‘Tarih devrimi’ne ne oldu?

Tarih Devrimi, ‘Avrupa Tarih Tezi’nin reddiydi. Böylece Avrupamerkezci Avrupa tarih anlayışı bırakılıyor, onun yerine bilimsel tarih yolu açılıyor, ‘milli tarih’imiz öne çıkarılıyordu. Bu bir mücadele alanıydı, çünkü Avrupa Tarih Tezi, Avrupalı dışındaki insanları Avrupalılardan aşağı görüyordu

Değerli ve önemli akademisyenimiz Prof. Dr. Semih Güneri “’Hitit Sanatı’ Aldatmacasına Son Veriyorum” başlıklı bir makale yazmış.(1) Ses getirmesi gereken bu yazıya ses gelecek mi, ben merak ediyorum.

Çünkü bu durumlarda bazen nedense çıt çıkmıyor. Örneğin, Bilim ve Ütopya dergisi bu yıl “Anadolu Grek-Hellen Yurdu Muydu?” başlıklı bir dosya hazırlamış ve yayımlamıştı.(2) Bir ses çıktığını biz duymadık ama böylesine önemli bir soru sorulduysa iki türüyle de -hem olumlu, hem de olumsuz olarak- yanıt ya da açıklama çıkmalıydı sanki diye düşündük. Bu sefer de gene acaba aynı şekilde havalara mı bakılacak?

Oysa Türkiye’nin artık önemli bir arkeolog ve antik Anadolu-Mezopotamya dilleri filologları ağırlığı var. Türkiye’de aydınlar ve akademisyenler önemli bir birikimi temsil etmekteler.

Konunun önemi, Cumhuriyet tarihimizin can alıcı bir mücadele alanını ilgilendiriyor olmasından geliyor.
Burada sayın Güneri’nin tezlerini ele alacak durumda ve konumda değiliz, amacımız öğrenmek ve gerçeklere yaklaşmak. Bu yüzden bizim de sorular sormaya izinli olacağımız düşüncesiyle Cumhuriyet Devrimlerimiz arasında bulunan Tarih Devrimimizin izini sürmek istedik. Atatürkçülük tezleri üzerinden bilimsel devrimimizi bir hatırlama-hatırlatma konusu yapalım dedik.


1931 yılında ilk basımı yapılan ve 1941'e kadar liseler de okutulan dört ciltlik Tarih kitapları, Atatürk'ün Avrupamerkezci Tarih tezlerine karşı ulusal-devrimci teorisini inşa etme amacıyla başlattığı Tarih çalışmalarının en önemli ürünlerinden biridir. Kitaplara aydinlik.com.tr’den ulaşabilirsiniz.

CUMHURİYET’İN ‘TARİH DEVRİMİ’ MİLLÎ MÜCADELENİN BİR PARÇASIDIR!

1920’lerin sonu. Reisicumhur Mustafa Kemal, tarihimizin hangi temellerde ele alınacağı sorununa vakit gelmiş diye düşünmektedir. Kendisi zaten bu alanla ilgilidir, tarih meraklısıdır, geçmişi ve dünyayı önemli ölçülerde bilmekte ve tanımaktadır, değerlendirmeleri ve belirlenmiş düşünceleri vardır.

Cumhuriyet Devrimleri içinde yapılıp yapılmadığı bile net bir şekilde herkes tarafından bilinmeyen Tarih Devrimi, her şeyden önce toplumu bir eğitim projesi olarak ele alınır. Özgüven gelişmelidir. Ayrıca Türkleri ve Türkiye’yi bütün dünya tanımalı, bilinmeyenler bilinmeli, öğrenilecekler öğrenilmelidir. Ancak her şey doğru olmalı, gerçeğe dayanmalıdır.

“Laiklik Devrimi”, “Şapka ve Kıyafet Devrimi”, “Yazı Devrimi”, “Takvim, Saat ve Ölçüler Devrimi”, “Kadın Devrimi”, “Soyadı Devrimi” vb. gibi devrimlerimiz hemen bilinir, hatırlanır ve sayılır da, bunlar yanı sıra ve bunlar arasında Tarih Devrimi’nden pek söz edilmez. Tarih Devrimi’nin, kendisinden ilk vazgeçilen -belki de tam olarak tek vazgeçilen- “devrim” olması önemsizleştirilmesinin ve kolayca hatırlanmamasının nedeni olmalıdır. Bu bakımdan diğer devrimlerden ayrılır, terk edilen ve yok edilen bir devrimimizdir.

Tarih Devrimi’nde Avrupa tarih imalatlarına uymayan ve bilimsel olan bir Türk Tarih Tezi yaratılacak ve Batılı kaynaklara da dayanılarak savunulacaktır.

Devrimle tarih arasında bir bağ vardır. Devrimler, aynı zamanda tarihlerin eseridir. “Tarihsiz halklar”ın devrimi olmaz.

