TTB ve tıpta uzmanlık derneklerine çağrı: Bu soruları yanıtlayın

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve bazı uzmanlık dernekleri çocuklarda ‘cinsiyet değişimi’ sürecini başlatan tartışmalı araştırmaya sahip çıktı. Ancak Aydınlık’ın gündeme taşıdığı araştırmadaki uygulamalar çocuklarda geri dönülemez hasara neden oluyor.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sancaktepe Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeki Bayraktar, tartışma yaratan “bilimsel” yayındaki etik ve yasa ihlallerini tek tek açıkladı. Bayraktar yaptığı açıklamada, 18 yaş altındaki çocukların cinsiyetlerine yönelik tıbbi müdahalelerin suç olduğunu tekrarladı.

Hakemli dergi Journal of Clinical Research in Pediatric Endocrinology’de “Cinsiyet Hoşnutsuzluğu Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım: Türkiye’de Üçüncü Basamak Bir Merkezde Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Deneyimi” başlıklı çalışmadaki ihlalleri Bayraktar şöyle anlattı:

1-YAPILAN İŞLEMİN GERİ DÖNÜŞÜ YOK

Bu çalışmada cinsiyetinden hoşnutsuz olan 22 ergene ergenlik durdurucu hormonlar kullanılarak ergenlik durdurulmuş, 18 yaşından küçük 7 ergene cinsiyet değişikliğine yönelik bazı ameliyatlar yapılmıştır, 2 kızın memeleri alınmış, 5 erkekte sesi ve yüzü kadınsılaştıran ameliyatlar yapılmış, bir erkekte meme büyütme/implant ameliyatı yapılmıştır. Bunlar cinsiyet değiştirme ameliyatlarının ilk aşamaları öncülleridir, bu operasyonlarla geriye dönüşü mümkün olmayan bazı doku, organ kayıpları ve dolayısıyla cinsiyet değiştirme başlamış olur. Oysa Medeni Kanununa göre cinsiyet değişikliği izni için aranan ilk şart 19 yaşından gün almaktır. Süreç ancak bu yaştan itibaren başlar ve izin ancak uzun süren takiplerden ve ilgili heyet raporundan sonra verilir veya verilmez. Bu çalışmada bu süreçlerin açıkça ihlal edildiği görülüyor. Bu yapılan işlemlerin cinsiyet değiştirme olmadığı iddia edilemez, memeleri alınan bir kız çocuğunun bu organını geri kazanması mümkün müdür?

2-SUÇ YARGIYA İNTİKAL ETTİ Mİ?

İstanbul Tıp Fakültesi (İTF) Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Çalışmada ifade edilen mastektomi (meme ameliyatı yapılan) olguları da maalesef dışarıda ameliyatı yapılıp bizim kurulumuza başvuran hastalardır.” ifadesini kullanmıştır. Buradaki “maalesef” ifadesi yasal ihlale işaret etmekte ancak bu ihlalin (İTF)’de gerçekleşmediği söylenmeye çalışılmaktadır. Bu durumda ameliyatı yapan dış merkezdeki cerrahların suçuna ilaveten çalışmayı yapan İTF’deki doktorlar da Türk Ceza Kanunundaki ‘sağlık personelinin suçu bildirmeme’ suçunu işlemiş oluyorlar;

3- KURULDA NEDEN ÇOCUK PSİKİYATRİ UZMANI YOK?

Prof. Dr. Tükek ilaveten şöyle demiştir; “İstanbul Tıp Fakültesi hastanesinde 2017 yılından beri cinsiyet sorunu yaşayan bireylerin değerlendirildiği ve tedavi edildiği kapsamlı bir kurul bulunmaktadır. Bu kurulda, psikiyatrist, çocuk ve erişkin endokrinoloji, üroloji, adli tıp, kadın doğum uzmanları yer almaktadır.” demiştir. Demek ki bu kurulda çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı bulunmuyor. Hem çocuk hem erişkin endokrinologu var ama aynı durum psikiyatri için geçerli değil. Oysa bahse konu olan çalışma ergenlerle ilgilidir. Bu demektir ki bu konuda asıl belirleyici/karar verici olan uzman çocuk ve ergen psikiyatri bu kurulda yok, o halde İstanbul Tıp Fakültesinde bu konuda gerekli olan heyet/kurul yok demektir.

