Tarihimizde esaret yoktur
ZERRİN ÖZTÜRK
Batı’dan sökün eden emperyalist kadın politikalarında kadına özgürlük yoktur, bağımlılık vardır. Çünkü Batı aydınlanmasının mirasını sömürgeci amaçlar uğruna kötüye kullanan emperyalizm, milli devleti hedefine koydu. Milli devletin temelinde ise aile ve kadın vardır.
Sömürgeci Batı, baltayı bu hayati merkeze vurmaktadır. Ardından gelsin aşağılanma, yalnızlaşma, yabancılaşma, milli benliğin yok oluşu... Dolayısıyla da karamsarlık ve umutsuzluk olması kaçınılmaz oluyor.
Bu çürümüşlük Türk kadının tarihine yabancıdır. Türk kadın hareketi tarihinde hanlara ve sultanlara eş payeler, ordulara komutanlık, kendi toplumlarının ocağını tüttüren, yetiştiren, öğreten, belleten, yol gösteren kadınlar vardır.
Doğayla sıkı sıkıya bağlı inançların uygulayıcısı şamanlar bile kadın olmuş. Türklerin ilk, en önemli tanrıları kadındır. Umay Ana, Ak Analar yaşamın başlangıcı ve bereketin temsilcisidirler.
Anadolu’da tanrıça Kibele ile eller, üretime ve berekete uzanmıştır. Olmazları olduran kadınlarla doludur tarihimiz. Geleneğimizde bağımlılık, esarete boyun eğmek yoktur. Demir dağlardan çıkışı gösteren Asena gibi öne düşer, doğru yolu buluruz.
Yanlışı doğruya döndürürüz üstelik. Şimdiki gibi. Kendi tarihimizi bilerek, bilincimize kazıyarak özgüvenimizle alnımız yukarda, ithal feminizmlerden medet umarak değil, kendi öz kadın gücümüzle ve tarihimizin övüncüyle işlerimizi yürüteceğiz. Kadınlar olarak toplumsal hayatın her yerinde üretimin içinde, en önde olacağız.
Karışmış, kaynaşmış, millet olmuşsak, birliği kutsal töre bilmişsek bizi yenemeyecekler, yenemediler de zaten. Tarihler boyunca süren ve sorumluluk taşıyan Hatun olma onurunun gereği neyse yapacağız. Kadın erkek yan yana birlik ile dirliği aynı anda örmeyi her zamanki gibi sürdüreceğiz.
Kadınlar olarak, bugün daha da öncüleşmeye mecburuz. Sıkıntılarımız çok elbette. Geçinemiyoruz, işsizlik arttıkça artıyor. Vergi yükü ağırlaştı. Emeklilerimiz, orta halli insanımız geçim kaygısıyla boğuşuyor.
Çiftçilerimiz ürünlerini ekerken, toplarken, ürünü kaldırmışken türlü zorlukları yaşıyorlar. Sıkıntılar artarken ellerimizi kavuşturmuyor, başımızı öne eğip düşüncelere dalmıyoruz.
Kardeşliğimize, komşuluğumuza, akrabalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza daha çok sarılıyoruz, onlarla daha çok görüşüyoruz. Sorunlarımızı en çok yüz yüze, göz göze çözmenin yollarını arıyoruz. Senlik benlik değil, bizlik için bir araya geliyoruz. Büyüklerimizi yalnız, sahipsiz bırakmıyoruz. Onların hatırlarını her dem soruyoruz. Çocuklarımıza, torunlarımıza, tanıdıklara “çam sakızı çoban armağanı” yüzlerini sevinçle aydınlatacak küçük armağanlarla ziyaret ediyoruz, elimiz boş gitmiyoruz.
Yunus Emre’miz diyor ki:
Bir hastaya vardın ise
Bir yudum su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hâk şarabın içmiş gibi.
Hastalara şifa diliyor, sevgiyle yanlarına uğruyoruz. Para pul istemeyen gönlü zenginleştiren ne mirasımız varsa bir bir ardına düşüyoruz. Görün bakın ne olmazlar gerçek olacak. Hatırın, gönlün onarıldığı binlerce yılın başındayız. Ellerimizle üreteceğiz, gönüllerle bölüşeceğiz, güneşi evlere taşıyacağız.
Kadınlar, işte böyle, ocaklar tütsün ve şen kahkahalar sokaklarda dolaşsın diye tarihimize yakışır büyük görevler için, gelin hep bir olalım. Emperyalist köleci bağları koparıp yere çalalım.