Topkapı Sarayındaki Çin eserleri-2: Ning'in talebine kulak verelim

Ning, Topkapı Sarayı'ndaki Çin eserlerini olabildiğince elden geçirmek istiyor. Dediği şu: 'Müzedeki Çin eserleriyle ilgili bana iki hafta kadar izin versinler. Eserleri elime alıp inceleyebilmeliyim. Sonra Çin’de bununla ilgili bir prestij kitap basacağım.'

Dünyada böyle insanlar yok denecek kadar az. Doğrusu ya Ning’i sadece Türkiye’ye gezmeye davet etmek bile ülkemiz için onurdur.

İnsanların bana bakışı “Ning’den ne kotaracağım” noktasında oldu. O düşündüğünüz elbette hiç olmadı. Ning de beni çok iyi tanıdığı için sık sık beni sohbete, yemeğe çağırırdı. Bana “Bizim gibi insan çok az” derdi, “Kimseye güvenemiyorsun.” Her şeyini bir tek bana emanet ettiği zamanları bilirim. Halbuki tek bir resim ile neler yapılmazdı, değil mi? Ama zaten onu yapsam ben onun yanında olmazdım ve sizler de bu yazı sayesinde de olsa bu kişiyi tanıyor olmazdınız. Benim onunla içtiğim (yazdığım rakama asla inanmayacaksınız) 1008 yıllık Çin içkisini bırakın Çin’de, dünyada bile kaç kişi içebilir? Kendi ellerimle 700 yıllık porselen içki şişesinin kapağını hafif akan çeşmenin altında 10 küsur dakika boyunca çevire çevire açtığımı bilirim. İçini boşalttığımız bu porselen şişelerden birini bana hediye etmişti. Ben de bunu çok değerli bir Çinli dostuma hediye etmiştim.

Ben Çin’in pu’er çayını çok severim. Bu çayın eskisi makbuldür. İyi marka, 100 yıllık pu’er çayını satıp bir ev alabilirsin derler. Çayı sevdiğimi bildiği için Ning bir keresinde “800 yıllık pu’er çayım var, sana hediye edeyim.” dedi. Abartmıyorum, onu satsam dünyaları alırım. Dedim ki “Eugene bunu almaya hakkım da yok, haddim de olmaz. Zaten bir yabancıya da verme bunu.” Almadım o çayı!

Onun yanına her gittiğimde müthiş öyküyle dönerdim. Rusya bağları güçlü olduğundan ötürü bana Soçi’de Stalin’in evinin yanında bir Daça’sı olduğunu ama neredeyse 20 küsur yıldır gitmediğini, halen o daça duruyorsa bana “Birlikte tatil yapmaya gideriz” demişti. Olmadı! Sahip olduğu zenginliği hiç umurunda değildi, bu insanlar dava adamları, böyle insan kolay kolay bulunmaz, böyle bir insanla çok zor karşılaşırsınız! Aziz Nesin de böyle bir insandı. Aziz Nesin’i de tanıdığım için son derece şanslıyım. Onun basit öğretilerinin benim kişiliğime katkısı olmuştur.

Çevrenizde Çince bilen varsa bu damgayı okutun, damgayı kimin kullandığını öğrenin. Okuduktan sonra
gerçek olduğuna inanmayabilir. Ning bize adını söylemişti.
Yanılmıyorsam Çin’in imparatorlarından birinin damga kutusu.

ÇOK BİLGİ BAŞA BELADIR

Ning başa bela bu bilgi ve birikiminden ötürü de her kurumla kavgalıydı. Mesela, Pekin’deki ünlü Yasak Şehir Müzesi ile kavgalıydı. Müzenin doğru bilinen yanlışlarıyla ilgili bir kitap yazıyor ortalık allak bullak oluyor. Ning’in kitabıyla ilgili müzenin uzmanlarından tek bir ses çıkmıyor. Çünkü söyleyecek tek bir sözcükleri yok.

