Tıbbın köşe taşları: 3500 yıllık kalp masajı

Ani ölümlerin birinci nedeni kalp kaynaklı ölümlerdir. Bu yazımızda çok önemli yaşamsal önceliği olan kalp masajından konuşacağız

Bu yazımızda çok önemli yaşamsal önceliği olan kalp masajından söz edeceğiz. Ani ölümlerin birinci nedeni kalp kaynaklı ölümlerdir. Kalp kaynaklı ölümlerde görülen kalp durması ve kalbin fibrilasyon denen kan basıncı üretmeyen çalışmasıdır. Yaşamı sonlandıran bu durum acil girişim gerektirir ve bu girişim de kalp masajı olarak adlandırılır (KPR - CPR: Cardiopulmonary resuscitation). Yaklaşık üç dakika içinde masaja başlanmadığı zaman beyin kan alamaz, beyin ölümü gerçekleşir. Tedavinin en önemli aşamaları hava yolunu açık tutmak, solunumu sağlamak, dolaşımın sürmesini sağlamaktır.

İLK ÖNCE ESKİ MISIR’DA ÇIKTI

Yaşamla ölüm arasında önemli bir noktada uygulanan KPR’un tarihi oldukça eskidir. 3500 yıl önce eski Mısır’da inversiyon (ters çevirme) metodu kullanılarak hasta yaşama döndürülmeye çalışılmıştır. Uygulanan bu yöntemle, eğer hasta yabancı bir cisim aspire etmişse, yutulan materyal çıkarılarak hasta yaşama döndürülmüş olabilir. Milattan önce, Musevi peygamberi İlyas (Elijah)’ın ölmüş bir çocuğun ağzı üzerine kendi ağzını koyarak (suni solunum olarak yorumlanabilir), çocuğu yaşama döndürdüğünü eski ahitten öğreniyoruz. MS 1500’lü yıllarda canlandırılmak istenen hastanın ağzına sıcak hava, bir düzenekle üflenirdi. Bu yöntem 300 yıl kadar kullanılmıştır.

AVRUPA’YA GEÇİŞİ 18. YY

1700’lü yıllarda eski Mısır’da kullanılan inversiyon metodu ile hastalar ayaklarından asılıp yaşama döndürülmeye çalışılmıştır. Bağırma, tokat atma, hastanın rektumundan tütün dumanı verilmesi ve kırbaçlama yöntemleri de uygulanmıştır. 1740 yılında, Paris Bilimler Akademisi (Academie des Sciences de Paris) ağızdan ağıza solunumu, boğulan vakalar için tavsiye etmiştir. 1767 yılında Boğulan Kişilerin Yaşama Döndürülmesi için Hollanda Birliği (Dutch Society for Recovery of Drowned Persons), 1774 yılında İngiliz Kraliyeti İnsani Birliği (England’s Royal Human Society) kurulmuştur. 1767 yılında Boğulan Kişilerin Yaşama Döndürülmesi için Hollanda Birliği’nin tavsiyeleri: Akut miyokard infarktüsü, bradikardiler, taşiaritmiler, hipotermi, hipertermi, anaflaksi, serebral ataklar, anestezi, travma, elektrik çarpması, yıldırım çarpması, suda boğulmalar, astım, elektrolit denge bozuklukları, renal yetmezlik, toksik nedenler, yaşlılık, kronik hastalıklarda; Hasta bulunduğu ortamdan başka bir yere taşınmalı, hastanın nefes borusuna su kaçmış ise başı ayaklarından aşağıda olacak şekilde tutulup karnına basınç uygulanmalı, hastanın boğazı tavuk tüyü ile uyarılıp kusturulmalı, hastanın akciğerleri, midesi, barsakları çeşitli yöntemlerle (rektal bölgeden tütün dumanı verilmesi gibi) uyarılmalı, körük ile hastanın ağzından hava verilerek solunumu düzeltilmeli, kan alınarak hasta yaşama döndürülmeye çalışılmalıdır.

HAVA TOPRAK SU ATEŞ ELEMENTLERİ

Özellikle bu tavsiye dört unsur (hava, toprak, su, ateş) kavramının bu dönemde de etkisinin sürdüğünü göstermektedir. 1773 yılında “varil metodu” denilen bir yöntemle hastanın sırtının altına bir varil konulup, hasta varil üstünde hareket ettirilerek yaşama döndürülmeye çalışılmıştır. Bu yöntem etkin bir yöntem olarak kabul edilebilir. Çünkü solunumu ve kalbi durmuş hastanın, bilinçsizce olsa da bu şekilde akciğerleri ve kalbi uyarılmış oluyordu. 1803 yılında “Rus metodu” adı verilen bir yöntemle, buz veya kar altına konulan hastanın, metabolizması yavaşlatılmaya çalışılmıştır. Bu yöntemle, yaşamsal organlarda ölümle oluşabilecek hasarlar önlenerek, ölüm geciktirilmiştir. Örneğin soğuk suda boğulma vakalarında 40 dakikaya kadar vital organlarda hasar oluşmayabilir. Bu süre zarfında hastaya uygulanacak CPR etkili olabilmektedir. Hastanın yaşama döndürülebilmesi için birçok yöntem denenmiştir. Fakat 1804 yılında John Aldini’nin galvanik stimülasyon ile hastaları yaşama döndürmeye çalışması günümüz koşullarıyla karşılaştırılacak olursa, oldukça iyi düşünülmüş bir yöntem olduğu söylenebilir. Çünkü elektriksel aktivitesi durmuş ya da bozulmuş olan bir kalbin, galvanik akımla uyarılarak bir çeşit defibrilatör (elektro-şok aleti) oluşturulduğu görülmektedir.
1812 yılında, suda boğulan kişi at üzerine yüklenip, at koşturularak hasta yaşama döndürülmeye çalışılmıştır. Bu yöntemle, hastanın aspire ettiği su, akciğerlerinden dışarı çıkarılmakta ve atın koşması sırasında bir çeşit kardiyak masaj uygulanmaktaydı. Beyin, kalp, böbrekler ve karaciğer yaşamsal organlardır. 1838 yılında ilk solunum tankı John Dalziel tarafından icat edilmiştir. Bu tanklar özellikle poliyomiyelit (çocuk felci) hastalarında başarıyla kullanılmıştır. 1879-1880 yıllarında otomatik solunum cihazlarının üretilmesiyle, cerrahi müdahale için anestezi verilen hastalarda da kullanılmıştır.
Kalp masajı sırasında yapılan işlemlerin gelişimine baktığımızda izlenen yolun büyük bilimsel çalışmalarla açıldığı görülmektedir Bu çalışmalar zamanla yarışın söz konusu olduğu bu alanda sağlık personelinin rolü konusunda bizlere önemli bilgiler sağlar.

Sonraki Haber