Atatürk’ün sağlığında Devrimlere savaş açıldığında başarı kazanılamaz, karşı çıkanların öyle bir şansı yoktur. Hiçbir Devrim geri çekilmez. Vazgeçileni yoktur. Ama Altı Ok konusunda henüz hiç bir mücadele başlatılamamışken -ki karşı çıkanı beğenmeyeni az değildir- “tarih” ve Tarih Devrimi tartışma malzemesi olabilmiştir. Tartışılacak tarafları ve yanlışları yok mudur, elbette vardır. Ama bu nedenle değil başka nedenle tartışılmıştır. Çünkü akademik ve bilimsel tartışma ortamları hazırlanmıştır. Bilimsel düzeylerde karşıt görüşler kongre ve konferanslarda ele alınmıştır. Tarih dergilerinde Türk tezi muhaliflerinin yazıları yayınlanır.

ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ ÜZERİNE ‘TARİH DEVRİMİ’ DURDURULUYOR!

Bu akademik ve demokratik ortamın ve şartların sonucu olması mümkün değildir ama Atatürk’ün ölümü üzerine yeterli ve “rahat” tartışma yapılamadığı, görüşler ortaya çıkamadığı şeklinde iddialar ortaya atılır.

Artık rahatça görüş belirtenler vardır. Örneğin, Türk Tarih Tezi savunucularından Peyami Safa karşıt görüşlerini 1939 yılında yazabilmektedir.

Atatürk artık yoktur ya, okul tarih kitaplarının derhal değiştirilmesi gündeme getirilmiştir ya da getirilmemiştir ama değiştirilmesi kararlaştırılmıştır! Atatürk sayesinde ve onun girişimiyle hazırlanan dört ciltlik lise tarih kitapları iki yıl içinde –yerine kitaplar yazılarak– müfredattan çıkarılır. Lise tarih kitaplarının yeni yazarı, Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu’nun başkanı Şemseddin Günaltay’dır.

Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye, Atatürk’ün Tarih Tezi’nden uzaklaştırılır. Bu, Türkiye’nin Batı dünyasının etkisine girmesinin ve ona katılmak istemesinin sonucuydu. Bütün eğitim kurumları Avrupa Tarih Tezine uyumlu ders kitaplarıyla öğrenim yeniden şekillendirilir. Üniversiteler Batıcı akademik anlayışlarla buluşturulur, özellikle arkeoloji ve antik diller filolojisi “Batılı”laşır.

Diller denince söz etmek gerekli oldu, Atatürk Tarih Devrimi’nde bir yandan Türkçecilik mücadelesini de yürütmektedir. Örneğin, Hitit sözcüğü, Batılıların her dilinde başka bir şekilde kullanılmaktadır, Hétéen, Hethéen, Hethit, Hitite. Grek-Hellenlerde Khettaios, İbranilerde Khetti, Khetim, Asurlularda ve Babillilerde Khatti, Khati, Mısırlılarda Khta, Khaiti ve Khati’dir.(3) Her kültür kendi diline göre yazıp konuşmaktadır, devrimin önderi biz neden aynı şeyi yapmayalım diye düşünmüş olmalıdır, ve Türk dilinde ve tarihinde “Hitit”, Eti yapılmıştır (bu sözcüğün nereden çıktığını ve nasıl kabul gördüğünü bilmiyoruz).(4)

Tarih Devrimi’ne karşıtlık o derecededir ki, tarih mücadelesinin kapsamında bir anlamı olan bu yeni “Eti” sözcüğüne bile tahammül gösterilmemiş, “Eti”, bütün yazılı kaynaklardan ayıklanmış, 1939 yılından sonra hiç kullanılmamış, “bizim” olandan Avrupalıların “Hitit”ine dönülmüştür.

Ayrıca Avrupalı, Doğulu bir toplum olarak Türkleri düşman görüyordu.

TARİH AVRUPAMERKEZCİLİĞE KARŞI DÜNYADAKİ İLK RESMİ VE SİSTEMLİ KARŞI ÇIKIŞTIR!

Tarih Devrimi, “Avrupa Tarih Tezi”nin reddiydi. Böylece Avrupamerkezci Avrupa tarih anlayışı bırakılıyor, onun yerine bilimsel tarih yolu açılıyor, “milli tarih”imiz öne çıkarılıyordu. Bu bir mücadele alanıydı, çünkü Avrupa Tarih Tezi, Avrupalı dışındaki insanları Avrupalılardan aşağı görüyor, Avrupa dışı dünyayı uygar olmayan dünya diye tanımlıyordu. Bu teze göre, gelişmiş ve uygar insan ile medeniyetsiz, gelişmemiş bir insan tipi olmak üzere dünyada iki çeşit insan vardı. Doğulu insan değişemez, gelişemezdi. Gelişmiş insanlar, “gelişmemişleri” istedikleri gibi tanımlıyor, tarif ediyor, hatta yakıştırma yaparak tasarlıyordu.

Avrupa dışındaki dünyanın da, Avrupalı dışındaki insanların da tarihini yazmak işi Avrupalılarındı. O dünyayı “keşfeden” Avrupa, kendi tarihi(5) yanı sıra onlara da tarih yazmaktaydı. Çünkü “kaşif” Avrupalı, sömürgeci olmuş, sömürgelerin insanlarını da köle yapmıştı. Geri ve gelişemez olanlar, ancak köle olur, sahiplenilir, idare edilir, tarihleri yazılırdı.