Nitekim aynı durum bahsi geçen çalışmadan da anlaşılabiliyor; Çalışmanın ortak yazarları içinde İTF kadrosundan 7 pediyatrik endokrinolog ve 2 psikiyatri uzmanı bulunduğu halde İTF kadrosundan herhangi bir çocuk ve ergen psikiyatristi bulunmuyor. Bu alanda hariçten bir uzman alınmış, (Marmara Üniversitesi) Oysa hali hazırda İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalında, ikisi profesör, ikisi doçent, ikisi Dr. öğretim üyesi olmak üzere toplam 6 uzman bulunuyor. Çalışma İTF’de yapıldığına göre bu konudaki asıl karar verici çocuk ve ergen psikiyatristi neden İTF kadrosundan değil? İTF kadrosundaki uzmanlar heyete mi çağrılmadılar yoksa çağrıldılar ama etik/bilimsel davranarak onay mı vermediler? Ayrıca bu çalışma ergenlerde yapıldığına göre çalışma kadrosu içinde yine biri hariçten olmak üzere neden 3 erişkin psikiyatri uzmanı bulunuyor? Çalışma erişkinlerle ilgili olmadığına göre bu psikiyatristlerin bu çalışmadaki rolleri nedir?

4- ERGENLİK DURDURUCULARIN KULLANIMI BİLİM DIŞI

Ergenlere verilen ergenlik durdurucu hormonlar konusunda makalede görece eski 2-3 literatüre atıf yapılıyor ama bu konuda yoğun itiraz ve eleştiriler içeren son güncel literatürlere hiç değinilmiyor. Örneğin Amerikan Pediatri Koleji 2018’deki raporunda bu konuda şunları söylüyor: Çocukluk çağı cinsiyet disforisi (GD), çocukların deneyimledikleri cinsiyet ile biyolojik cinsiyetleriyle ilişkilendirilen cinsiyet arasında belirgin bir uyumsuzluk yaşadıkları psikolojik bir durumu tanımlar. Bu ergenlik öncesi çocukta meydana geldiğinde, hastaların büyük çoğunluğunda geç ergenliğe kadar düzelmektedir. Şu anda doktorlar, terapistler ve akademisyenler arasında çocuklarda GD için hızla yeni tedavi standardı haline gelen bu uygulama hakkında bastırılmış olsa da şiddetli bir tartışma var. Bu yeni paradigma GD’nin doğuştan olduğu varsayımına dayanmakta ve gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) (çalışmada kullanılan hormon) ile pubertal baskılamayı ve ardından reşit olmayanların kısırlığına neden olan bir kombinasyonu, çapraz cinsiyet hormonlarının kullanımını içeriyor. Mevcut literatürün gözden geçirilmesi, bu protokolün bilim dışı bir toplumsal cinsiyet ideolojisi üzerine kurulduğunu, kanıta dayalı olmadığını ve tıpta uzun süredir var olan/uygulanan “Önce zarar verme” etik ilkesini ihlal ettiğini göstermektedir.”

Benzer şekilde İngiltere Ulusal Sağlık Servisi de puberte blokerlerin rutindeki kullanımını “etkin ve güvenli bir tedavi olduğuna dair kanıt yok” gerekçesi ile yasakladı, kullanımını sadece zorunlu araştırmalar için sınırladı.

5- YAN ETKİLERİ GÖZDEN KAÇIRILDI MI?

Bulgular bölümünde ergenliği durdurulan ve ses-yüz feminizasyon ameliyatı yapılan bir ergenin –östrojen alımından 1 yıl sonra- yeni bedenini beğenmemesi nedeniyle tüm ilaçlarını kestiği belirtildiği halde tartışma bölümünde “tüm tıbbi müdahalelerde tedavinin kesilmesini gerektirecek bir durum gözlemlemedik.” denmiştir. Kendi bildirdikleri bulguları bile görmezden gelmiş, unutmuş ve baştan tasarlanmış sonuç cümlelerini yazmışlardır. Keza “Bulgular” ve “Tartışma” bölümünde, puberte blokerler başlandıktan sonra MTF (erkekten kadına) ergenlerin kemik kütlesinde azalma geliştiği bildirildiği halde “Sonuç” bölümünde “Bikalutamid dahil tüm tedaviler iyi tolere edildi ve etkiliydi, herhangi bir yan etki gözlenmedi” denilmiştir. Biyolojik olarak erkek çocuklarda ergenlik baskılanınca kemik kütlesi azalmış, yani bir bakıma yaşlılarda görülen kemik erimesi/osteoporoz başlamış ve yeterli D vitamini ve kalsiyum tedavisine rağmen anlamlı bir iyileşme gözlenmemiştir. Ama buna rağmen “herhangi bir yan etki gözlenmedi” denilmiştir. Neden? Çünkü sonuç cümleleri baştan tasarlanmış hastalar doğru düzgün takip edilmemiş elde edilen yan etkiler doğru düzgün tasniflenmemiş ve bildirilen yan etkiler dahi görmezden gelinmiştir. Henüz ergenlik dönemindeki bu çocuklarda kemik erimesi (osteoporoz) başlıyor, böyle bir ciddi yan etki gözlenmesine rağmen ki bu tüm çalışmalarında bildirilen bir durumdur, “herhangi bir yan etki gözlenmedi” deniyor, bu çocukların ilerleyen yaşlarında kemik hastalıkları konusunda nasıl sorunlar yaşayacakları tahmin edilemiyor mu? Şimdi bu makalenin hangi bulgusuna güvenilebilir?

