Tarım eylem planları

Öncelikle çiftçinin ne üreteceğini bilmesinden başlayalım. Bunun için güçlü bir tarım sanayimizin olması gerekir. Bu tarım sanayi üreticilerin oluşturacağı kooperatiflere ya da kamuya ait olması gerekir

Sayın Tarım Bakanı Ekrem Pakdemirli 31 Ocak 2020 Cuma günü basına yaptığı bilgilendirmede, 18-21 Kasım 2019 tarihinde yapılan tarım şurasında alınan kararlar gereği eylem planlarını açıkladı.

Sayın bakanın yaptığı eylem planları kulağa hoş geliyor. Ancak, eylem planlarının nasıl çalışacağı, kimlerle yapılacağı ile üretimin tüketicilere nasıl ulaştırılacağı konusunda ayrıntılı açıklama yok. Sayın Bakanın açıklamalarını tek tek ele alacak olursak:

Sayın Pakdemirli, 18-21 Kasım 2019 tarihlerinde yapılan Tarım Şurasında tespit edilen 38 eylem planının, 2020 yılında 16 eylem planının gerçekleştirileceğini söylüyor. Ancak bunların neler olduğunu bilmiyoruz. Yapılan açıklama da hangi eylem planları hakkında bilgi vermiş, bunları inceleyelim.

Gerçekleştirilecek eylem planlarının birisi; çiftçi ne üreteceğini bilecek. Güzel, çiftçinin ne üreteceğini bilmesi demek; ürettiği ürünün alıcısı hazır demek. Ürettiği ürünün fiyatını ve tutarının ne zaman eline geçeceğini bilmesi demek. Buna itirazımız olamaz. Fakat, sorabiliriz ürünü kim alacak, fiyatını kim tespit edece?

Açıklanan bir başka eylem planı; sözleşmeli üretim desteklenecek. Bu da güzel, sözleşme genelde iki taraf arasında yapılır. Bir tarafın üretici çiftçi olduğunu biliyoruz, diğer taraf kim ya da kimler olacak?

Bir diğeri; birim alandan daha az masrafla, daha çok ürün alınacak. Yani birim alandan aynı masrafla daha fazla ürün alınması “prodüktivitedir”, bunu da nasıl başaracağımız konusunda bir ipucu yok Sayın Bakanın açıklamasında. Elbette bunun için bazı tarım teknolojilerini kullanmak gerekecektir.

Tarım Bakanımızın açıkladığı başka bir eylem planı; Talep edenlerle, üretenler bir araya gelecek, talep edenler girdileri temin edecekmiş? Günümüzde ve uzun yıllardan bu yana üreticilerden ürün talep edenler aracılardır. Yine böyle mi devam edilecek, yoksa başka bir yol mu uygulanacaktır belli değil. Girdileri temin eden bir aracı çiftçinin ürününü hangi fiyatla alacaktır?

Bitki besleme ile de bir eylem planı var gerçekleşecekler içinde; bitki beslemede kullanılan gübrelerin %15’i organik gübre olacaktır. Bu da güzel, peki organik gübreden kastedilen gübre hangisidir? Piyasada organik gübre adında satılan çok gübre çeşidi var. Hayvan barınaklarından çıkarılan hayvan gübreleri organik gübredir. Bunların bazı işlemlerden geçirilip ambalajlanıp satışa sunulması organik gübre adı ile oluyor. Linyit kömürü yataklarından elde edilen bazı materyaller leonardit adı ile ve organik gübre sınıfında pazarlanıyor. Bitki artıklarının çürütülmesi ile elde edilen kompostlar organik gübre olarak sınıflandırılır. Bunlar ancak hobi bahçeleri ve amatörler için bir değer taşıyabilir. Profesyonel tarımsal üretim için fazla bir şey ifade etmezler. Bazı hayvansal atıklar kimyasal işlemlerden geçirilerek sıvı olarak piyasa sürülmektedirler, bunlar da bitkisel üretimin verimi için çok önem arz etmezler. Hangi seviyedeki organik gübre tabir edilen materyal olursa olsun bitki beslemede verim artışına çok bir etkisinin olmayacağı bilimsel bir gerçektir. Bu materyaller daha çok toprağın fiziksel yapılarının iyileştirmek için toprağın su tutma ve havalanma kapasitesini artırmak için tavsiye edilirler. Özet olarak bitkisel üretimde %15 organik gübre kullanılacak demek, bazı işi bilmeyen kimyasal gübre karşıtlarını tatmin için mi söylenmiş bilemiyoruz.

