Toprağın bilgesi; kadınlar

Çilesini çektikleri toprakla geçimlerini sağlıyorlar. Tarımsal üretimin yükünü omuzlayan kadınlar, girdi maliyetleriyle boğuşuyorlar. Gelecek için üretmekten başka yol görmüyorlar.

Tarım üretiminin yarıdan fazlası onların sırtında. Verilere göre 2 milyon 242 bin kadın aile işçisi olarak ücretsiz çalışıyor. Yakından tanıyanlar, onların nasıl birer direnç abidesi olduğunu bilir...

Toprağın nabzı nabızlarında. Çünkü o toprağın altından çocuklarının geleceğini kuracak olan nimet fışkırıyor. Kadın çiftçilerimiz tüm zorluklara rağmen onları üretmekten vazgeçirmeyen iki ana nedeni "Nimet" ve "Ata toprağı" olarak açıklıyor. Boy veren fidan, dalların çiçeğe duruşu, ardından gelen ürün. Onlara dokunmadan hayat yeşermiyor. Her evresinde alınteri, her evresinde adanmışlık var. Soğuk kış sabahlarında çocukları okulun yolunu tutarken, onlar ürünleri üşümesin diye seralarında tuttukları "Don nöbetinden" evlerine dönüyor. Kendi ürününü yetiştiren çiftçi kadınların birçoğu, yüksek girdi maliyetleri yüzünden emeğinin karşılığını bulamayınca yevmiyeye gidiyor.

Gülşen Tığlı, Antalya'nın örtü altı üretim merkezi Kumluca'da işte bu zorlu uğraşları veren binlerce çiftçi kadından biri. Üretimden pazara, örtü altı sebze yetiştiriciliğinin her aşamasında söz ve bilgi sahibi. Toprağın, ürünün dilinden anlıyor. Arazisi Kumluca'da parmakla gösteriliyor. "Yavrum kuzum" diye sevdiği ürünlerine gözü gibi bakıyor. Serasına girdiğinizde o özen gözünüzden kaçmıyor. Domates kökleri cetvelle ölçülmüş gibi eşit aralıklarla dikilmiş. Dalların ucundan tavana bağlanan ipler sebzeleri ışığa uzatıyor. Naylon altında 50 dereceyi bulan yaz sıcakları, gece nöbeti tutturan kış ayazları, Gülşen Tığlı'nın hevesini kırmıyor. Ama üreticilerin yıllardır çare bulunmayan ve daha fidan toprağa girmeden başlayan başka sorunları var.

BAŞKA ÇÖZÜM YOK

Tığlı, üretime masraflarla başladıklarına değinerek, “Küçücük fidanından, gübresine, besleyici ürünlerine, ipinden, küçücük mandalına kadar hepsi masraf. Sebzemizi toptancı haline verdiğimiz an kazanca geçmiyoruz ki. İlk birkaç teslimde önce o masraflar çıkıyor. O zaman kadar ürünümüz zaten yarılanmış oluyor” dedi. Girdi maliyetlerinin ağırlığını şöyle özetledi:

"Üç gayemiz var; verimi nasıl iyileştiririz, sezonu nasıl kapatırız, yarını nasıl çıkarırız? Ürünü topladık, hale götürdük, paramızı cebimize kattık geldik olmuyor. O para cebimize girene kadar pul oluyor."

Tığlı, tüm olumsuzluklara rağmen Kumluca çiftçisinin toprağından umudunu kesmediğini belirterek, "Sebze varsa Kumluca var, sebze yoksa Kumluca yok! Düşünün, çarşının içinde ki en küçük dükkanından mağazasına kadar hepsi biter. Üretmekten başka bir çözüm gelmedi hiç aklıma" ifadelerini kullandı.

ÜRETELİM KENDİMİZE YETELİM

Sorunun kaynağını gören de, çözümü bilen de üreten kadınlar. Tığlı şunları kaydetti:

"Şu tohumu, gübreyi, bitki koruma ürünlerini neden ithal etmeyip, biz kendimiz üretmeyelim ki? Neden gıdada iyicene kendimize yetmeyelim ki? Biz çiftçi kadınların; nerede gezeriz, ne yeriz, nasıl eğleniriz diye dertleri yoktur. Ne üretiriz? Bu yıl ne kadar ürün alırız? Mahsulü nasıl koruruz? Merakımız bunlardır... Çiftçi kadın güçlü kadındır. Öyle gel geç dertlere kafa yormayız. Her meslekte mesai biter iş biter. Biz, yedi gün yirmi dört saat çiftçiyiz."

ÜRETİCİLİKTEN GÜNDELİKÇİLİĞE

Çok çilesini çektik biz toprağın. Küçük çiftçiler olarak nefes alamayınca mecburen çoğumuz gündeliğe başladı. Bir gübrenin çuvalı 150 lira olmuş. Her yıl dolusu var, rüzgarı var, donu var. Afetin zararı kapıda. Toprak kendimizin olsaydı biraz fark ederdi. Yevmiyecilikte gelir az olsa da, sorun da az.”

GURUR DUYUYORUZ

Aynur Başbuğ 50 yaşında. Kumluca'da yirmi dokuz yıldır icarcı olarak kendi ürününü üretiyorken, 2010 yılından sonra büyük seralara gündeliğe gitmeye başlamış. Başbuğ da tüm çiftçiler gibi girdi maliyetlerinden dertli. Yaptıkları işle gurur duyuyor. Başbuğ, "Salgında Türkiye olarak kendi kendimizi doyurabildik. Kimselere muhtaç olmadık çok şükür" dedi. Kadının gönül gözü, üretirken de görülmeyeni görüyor:

"Şimdi biz daha fidanı üç parmakken büyütüp ürün almaya başlıyoruz ya o ürün, Türkiye'nin, dünyanın öbür ucunda, pazarcının tezgahında ekmek, insanların sofrasında lokma oluyor. Bunun gururu hiçbir şeye benzemez. Yevmiyeci de olsak dokunduğumuz ürünlerin serpildiğini görmek de bizim işin başka güzel bir yanı.

Kendi ürününü yetiştiriyorken gündelik sera işçiliği yapmak zorunda kalan Başbuğ, devletin önce girdi maliyetlerine çözüm getirmesini, sonra da kadınlara kredi sağlayıp üretim arazileri kurmasını talep ediyor.

DİYARBAKIR ANNELERİ ÇOK GÜÇLÜ

Çocukları dağa kaçırılan annelerin HDP binası önündeki nöbet eylemine ilişkin Gülsüm Tığlı, şöyle konuştu:

Ne zaman seyretsek içimiz yanıyor. Biz ekmeğimizin, onlar evlatlarının davasında. Çok güçlü geliyorlar bize. Allah yardımcıları olsun. Çocuğumuz eve biraz geç gelse, merak edip telaşlanırız. O anaların çocukları yıllardır bir meçhulde. Nasıl rahat uyusunlar? Nasıl nefes alsınlar? Evlere sığamazdım, o anaların yaptığının aynısını yapardım. Parti dedikleri o terör yuvasını maşaların başına yıkardım."

Sonraki Haber