Tarihi dostluğun yolunu açtı
Zor günlerin dostluğunun ilk resmi antlaşması 100 yaşında. Bu anlaşmayla Türkiye’yi tanıyan ilk büyük devlet Sovyet Rusya oldu. Ankara’ya büyük bir siyasi destek oldu. Emperyalist kuşatma yarıldı. İki ülke arasında iyi ilişkilerin resmiyete döküldüğü anlaşmayla Rusya sınırımız belli oldu.
Türk-Sovyet Rusya dostluğunun ilk antlaşması olan Moskova Antlaşması’nın bugün 100. yılı… 16 Mart 1921 günü imzalanan antlaşma, Ankara’daki Milli Harekete büyük güç kattı. Emperyalist destekli işgalin sonlandırılmasında önemli bir adım oldu. Bu antlaşmanın kıymetli bir yanı da Birinci İnönü Zaferinden yaklaşık iki ay sonra yapılmasıydı. Yani ortada daha büyük bir zafer yoktu ve Rusya’daki devrimci yönetim Ankara’ya güven duyarak ona dostluk elini uzattı. Bu yönüyle değerlendirilirse kıymeti daha da artar. Bu antlaşmadan sonra maddi, siyasi ve silah-malzeme yardımının da yolu açıldı. Bu dostluk bugüne kadar sarsılmadan sürüyor. 2015 yılından sonra stratejik boyuta taşındı.
İLK DOSTLUK TEMASLARI
Türk-Sovyet dostluğu 26 Nisan 1920 günü TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Sovyet lideri Lenin’e gönderdiği tarihi mektupla başladı. Buna 2 Haziran 1920 günü Dışişleri Bakanı Çiçerin üzerinden cevap verildi. Karşılıklı güven ve işbirliği dileklerinden sonra somut adımlar da atıldı. 11 Mayıs 1920 günü Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey başkanlığında bir heyet Moskova’ya gönderildi. 4 Ekim 1920 tarihinde Ankara’ya Müsteşar Y.Y. Umpal-Angarskiy’in başkanlığındaki Rus diplomatik temsilcileri gelerek Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. 19 Şubat 1921 günü Ali Fuat Paşa, Moskova’ya elçi olarak gönderildi. 16 Mart 1921 günü de Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalandı. Atatürk ilk mektubunda aslında dostluğun çerçevesini de çizmişti:
“Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekât birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 8, 2. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004, s.114.)
İKİNCİ DOSTLUK MEKTUBU
Atatürk, Frunze’nin gelişinin ardından Lenin’e gönderdiği 4 Ocak 1922 tarihli mektubunda da dostluğu şu ifadelerle dile getirir: “Türkiye Rusya’ya, bilhassa son birkaç ayın Rusyasına Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dahil olmayacağız.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.209-211.)
Atatürk, 17 Mart 1931 günü Sovyetler Birliği Büyükelçisi Y. Z. Surits ile yaptığı görüşmede şu tarihi saptamayı yapar: “Türk-Sovyet dostluğu Misakı Milli’nin bir parçasıdır.” (Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetler’le Görüşmeleri, Kaynak Yayınları, 2005, s.237, 409.)
Mustafa Kemal Paşa, İngiltere ve Fransa arasında yapılan Musul görüşmeleri hakkında Rus Sefiri Surits’e 19 Nisan 1926 günü bilgi verir ve onlarla yapacağı anlaşmanın Rusya’ya yönelik olmadığını belirtir. Rusya dostluğunun önemli olduğunu vurgular ve şu önemli sözleri sarf eder: “Türkiye ancak SSCB ve Doğu’yla daha sıkı birleşmesi halinde ayakta kalabilir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.18, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2006, s.176.)
