TSB Başkanı Demirbaş: Sanatçı LGBT dayatmasına karşı insanın özüne yönelmelidir

Son dönemde özellikle şarkıcılar üzerinden, sahnelerden LGBT dayatması arttı. TSB Başkanı Murat Demirbaş, özgürlük adı altında sınır tanımazlık yapıldığını söyledi. Demirbaş, “Her şey metalaştırılarak yozlaşma yaratılıyor. Sanat, insanın özüne yönelerek bu çapakları temizleyebilir.” dedi.

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından kuruldu. Amacını “güvenlik ve savunma konularında işbirliği yapmak” olarak tanımlıyor.

Amacını bu şekilde tanımlasa da özellikle ülkemize, kargaşa gözyaşı ve acıdan başka hiçbir şey getirmedi. Madrid'de yapılan son toplantıda kayda geçen bir madde var ki amacı "güvenlik ve savunma" konusunda işbirliği olan askeri bir yapının bu maddeyi niye koyduğu anlaşılabilir değil. NATO stratejik konsept belgesinde "Toplumsal cinsiyet eşitliğini ilerleteceğiz." deniliyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, cinsiyetsizleştirme ve kimliksizleştirme projesidir. Anlaşılan, NATO askeri ve ekonomik olarak diz çöktüremediği uluslara çürümüş ideolojisini dayatarak, kültürel yozlaşmayı normalleştirmek yolu ile amacına ulaşmaya çalışıyor.

Gün geçmiyor ki LGBT propagandası yapılmayan bir haber ile karşılaşmayalım. Devlet üniversiteleri ve hayatın kılcal damarları dahil.

Sahne sanatçılarımız (Gülşen) elinde gökkuşağı renkli flamalarla sahneye çıkıyor. Bu durumdan rahatsızlık duyan kimi izleyici konser alanını terk etse de sosyal medyadan desteğini açıklayanlar da yok değil!

GÖZ ARDI EDİLENLER

Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz, üretim için yapılması gerekenler ve niceleri göz ardı ediliyor; varsa yoksa LGBT...

Joe Biden'in ABD nükleer enerji atıklarını denetlemek için görevlendirdiği LGBT "aktivisti" Sam Brinton'un kadın kılığındaki fotoğrafları yayınlandıkça, rüyasını bile Amerikanca görenler bunlarla özgürlükçülük taslıyor.

Mabel Matiz isimli sanatçının "karakol" isimli şarkısına çektiği kliple ilgili RTÜK’ün (Radyo Televizyon Üst Kurumu) TV'lerde yayınlanmamalı kararına tepki gösteren birkaç isim var. İnsanlığın ortak değerleri ile ilgili subliminal mesajlar içeren bu klibin dijital ortamlarda izlenebiliyor olması eleştiri konumuzun başında geliyor.

LGBT dayatması öyle bir hal aldı ki, “Liebe İst halâl/Aşk helâl” yazılı bildiriyi yayınlayıp, tişört ve diğer tüketim ürünlerine yazdırıp algı operasyonu yapıyorlar. 1500 yıllık İslam inancını ve ölçütlerini bile propaganda malzemesi haline getirdiler.

Batı söz konusu "demokrasi" olunca tüm dünyaya sopa sallar, ders üstüne ders verir.

Cinsiyetsizlik ideolojisini reddeden ve bunu açıkça beyan eden Harry Potter'in yazarı J.K.Rowling’e süregelen linç girişimi sonrası bir trans tarafından evine bomba süsü verilmiş paket gönderiliyor.

Ya onlar gibi düşüneceksiniz, ya onlar gibi...

Toplumun değer yargıları ile kavga eden bir sanat olabilir mi?

SANATIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Peki Türk sanatçısı bu konuda ne düşünüyor? Türkiye Sanatçılar Birliği Başkanı Murat Demirbaş’a sorduk. Demirbaş şöyle konuştu:

“Sanatın özgürlüğü ve sanatçının özgürlüğü gibi kavramlar gündelik kullanımda hep birbirine karıştırılır. Bunu en açık ‘Sanat mı özgür olmalı? Yoksa sanatçı mı özgür olmalı?’ sorularıyla yanıtlayabiliriz. Sanatsal yaratımın tüm süreçleri ve sonuçta ortaya çıkan tüm anlam katmanları zaten doğası gereği özgürdür. Doğal olarak ön planda tutmamız gereken esas kavrayış sanatın üretim aşamalarıyla ilgilidir. Yaratıcılığın sınır tanımaz ve bilinç düzeyinde açığa çıktığı tüm koşullar engellenemez ve yok sayılamaz niteliktedir. Örnek vermek gerekirse dile gelen bir şiir, ağızdan dökülen bir melodi ya da en zor koşullara rağmen kendini dayatan bir öykü hiçbir şekilde engellenemez ve mutlaka kendini var etme yolu bulur.

