Tarihin içindeki köklerimiz: Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası

Kurtuluş Savaşımızı var gücüyle destekleyen TİÇSF birçok kadrosu Anadolu’ya gönderir ve parti kadrolarının etkin olduğu ‘takacılar’ aracılığıyla, Anadolu’ya insan ve silah nakledilmesini sağlar. Aydınlıkçı gelenek, TİÇSF ve Şefik Hüsnü’nün mirasını devralarak günümüze taşımıştır.

Şefik Hüsnü Değmer

Ülkemizde ilk sosyalist örgütlenmeler II. Abdülhamit’in 30 yıl süren baskı ve korku rejiminin devrilmesinden sonra ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Milliyetçilik ve sosyalizm II. Meşrutiyet'le birlikte 1908-1920 yıllarında atılım yapmış, yaygınlaşmıştır. Bu dönemin en etkili örgütlerinden biri İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur.

Türkçü akım iki ana merkezde yoğunlaşmıştır. Bunlardan biri İstanbul’dur. 1908’de Türk Derneği, 1911’de Türk Yurdu Cemiyeti, 1912’de Türk Ocağı resmen kurulmuştur. Türk Yurdu dergisi yayın hayatına başlamıştır. İttihat Terakki Cemiyeti ile bağları olan Türkçü hareket Selanik’te Genç Kalemler ve Yeni Felsefe Mecmuası etrafında toplanmıştır.

İstanbul’daki sosyalist hareket de, Hüseyin Hilmi Bey (İştirakçi Hilmi) öncülüğünde İştirak dergisi etrafında şekillenmiş, 1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurulmuştur.

Sosyalist Hareket Selanik’te ilk Türk sosyalistlerinden Rasim Haşmet Bey’in önderlik ettiği Selanik Sosyalist İşçi Federasyon’unda örgütlenmiş, Amele Gazetesi ile fikirlerini yaygınlaştırmıştır. Rasim Haşmet Bey aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağları bulunan Türkçü Yeni Hayat hareketi içinde de yer almıştır.

Bu dönemlerde Türkçü ve sosyalist akımlar birbirlerinden etkilenmiş, milliyetçilikten sosyalizme kayanlar olmuştur. Birçok sosyalist, milliyetçi saflardan çıkmıştır. “Türkiye sol hareketinin erken döneminde öne çıkmış isimlerin büyük bölümünün Balkan kökenli oluşları, dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıdır. Rasim Haşmet Bey, Şefik Hüsnü Değmer, Reşat Fuat Baraner, Şevket Süreyya Aydemir, Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Sabiha Sertel, Ali Cevdet ve Hasan Ali Ediz Rumeli kökenlidir.”1

Sosyalist önderlerden Mustafa Suphi ise, sürgün edildiği Sinop’tan 1914 yılında kaçarak Rusya’ya geçer. Çarlık tarafından da Urallar’a sürülen Mustafa Suphi burada Bolşeviklerle ve Türkiye’li devrimcilerle temas kurar. Sosyalizmi benimsedikten sonra Türk savaş esirleri arasında yoğun bir çalışma yürütür ve ileriye dönük hazırlıklar yapar.

TİÇSF’NİN KURULUŞU

Türkiye sosyalist hareketinin önderlerinden Şefik Hüsnü, 1905’te Selanik’teyken sosyalizmle ilgilenmeye başlar. Paris’te bulunduğu yıllarda da Jön Türkler ile bağ kuran Şefik Hüsnü, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye döner ve Çanakkale Savaşı’nda tabip yüzbaşı olarak görev yapar.

Şefik Hüsnü, Berlin’den gelen sosyalistlerin katılımıyla 23 Eylül 1919’da Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF)’nı kurar. Ethem Nejat, Ahmet Akif, Sadrettin Celal, Vedat Nedim, Nurullah Esat, Nâmık İsmail ve Mustafa Mermi kurucular arasında yer alır. Almanya’da bulunan Kurtuluş dergisi yeniden yayımlanır. Parti tüzüğünde amaç maddesi şu şekildedir: “İlmi sosyalizm esaslarına göre Türkiye işçi ve çiftçilerinin siyasi, iktisadi hukuk ve menfaatlerini sıyanet (korumak) ve müdafaa için ‘Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’ unvanıyla bir siyasi parti teşkil etmiştir.”

TİÇSF, harbiye işçilerinin etkin olduğu Türkiye İşçi Derneği vasıtasıyla işçi sınıfı içinde çalışmalar yürüttü. Tramvay, gazhane gibi işletmelerde etkili oldu ve kitleselleşti. Parti, işgalcilere ve padişaha karşı birçok grevin örgütlenmesine öncülük eder.

