Tarık Akan'ın çocukları - Bir Taş Mekteplinin anıları

Tarık Akan'ın kurduğu Taş Mektep'in ilk mezunlarından yönetmen Beste Gül Öneren aydinlik.com.tr için yazdı.

Hani çocuklar evde çekmeceleri karıştırır ya meraktan, muziplikten…

Dünyanın en meraklı çocuğuydum, yasaklı çekmeceleri karıştırmak için evde yalnız kalmayı beklerdim.

Tarık Akan’la da böyle tanıştık, birlikte ilk yıktığımız barikattır. Bir gün yasaklı çekmecelerden birini çektim ve içinden yüzlerce Tarık Akan kartpostalı dökülüverdi. Televizyondan tanıdığım Ferit’in yüzlerce fotoğrafı, okuma yazma bilmiyorum Tarık Akan yazıyor ama ben Ferit okuyorum henüz. Tabii, çekmeceye geri koymadım hiçbirini. Salonu kartpostallarla dolu görünce annem gülerek anlattı, meğer ilkokul ve ortaokul yılları boyunca tüm harçlıkları ile Tarık Akan kartpostalları almış ve böylece dev bir koleksiyon oluşmuş. Der ki; Tarık Akan’ın okul açtığını duyunca kızımın elinden tuttum ve ne olursa olsun bu okulda okuyacak diyerek Bakırköy’e gittim. O günü hatırlıyorum.

Taş Mektep’in ilk öğrencileri bizlerin, parayı bilmememizin,tanımamamızın ve hala tamah etmememizin sebebi Tarık Akan’ın Taş Mektep’te kantin açılmasına izin vermeyişiydi. Her öğlen hepimiz aynı ev yemeğini yer, ekmeğimizi paylaşırdık. Ufacık yemekhanemizde akşamüstü yemek üzere neredeyse bütün okul, hep birlikte kurabiye pişirirdik.

KARDEŞLİĞİ YAŞADIK

Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi bizim sahnemizdi. Rollerimiz için profesyonel bir tiyatroda olduğu gibi seçmelere katılır ve hazırlanırdık. Oyunun kendisinden daha zevkli süreçlerdi. Hansel ile Gretel büyük heyecan yaratmıştı. Hepimiz Cadı olmak istiyorduk. Bütün hafta koridorlarda cadı gibi gülmeyi çalıştık. Her sınıftan ayrı bir sahne, ayrı bir gülüş sesi geliyordu. Rol bana düştü. Sahneye çıkmadan önce ellerim buz kesti, ışıklar karardı, perdenin arkasından baktım Tarık Akan en önde, ortada oturuyordu. Yanında yüzlerini filmlerde gördüğüm başka sanatçılar ve okul müdürümüz. Ellerim artık titriyordu. Yönetmen öğretmenimizden işareti alır almaz, Kültür Merkezi’nin sessizliğini yırtan bir gülüşle ve pelerinimi savurarak sahneye atladım. Tarık Akan dev bir kahkaha attı ve bütün salon alkışlamaya başladı. Ne büyük kuvvet küçücük bir çocuk için. Kardelenler okuyabilsinler diye ÇYDD yararına, Türkan Saylan öğretmenimizin çocukları ile birlikte hazırlardık bu temsilleri. Büyük duygularla oynardık. Doğu’daki yaşıtlarımızla mektup arkadaşıydık, mektuplaşırdık. Kardeştik. Daha ilkokulda Türk milletinin kardeşliğini öğrendik demeyeceğim, yaşadık.

Taş Mektep’te hepimiz günlük yazmaya teşvik edilirdik. İdeallerimizi, projelerimizi ve bu projeleri nasıl hayata geçireceğimizi yazar, tartışırdık. Yaz ödevlerimiz proje üretmek olurdu.

Atölyelerimizde cam boyar, üç boyutlu işler, yapılar üretirdik. Sadece atölyede değil, İngilizce dersinde hazırladığım sözlüğü hala saklarım. Her derste üretirdik.

