Tevfik Fikret 154 yıl önce doğdu: 'Bireysel düş yerine toplumsal kurtuluş'
Servet-i Fünûn topluluğunun lideri, Tevfik Fikret, 154 yıl önce bugün doğdu. O devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi.
Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867 yılında doğdu. 12 yaşında öksüz kaldı. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinde Servet-i Fünûn topluluğunun lideri oldu. Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi.
Şairin en çok bilinen ‘Sis’ şiiri dönemin sosyal ve siyasal özelliklerini yansıtır. Fikret, o günlerde Aşiyan’daki evinde, göz hapsindedir. İstanbul’da Şubat ayıdır. İstanbul’un üzerinde yoğun bir sis tabakası vardır. Tevfik Fikret, İstanbul’un üstüne çökmüş yoğun sis ile etrafında olup biteni de sis kabul ederek kendini arada sıkışmış hisseder. Sisi kişileştirerek onunla konuşur. Şiirine resmi anlatarak başlar. Onun gözünde sis karanlık bir tablo gibidir. Şiirin fonunda ise İstanbul’un silueti vardır.
Sarmış yine ufuklarını inatçı bir sis,
Bir akça karanlık ki bu gitgide artan.
Basıncının altında silinmiş gibi her şey,
Bir tozlu ve görkemli yoğunluk ki bakışlar Dikkatle işleyemez derinliğine, korkar;
Ama layık sana bu karanlık, derin örtü, Layık bu örtünüş sana, ey sahnesi zulmün!
Ey sahnesi zulmün…
İSTİBDAT YÖNETİMİNE NEFRET
Rûşen Eşref Unaydın, Tevfik Fikret, Hayatına Dair Hatıralar, Kitabhâne-i Sûdi, 1919 kitabında Sis şiirinin yazıldığı ortamı şöyle anlatır; "O sıralarda bir polis her gün evini gözaltında bulundururmuş, rutubetli bir şubat günü sis denize olanca kesafeti ile çökmüş. Akşama kadar suların üstünden sıyrılamamış. Polisin duvarı ile sisin duvarı arasında kalan şair, o gün bütün bir devri bütün dertleriyle duymuş."
Tevfik Fikret, bu dizelerinde, İstanbul’a ve İstanbul üzerinden istibdat yönetimine olan nefretini kaleme alır. Şaire göre, zülumkâr ve karanlık bu şehre bu örtü çok yakışmıştır. İstanbul'un silueti, kuleleri ve sarayları şahsında da istibdat idaresindeki her türlü gayri meşruluğun, haksızlığın, hukuksuzluğun, ahlaksızlığın, çapsızlığın, beceriksizliğin, fitnenin, riyanın, çirkefliğin, çürümüşlüğün ve çöküşün yansımaları anlatılır.
Fikret, bu şiirinde istibdat döneminde yaşayan her aydın gibi derin bir umutsuzluk ve mutsuzluk içindedir.
Tarih-i Kadim şiirindeyse Fikret, insanlık tarihini bir savaşlar tarihi olamayacağını söyler. Ona göre tarih, uygarlıklara son veren, yarattığı kahramanlara boş, saçma bir ün sağlayan, buna karşın her yenilginin sonunda açlığa, yoksulluğa yol açan bir savaşlar zincirinden başka bir şey değildir. Bu nedenle geçmişe saldırır şair. Çünkü tarihte güçlü haklıdır. Ona göre en açık ve doğru olansa, "ezmeyen ezilir" düsturudur.
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
Ve başlar bize maval okumaya.
Ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
Gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Meşrutiyet öncesi yazdığı şiirler arasında Sabah Olursa, Mazi ve Ati şiirleri Fikret'in dünya görüşünü yansıtmaları açısından ayrı bir önem taşır. Sabah Olursa bir açıdan, kurtuluş umudunun yeşermesidir. Bireysel düş, bireysel özlem yerini toplumsal kurtuluşa bırakmıştır. Ve artık Fikret daha umutludur. Sabah Olursa da ise oğlu Haluk’a seslenir. Ama Haluk birey değildir. Gençliğin simgesidir. Geçmişle gelecek ana fikri çevresinde görüşlerini sistemleştirmek ister.