KURTULUŞ SAVAŞI VE TİÇSF

Kurtuluş Savaşımızı var gücüyle destekleyen TİÇSF birçok kadrosu Anadolu’ya gönderir ve parti kadrolarının etkin olduğu ‘takacılar’ aracılığıyla, Anadolu’ya insan ve silah nakledilmesini sağlar.

Kurtuluş Savaşı sürecinde kurulan partinin kuruluş bildirgesinde şöyle denilmektedir:

“Arkadaşlar (…) Bunca senelerden beri sizi menfaatlerine ve ihtiraslarına alet gibi kullananlar, millet ve memleketi karanlık ve feci bir vaziyete düşürmüşlerdi. Bu keşmekeş içinde, bir taraftan ölüm ihtilaçları (çırpınma, kıvranma) içindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma uğultuları ortalığı sararken, ötede akur (azgın) bir düşmanın saldırısına uğrayan Anadolu’da milletin en zinde unsurları derin bir iman ve sebatkâr bir azim ile milli varlığımızın temellerini kurmaya çabalıyorlardı. (…)

Parti Heyeti İdaresi, milletimizin mevcudiyetine suikast edenlerin dâhili ve harici bir hıyanet çemberi içine aldıkları İstanbul’da, mücadeleye devam ile kuvvetlerimizi israf etmekten ise tahditi (çevreleme) faaliyet etmeyi, selameti milliye namına daha uygun bulmuştu. Bu sayede birçok şuurlu arkadaşımızın Anadolu’da İstiklal mücadelesine iştirak etmeleri imkânı sağlanmış oluyordu. (…)

Bugün göğsümüzü gere gere kaydettiğimiz bu mazi, ne gibi emeller beslediğimizi, milli kurtuluşumuzu ne şekilde idrak ettiğimizi göstermek ve bundan sonraki hattı hareketimizi belli etmek itibariyle pek büyük bir ehemmiyete haizdir. Kazanılan istiklal ve milli mevcudiyet haklarımızdan azami istifadenin temini ve siyasi inkılâbımızın irtica kuvvetlerine karşı şiddetle müdafaası ve derinleştirilmesi mevzu bahis olduğu halde, önümüzde açılan imar ve icraat devresinde de üzerimize pek güç vazifeler düştüğünü şiddetle hissetmekteyiz.”

TBMM’YE TEBRİK TELGRAFI

Kurtuluş Savaşımızın zafer ulaştırılması ve saltanatın kaldırılmasının ardından TİÇSF, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir kutlama telgrafı gönderir: “İstanbul’un şuurlu işçileri, Türk işçi ve köylü ordularının bütün cihan proleteryasının desteğiyle cihan emperyalizmine karşı kazandıkları zaferi kalplerinden alkışlamışlardı. Zaferi müteakip tufeyliler ve zalimler saltanatı yerine millet saltanatını ikame suretiyle yapılan siyasi inkılâp onları daha da sevindirdi. Bu münasebetle İstanbul münevverleri arasında müşahade edilen irticai vaziyeti nefretle takbih (kınama) yolunda yapılacak mücadelede, tekmil emekçi sınıfının inkılâpçılarla sonuna kadar beraber olacağını temin ve yakın bir atide (gelecekte) işçi ve çiftçilerimizi hakiki kurtuluşa mazhar edecek yegâne çare olan müşterek istihsal ve mülkiyete müstenit (dayanan) içtimai (toplumsal) inkılâbın husul bulacağını kaviyyen (kuvvetle) ümit ettiğimizi arz ile milletvekillerini tebrik ederiz.”

Bu telgrafa, TBMM Başkanı Adnan Adıvar 19 Kasım 1919’da cevap vermiş, Hâkimiyeti Milliye’nin tebrikinden dolayı Dr. Şefik Hüsnü’ye teşekkür etmiştir.

TİÇSF, 1923 yılındaki tutuklama ve yargılamalardan sonra 1924 yılında feshedilir. Şefik Hüsnü daha sonra Türkiye Komünist Partisi (TKP)'nin başına geçer.

Aydınlıkçı gelenek, TİÇSF ve Şefik Hüsnü’nün mirasını devralarak günümüze taşımıştır.

Dipnot: (1) İ. Arda Odabaşı, Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık, Kaynak Yayınları 2011, s. 18

Kaynakça

- İ. Arda Odabaşı, Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık, Kaynak Yayınları 2011.

- Şefik Hüsnü, Yazı ve Konuşmalar, Kaynak Yayınları, İkinci Basım, 1995.

- Şefik Hüsnü, Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, Sosyalist Yayınlar, 1993.

- TİİKP Savunma, Kaynak Yayınları, Dördüncü Basım, 1992.

Sonraki Haber