Tek kutuplu dünyadan çok kutuplu evrene
Çin Halk Cumhuriyeti ve 32 Latin Amerika ülkesinin üye olduğu Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluğu 7 Aralık 2021’de “Anahtar Alanlarda İşbirliği İçin Ortak Eylem Planı (2022-2024)” anlaşmasını imzaladı. 7 bölümden oluşan ayrıntılı anlaşma şu alanları kapsıyor: Siyasi ve güvenlik işbirliği, ekonomik işbirliği, nitelikli altyapı işbirliği, sosyo-kültürel işbirliği ve halklar arası meseleler, sürdürülebilir kalkınma, uluslararası politikada işbirliği ile bölgesel ve bölgelerarası iş birliği ve uygulamalar.
Enerjiden telekomünikasyona, tarımdan ortak bilimsel faaliyete, uluslararası suçla mücadeleden BM gibi kurumlara değin çok geniş bir alanda somut iş birlikleri karara bağlandı.
Anlaşmayı Venezuela Bolivar Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı İkinci Sekreteri Omar José Hassaan Fariñas ve PİA Global yazarı Oscar Rotundo yorumladı.
Daha önce İngilizce olarak United World International sitesinde yayımlanan yazıyı kısaltılmış olarak sunuyoruz. Arabaşlıklar tarafımızdan konulmuştur:
Bir yandan günlük sınamalarla boğuşurken diğer yandan aldığımız güzel haberleri kutlamak oldukça önemli. İşte böyle bir haberi geçtiğimiz günlerde aldık. Latin Amerika ve Karayipler Devletleri Topluluğu (CELAC), Çin Halk Cumhuriyeti ile Anahtar Alanlarda İşbirliği İçin Ortak Eylem Planı (2022-2024) anlaşması imzaladı. Anlaşma siyaset, güvenlik ve ekonomi alanlarında iş birliğini kararlaştırıyor. İki taraf, liderleri ve siyasi temsilcileri arasında üst düzey temasları güçlendirmek ve 2024 yılında bir CELAC-Çin zirvesi düzenlemekte mutabık kaldı.
Çin Latin Amerika ve Karayiplerde adım adım konum alıyor. Bunu başaran son dünya gücü ABD’ydi, ve tabii ki Washington anlaşmayı kendi penceresinden yorumluyor. Biz Latin Amerika ve Karayipliler içinse bu anlaşmayı kavramak önemli, çünkü söz konusu eylem planı daha kapsamlı bir sürecin adımını oluşturuyor. Bu anlaşmanın jeopolitik boyutunu kavramak, neden gerçekleştiğini anlamak, büyük güçler rekabetindeki yerini doğru ayrımsamak oldukça önemli.
Bunun için gelin Latin Amerika ile ABD’nin uzak ve yakın geçmişteki ilişkilerine bir göz atalım.
ABD ODAKLI TÜKETİM EKONOMİLERİ
ABD’nin 1889’da ilan ettiği Pan-Amerikan İnisiyatifi Washington’un kıtaya yönelik politikasında 60 yıl boyunca geçerliliğini korudu. Bu inisiyatifin merkezinde, birçoğunun vurguladığı ekonomik ilişkilerden ziyade, bütün Amerika kıtasının güvenlik ve savunma alanında kurumsal bir yapı altında birleşmesi ve dünyanın geri kalanına karşı “eş güdümlü ve tutarlı bir diplomasi” izlemesi yatıyordu. İnsiyatifin ilk onyıllarında amaç, Avrupalı rakipleri kıtadan dışlamaktı. Hedef, Ruslar, İtalyanlar, Almanlar, Fransızlar ve tabii ki hepsinden önce İngilizlerdi.
1948’de Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) kuruluşu ile ABD’nin hedefi kıtada anti-komünist bir blok oluşturma yönünde dönüştü.
ABD Latin Amerika ülkeleriyle ekonomik ilişkikeri içinse ise kıta çapında kurumsal bir bağlama ihtiyaç duymadı. Washington Orta Amerika ülkelerini zaten yutmuş ve ‘Muz Cumhuriyetlerine’ dönüştürmüştü.
Diğer yandan savaşlar, rejim değişiklikleri ve ikili anlaşmalarla zaten pazarları kendisine açmayı başarmış, ABD’nin çıkarları dışında her türlü özerk, yerel çıkarlara hizmet eden girişimi ise yok etmişti. Yerel üretim odaklı siyasetlerin yerini ABD odaklı tüketim ekonomileri çoktan almıştı.
