TDK’nın görevi dilde ortaklaşma
Bazı sözcüklerin yazımında değişikliğe giden TDK tartışmaların göbeğinde. Oysa bir sorun da TDK'nın, Milli Eğitim Bakanlığının, Dil Derneği'nin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer devlet kurumlarının ayrı yazım kuralları kullanması. Dil uzmanları, ortaklaşma için adım atılması gerektiğini söyledi.
Dil, toplumun ortak varlığıdır. Aynı zamanda yaşamın, iletişimin, anlaşmanın, tartışmanın aracı. Herkesin bir tarafından çekiştirebileceği, uzatıp kısaltabileceği, buruşturup tomar haline getirebileceği, birbirinin kafasına vurabileceği bir malzeme değil!
Bugün dilde yaşadığımız kargaşa ve tartışmalar aslında neden kaynaklanıyor? Bu önemli bir soru. Diğer bir sorun ise internet sitelerinden izlediğimiz kadarıyla, Türk Dil Kurumu (TDK) ayrı, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ayrı, Dil Derneği ayrı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ayrı, Karayolları Genel Müdürlüğü bile ayrı yazım kuralları geliştirmiş durumda. Yani devletin kurumları arasında bile sözcükleri kullanma konusunda bir birlik sağlanmamış durumda.
Oysa dilde, bir sözcüğün yazımını, gazeteci, yazar, devlet kurumları aynı şekilde kullanmalı. Yani dilde ortaklaşma şart. Bunun içinde her kesin uyacağı kurum olarak tek adres TDK. Oysa köklü kurumumuz bu birliği sağlamak yerine sürekli kural ve yazım değiştiriyor. Peki TDK’da bir eksiklik mi var? Varsa bu sorun nasıl çözülür?
KENAN EVREN’İN
KARŞIDEVRİM PROJESİ
Atatürk’ün kuruluşuna önderlik ettiği TDK, 1932 yılında bir dernek olarak kurulmuştu. 51 yıllık saygın bir bilim kurulu olarak dilimizin kurallarını ortaya çıkararak bir bilim ve öğretim dili olarak gelişmesini sağlamıştı. Peki dernek olarak kurulan kurum neden nasıl devlete bağlı bir kurum haline geldi sorusuna yanıt arıyoruz.
Türkiye Bilişim Derneği Onursal Başkanı, Dil Derneği Kurucu Üyesi ve ilk Genel Yazmanı Prof. Dr. Aydın Köksal, Atatürk’ün dernek olarak kurduğu TDK’nın son seçilmiş Yönetim Kurulu üyelerinden biri. “Bilgisayar” gibi birçok kelimeyi Türkçeye kazandıran Köksal, TDK’nın 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında 1983’te dernek olarak kapatılarak “Türk Tarih Kurumu” haline getirilmesiyle devlet dairesine dönüştürüldüğünü belirtiyor. Köksal görüşlerini; “Bugünkü TDK, ‘sözde Atatürkçü Kenan Evren Paşa’nın istekleri doğrultusunda, özellikle Dil Devrimi’nin bütün çalışmaları için olduğu gibi, ‘yasaklanan (olanak, olasılık, yanıt, bilgisayar, iletişim, evrim, evren gibi) Türkçe kökenli sözcükler’ ile birlikte iyice yerleşmiş ‘Yazım Kuralları’nı da yerle bir etmiştir. Amaç bir bilim, sanat, öğretim dili olarak parıltı saçarak gelişen Türkçenin standartlaşmasının önlenmesidir. Böylece Arapça-Farsça köklerin yeğlendiği unutulmaya yüz tutmuş Osmanlıca öğretimin ya da doğrudan İngilizce ya da Arapça öğretimin canlandırılması, böylece Atatürk Aydınlanması ile temeli ‘dil ile ekin (kültür)’ olan Türkiye Cumhuriyeti'ni zayıflatmaya, yok etmeye dönük ‘bir karşıdevrim projesi’ydi. Bu amaç ne yazık ki kırk yıldır sürdürülüyor.” sözleriyle dile getirdi.