Yasak Şehir Müzesi'yle ilgili şu kısa anekdotu mutlaka eklemeliyim: Ning, ana girişi dünyanın en büyük meydanı olan Tiananmen Meydanından olan bu dehşetengiz müzeye kimi değerli parçaları bağışlamak istiyor. Ama müze ona diyor ki “Kabul ederiz ama bize ödeme yaparsan senin bu bağışını kabul ederiz.” Nasıl ama! Ning’i sinir edip uzaklaştırmak için “Bize para bağışı da yapmalısın” diyorlar. Çünkü Ning’i bu bağışla kendi içlerine alırlarsa müze uzmanlarının foyası fena halde açığa çıkacak. Ning bunu bana anlatırken hem gülüyor hem de halen sinir oluyordu. Sadece Çin’dekilerle mi kavgalı Ning? Ohhooo! O’nu dünyada da seven yok! Sotheby’s, Christie’s vs başta olmak üzere dünyanın bilindik tüm müzayede şirketlerinin Ning’den ödü kopuyor. Tümü Ning’i çok iyi tanıyor. Bu çakma müzayede şirketleri ellerine Çin malı bir yapıt geçtiği zaman kendi çakma uzmanlarına sordurup değerini yükseltmeye çalışıyorlar. Ama Ning hemen o malla ilgili gerçekleri açıklayınca hem para kazanamıyorlar hem de prestijleri yerle bir oluyor. Ning bana “Tümü yalan. Hepsinin derdi insanları kazıklayarak paralarını çalmak. Asla hiçbirine güvenilmez.” demişti.

Ama artık hiçbiri Ning’in umurunda bile değildi. “Bir kitap yazıyorum (parmaklarını ağzına götürüp fermuar çekme işareti yapıp) kimsenin ağzından tek bir laf çıkmıyor” diyordu. Çünkü hiç birisinde Ning’e tersini ispatlayacak bilgileri yok!

BİR ÖMÜRDE KAÇ TANE 'BİR NUMARA' TANIRSINIZ

Ning’in 20 yıl birlikte yaşadığı ilk Rus eşi Hıristiyan ve onun sayesinde araştırarak Hıristiyanlığı öğreniyor, Dongbei’de Daurlardan (Moğolların bir kolu) ötürü Şamanizm’i çok iyi araştırmış. Tanrı dağlarındayken de İslam’ı çok iyi araştırıyor. Doğal olarak zaten Budizm’i biliyor. “O nedenle tüm inançların tabularını ve önemli noktalarını çok iyi bilirim.” diyor.

Ning bana Xi Jinping hükümetinden çok fazla tanıdığı olmadığını söylemişti ama Hu Jintao döneminden çok vardı. Bana birçok kişiyle olan bir sürü fotoğraflarını da göstermişti. Fotoğrafları gören Rana’nın ağzı açık kalıyordu. Benim o kadar Çin bilgim yok tabi. Ama çok net hatırladığım birisi de o ara yeni Çin Başkanı seçilmiş olan Xi Jingping’in babasıyla olan fotoğrafıydı. Xi’nin şimdi hayatta olmayan babasıyla arkadaşmış.

Eugene’in çok daha güzel bir tarafıysa kesinlikle böbürlenmeyen, asla varlıklı olduğunu göstermeyen, son derece sade yaşayan, sıradan restorana giden, taksiyle seyahat eden biriydi. Aslında zengin değildi. Yani parası olan biri değildi. Elindeki malları satmak da istemiyordu. Bunları paraya gereksindiği zaman, bu malların değerini bilecek kişilere satmak istiyordu ve “Böyle birilerini bulmak kolay değil.” diyordu.

Bu resmin üzerindeki yazıları okuyan bizim çocuklar, bu ruloyu tuttuklarına ve dokuduklarına
inanamamışlardı. Resim 1000 küsur yıllık ve o dönemin çok ünlü bir ressamına ait.

GELELİM DÜNYANIN EN ZENGİN UYGUR'UNA

Aslında Ning ile ilgili çok konu var buraya yazacak. Biliyorum çok bilgi eksik kalmış olacak ama unutamadığım en ilginçlerinden biri de şuydu: Kendisi gibi bir koleksiyoncu olan bir arkadaşından bahsetti. O bir Uygur. Kendisininki kadar olmasa bile bu Uygur’un da elinde ciddi miktarda antika varmış. Bana anlattığında olay da çok sıcaktı. Bu Uygur tüm mal varlığını elinden çıkartmak için Çin hükümetine başvurmuş. Yani elinde ne var ne yok Çin hükümetine satacak. Çin hükümeti yetkilileri bu malların gerçek olup olmadığını nereden bilsin? Haliyle onlar da en iyi uzmana sormak zorunda. Belki Yasak Şehir Müzesi örneğinde olduğu gibi devlet tarafından birileriyle kavgalı ama sonuçta Ning’den iyisi yok ve Çin hükümeti Ning’e “Alalım mı?” diye soruyor. Hükümet elbette başka uzmanlara da sormuştur ama Ning’in bilgisi önemli. Ning, “Mallarının gerçek olduğunun onayını verdim. Vermesem satılmayacaktı.” demişti. Çin hükümeti bu Uygur’a her yıl 1 milyar dolar ödemek üzere 10 yıl boyunca 10 milyar dolar vermek üzere anlaşmıştı. Yazdığım bu rakamların doğru olduğunu belirteyim. O zaman bunu kesinlikle hiç kimseye söylemememi istemişti ama olayın üzerinden çok yıl geçti, yazabilirim. Yani geçen yıl itibarıyla 10 milyar doların Uygur’a ödenmesi tamamlanmıştı (Uygur’un adını hiç anımsamıyorum, belki bana o zaman söylemedi). Ning bana, “Pekin’deki Suudi Arabistan Büyükelçisi bu Uygur’un peşinde şimdi. O’nu illa ki Hacca götürmek istiyor. Kendilerine de bu pastadan pay çıkartmaya çalışıyorlar.” demişti gülerek. Sizler şöyle bir çıkarım yapın; Uygur’un elindeki toplam malların değeri 10 milyar dolarsa, ya Ning’dekilerin değeri nedir?