Bilgi kirliliğine karşı bir kurul oluşturulacakmış. Eğer gerçekten oluşturulacak bu kurul işi bilen, meslek erbabı analitik düşünebilen ve çözümleme yapabilecek bilirkişilerden oluşacaksa sonuna kadar destekleriz. Organik tarım destekçilerinden, biyoteknoloji karşıtlarından ve zehir tellallarından oluşacak kurul Türk tarımını bitirir.

Markalaşma eylem planı; bundan ben bir şey anlamadım, birçok tarım ürünümüz zaten dünyada bir markadırlar. Onlara yeteri kadar sahip çıkıyor muyuz? Örnek olarak fındığımız dünyada bir markadır. Antep fıstığımız, sultani üzümümüz, Malatya kayısımız vb. birçok ürünümüz markadır. Bunları teknolojiyi kullanarak verimliliklerini ve kalitesini artırarak, modern pazarlama teknikleri ile dünyanın daha iyi tanıması sağlanabilir.

Hayvancılıkta da bazı eylem planından söz ediyor Tarım Bakanımız. Hayvancılıkta ıslah çalışması yapılacakmış, bu ıslah çalışması ile küçükbaş hayvan varlığımız 56 milyona çıkarılacakmış, arkasından da ekliyor Sn. Pakdemirli; et tüketiminde küçükbaş tüketiminin teşvik edileceğini. Hayvancılıkta ve bitkisel üretimde ıslah çalışmaları Cumhuriyetle başlamıştı. Islahçı kurumlar 80 sonrası ve özellikle de AKP hükümetleri döneminde ıslahçı kuruluşlar ve ıslah edilen materyali çoğaltacak kurumlar budanmıştır.

Tarım sektöründe başarı sağlamanın ve eskiden olduğu gibi kendine yeten bir ülke olabilmemiz için şimdiye kadar birçok yazı yazdık, tv programlarında anlattık ama sayın bakanın gerçekleştireceklerini basına anlattığı, yukardaki eylem planlarının başarısı için yine bazı önerilerimiz olacak.

BAŞARI İÇİN İZLENMESİ GEREKEN YOLLAR

Öncelikle çiftçinin ne üreteceğini bilmesinden başlayalım. Yukarda sormuştuk alıcı kim olacak ve ürün fiyatı nasıl tespit edilecek diye? Bunun için güçlü bir tarım sanayimizin olması gerekir. Bu tarım sanayi üreticilerin oluşturacağı kooperatiflere ya da kamuya ait olması gerekir. Bugün epeyce bir tarım sanayimiz var, ancak çiftçi üretiminden para kazanamıyor. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, süt sanayicileri, Bursa yöresindeki salça fabrikaları örnek olabilir. Süt sanayicileri, bir lt. şişe suyunun 2,5-3 tl’ye satıldığı günümüzde bir lt. sütü 230 krş’a almaktadırlar. Yazın sezonda salça fabrikaları domatesin kilosunu 25 krş’a aldılar. Bu fiyatlarla çiftçi ne süt üretir, ne de domates. İyi örnekler de verebiliriz. Ege bölgesine sağlıklı süt ve süt ürünleri sağlayan ve üreticilerin ortak olduğu Tire Süt Kooperatifi. Bursa’nın İnegöl ilçesi Kulaca köyünün (mahalle) üreticilerin ortak olduğu Kulaca Köyü Kalkınma Kooperatifinin sahibi olduğu salça fabrikası. Yani son iki örneğimizde olduğu alıcısı belli üretim modeli olacaksa veya desteklenecekse üretim devam eder. Desteklenecekse dedik destek olabilmek için önce tarım satış kooperatiflerinin özelleştirilmesini sağlayan 4572 sayılı yasanın kaldırılması gerekir.

İlerleyen zamanda kooperatifleşmenin desteklenmesi şöyle dursun, Sayın Tarım Bakanının açıklamalarından öğreniyoruz ki Türk tarımının şirketlere teslim edilmesi çalışmaları yapılıyor, bunun için projeler hazırlanıyor. Tarımın içinden gelmeyen, Türkiye’yi tanımayan, çokuluslu emperyal şirketlerde yetişmiş bir bakandan başka eylem planı beklenemezdi zaten.

