Toprağın sonsuza kadar aktığı yer: Serengeti

SERENGETİ, Masai dilinde “toprağın sonsuza kadar aktığı yer” demekmiş. Müthiş bir tanım değil mi? Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz

Serengeti, Masai dilinde “toprağın sonsuza kadar aktığı yer” demekmiş. Müthiş bir tanım değil mi? Bu sonsuz toprakları sömürgeciler cetveli, kalemi alıp ikiye bölüvermişler. Serengeti ve Masai Mara ayrı ülkelerin komşu toprakları olmuşlar. Serengeti dünyanın en ünlü milli parklarından biri. Tanzanya’nın kuzeyinde kalmış, Masai Mara da ünlü ama Kenya tarafında kalmış. Tanzanya ve Kenya sınırına bakın haritada, cetvelle çizildiğini göreceksiniz.
İnsana kendini küçücük, yapayalnız ve hiç gibi hissettiren, göz alabildiğince uzanan uçsuz bucaksız bu topraklarda hayvanlar, Kenya ve Tanzanya arasında mevsimsel olarak çok büyük sürüler halinde ve çok etkileyici bir biçimde göçüyorlar. Bu göç yolu sadece hayvanlara açık, insanlara kapalı! Biz de sınırı geçmeden sürülerin göçünü, topluca konaklamalarını çok yakından izliyoruz. Onlar da bizi izliyor, bazen ürkek bazen umursamazca.
Serengeti’nin akasya ormanlarından, çalılıklardan ve savan denilen geniş çayırlardan oluşan çok farklı bir bitki örtüsü var. Bir de kayalıkları! Dümdüz bir arazide kümelenmiş ve yuvarlak yapılı sanki gökyüzünden aşağıya atılmış kocaman taşlar gibi duran bu ilginç kayalıklar Lucy’den yaşlı. 5 milyon yaşındalar. Bazı bölgelerde o kadar ilginç kayalar oluşmuş ki rehber sürücüler telsizle birbirleriyle haberleşerek vahşi hayvanların olmadığından emin olunca kayalara tırmanmamıza izin veriyor.


Tülin Uygur ilginç kaya oluşumlarından birinin önünde

Arusha-Serengeti arası safari araçlarıyla tam 7 saat. Yol yer yer çok engebeli, genellikle çok tozlu, çok yorucu ama her şey o kadar ilginç ve değişik ki otel odasında yorgunluktan düşüp bayılana kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Oteller de bulundukları doğaya uygun yapılmış ve çok iyi hizmet veren tesisler. Otellerin etraflarında duvar ya da jiletli tel örgüler yok! Sabah dışarı çıktığınızda bir fil, bir çita ile karşılaşabilirsiniz, bu yüzden otel odalarına gidip gelirken mutlaka koruma veriyorlar. Ben korumamıza bizi nasıl ve neyle koruyacaksınız diye sordum, uzunca bir el feneri gösterdi. Hayvanın ışıktan korkup kaçacağını düşünüyor olmalı. Gerçekten vahşi hayvanlar otel arazisine geliyor mu bilmem ama biz sadece ceylanlarla karşılaştık. Serengeti de dolaşırken havaalanı denilen minicik alanlar ve pırpırlı küçük uçaklar gördük. Ünlüler ve zenginler safari araçlarının tepesinde uzun saatler hoplayıp zıplamadan çabucak otellere ulaşmak ve bu uçsuz bucaksız coğrafyayı tepeden dolaşmak için kullanıyormuş.