6- MÜDAHALEDEN ÖNCE YETERLİ PSİKİYATRİK TAKİP YAPILDI MI?

Metod bölümünde “2016-2022 yılları arasında polikliniğimize başvuran ve en az 6 aylık psikiyatrik takip sonrası GD tanısı alan tüm ergenlerin tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi.” denildiği halde Sonuçlar/Bulgular bölümünde “Tedavi başlangıcındaki ortanca yaş 16,4 (11,7- 17,8) ve başvurudan tedaviye kadar geçen ortanca süre 0,2 yıl (0-2,5) idi.” deniliyor. Yani bu ergenlerin çoğu psikiyatrik olarak 3 ay bile takip edilmeden ergenlik durdurucu hormon başlanıyor. Hangi kritere göre? Neden?

Çalışma 2016-2022 yıllarını kapsıyor ve kayıtlar retrospektif olarak inceleniyor. Ancak etik kurul izni 2021’de alınıyor. O halde etik kurul izninden önce başvuran ve ergenlik durdurucu kullanılan ergenlerde hangi protokol uygulanıyor veya bu protokol nasıl uygulanıyor? Hangi kritere göre?

7- SGK DOLANDIRILDI MI?

Metod bölümünde “GnRHa tedavisi sigorta kapsamına girmeyen daha yaşlı MTF (erkekten kadına) ergenlerinde güçlü androjen reseptör blokeri bicalutamide 25 mg/gün dozunda başlandı ve kademeli olarak 50 mg/gün’e çıkarıldı” deniyor. Buradan anlaşılıyor ki bu ergenlerde kullanılan GnRH analogları, en azından bazı ergenlerde SGK kapsamında ödenecek şekilde reçete edilmiş. GnRH analogları, SGK sisteminde “ergenlerde cinsiyet hoşnutsuzluğu” tanısı için geri ödeme kapsamında olmadığına göre demek ki yaşı daha az olan ergenlerde başka tanılar girilmiş. Eğer durum böyle ise elbette ki bu da bir suçtur, araştırılmalıdır. Netice itibari ile bu çalışma/makale; çalışma tasarımının oluşturulması, araştırıcıların seçimi, ilgili heyetin tanzimi, sonuçların elde edilmesi, yorumlanması ve sunulması açısından muhtelif etik ihlaller ve çelişkiler içeriyor, yan etkiler görmezden geliniyor, var olanlara da yok deniyor vs… Kısaca baştan beri hedeflenen, yanlı sonuçlara odaklanılmış gözüküyor. Daha da önemlisi tedavi prosedürleri ve yasal izinler/bildirimler konusunda yasal ihlaller barındırıyor. Makale zaten açık erişimde, dileyen ve görmek isteyen herkes bu makaleyi inceleyebilir ve mezkur ihlalleri bizzat kendisi görebilir.

TARTIŞMALI ARAŞTIRMAYA SAHİP ÇIKTI

Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu ile 27 uzmanlık derneği açıklama yaparak söz konusu çalışmayı savundu. 18 yaş altındaki 28 çocuğa yönelik tıbbi müdahale, söz konusu çalışmanın makalesi de ortada dururken, görmezden gelindi. Genel doğrulara bolca değinildi ancak mevcut araştırmaya ilişkin veriler gözden kaçırıldı. Açıklamada özetle şu ifadeler yer aldı:

Uluslararası ve Türkiye’de Sağlık Bakanlığınca kullanılan hastalık ve sağlıkla ilişkili tıbbi sınıflandırma sistemleri vardır. Bahsedilen durum, ICD-11’de (2017) Cinsiyet Uyuşmazlığı, ruhsal bozuklukların sınıflandırma sistemi olan DSM-5’te (2013) ise Cinsiyetinden Hoşnutsuzluk adlarıyla tanımlanmıştır. Kişinin cinsiyet kimliği ile doğumda belirlenen cinsiyetin örtüşmemesi durumu sağlık hizmeti sunucularının hizmet vermesi gereken durumlardan biridir.