ANLAŞMA KOLAY OLMADI
Moskova’ya ilk heyet Mayıs 1920’de Hariciye Vekili Bakir Sami Bey başkanlığında gitti. Bu heyet Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının imzalanmasını istiyordu. Bunun çerçeve görüşmelerini yaptılar. Ancak umduklarını bulamadılar. O zamanın Hariciye Komiseri Çiçerin ve Yardımcısı Karahan, bizim heyetin önüne Kars-Ardahan ve Batum’u koydu. Bu illerin geri verilmesini istedi. Hatta buna Van ve Bitlis’i de ilave ettiler. Ermeni toprağı olduğunu iddia etti. Oysa üç şehrimiz Brest Litovsk Antlaşması’yla Rusya kendisi bize vermişti… 40 yıl sonra vatan toprağına kavuşmuştuk... Bu talepler heyetimiz üzerinde soğuk duş etkisi yaptı. Uzun bekleyiş ve görüşmelerden sonra bir sonuç alınamadı ve heyetimiz geri döndü. Hariciye Vekili Bekir Sami Bey Moskova’da iken Lenin ile de görüşmüştü. Ankara yönetiminin amaçlarını ve siyasetini anlatmıştı. Bekir Sami Bey, Lenin görüşmesi hakkında Ankara’ya bilgi verirken şu önemli hususun altını çizer: “Lenin’i pek sevimli bir çehrede, pek açık yürekli bir zat bulduk. Bize ve İslâm âlemine karşı hayırhah gördük.” (Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul, 2017, s.119.)
Moskova Büyükelçimiz Ali Fuat Cebesoy, Lenin’in bu açıklaması için şu değerlendirmeyi yapar: “Lenin’in sözleri üzerinde biraz durmak isterim. Kızıl İnkılâp liderinin beyanatının en şayanı dikkat noktası, Ermenistan ve hatta Gürcistan’ın Sovyet Rusya’ya iltihak edeceklerini açıklamış olmasıdır.” (Age, s.119.)
Ali Fuat Cebesoy, sorunların çözümünde pratik davranan Stalin için ise şunları söyler: “Stalin, muhtelif milletlerin menfaatleri uğrunda hayatını vakfetmiş, fena düşünmesini bilmez, her nevi ihtilafları halle kadir yüksek bir şahsiyet gibi telakki olunurdu.” (Moskova Hatıraları, s.264.)
Bu görüşmelerden sonra Moskova’ya Büyükelçilik heyeti gönderildi. Başında da Atatürk’ün Harbiye’den sınıf arkadaşı Ali Fuat Paşa vardı. Fuat Paşa 21Kasım 1920-2 Haziran 1922 tarihleri arasında görev yaptı. Fuat Paşa da ilk zamanlar benzer zorluklarla karşılaştı. Bu sıkıntılar Lenin ve Stalin’e iletildi. Onların güçlü liderliği devreye girdi. Bir de bu dönem dengeler değişti. İki ülke arasında İngilizlerin çekmek istediği “Kafkas Setti” Türkiye’nin desteğiyle yıkıldı. Türkiye dostluğunun Rusya için de önemi arttı. Ayrıca Avrupa cephesinde Ruslar istediklerini de yapamadılar. Bir de içerde ekonomik sıkıntılar artmıştı… Lenin ve Stalin bu koşullarda Rusya’nın dış siyasetini yürüten Çiçerin ve Karahan’ın ölçüsüz isteklerinin önüne geçti ve 16 Mart Antlaşması’nın yolunu açtı. Anlaşma için Moskova’ya Kastamonu Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk başkanlığında heyet gönderildi. Bu heyet anlaşmayı imzaladı ve yine önemli temaslarda bulundu. Tengirşenk dönüşte 17 ay sürecek olan Hariciye Vekilliğine atandı.
ANTLAŞMADA NELER VARDI
- maddeden oluşan Moskova Antlaşması’nın önemli maddelerinin özeti şunlardı:
- Taraflardan birinin tanımadığı antlaşmayı diğeri de tanımayacak, Rusya Hükümeti, Misak-ı Milli’yi tanıdı.
- Rusya-Türkiye arasındaki Kafkasya sınırı belirlenmiş oldu. Kars-Ardahan Türkiye’de kalırken, Batum belli şartlarla Gürcistan’a bırakıldı. Burada yaşayan halk özerklik kazandı. (Acara bölgesi.)