Ngorongoro Koruma alanı girişi

BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİNİN ORTASINDA

Ngorongoro ve Serengeti’de çok farklı doğa ve bitki örtüsü olan yerlerde, günde yaklaşık 8 saat safari araçlarıyla dolaşıp duruyoruz. Televizyonlarda izlediğimiz belgesellerin bu kez içindeyiz. Bazen tek tük ağaç olan uçsuz bucaksız sapsarı düzlüklerden, bazen yemyeşil ormanlık alanlardan, bazen bodur ağaçların olduğu yeşil otlaklardan geçiyoruz, bazen göl kıyısında flamingolarlayız, bazen ağaçların tepesinde hoplayıp zıplayan farklı maymun çeşitleriyle. Tropik yağmur ormanlarıyla çöller arasındaki geniş çayırlıklar, savanalar da burada! Toprak bazı yerlerde kırmızı, bazı yerlerde sapsarı. Kısa ama şiddetli yağmur hemen göletler oluşturabiliyor. Araçların tekerlekleri böyle topraklarda çok derin izler bırakıyor, araçlar neredeyse 45 derece eğimle zorla ilerleyebiliyor. Buna karşılık dümdüz ve toprağın kerpiçleştiği, çalı bile bitmeyen çorak topraklar da araçlar toz duman arasında gidiyor.


Akasya ağaçlarının çok olduğu bölgeler zürafaların yuvası. Nazlı nazlı süzülerek yürüyen zürafalar dikenli akasya ağaçlarıyla besleniyormuş. Genç akasya ağaçlarının dikenleri çok sert olmazmış. Zürafaların boyundan kısa genç akasyaların olduğu bölgelerde zürafa sürüleriyle karşılaşıyoruz. Gerçekten akasya yapraklarını keyifle yiyorlar. Yol kenarlarına kadar iniyorlar ve gelen geçen araçlara merakla bakıp poz veriyorlar. O kadar güzeller ki, avcılar bu zararsız canlılara nasıl kıyabilir anlamak imkânsız.
Safariyi düzenleyenler hangi hayvanların nerelerde bulunabileceğini aşağı yukarı biliyorlar, bu yüzden görmeyi arzuladığımız hayvanların neredeyse hepsini görüyoruz. Araç sürücüleri hayvanları görünce telsizleriyle birbirlerine haber veriyorlar, böylece tüm turist grupları o hayvanları görebiliyor. Hayvanlar safari araçlarıyla gelen insanların tehlikeli olmadığını öğrenmişçesine pek oralı olmuyorlar ama hata ediyorlar. İnsanlar tehlikeli! Tanzanya’da ağır ceza verilmesine rağmen halen “kaçak av” sorunu da var, parasını vererek özel kamplarda “avcılık sporu” yapıp hayvan avlayanlar da! Ne kadar yanlış bir terim. Başka canlının canına kıyarak spor mu yapılır? Ziyaret ettiğimiz Manyara gölü bölgesi geçmişte zevk için hayvanların avlandığı bölgeymiş. Deo’nun anlattığına göre yaşlı hayvanlar yakalanıp özel av kamplarında zenginlerin önüne avlanılsın diye atılıyormuş. Maalesef yoksul ülkeler döviz girsin diye zenginler ne isterse yapıyor. Herhalde Nyerere’nin kemikleri sızlıyordur.