ULUSLARARASI KILAVUZLAR

Cinsiyet uyum süreci, uluslararası tıbbi kılavuzlar doğrultusunda sürdürülen kapsamlı değerlendirme, takip, kişiye özgü, gelişimsel dönemine uygun tıbbi müdahaleleri de içeren bir sıra işlemdir. Ergenlik ve erişkinlik döneminde intihar, şiddete maruz kalma, işlevsellikte önemli kayıplar uyum sürecinde sağlanan destekle büyük ölçüde engellenebilmektedir çünkü cinsiyet uyumunu sağlayan tıbbi müdahalelerle kişi cinsiyet kimliğine uygun gördüğü sosyal görünüme ve bedensel özelliklere sahip olabilmektedir.

UYUM SÜRECİ

Cinsiyet uyum süreci her yaşam döneminde ruh sağlığı uzmanı desteği, hormon tedavileri ve 18 yaş sonrası cerrahi işlemler gibi tıbbi müdahaleleri de içermektedir. Türkiye’de bu sürecin yönetimi başta kamu kurumları olmak üzere sağlık hizmet sunucuları tarafından tıbbi bilgi ve etik ilkelerle gerçekleştirilir. Yasal kayıtlarda cinsiyet ile ilişkili değişikliğin işleyişi ve bununla ilgili tıbbi işlemler Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi ile belirlenmiştir.

Cinsiyet uyum süreçlerinde yetkin hekimler ve kurullar yasal çerçeve içinde ve bilimsel gerçeklerin doğrultusunda kişilerin takiplerini yürütmekte, uygun ve gerekli tıbbi müdahaleleri uygulamaktadırlar.

Sağlık hizmeti sunulması, eğitim verilmesi ve araştırma yapılması hekimliğin temel sorumluluklarının gereğidir. Bu temellere kişisel görüşler, günlük siyaset ve toplumsal baskı ile yön verilemez.

‘TTB’NİN AÇIKLAMASI LGBT İDEOLOJİSİNE SADAKATLE DOLU’

Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür, uygulamanın yasal olmadığını söyledi. TTB’nin açıklamasına tepki gösteren Oygür, “TTB’nin açıklamasında geçen ‘cinsiyet, doğumda tayin edilse de…’ ifadesi bilimsel gerçeğe kurşun sıkıp, cinsiyetin bir ‘atama’ olduğunu merkeze koyan LGBT ideolojisinin başlangıç cümlesidir.” dedi.

Oygür şunları kaydetti:

“İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde 28 çocuğun cinsiyetine müdahale edildiği haberleri üzerine Türk Tabipleri Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu’nun yaptığı açıklama, tam da yaşanan olayın LGBT ideolojisi üzerinde inşa edildiğini göstermektedir. Zaten bu olaydaki gibi çocukları cinsiyetsizleştirme çaba ve eylemlerini gerçek bilim zemininde savunmanın imkânsızlığını biliyoruz.

BİLİMSEL GERÇEĞE KURŞUN SIKMAK

“TTB’nin açıklamasında geçen ‘cinsiyet, doğumda tayin edilse de…’ ifadesi bilimsel gerçeğe kurşun sıkıp, cinsiyetin bir ‘atama’ olduğunu merkeze koyan LGBT ideolojisinin başlangıç cümlesi, amentüsüdür. Yapılan işin ne kadar da bilimsel olduğunu anlata duran açıklama, cinsiyetin biyolojik olduğunu yazamayacak kadar LGBT ideolojisine sadakatle doludur. Biyolojik cinsiyete “atanmış cinsiyet” denmesinin nedeni bu “atamaya” itiraz yolunu açmaktır, hem de çocukluk döneminde…

TEMİZE ÇIKARMA ÇABASI

“TTB’nin açıklamasında, çocuk/ergenlerde rastlanan ve büyük çoğunlukla ergenlikte gerilediği bilinen ‘cinsiyet hoşnutsuzluğu’ durumunun ‘ek tıbbi gereksinimleri’ olduğu, en güncel bilimsel önerinin de yaşamın erken dönemlerinden itibaren çocuğun ‘cinsiyet uyum süreci’ne alınması olduğu savunulmaktadır. Bu ifadelerde; bahse konu olayda 12 yaştan 17 buçuk yaşa kadar (ortalama yaş 16) 28 çocuğa uygulanan cinsiyet değiştirme (aslında cinsiyetini yok etme, cinsiyetsizleştirme) işlemlerini temize çıkarma kaygısı vardır. Ne kadar erken müdahale, o kadar iyi cinsiyetsizleştirme!