Bütün bu yapılanları açıklayan da bunlardı.

Ayrıca Avrupalı, Doğulu bir toplum olarak Türkleri düşman görüyordu. Türkleri tanımalarından başlayarak hep kötülemişler, vahşi olduklarını iddia etmişler, hep bunların propagandasını yapmışlardı.

Böyle bir tarih tezine karşı çıkmayarak Türkler, Avrupalılarla aynı kulvarda olamazlardı. Onlardan aşağı, kötü, vahşi olanlar, onların düşman gördükleri onlarla eşit de olamazlardı. Bunu kırmanın yolu her şeyden önce tarihle özelliklerimizi açıklığa kavuşturmaktı, göstermekti.

Türkler tarih yapan, devlet kuran, örgütlenen, kurumları olan, bir arada yaşama kültürü sahibi, geçmişi eskiye giden medeni bir toplumdu. Dili zengin ve köklüydü. Ayrıca Türkler Avrupalıların iddia ettiği gibi uygarlık yıkan değil, her gittikleri yere uygarlık götüren bir toplumdu, bunun geleneği de vardı.

Avrupalıların ise kendi tarihlerinde gizledikleri şeyler, Türklerde suçladıklarıydı. Medeniyet yıkan onlardı. Geçmişlerinde kölecilik vardı, köleci antik toplumları kendilerine örnek, kök ve kaynak yapmışlardı, Haçlı Seferleri yıkıcılıktı, Avrupa’ya Afrika yoluyla giden ve orada bir İslam örgütlenmesi yaratan Endülüs medeniyetini yok etmişlerdi, sömürgeciydiler, savaşçıydılar, her zaman savaşırlardı, birbirlerini bile yıllarca kırıp geçirmişlerdi (“Yüz Yıl Savaşı”, “Otuz Yıl Savaşı” vb.), ırkçılık onların icadıydı, emperyalizm onlarındı, dünya savaşları Avrupa savaşlarıydı vb.

Kendi tarihimizi yazar ve açıklarken Avrupalıların tarihini de sergilemek gerekiyordu. İşte Türk Tarih Tezi bunları da yapacaktı.

TARİH DEVRİMİ’Nİ BUGÜN DE SÜRDÜRMEK!

Kendisinden vazgeçilmiş olmakla birlikte Tarih Devrimimiz sanki hiç olmamış gibi davranılınamaz.
Sayın Güneri’nin “tabu”ları önemlidir ve sanıyoruz bu tabular Avrupa tarihçiliğinin Atatürk sonrasındaki izleridir. Güneri’den öğreniyor ve anlıyoruz, “Hititçilik” Avrupacılıktır. Bununla birlikte Güneri’nin bu konularda yazdıklarını(6) merak ediyor, Atatürk’ün Tarih Devrimi’ndeki “Etiler” konusunu ele alışını Güneri’nin nasıl değerlendirdiğini bilmek istiyoruz. Çünkü Tarih Devrimi’nin ilanı anlamındaki kitapta şu başlıklara bölümler ayrılmıştı: “Eti İmparatorluğu” üst başlığı altında “Memleket, İsim ve Vasıfları”, “Ahali ve Lisan”, “Siyasi Tarih” ve “Eti Medeniyeti”.(7) Tarih I adlı ders kitabında da aynı şekildedir.(8)

DİPNOTLAR:

(1) Aydınlık, 21 Haziran 2024, s. 2.
(2) Bilim ve Ütopya, sayı 355, Ocak 2024, s. 3-48.
(3) Türk Tarihinin Ana Hatları / Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s. 191.
(4) Türkiye’nin yeraltı kaynakları için 1935 yılının Haziran ayında kurulan banka Atatürk’ün önerisi ile Etibank adıyla kurulmuştur. Türkiye’nin özelleştirilmesi soygun furyasında (1998-2000) malvarlığı ve sermayesi başka bir bankaya devredilmiştir. O zamandan sonra sözcük bir daha duyulmadı.
(5) Avrupa kendi tarihini bilimsel anlayışlar dışında hem Avrupamerkezci olarak, hem de uygarlık üreticisi olarak inşa ediyordu. Uygarlık Avrupa’ya özgü olduğu için dünyanın hakimi ve sahibiydi. Bu arada Avrupa’nın bütün olumsuzlukları ya gizleniyor ya da onlardan kötü olmayan şeylerden konuşulur şekilde söz ediliyordu. Köleci üretim biçimi, kıyımcılık, Haçlı Seferleri, ırkçılık vb. bunlara örneklerdir.
(6) Semih Güneri, Hurri Kültürünün Tunçtan Tanrısal Heykelcikleri, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2024.
(7) Türk Tarihinin Ana Hatları / Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi, s. 191-204.
(8) Tarih I, İstanbul Devlet Matbaası, İstanbul 1931, s. 127-137.

Sonraki Haber