Sosis ağacı ve meyveleri

Kara gergedan soyu tükenme tehlikesi altında olan canlılardan. Maalesef biz hiç kara gergedan göremedik. 1970’lerin başında 700 kara gergedan varken 1993 yılında sadece 2 dişi gergedan kalınca koruma projeleri yapılmış. Kenya’dan bir erkek gergedan getirilmiş. 2013’te sayıları 133’e ulaşmış. Proje devam ediyormuş. Proje kapsamında Serengeti bölgesinde Frankfurt Hayvanat Bahçesi Dostları yardımıyla kameralarla izlenen bir koruma alanında dünyaya gelen 9 yavru biraz büyüdükten sonra Serengeti Milli Parkı’nda doğaya bırakılmış. Hatta biz bu koruma istasyonunu ziyaret ettiğimizde 10 gün önce bir bebek gergedan doğduğunu öğrendik. Gergedanları avlamak isteyenler olduğu için çok sıkı gözetim varmış. Güya gergedanların yerini söylemiyorlar ama 100 dolar vereni gergedanların dolaştığı koruma bölgesine götürüyorlar! Gergedan projesi bağışa dayalı bir proje ve Almanya-Tanzanya ortaklığı şeklinde yürüyor. Projenin mali kısmı ve kontrolü Almanlarda, projenin yürütülmesi, hayvanların korunması, çoğalması ise Tanzanyalılarda. Almanlar “iyi” yüzleriyle yine burada!
Ormanlar kralı aslan birçok kez karşımıza çıktı. Müthiş heybetli ve vakur bir canlı! Hayvanat bahçeleri dışında ilk kez doğada doğal ortamlarında uzaktan ve yakından gördüğüm aslanlar doğrusu filmdeki Elsa gibi değiller. Aracın içinde güvencedeyken bile aslan kükremesi ürkütücü! Karşı karşıya kalmak istemem. Ortam o kadar sıcak ki onlar da gölge arıyor. Gölet başlarında, tek tük ağaçların gölgelerinde, kaya oyuklarında dinlenmeye çalışıyorlar. Hatta biz araçları park edip aslanları izlerken otların arasından başka bir aslan çıktı ve önümüzdeki aracın gölgesine yatıverdi! Rehberler, 200 metre ötede kocaman bir akasya ağacı ve canım gölgesi varken bizim araçların gölgesini tercih eden tembel aslanın yaşlı bir erkek olduğunda hemfikirdi. Dili dışarıda hızla nefes alıyordu. Böyle yaşlı ve güçsüz aslanların yakalanıp parayla zenginlerin önüne av olarak atılabileceğini düşünmek çok rahatsız edici.
Su aygırları bazı göletleri sahiplenmiş. O koca, tonluk gövdeleriyle muhteşem bir görünüşleri var. Küçücük bir gölette yüzlercesi bir arada, neredeyse üst üste. Koca gövdeli ama kısacık bacaklı, kocaman kafalı ama küçücük kulaklı bu dev hayvanlar o devasa ağızlarını açıp ya birbirleriyle kavga ediyorlar ya da esneyip suyun içinde kestiriyorlar. 5 tona ulaşabilen ağırlıkları nedeniyle çok iriler ama çok çeviklermiş. Sudan bir anda fırlayıp kıyıdakilere zarar verebiliyorlarmış. Bu yüzden su kıyısına yaklaşmamamız için uyarıldık. Su aygırları ilginç hayvanlar, karada yaklaşık 50 kg ot yedikten sonra gidip suyun içinde tuvalet ihtiyaçlarını görüyorlarmış. Dolayısıyla su aygırlarının olduğu göletler, nehirler feci kokuyor, kirleniyor! Dışkılar nedeniyle suda oksijen azalırken silisyum artıyormuş. Azalan oksijen balıkların ölümüne yol açarken, bitkilerden alınan silisyum suya karışarak fotosentezi sağlayan su yosunlarını besliyormuş. Ölü balıkları timsahlar ve kuşlar yiyormuş. Kısacası eko sistem çözümünü buluyor.
Afrika’nın kocaman kulaklarıyla, neredeyse hep gülüyormuş gibi duran ağızlarıyla heybetli, güçlü ve asi filleri, zengin bitki örtüsü olan alanlarda karşımıza çıkıyor. Evcilleştirilebilen Asya fillerine karşın Afrika filleri asla evcilleştirilemiyor. Asya fillerine göre daha iri ve oldukça kara derililer. Çok yakından, yavrularıyla gördüğümüz bu güzel canlıların halen varlıklarını sürdürebiliyor olmaları mucize! Filler de vahşet kurbanı! Halen dişleri ve eti için kaçak avlanılıyormuş.
Bu büyükler dışında deve kuşları, ceylanlar, çeşitli maymunlar ve babunlara o kadar çok ve o kadar sık rastlıyoruz ki bir süre sonra artık onların fotoğraflarını çekmediğimi fark ediyorum. Kuşlar, kertenkele cinsleri, kelebekler inanılmaz güzellikte. Özellikle insanların bıraktığı kırıntılar nedeniyle kısa mola alanlarında bolca gördüğümüz parlak mavi-yeşil tüylü kuşlar, sanki bu sarı coğrafyanın yüzeyine serpilmiş opaller gibi pırıl pırıl, narin ve inanılmaz güzeller. Hemen her ağacın tepesinde gördüğümüz marabu denilen Tanzanya leylekleri dışında bizim leyleklerden de var buralarda. Belli ki daha Türkiye’ye doğru yola çıkmamışlar. Afrika leyleklerine göre daha narin ve zarif bizim bildiğimiz leylekler. Evlerimizi süsleyen Afrika menekşeleri de burada saksılarda değil doğada yetişiyor ve ortamın güzelliğine güzellik katıyor.