- Nahcivan kesiminin, koruyuculuk hakkını üçüncü bir devlete hiç bir zaman bırakmamak koşulu ile Azerbaycan koruyuculuğunda özerk bir bölge oluşturulması konusunda anlaşmışlardır.
- Sınırların ayrıntılı şekilde belirlenmesi için komisyon kurulacak.
- Boğazlardaki Türk egemenliği tanındı. Serbest geçiş kabul edildi. Boğazlar rejiminin kesin belirlenmesi için sınır ülkelerinin de içinde olacağı bir konferans kurulacak. Burada Türkiye’nin hakları tanınacak.
- İki ülke, geçmişte yapılan anlaşmaların iki ülkenin çıkarlarına olmadığını belirterek bunların geçersiz olduğunu ilan etti.
- Rusya yönetimi Kapitülasyonları tanımadığını ilan etmiş oldu.
- Her iki ülke, birbirlerine karşı oluşacak olan rejim karşıtı ve ülke bütünlüğüne yönelik oluşumlara izin vermeyecek.
- Ticaret, haberleşme ve ulaşım engelleri kaldırılacak. Bu konuda gerekli önlemler alınacak.
- Esirler karşılıklı olarak serbest bırakılacak.
Antlaşmanın giriş bölümü de anlamlıydı: “Ulusların kardeşliği ilkesini ve kavimlerin kendi geleceklerini özgürce saptamak hakkını tanımakta birleşmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Rusya Sovyetleri Sosyalist Federal Cumhuriyeti Hükümeti, genişleme ve istila siyasetine karşı olan savaşımlarındaki dayanışmalarını ve iki ulustan birinin karşılaşacağı zorlukların ötekinin durumunu da ağırlaştıracağını bilerek, aralarında her zaman dostluk ilişkilerinin ve her iki ulusunu karşılıklı çıkarlarına dayanan sürekli dostluk bağlarının yerleşmiş olmasını görmek özlemiyle bir Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması yapmaya karar vermişler ve bu amaçla aşağıda yazılı yetkili temsilcilerini seçmişlerdir.”
AYDEMİR’İN DEĞERLENDİRMESİ
Yazar Şevket Süreyya Aydemir, Antlaşmayı şöyle değerlendirir: “Sovyetlerle ilişkilerimiz ise, 16 Mart 1921'de Moskova' da imzalanan Moskova Antlaşması'yla düzenlendi. Ondan sonra Sovyet Azerbaycan, Sovyet Ermenistan, Sovyet Gürcistan ile 13 Ekim 192l 'de imzalanan Kars Antlaşması'yla, bugünkü fiili durum bu memleketler tarafından da tasdik ve kabul edilmiş oldu. Van, Bitlis, Muş'ta Ermenilere arazi verilmesi ve saire gibi ilk Sovyet talepleri fiilen ve ahden ortadan kalktı. Moskova ve Kars antlaşmaları daha sonra 2 Ocak 1922'de Türkiye-Ukrayna Dostluk Anlaşması ve 17 Aralık 1925 Paris Anlaşmaları'yla takviye edildi. Mart 1921 Moskova Antlaşması, Büyük Millet Meclisi Hükümeti için faydalı oldu. Evvela silah ve para bakımından yardımlar sağlandı. Sonra Doğu sınırlarımızda emniyet sağlandı ve tahrikçi Ermenistan hükümeti ortadan kalktı. Yeni Ermenistan, Sovyetler politikası içinde eridiği için Doğudan Batıya asker ve silah sevk etmemiz mümkün oldu. Türkiye ve Rus Şuralar Hükümetinin emperyalizme karşı iki tabii ve tarihi müttefik olması şartları o devrede gerçekleşti. Bu hususta Çiçerin'in 9 Aralık 1920 tarihli notasında, Türkiye Hariciye Vekili Muhtar Beyin 31 Ocak 192l'de Millet Meclisindeki beyanlarında bu durum çok açık, kesin ve dostane olarak belirtilmiştir. Mustafa Kemal'in daima çok değer verdiği ve dış siyasetinin dayanaklarından biri saydığı bu dostluk, İkinci Dünya Harbine kadar sürdü.” (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1976, s. 441-443.)