Taş Mektep’in her öğretmeni Cumhuriyetin ve Atatürk Devriminin yılmaz savunucularıydı. Benim canım öğretmenim Çanakkaleli Hacer öğretmendi. Tam bir Cumhuriyet kadını. Eteğinin boyu hep dizinde, ayakkabısının topuğu hep dört santim, toprak rengi ruju ve toprak rengi saçları vardı. Sade ama bakımlıydı. Sınav kağıtlarımızı okur, gözlüklerinin üzerinden bakar, gülümserdi. Dimdik yürürdü. Dik oturmayı, dik yürümeyi ondan öğrendik. Güzel Türkçe konuşabilmek için neredeyse her Türkçe dersinde kompozisyon yazardık.

EMEĞİ ÖĞRETEN OKUL

Taş Mektep’in çatı katında dans gösterisi için hazırlanmadığımız teneffüs neredeyse yoktu. Şimdi eğilerek girebildiğim çatı katında en az dört-beş kız okul teybimizi her an yanımızda taşır, koşarak kütüphaneye çıkar, okuldaki Bahar Şenliklerine hazırlanırdık. Koreografiyi kendimiz hazırlardık. Tecrübeliydik, çünkü birinci sınıftan itibaren hepimiz bale dersleri almıştık. Müzik okulun her yerindeydi. Hepimiz bir enstrüman çalardık. Spor derslerini mümkün olduğunca dışarda, ağaçların altında yapardık. Okul takımlarımıza destek olmak için maçlara gider, tezahürat yapardık. Kitap Kurdu olabilmek için yarışırdık. Haftada en az beş kitap okurduk. Okumak yetmez, özetlerini çıkarır öğretmenlerimize verirdik. Okul Başkanı’nı da bütün bu hazırlıkların içinde seçerdik. Adaylar, adaylıklarını açıklar açıklamaz propaganda çalışmaları başlardı. Kavga etmemeyi, birbirimizi kırmadan yarışmayı en çok Okul Başkanı seçerken öğrendik. Unutmadınız değil mi, ilkokuldaydık.

Yerli malı haftasında Türk Malı olan her şeyden kocaman bir temsili bakkal yapardık, yerli üretimin ne kadar önemli olduğundan, çiftçilerimizin, işçilerimizin ve hatta bakkal amcalarımızın ne kadar saygıdeğer olduklarından bahseder, kendi tanıdıklarımızın portrelerini yazardık. Emeğe değer vermeyi ve köyümü sevmeyi bana Taş Mektep öğretti. Bugün hala her yaz köyüme koşuyorsam, Köy Enstitüleri dendiğinde dikkat kesiliyorsam, bunun tek sebebi Tarık Akan’ın kurucusu olduğu Taş Mektep’in, vatan toprağının her karışının değerini küçücük kalplerimize nakşetmiş olmasıdır.

Okulda çok görmezdik Tarık Akan’ı. Çalışma odasında hep çalışırdı. Bence O da okula ders çalışmaya gelirdi, bizden feyz alırdı. Bazen teneffüslerde, bahçedeyse koşar sarılırdık. Böyle çocuksu gülümseme az insanda vardır. Çok mutlu olurdu, biz de çok severdik. Gözlerimizin içi parlardı. Bir keresinde bütün sınıf koşup sarıldığımızı hatırlıyorum, upuzun boyuyla sarsılıp kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Hemen merakla sorardı; Bugün ne öğrendiniz?