TANZANYA’NIN AĞAÇLARI

Tanzanya çok çeşitli ağaçların olduğu bir ülke ama gezimiz boyunca üç çeşit ağaç her yerde karşımıza çıktı. Baobab ağaçları, akasya ağaçları ve sosis ağaçları. Baobablar 20 metreye ulaşabilen boylarıyla, çevresi 30 metreye ulaşabilen gövdeleriyle, kubbemsi ama oldukça düz gibi yanlara doğru genişleyen küçük yapraklı dallarıyla ilginç ağaçlar. Akasya ağaçları karıncalara yuva, zürafalara yem olan dikenli bir ağaç. Bir de yaklaşık 60 cm boyunda 7 kg ağırlığında sosis görünümlü meyve veren sosis ağaçları var. Bu ilginç meyveler ağaçlardan uzun bir dalın ucunda sarkıyor. Meyveleri maymunlar, filler yiyor, kurutulmuş meyveler ise yerel içki yapımında kullanılıyor.


Sokak satıcıları

BİR MASAİ KÖYÜ

Nil Vadisi insanları olan Masailerin toprakları bölündükten sonra eski Tanganika’da kalan 30 bin km2 ‘lik Serengeti 1940 yılında milli park yapılmış. Daha sonra da Serengeti’nin 8.300 km2 ‘lik kısmını ayırıp Ngorongoro koruma alanını oluşturmuşlar, Masaileri de oraya göçe zorlamışlar. Masaileri yakından görmek için Ngorongoro’da bir Masai köyünü ziyaret ettik. Yaklaşık 15 haneden oluşan bir köy. Tabii turistik bir ziyaret. Telefonla haber verildiği için tüm köy hazır bekliyordu. Vahşi hayvanlara geçit vermemek için de yüksek çitler ve dikenli dallarla sarılmış köye girmek isteyen her bir turistten 100 dolar “giriş” ücreti alınıyor. Özel giysili Masailer misafirleri şarkılar ve danslarla karşılıyor. Erkekler ayrı kadınlar ayrı dans ediyor. Kadınların boyunlarında “shanga” denilen takılar var. Telle ve rengârenk boncuklarla yapılmış kocaman halka şeklinde kolyeler, kulaklarında, kollarında boncuk bilezikler. Takılar Masai kadınlarına çok yakışıyor. Dansları daha çok yerinde sallanma ve ayaklarını yere vurma gibi. Erkeklerin dansı daha farklı, öylesine yükseğe zıplıyorlar ki inanılmaz. Birbirlerini daha da yükseğe zıplamaları için cesaretlendirip bir tür dans içi yarış başlatıyorlar. Ellerinde uzun değnekleri var. İzlemek müthiş keyifli. Dans sonrası korunmak, avlanmak için kullandıkları uçları sipsivri demirli mızraklarını görüyoruz. Konuştuğumuz Masai bu mızrakların vahşi hayvanlara karşı en iyi savunma silahı olduğunu söyledi. Geleneklerine göre erkek çocukları ergenliklerini ispat etmek için bir gece yalnız başlarına doğada kalır, aslan avlarlarmış. Doğayı ve hayvanları koruma hedefleri çerçevesinde bu gelenek artık kaldırılmış. Ama palalarıyla dolaşan savaşçılıklarıyla ünlü Masailer büyük şehirlerde kolayca güvenlikçi olarak iş buluyorlarmış.