DÜNYA MÜZELERİNDEKİ YABANCI ESERLER

Çok sigara içtiğinden ötürü ben de sigaraya aşırı sinir olduğumdan ötürü ona devamlı “İçme şu zıkkımı, bize lazımsın” diye kızıyordum. Onunsa benden çok önemli bir isteği vardı ve bu yazının yazılmasının ana nedeni de bu: Ning, Topkapı Sarayı'ndaki Çin eserlerini olabildiğince elden geçirmek istiyor. Bunun için de isteği şu, “Müzedeki Çin eserleriyle ilgili bana iki hafta kadar izin versinler. Eserleri elime alıp inceleyebilmeliyim. Sonra Çin’de bununla ilgili bir prestij kitap basacağım. Bu bilgileri Türk hükümeti istediği gibi kullanabilir.” demişti. Çünkü -gelelim zurnanın zırt dediği yere- Topkapı Sarayındaki Çin porselenleriyle ilgili bilgilerin tümü yanlış. Bana, “Bu bilgileri İngiliz uzmanlar söylemiş. Ama onlar bilmez, bilmemeleri de normal. Benim araştırmalara başlama noktam aslında dünya çapında Çin porselenleriyle ilgili doğru sanılan yanlışlardır. Bu konunun uzmanıyım. Özellikle de son 10 yılımı, başka hiçbir şeye eğilmeden sadece dünyadaki Çin porselenleriyle ilgili bu hataları düzeltmeye verdim. Topkapı Sarayı Çin’den sonra dünyada en çok Çin porseleninin olduğu yerdir. Sonra Tahran’daki Ulusal Müzesi gelir. O nedenle sadece Topkapı’ya değil Tahran’a da gitmek istiyorum. Hatta İngiltere’dekiler ve ABD’deki Çin eserleriyle ilgili bilgiler de yanlış.”

Ta o zamandan bu yana bilgisayar çantamın içerisinde taşıdığım bana bu konuyla ilgili el yazısıyla yazdığı 8-9 sayfalık bilgi notu var. Saklıyorum. Şu ana değin hiç kimseye göstermemiştim. Geçenlerde Hong Kong’dan Rana’ya ulaştım. Ona yazının fotoğrafları çekip gönderdim. Rana’nın onları okuduktan sonra bana dediğini aynen buraya yazıyorum; “Abi bunları hemen dijitale yükle ve kimseye de gösterme.” Boynumuzun borcu! Tamam! Ama en azından Türk devletini bilgilendireceğim de!

Ning’in Topkapı’daki yanlışlarla ilgili örneklemeleri: “Bana Topkapı Sarayı’ndaki yanlışlardan birkaç örnek ver” demiştim Ning’e. Bana söylediklerinden bazılarını özetliyorum; “İlk önce şunu belirtmeliyim. Topkapı Sarayı’ndaki tüm Çin porselenleri Budizm ile ilgilidir. Mesela şu Sadaka Kabı. Bu tamamen Budizm ile ilgilidir ve sıradan insanlar bu kabı kullanmazlardı. Bu kapla Budist keşişler (monk) sadaka dilenirlerdi. Bu kabın içinde yiyecek konulurdu. Çünkü o zamanlar herkes fakirdi ve elbette Budist rahipler de. Bu kap özellikle sulu yiyecekler için dizayn edilmiştir. Kabın ağzının içe doğru bu kıvrımlar da sulu yemeklerin dışarıya dökülmemesi içindir. Osmanlı İmparatorluğu Müslüman dinine mensup. Bu eserler ise Budist. Müslüman Osmanlı ne diye Budist malzemelerle ilgilensin? Zaten Müslüman oldukları için de bu kabın Budistlere özel bir kap olduğunu bilemezlerdi. İşte bu gibi bilgiler eski Budist toplum yaşamının bir parçası ve derinlemesine araştırma yapılmadıkça bilinememesi normal.”