Ayrıca Sayın Bakanın açıkladığı Tarım Eylem planında üretim planlamasından hiç bahsedilmemektedir. Oysa günümüzde tarım sektörünün en büyük sorunu plansızlıktır. Şunu açıkça söylemeliyim ki Türkiye’de tarımsal üretim %80 el yordamı ve fedakâr çiftçilerimizin gayreti ile devam etmektedir.

Başka bir konu; tarım arazilerinin korunmasıdır. Bununla ilgili de dişe dokunur bir eylem planı görülmemektedir. 2002 yılında 26 milyon hektar olan tarım arazilerimiz günümüzde 23 milyon hektara düşmüştür. Tarım arazilerinin korunmasında öncelikle ele alınması gereken bir konu da miras kanunudur. Tarım işletmelerinin rantabl büyüklüğünün korunması ve yeni tip toprak ağalığının önlenmesi, miras kanununun yeniden düzenlenmesi gerekmektedir (günümüzde iç Anadolu bölgemizde yeni tip toprak ağalığı oluşmuş durumdadır).

Sözleşmeli üretimin desteklenmesi de iyi. Zaten yıllardır uygulanan bir yöntem. Özellikle salça fabrikaları üreticiler ile sözleşme yaparak çiftçiye domates ürettirmektedirler. Ancak üreticiler sanayici karşısında güçsüzdür. Üreticilerin bir kooperatif çatısı altında örgütlenip güç oluşturmaları sağlanmalıdır. Ya da iki tarafı da koruyacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Geçmişte sözleşmeli üretime en güzel örnek şeker fabrikaları ile pancar üreticileri arasında yapılıyordu. Şeker fabrikalarının örneği kullanılabilir.

Birim alandan daha çok ürün almak ise çiftçinin tarım teknolojilerini doğru kullanması ile olasıdır. Bunun olabilmesi için öncelikle üreticinin gelirinin artması, teknolojiden istifade edebilmek için işletmelerin belli büyüklükte olmaları sağlanmalıdır. Verimlilik için kullanılacak girdilerin üreticinin ulaşabileceği fiyat ve konumda olması ile bunların doğru kullanılmasını sağlayacak teknik desteklerin verilmesi elzemdir.

Öncelikle ıslah edilmiş, sertifikalı tohumların ekilmesi, hayvancılıkta yüksek verimli ve yetiştirileceği bölge koşullarına uyum sağlayacak damızlıklar edinilmesi sağlanmalıdır. Bitki beslemede kullanılacak gübreler marjinal fayda sağlayacak seviyede bitkinin ihtiyacı ölçüsünde kullanılmalıdır. Hayvan yemleri de aynı şekilde yararlı ve hayvanın genetik kabiliyetini ortaya çıkaracak şekilde, yaşama ve verim payları hesaplanarak yeterli seviye tespit edilmelidir. Hayvancılık için kaba yemler mutlaka işletmeden sağlanmalıdır, dışardan özellikle kaba yem alarak hayvancılıkta kârlı olmak hayaldir. Küçükbaş hayvancığın meraya dayalı olması, olmazsa olmazıdır. Yani birim başına verimlilik (prodüktivite) ekonomik güce, yeterli teknik bilgi ve beceri ile deneyime bağlıdır.

Hayvan yemi demişken, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi aşamasında herkes şeker fabrikaları ile hayvancılığı, özellikle besiciliği birlikte ele aldı. Doğrudur ama hayvan yemi için bitkisel yağ bitkilerinin küspesi rasyon hazırlamada yemin protein değeri için olmazsa olmazdır. Örneğin; ayçiçeği tohumlarının küspesi, pamuk tohumlarının küspesi, en önemlisi de soya fasülyesi küspesidir. Her yıl özellikle kanatlı yemleri için binlerce ton soya fasülyesi ve küspesi ithal edilmektedir. Ay çiçeği üretimi desteklendiği halde pamuk üretimi ihmal edilmiştir, soya fasülyesi üretimini ise bizden başka dile getiren yoktur. Tarım Bakanlığının eylem planında bunların hiç birisinden söz edilmemektedir.