SERVET-İ FÜNÛN
1900 yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı Rubab-ı Şikeste (Kırık Saz) adlı eserini yayımlayan Tevfik Fikret; Servet-i Fünûn dergisi yönetimindeki Ahmet İhsan uyuşamadığı için topluluktan ayrılır. Artık sadece Robert Kolej'de öğretmenlik yapar. Ricası üzerine Servet-i Fünûn yönetimini Hüseyin Cahit üstlenmiştir. Birkaç ay sonra, Servet-i Fünûn, Hüseyin Cahit'in Fransız İhtilali üzerine bir çevirisi yüzünden kapatılır ve grup tamamen dağılır.
Servet-i Fünûn'un kapanması, baskılı yönetimden duyduğu karamsarlık, arkadaşları Hüseyin Siret ve İsmail Safa'nın sürgüne gönderilmesi, 1902'de kız kardeşi Sıdıka'yı kaybetmesi, babasının Irak'a sürülmesi ve 1905'te babasını da kaybetmesi, şairi çıkmaza sokar. İçine kapanmasına neden olur.
‘CAN KARDEŞİ, KAN KARDEŞİ, ŞAN KARDEŞİYİZ BİZ’
Meşrutiyet'in ilanı, Tevfik Fikret'in inzivadan çıkmasını sağlar. 1908 yılındaki devrime önderlik eden İttihat ve Terakki Fırkası önderleri, II. Meşrutiyet’in ilanından 13 gün önce Tevfik Fikret’ten bir marş yazmasını isterler. Aydınlanmacı şair, Millet Şarkısı adlı marşı yazar. Devrimin habercisi olan bu marşla, istibdatın baskısı altındaki millete umut vermeye, karamsar havaya dağıtmaya çalışır. Bu marş aynı zamanda istibdata karşı devrimin habercisidir. Ve elden ele dolaşır. Meşrutiyet'in ilanından Alış)" adlı şiirini yazarak İstanbul'a savurduğu lanetleri geri
Çiğnendi yeter, varlığımız cehl ile kahre,
Doğrandı mübarek vatanın bağrı sebepsiz.
Birlikte bugün bulmalıyız derdine çare
Can kardeşi, kan kardeşi, şan kardeşiyiz biz.
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa, varol!
FİKRET VE OĞLU HALUK
Fikret, 1909 yılında on dört yaşındaki Halûk’u elektrik mühendisliği eğitimi alması için İskoçya’ya gönderir. Oğlunun vatan ve millet için faydalı bir birey olmasını ister.
Bu isteğini, Halûk’un Vedâı ve Promete şiirlerinde dile getirir. Haluk, babası tarafından yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisiyle din değiştirip, Hristiyanlığı seçer. 1965 yılında Orlando'da, bir kilisede rahipken hayatını kaybeder.
Âdem evlâdı bıkmamış cidden
Ne ezilmek ne hakkı ezmekten.
Duymamış hiç bu işte yorgunluk;
Bir tesekkî, hemen tokat, yumruk.
Yumruk elvermemiş, topuz vurmuş;
"Hak!" diyen ağzı tasla susturmuş.
Tevfik Fikret'in inişli çıkışlı hayatı, 1915 yılında son bulur. Şair şimdi Aşiyan Müzesi'ne dönüştürülen evinin bahçesinde, muhteşem bir boğaz manzarasına karşı yatıyor. Yanı başındaki müzede ise Fikret'e ve ailesine ait eşyalarla birlikte Tanzimat Edebiyatı ve özellikle Edebiyat-ı Cedide döneminin önemli sanatçılarının eşyaları da ziyaret edenleri karşılıyor.