BİR HUKUK
FACİASI
Kemal Ateş de 1970’li yılların sonunda TDK’nın genç üyelerinden biriydi. TDK’nın 500 kadar üyesi vardı o yıllarda. Ateş, “12 Eylül darbecileri Nazlı Ilıcak gibi yazarların etkisiyle, TDK’yi kapatmaya karar vermişlerdi” dedi ve ekledi: “Atatürk’ün vasiyetini hiçe sayarak, bir hukuk faciası yaşandı 12 Eylül döneminde. Atatürk’ün dernek olarak kurduğu TDK bir devlet dairesi yapıldı.” Kendi Diliyle Kavrulmak kitabında konuyu ele alan Kemal Ateş dernek olduğu dönemde, F. Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil, Necati. Cumalı, Yaşar Kemal, Cahit Külebi, Tahir Kutsi Makal, Orhan Şaik Gökyay, Prof. Sadettin Buluç, Prof. Doğan Aksan, Prof. Vecihe Hatipoğlu, Prof. Mustafa Canpolat, Prof. Macit Gökberk, Prof. Şerafettin Turan, Prof. Aydın Köksal gibi isimlerin kurumun başında olduğunu vurguluyor. Ateş; “Yekta Güngör Özden, Sami Selçuk gibi hukukçular da vardı. Bir kural konurken, kurullarda bu adını andığım bilginlerin, yazarların hepsinin görüşleri alınır, tartışılır, ondan sonra bir karara varılırdı. 12 Eylül yönetimi bir gecede bu aydınların elinden TDK rozetini aldı, üyelikleri bitti, kurum da bitti.”
‘YAZIM, YAZILI
ANLATIMIN GİYSİSİDİR’
Dilde özellikle son yıllarda sözcüklerin yazım şekillerinde sık sık değişiklik yapılıyor. Bu da yazımında karışıklıklara neden oluyor. Yazım kurallarının doğru konması ve uygulanması konusunu, Akdeniz Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Bozkurt'a sorduk. Bozkurt, dilde ortak yazımın, önemli olduğunu, her dilin kendine göre bir yazım ilkesi ve o ilkeye göre yazım kurallarının belirlendiğini belirterek şunları söyledi: “Yazım kurallarını öğrenme ve uygulama ilkokulda okuma yazmayı öğrenirken başlar, öğretmenlerin ilk öğretmesi gereken bilgiler arasında yer alır. İlkokul sıralarında sıkıdüzen içinde edinilen alışkanlık bütün yaşam boyu sürer. Eğitimci, yazım kuraları üzerinde önemle dururlar ve yayım yanlışını bağışlanmaz yanlış sayarlar.”
“Yazım, yazılı anlatımın giysisidir” diyen Bozkurt; “İlk bakışta giysisi kötü bir kişi toplumda nasıl iyi etki uyandırmazsa, yazımı yanlışlarla dolu bir yazı da güven vermez. İçerik ne ölçüde güzel olursa olsun, kuşku uyandırır. Bu bakımdan bir dilin doğru yazımı en önce o dile; sonra da yazanın kendi kendisine, saygısıdır” diyor.
‘TÜRKÇENİN KURTULUŞ SAVAŞI’
Şair Hüseyin Haydar ise, dilde sadeleşme ve özleşme kadar dil varlıklarının da belli bir teklik ve bütünlük içinde olması gerektirdiğini savunuyor. Haydar, “dağınıklık ve özensizliğe göz yumulamaz" diyerek dünyaca ünlü Alman dilbilimci Max Muller bir Doğu bilimciden; “Türkçe öyle düzenle, öylesine uyumludur ki, insanda, bir seçkin bilginler kurlunun yaratımıymış gibi bir izlenim uyandırır. Hiçbir kurul böylesine güzel bir dil yaratamazdı!” sözlerini aktardı. Haydar, “Türkçe öyle düzenle, öylesine uyumludur ki, insanda, bir seçkin bilginler kurlunun yaratımıymış gibi bir izlenim uyandırır. Hiçbir kurul böylesine güzel bir dil yaratamazdı!” dedi.
Gerçekten de Türkçenin binlerce yıllık kültür katmanlarından süzülüp gelen söz varlığı, kural sağlamlığı, kökten gelen bilimsel yüceliği tartışılamaz. Emperyalizme ve gericiliğe karşı verdiğimiz savaş aynı zamanda bir dil ve kültür savaşıydı. Prof. Dr. Tahsin Yücel hocamız bunu ‘Türkçenin Kurtuluş Savaşı’ diye tanımlıyor.
TDK DİLDE
TEKLEŞMEYİ SAĞLAMALI
Hüseyin Haydar, TDK’nın dilde tekleşmeyi sağlamak için kurulduğunu belirterek, bu konuda tek yetkilinin TDK olduğunu söyledi. Haydar; “Yazım ve kural farklılıklarının ortadan kaldırılması için TDK öncülüğünde çaba göstermeliyiz. TDK sözlükleri, yayınları temel olandır. Tekleşmeye doğru esas alınacak kararlar TDK kurulları tarafından ortaya konulmalı, buna uyulmalıdır. Her kurumun aklına geldiği gibi davranması dilimize en büyük zararı verir.” diyor.
