Serhan Bolluk, AKP’den Vatan Partisi çıkarmaya çalışmış.”
Bu arkadaş da Vatan Partisi’nin siyasi çalışmasını takip etmiyor. Bunlar muhalif konuma yerleşmiş sadece Parti’yi nasıl eleştiririm diye düşünüyor.
Siyasi çalışmada en kötü şey, bilimsel ve nesnel analiz yapmamak, gelişmeleri, değişen durumları görmemek, Gladyonun psikolojik savaş rüzgârına kapılmaktır.
Hâlâ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile AK Parti ile aynı gemide değiliz diyenler, kaçınılmaz olarak İbrahim Kalın’ı dinci gericiliğin sözcüsü olarak görüyorlar.
Serhan Bolluk’un İbrahim Kalın’ın sözlerini değerlendirirken son cümlesi önemli; “Tam da İstanbul sözleşmesi denilen AB cenderesi reddedilirken.”
İşte bam teli burası. İbrahim Kalın’ın sözlerini bu zaman diliminde, İstanbul Sözleşmesi tartışması içinden değerlendirirseniz gerçeği saptayabilirsiniz.
“Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikayesi anlatıldı” diyor İbrahim Kalın. Bugün AK Parti içinde de İstanbul sözleşmesinden çıkalım diyen çok insan var. Modernleşme dedikleri Tanzimat fermanıyla Türklerin modernleşmesi yani batılılaşma yoluna girmesidir. Tanzimat Fermanı batının dayatmasıdır, sömürgeleştirme sürecidir. Kadın haklarının Tanzimat Fermanıyla yani batının dayatmasıyla geldiğini iddia ederler. Oysa ki gerçek öyle değildir.
“Kadının ve toplumumuzun özgürleşmesi dışarıdan gelmez, toplumumuzun kendi mücadelesiyle gerçekleşir. Türk Devrimi, Türk kadınını Meşrutiyetlerden bu yana ayağa kaldırmıştır. Türk kadınının mücadele ederek kazandığı özgürlükler dünya ölçeğindedir. Bu nedenle Tanzimatçı İstanbul sözleşmesine dirsek gösteriyoruz.” ( Doğu Perinçek, Teori Ağustos 2020 sayı: 367, sayfa:13)