“Sanatçının özgürlüğü ise tam bu noktada yaratıcılığını gerçekleştirdiği aşamalarla ilgilidir. Bunun dışında gündelik yaşamında ayrıca bir özgürlük alanı yaratamaz. Ama günümüzde sanatçının özgürlüğü kavramı adeta kutsallaştırılmaya ve buradan da sanatçıya ayrıcalıklı ve tam dokunulmaz bir alan tanımlatılmaya çalışılmaktadır. Bu da sanatçı diye tanımlanan kişiye bir tür ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar yaratma bahanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konfor alanı ise sanatçının gündelik yaşamında her türlü sorumsuzluğu ve sınır tanımazlığı getirmektedir. Sanatçı özgür olduğu için uyuşturucu kullanabilir. Sanatçı her türlü cinsel özgürlüğe sahiptir. Sanatçı özgür olduğu için her türlü değeri aşağılayabilir. Herkese çok rahat hakaret edebilir ve her şeyi söyleyebilir gibi aslında hiçbir estetiğe hizmet etmeyen bir sonuca gitmektedir.

Gülşen, geçen günlerde elinde gökkuşağı renkli sözde LGBT bayrağı ile sahneye çıkmıştı.

HER MAHARET SANAT DEĞİL

“Demek ki sanatçının özgürlüğünü belirleyen esas unsur “sanatçının sorumluluğu”dur. Gerçek sanatçı kendini gerçekleştirme iddiası ve gayretiyle zaten istese de saydığımız tüm konfor alanını kullanmaya ihtiyaç duymaz. Onu yöneten şey onun toplum adına duyduğu kaygılarıdır. Nasıl ki her maharet bir sanat değilse her estetik üretim de sanatçı yaratmaz.

“Son zamanlarda kamuoyunda çokça popüler olan sanatçıların özel yaşamları ya da toplum değerlerine meydan okuyan çıkışları tartışılır oldu. Gün geçmiyor ki; biz sanatın sorumluluklarını ya da sınır tanımazlıklarını tartışmayalım.

“Bir klipte açıkça eşcinsellik propagandası ve eşcinselliği meşrulaştırıp onu estetize etmeye çalışan görüntüler izledik. Bu toplumun değer yargıları ve kamusal alan düşünülerek yasaklandı. Buradaki tartışmayı sanatın ve sanatçının özgürlüğü üzerinden yaparsak ki -özellikle bu noktaya çekmeye çalışıyorlar- yanlış bir yolda ilerleriz. Bu tartışmada bilimsel ve estetik sorular eşcinselliğin neden kamusal alanda özendirilmeye ve meşrulaştırılmaya çalışıldığı ile ilgilidir. Belirleyici olan sanatçının cinsel tercihleri değildir. Ya da bunu bir meta değeri olarak klipte cüretkârca kullanması da değildir. Toplumsal yozlaşmayı hızlandıran tüm değerleri ayaklar altına alan ve en nihayet özgürlük adı altında oldukça gerici bir önermeyi topluma sunma gayretkeşliğidir. Sanatçıyı eleştirenlerin tarihsel olarak sanatçıdan daha ileri konuma yerleştiği bu durumlarda ‘özgürlük’ kavramı devre dışı kalır. Neoliberalizm tüm tartışmaları ‘özgürlük’ kavramı içine sokmaya çalışarak kendisine karşı muhalefeti öldürmeye çalışıyor. Toplumun önünde olması gereken sanat böylece toplumsal duyarlılığın ve ilerici dinamiklerin gerisinde kalıyor. Sonra da kalkıp kendisi dışında her şeyi gericilikle ve bağnazlıkla suçluyor.

ÇAPAKLAR TEMİZLENİR

“Sistemin içinde üretilen her sanat ürününün meta değeri olduğunu düşünürsek bunun gibi tartışmaları fazlaca büyütüp üzerinde aşırı yoğunlaşmaların da o eserin meta değerini artırdığını unutmamamız gerekir. Toplumun hep ileriye doğru giden devrimci dinamiği bu tür çapakları temizleyecektir. İnsan doğası kendinden olmayan her türlü dayatmayı reddedecek öz savunmaya sahiptir. Unutmayalım ki sanat, insanın özüne yönelme çabasıdır.”

Sonraki Haber