Ürün talep edenlerin üreticinin girdilerinin temin etmesi eğer, ürün talep eden kooperatif veya üretici birliği ise çiftçinin girdilerini temin etmesi ve hatta teknik hizmet de sağlaması gereklidir. Ama ürün talep eden aracılar, komisyoncular ve tüccarlar ise burada çiftçi açısından çok risk vardır. Komisyoncu, tüccar veya aracı bu girdileri temin ederse haklı olarak bu unsurlar hem temin ettikleri girdilerden, hem de çiftçinin ürünlerinden kâr etmeyi hesap edecekler ve üreticiye bir şey kazandırmayacaklardır. Bunun örneklerini yıllardır yaşayarak görmekteyiz. Banka kredisi ya da komisyoncudan girdilerini sağlayan çiftçiler sonunda arazilerini kaybetmişler ve üretici olmaktan çıkmışlardır. Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) de üreticiye girdi sağlamaktadır, ancak, TKK’lar üreticinin arazisini ipotek ettiği gibi bölge üreticilerini müteselsil usulü ile birbirine kefil olmalarını istemektedir. Bu da çiftçilerin işine gelmemektedir. Günümüzde TKK’leri marketçiliğe soyunmuş, asıl görevinden uzaklaşarak üretimin devamlılığını sağlamak yerine kâr etme peşine düşmüştür. Tüketiciyi korumak ise başka kurumların görevidir, TKK’nın değil.

HAYVAN IRKLARIMIZI ÇOĞALTALIM

Hayvancılıkta ıslah çalışması, 70’li 80’li yıllarda yoğun olarak yapılmakta idi zootekni araştırma enstitülerinde. Buralarda elde edilen üstün özellikli damızlıklar Devlet Üretme Çiftliklerinde (günümüzdeki adı: TİGEM) çoğaltılıp üreticilere intikal ettiriliyorlardı. Aynı şekilde ziraat fakültelerin zootekni bölümlerinde de akademisyenler ıslah çalışmaları yapıyorlardı ve elde ettikleri damızlıklar da yine devlet çiftliklerinde çoğaltılıp yetiştiricilere dağıtılıyordu. Araştırma kuruluşlarının çoğu kapatıldı, devlet çiftlikleri de aynı şekilde ya kiraya verildi ya da fonksiyonsuz hale getirilip kuruluş amaçlarından uzaklaştırıldılar. Bu kurumların başına da çokuluslu şirketlerde CEO(!)luk yapmış meslekle ilgisi olmayan yöneticilerin atanması da devletin tarım işletmelerine tuz biber olmuştur. Şimdi soruyoruz Sayın Tarım Bakanımıza, ıslah çalışmalarını nerede yapmayı ve çoğaltmayı düşünüyorsunuz? Yoksa damızlık hayvan ithaline devam mı edilecek? Sayın bakan, gelin şöyle bir yol izleyelim; her bölgemizin kendine has oralara adapte olmuş hayvan ırklarımız var. Bunları koruyalım ve seleksiyonla verimli olanları çoğaltarak işe başlayalım. Bir yandan da ıslah çalışması devam etsin.

Küçükbaş hayvancılık için birkaç örnek vermek gerekirse; Doğu Anadolu da mor karaman, güneydoğuda ivesi, iç Anadolu da karaman vb. ırklarımız vardır. Büyükbaşta da ıslahla elde edilmiş esmer ırklarımız var, Karadeniz bölgesinde jersey ırkı yok olmak üzeredir, bu kıymetli ırka sahip çıkılmalı ve yok olması önlenmelidir. Bunları yazarken aklıma geldi, atalık tohum diye tutturup tohum takas dernekleri kuran tohum takasçılarımız bu atalık hayvan ırklarımıza neden sahip çıkmazlar? Öyle ya, tohumculuğumuzun yabancı tekellere teslim edildiğini iddia ediyorlar, halbuki hayvan ithalatımız, tohum ithalatımızın birkaç katıdır.

Özet olarak, akıl ve bilimi öne almadan, deneyime değer vermeden, tarım sektöründe iş yapacak gençler yetiştirmeden ve kendi varlıklarımıza gereken değeri vermeden tarımda hiçbir eylem planının başarı şansı yoktur. Tarım ben yaptım oldu mantığı ile yürümüyor, olmadığını yıllardır görüyoruz.

Sonraki Haber