Güvenlik, savunma ve diplomasi meseleleri kıta çapında, kurumsal ve kolektif bir şekilde ele alınırken ekonomik ilişkiler ikili, sessiz ve “piyasa mantığına” uygun yürütülüyordu. Bu alanda ilk “Amerika Zirvesi’nin” 1994’te Clinton Başkanlığında ve jeopolitik endişelerin kalktığı, tek kutuplu dünyanın hakin göründüğü dönemde düzenlenmesi şaşırtıcı değildir.
JEOPOLİTİK REKABET
Ancak ABD ile kurulan ilişkiler Latin Amerika’da yoksulluk ve eşitsizlik yarattı. Bu felaket durumu düzeltmeye çalışan hükümetler, Jacobo Arbenz’den Dilma Roussef ve Evo Morales’e değin, ABD’nin yıkıcı müdahaleleri ile karşılaştı.
Bugün Latin Amerika’daki tablo, felaket düzeyinde ekonomik miras, sosyo-politik görünürlük ve siyasi olarak güçlenen ezilen kitlelerin oluşturduğu patlayıcı bir karışımı sergiliyor. Buna bir de kıtanın yarattığı ekonomik birikim ve barındırdığı altyapı projeleriyle küresel bir aktör olmasını da eklersek, Çin’in bölgeye gelişinin ABD için neden bir kabus oluşturduğunu daha iyi anlarız.
Bugün ABD, bir yanda Rusya, diğer yanda Çin’le coğrafi ya da siyaset alanı açısından sınır tanımayan küresel bir jeopolitik rekabete girmiş durumda.
ABD Rusya ile rekabette iki açıdan daha rahat: Birincisi Rusya ekonomik açıdan küresel bir güç değil, ikincisi Rusya’nın ABD’yi sınaması diplomatik ve güvenlik alanlarına odaklı. Dolayısıyla ABD soğuk savaştan kalma tecrübesini rahatlıkla Rusya’ya ve siyasi önderliğine uygulayabiliyor.
Çin ise ABD açısından bu Yeni Soğuk Savaş’ın yeni ve gerçek kabusu. Her ne kadar ABD Çin’i (aynı Türkiye’de Erdoğan Hükümeti’ne yaptığı) gibi şeytanlaştırmaya çalışsa da, insan hakları ve toplama kampları ile yalnızlaştırmaya çalışsa da bu konuda bırakınız Latin Amerika ve Asya’yı, Batı kampı içinde bile pek başarılı olduğu söylenemez.
Çin olağanüstü bir teknolojik ve ekonomik kalkınmayı başarırken ABD, Asya’nın devi ile bu alanlarda nasıl başa çıkacağını bilemiyor. Üstelik Çin bu başarıyı, ABD’nin yerleştirdiği uluslararası düzenin kuralları çerçevesinde sağlıyor.
ABD bugün Çin’i Latin Amerika ve Karayiplerden dışlamanın hayalini kuruyor, ama bunu nasıl başarabileceği hakkında hiçbir fikri yok. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren kıtada desteklediği “muhafazakar restorasyon” stratejisi, her ne kadar ilk dönem kıtadaki piyonlarını güçlendirmiş olsa da bugün Çin’le rekabette başarılı sonuçlar sağlamıyor.
İşte CELAC bu durumun en açık göstergesi. Çin ortaklarını ABD’nin iddia ettiği gibi “borç tuzakları” ile zorlamıyor. Üstelik, suç ortakları IMF ve Dünya Bankası ile tarihin en büyük borç tuzaklarını kuran ABD’nin bunu iddia etmesi gerçekten benzersiz bir ikiyüzlülük.
Çin, ABD’nin Latin Amerika’ya 100 yılı aşkın bir sürecin sonunda bıraktığı mirasın, zorla mülksüzleştirmenin, sömürünün, askeri müdahale ve darbelerin olumsuzluğundan faydalanıyor ve kıtaya farklı bir model öneriyor. Bu model, eşitliğe, çok kutupluluğa, birbirini tamamlamaya dayanıyor ve kıta halklarının ABD’nin temsil ettiği yağmalama ve sömürü düzenine ayaklanarak iktidara taşıdığı ilerici hükümetler tarafından coşkuyla karşılandı.
İşte bu nedenlerden ötürü Çin-CELAC anlaşması ve benzerleri Latin Amerika ve Karayip halkları tarafından kutlanıyor ve zaman içinde ABD’nin ateş ve baruta dayalı hegemonyasını ortadan kaldıracak.