Şaşkınlıkla bize bakan aslan

Masai kulübeleri yaklaşık 8-10 m2. Yemek ve ısınma için bir ocak, anne baba için yatacak bir yer, bir de çocuklar için yatacak bir yer var. Kulübede pencere yok, içerisi o kadar karanlıktı ki doğrusu çok da bir şey göremedim. Kulübenin içi is kokuyor. Ocağın dumanı sinek ve sivrisinekleri eve sokmazmış. Köyün ortasındaki ağılın etrafına daire şeklinde yerleştirilmiş bir sürü satış masası hazırlanmıştı, masalara takılar ve ahşap el işleri yerleştirilmişti. Tüm köy halkı birbiriyle akrabaydı, yani köy büyük bir ailenin yurdu. Birkaç kadın bir adamı kabile reisi olarak işaret ettikten sonra onun eşi olduklarını söylediler. Yaşlı ve ünlü bir Masai olan Meshiko Mapi, bir röportajında “Masailer için çok kadın sahibi olmak, çok hayvan sahibi olmak kadar gurur verici” demiş. Masailer de hem erkek hem de kadın sünneti uygulandığı biliniyor. Masailer dahil Tanzanya’da “çocuk gelinler” sorunu olduğu da biliniyor. Masailer turistlere yapacakları satışa odaklanmışken ne bu hassas konuları konuşacak ortam vardı ne de zaman! Doğrusu şehirlerdeki Masai Kültür Merkezlerine gidebilmek onların anlatacaklarını dinlemek isterdim. Masailerin Nyerere’nin “Birleşik Afrika” ya da “Afrika sosyalizmi” konusunda neler düşündüğünü de bilmek isterdim.


Su aygırları

Tanzanya yoksul ama yeraltı ve yer üstü zenginlikleri olan, bir yandan gelişme potansiyeli yüksek bir ülke, diğer yandan da emperyalistlerin kolayca kullanabileceği bir barut fıçısı! Yaklaşık 60 milyon nüfusu var. Ülkenin % 63’ü Hristiyan (% 51 Katolik), % 34’ü Müslüman (% 40 Sünni, %20 Şii, %15 Pencap kökenli Ahmediye mezhebinden). Farklı inançlar, animistler ve dinsizler de var. Tanzanya yaklaşık 130 etnik grubun yaşadığı bir ülke. Swahili, Nyerere’nin etnik grupların birliğini sağlamak için kullanılmasını teşvik ettiği ortak iletişim dili, lingua franca. Şimdiki devlet başkanı Chama Cha Mapinduzi partisinden başı kapalı Müslüman bir kadın, Saima Hassan Suluhu. Herkes tarafından sevildiğini duyduk. Hatta Katolik rehberimiz Deo “o bizim annemiz, herkese eşit davranır” dedi. Dileriz arabalarının arkasına ulusal marşlarına atfen “Mungu İbariki Tanzania-Tanrı Tanzanya’yı Korusun” yazan Tanzanyalıların dileği yerine gelir. Dileriz Tanzanya’da huzur bozulmaz, ülke hak ettiği zenginliğe, sosyal eşitliğe kavuşur.
Tanzanya ekonomisi için “safari” turizmi kadar “deniz turizmi”de önemli. Haftaya deniz turizminin ve tarikatların merkezi Zanzibar’da buluşmak üzere sağlıkla kalın…

Devamı haftaya…


Swahili öğrenelim

DİPNOTLAR
1-
Kara Gergedan Projesi kapsamında Frankfurt Hayvanat Bahçesi Dostları Michael Grzimek Anısına kurulan özel bir bölgede hayvanlar sürekli gözleniyor, izleniyor ve korunuyor. Bölge Güney Batı Serengeti’deMoru dağı eteklerinde. Michael Grzimek Alman bir hayvanbilimci ve “Serengeti Ölmemeli” filminin yapımcısı Bernhard Grzimek’in oğlu. Her ikisinin mezarı da Ngorongoro kraterinde. Doğaya uygun anıt mezarları Tanzanya hükümeti tarafından yaptırılmış.
2- https://www.kristeligt-dagblad.dk/bagsiden/polygami-paa-rutsjebanetur-i-afrika
3- Ahmediye mezhebi Hindistan’ı sömürgeleştiren İngilizler tarafından Pencap’ta yaratılmış bir mezhep. Bugün Hindistan ve Pakistan arasında bölünmüş olan Pencap eyaletinde yaygın. Ayrıca İngilizler tarafından dünyanın dört bir yanına götürülmüş/göçürülmüş Müslüman kökenliler arasında yaygın. “Halife”leri Londra’da yaşar ve 2013 yılında halife sıfatıyla Avrupa Parlamentosu’nda konuşturulmuştur.

Sonraki Haber