ATATÜRK'E ŞARKILARLA GİDERDİK

Taş Mektep’te, her yıl Anıtkabir ve Sultanahmet gezileri olurdu. Tarih derslerimizi, tarihi yerlerde yapmamıza önem verilirdi. Soluyarak öğrenirdik. Beşinci sınıfa geldiğimizde koca Sultanahmet’te hepimiz gözlerimiz kapalı gezebilecek durumdaydık. Anıtkabir gezileri hüzünlü olurdu ama yolculuğa bayılırdık. Şiirler, şarkılarla giderdik Ankara’ya, Atatürk’e. Yine böyle bir günde, beşinci sınıf, en büyük Taş Mektepliler olarak Çankaya’ya çıktık. Öğretmenim o sabah saçlarımı taradı, ördü, beni öptü ve çiçeği emanet etti. Süleyman Demirel’e Taş Mektep adına çiçeği ben takdim edecektim. Hepimiz büyülenmiştik, demek buradan yönetiliyor Türkiye, diye. Hiç unutmadık bu tecrübeyi. Bir gün okullarımızı bitirip, mutlaka, güzel insanların ülkesi Türkiye’de herkesin hak ettiği gibi okuyabilmesini, yaşayabilmesini sağlamak için, kalbimizde Türkiye Cumhuriyeti’ne derin bir saygıyla ayrıldık Ankara’dan.

Taş Mektep’in her sınıfında Atatürk köşesi vardı, her sene başında bizler, öğrenciler hazırlardık. Kuvayi Milliye resimleri olurdu, İstiklal Savaşı resimleri ve Büyük Zaferlerimiz. Bağımsızlık nedir biliyorduk. Çiftçisiyle ve işçisiyle, tüm emekçilerin eşit yaşadığı bir toplumu inşa etmek için Cumhuriyet kurulmuştu, Anadolu’nun düşmana boyun eğmemiş ve İstiklal Savaşı vermiş tüm insanları Türk milletiydi, kardeşti. Çağdaş bir toplum ve Büyük İnsanlık için Atatürk Devrimleri vardı ve o devrimleri ilerletmek biz çocukların göreviydi. Atatürk bizlere güveniyordu. Andımız ve İstiklal Marşını ya bahçede ya da okulun içerisinde bu yüzden büyük bir coşkuyla okurduk. Benim her seferinde gözlerim dolardı, 3. sınıfa gelmeden de gözlerim bozuldu. Ama Kitap Kurduydum, kitap okuyarak, yazarak, şarkı söyleyerek, dans ederek, sahneye çıkarak, Doğu’da, Karadeniz’de, Türkiye’nin her neresinde aynı olanaklara sahip olmayan çocuk varsa, onlarla dayanışma içerisinde, kardeşçe ve insanca, insana değer vererek büyüdüm. Büyüdük. Tarık Akan büyüttü bizleri. Binlerceyiz ve birlikteyiz.

ÜRET VE İNSANCA YAŞA

Bugün 29 yaşındayım. Mezun olurken Hacer öğretmen anı defterime “Edebiyatçım” diye yazmıştı. Öyle de oldu. Edebiyat okudum, yönetmen olma yolunda ilerliyorum. Kamerayı elime ilk kez yine bir Taş Mektep temsilinde almıştım. Bir daha hiç bırakmadım ve üretirken aklımdan hiç çıkarmadım. Asla popüler kültüre teslim olma, beğenilmek için değil dayanışma için üret. Ödülün toplumun kazandığı zaferler olsun. Ne yapıyorsan, Türk milleti ve Cumhuriyet için yap. Tanıklık et, özetle, üret ve insanca yaşa. O yüzdendir ki, seneler sonra Silivri’de barikatta karşılaştık. Birlikte yıktığımız son barikattı. Gözlerimizle konuştuk, yumuşacık gülümsedi.

O gülümsemeyle gitti. Çok üzgünüm.

Ama bugün sevgili Rutkay Aziz’in dediği gibi binlerceyiz.

Güzel kardeşim, kızı Özlem’in dediği gibi milyonlarız.

Aydınlık Türkiye için mücadeleye devam edeceğiz.

(1994 Açılış Yılı Töreni)

(Taş Mektepte Tiyatro Provası)

(Yunus Emre Kültür Merkezi Bale Gösterisi-1997)

(Madame Tussauds Tiyatro Gösterisi)

(Tarık Akan’la Dilara Kanarya, Taş Mektep’in Bahçesinde)

Sonraki Haber