“Bu tabağa bak. Kitaptaki bilgiye göre İngiliz-Amerikalı uzman bunun Ming Hanedanlığına ait olduğunu söylüyor. Halbuki değil. Yuan hanedanlığına aittir ve bu da bu tabağın aslında çok daha değerli olduğunu gösterir.” Ning bana elinde tuttuğu Topkapı Sarayındaki Çin eserleriyle ilgili Çince basılmış kitaptan başka bir örnek göstererek; “Bak, bu da aslında Yuan Hanedanlığına ait bir porselen ancak kitaptaki bilgiye göre 16’ıncı yüzyıl diyor.” Ning şunları da eklemişti; “Akademik toplantılar yapılmalı ve bu yanlışların tümü çözülmeli. Çünkü gelecek kuşaklar boyunca bu yanlışlar devam edecek. Bu gerçekten çok kötü. Tarihe karşı sorumluluklarımız var.”

Ning bana “Yardım et. Topkapı Sarayı’na gireyim ve şu kitabı yazayım.” diye ricada bulunduğunda ne yazık ki 15 Temmuz öncesiydi ve anımsayın o zamanı; saraydan tahtların eve götürüldüğü, tarihî eserler üzerinde kahvaltı edildiği günler.

Kameraman Wang Tao’ya artık ne anlatıyorsam! Halbuki masanın üstündeki ya da arkadaki değeri belki
de Picasso’nun eserlerinden bile fazla olan bir resim ile ilgilensem ya!
Hepimiz Asya’dan ne denli uzağız değil mi?

ZAMANI GELDİ

Ben de Ning için kolları sıvadım. O ara İlber Ortaylı, Topkapı Müzesinin Müdürü. Aydınlık’ı aradım, İlber Hoca’nın telefonlarını aldım. Pekin’den İlber Hocayı aradım. Hocam dedim, durum böyle böyle. Beni dinledi, dinledi, ben ondan yardım isterken İlber Hoca bana dert yanmaya başlamasın mı? Bana, “Kardeşim durumu görüyorsun. Bu adamlarla olmaz. Keşke olabilse. Yaptırmazlar. Boş ver” deyiverdi. Tabi nasıl yıkıldım anlatamam. İlber Hocayı bile aşan durumlar var memlekette. Hadi beni TRT’den attılar, İlber Hoca’ya bile illallah dedirtiyorlar. Ben tabi inanamıyorum ama yapacak bir şey yok. Peki ben bunu şimdi Ning’e nasıl anlatacağım? Tabi ki hiç anlatamadım! Ning de beni beceriksiz bellemiştir haliyle. O’na nasıl “Bizim müdürler, Topkapı’daki tarihî eserler üzerinde serpme kahvaltı yapıyor.” diyeyim? Ve işte sırf bu nedenle, utancımdan, Ning ile görüşmelerimi hep öteledim. Çünkü ne zaman onu arasam “Uğraşıyorum, bu sefer olacak” diyordum, hakikaten uğraşıyordum ve yine olmuyordu!

Burada Ning hakkında çok kısa bir özet yaptım ve dostluğumuz 2011 Mayıs ayında başladı ama salgınla görüşmemiz sıfır noktasına indi. Umarım sağlığı iyidir. Ning ile elbette görüşürüm ve çok fazla görüşmek istiyorum ama şartım var; o da Türkiye Cumhuriyeti hükümetine bağlı! Görüşeceksem de artık bu saatten sonra ona “Tamamdır Ning. Arkamızda nihayet Türk devleti var. Artık geliyorsun. Hataları düzeltiyorsun” diyebilmem lazım.

Buradan Cumhurbaşkanlığı’na, Dışişleri Bakanlığı’na, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı Millî Saraylar Başkanlığı’na naçizane bilgimdir; “Topkapı Sarayı’ndaki Çin eserleriyle ilgili olarak kitaplardaki ve müzedeki eserlerle ilgili bilgiler hatalı. Eğer şimdi adım atmazsanız, bilemeyeceğimiz kadar çok uzun yıllar bu hatalar sürüp gidecek.” Nihayetinde, yanlışın neresinden dönülse kârdır.

Sonraki Haber