Bunun için TDK harekete geçmeli, müdahale etmeli, kamuoyunu bilgilendirmeli. Türk Dil Kurumu, yıllarca dilde sadeleşmenin mücadelesini verirken aynı zamanda kurallarda bütünlük sağlamak için çaba gösteren bir kurum oldu. Haydar, “Bu yolda sayısız kitap yayınlandı. Bugüne dek bu yolda çok büyük emekler verildi. Dilbilimcilerimizi, sanatçılarımızı, edebiyatçılarımızı daha duyarlı olmaya çağırıyorum.” ifadelerini kullandı.
TDK GÜVENİRLİĞİNİ YİTİRDİ
Dil uzmanları, TDK'nın giderek güvenirliğini yitirdiğine dikkat çekti.
Kemal Ateş bu konu hakkında, “TDK, bugün üç beş kişinin bilgisiyle milyonları ilgilendiren kurallar konmaya çalışılıyor, hiçbiri de tutmuyor, ilgi, saygı görmüyor. Sözcük ve yazılım konusunda bugün böyle diyen TDK’nin yarın ne diyeceği belli değil. Kimlerle karar aldıkları belli değil. Kısaca söylemek istediğim: Kurum eski ağırlığını, saygınlığını yitirdi, daha doğrusu ortada bizim bildiğimiz dernek yapısındaki kurum yok.” diye konuştu.
Fuat Bozkurt da sorunun çözümü için TDK’yı işaret ediyor ve çözüm için kurumun iktidarların boyunduruğundan kurtararak, bağımsız yapıya kavuşturulmasından geçtiğini vurguluyor.
İktidarların oyuncağı olmaktan kurtulmak da yetmez, yazım birliğinden ve dilde ortaklaşma için kurumun yitirdiği güveni tekrar kazanması gerekiyor.
Köksal bu konu hakkında, şu vurguyu yapıyor: “Hiçbir yerli/yabancı gerici gücün ne Türkiye Cumhuriyeti’nin uygarlık yolundaki parlak geleceğine, ne de kuralları hiçbir ayrıcalıkla bozulmadan günümüze gelmiş yeryüzündeki en matematiksel dil olan Türkçenin erişilmez anlatım gücünü yok etmeye kimsenin engel olamayacağı çoktan kanıtlanmıştır.”
TDK’DA ‘TÜRKİYELİ’ SÖZCÜĞÜ TARTIŞMA YARATTI
TDK sözlüğünde “Fransalı” yazınca sizi “Fransız” sözcüğüne yönlendi. Aynı şekilde “Yunanistanlı” deyince “Yunanlı” sayfasına yönlendirdi. Ancak “Türkiyeli” aramasında “Türk” sayfasına gidelemedi. Aramanın tanımı, “Türkiye’de yaşayan halk ve bu halkın soyundan olan kimse” olarak yer alıyordu.
Bu durum gözden kaçmadı ve sosyal medya üzerinden büyük tepki çekti. Tepkiler üzerine TDK “Türkiyeli” sözcüğünü sayfasından kaldırdı.
TDK BU SÖZCÜKLERİN YAZIMINI DEĞİŞTİRDİ
Türk Dil Kurumu’nun (TDK) bazı sözcüklerin yazımında değişikliğe gitti. Değişiklik haberi ilgi gördü ve internet sitelerinde en çok tıklanan haberler arasına girdi. Artık “unvan” değil “ünvan”, “çiğ börek” değil “çi börek”, “kümeden düşmek” değil “küme düşmek” yazılacak.
Türkçe Sözlük’ün 12. baskısı, 82 bin 135 madde başı, 18 bin 133 madde içi olmak üzere söz, terim, deyim ve anlamdan oluşan 132 bin 334 söz varlığına sahip.
12. baskıyla birlikte pek çok sözcüğün yazımı güncellendi. Yazımı değişen sözcüklerden bazıları şöyle:
Doğubeyazıt (Eski) / Doğubayazıt (güncel)
Horon vurmak (eski) / Horon tepmek (güncel)
Çiğ börek (eski) / çi börek (güncel)
Yeşilzeytin (eski) / yeşil zeytin (güncel)
Unvan (eski) / Ünvan (güncel)
Marmara Ereğlisi (eski) / Marmaraereğlisi (güncel)
Yakan top (eski) / yakantop (güncel)
Kümeden düşmek (eski) / küme düşmek (yeni)
Kayyum (eski) / kayyım (güncel)
Yeşilsoğan (eski) / Yeşil soğan (güncel)
Hasıraltı (eski) / hasır altı (güncel)
Akça armudu (eski) / akçaarmut (güncel)
Sultan efendi (eski) / Sultanefendi (güncel)
Akzambak (eski) / ak zambak (güncel)
Yeşilbiber (eski) / yeşil biber (güncel)
Boy bos (eski) / boy pos (güncel)
Pilili (eski) / Pileli (güncel)
Yürük (eski) / Yörük (güncel)