BATI’DAKİ GELİŞMELER

“Bu yapılanı ‘bilimsel’, itirazları da ‘bilim dışı’ diye savunan TTB’ye sormak gerekir. Bilimi takip etmeyi son beş yıldır bıraktınız mı? LGBT lobisinin beslendiği Batı’da bile son yıllarda, dürüst bilim insanlarının cinsiyet hoşnutsuzluğu olgularında ergenlik durdurmayı zararlı ve ‘önce zarar verme’ etik ilkesine aykırı olarak değerlendirdiklerini ve çocuklara çapraz hormonal tedavi uygulanmasının bilimsel kanıtlara dayanmadığını bildiren raporlarını siz niye bilmiyorsunuz?

YASALARA AYKIRILIK

“Bütün bunların dışında İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki uygulamada açıkça yasalara aykırılık bulunmaktadır. Tabii LGBT ideolojisinin bayraktarı TTB, bunu da açıklamasında yazmamaktadır. Medeni Kanun’umuzda cinsiyet değiştirme ameliyatının en erken 18 yaş bitiminde yapılabileceği hükmü varken bu olayda 18 yaşını doldurmamış 7 ergene yüzünü kadınsılaştırma, sesini değiştirme ve meme alma/meme büyütme şeklinde cinsiyet değişikliğine yönelik ameliyatlar yapılmıştır. Bu suçtur ve gereği yapılmalıdır. Bahse konu olaya itirazımızın hekimlerimize veya hekimlik mesleğine saldırı niteliğinde olması söz konusu olmadığı gibi, hekimlik ahlakına sadakatle bağlı ve bilimi sapkın ideolojilere araç kılmayı kabul etmeyen hekimlerimize cesaret vereceğine inanmaktayız.”

DESTİCİ: YASAL VE HUKUKİ İŞLEMLER YAPILMALI

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici konuya ilişkin açıklama yaptı. Destici, “İddiaların cinayetten hiçbir farkı yoktur.” dedi. Destici, şöyle konuştu: “Bu uygulamaların, operasyonların kimler ve hangi gruplar tarafından yapıldığı, kimler tarafından desteklendiği, tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılmalı, haklarında yasal ve hukuki işlemler yapılarak kamuoyuyla da paylaşılmalıdır. İddiaların cinayetten hiçbir farkı yoktur. Milletimizi, gelecek nesilleri, çocuklarımızı koruması devletimizin ilk ve en asli görevlerindendir.”

KADEM: GÖREVDEN ALINMALILAR

Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM) de konuya ilişkin “Çocukları birer kobay gibi kullanarak geri dönüşü imkansız yollara sokmak, insanlık dışı olmanın yanı sıra yasalara da aykırıdır, suçtur.” açıklaması yaptı. Açıklamada, şunlar kaydedildi: “İstanbul Üniversitesi’nde görevli bazı doktorların, 11-16 yaş aralığındaki çocuklara cinsiyet değişikliğine yönelik ilaçlar verdiği ve ameliyatlar yaptığı iddiası vahimdir. Çocukları birer kobay gibi kullanarak geri dönüşü imkansız yollara sokmak, insanlık dışı olmanın yanı sıra yasalara da aykırıdır, suçtur. Bu işlemleri yapan doktorlardan bir kısmının, LGBT lobilerinin sözcülüğünü üstlenen medya organlarında yer alması, durumun, hasta-doktor ilişkisinin ötesinde bir faaliyet olduğunu çağrıştırmaktadır. Görevlerini kötüye kullanan bu doktorların derhal görevden uzaklaştırılarak konuyla ilgili soruşturma başlatılması ve Türkiye’nin diğer üniversite/hastanelerinde de tedbirlerin artırılması elzemdir.”

‘İDEOLOJİK SAPLANTILARI BİLİMSEL OLARAK DAYATIYORLAR’

Memur-Sen kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın “Bu araştırma, milletimiz açısından sürecin tehlike aşamasından tahribat aşamasına geçtiğini göstermektedir.” dedi. Aydın yaptığı yazılı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Bu araştırma, milletimiz açısından sürecin ‘tehlike’ aşamasından ‘tahribat’ aşamasına geçtiğini göstermektedir. Sosyal medyadan geleneksel medyaya eşcinselliğin özendirildiği, cinsiyetin doğuştan değil tercih edilebilir bir şey olduğu algısının pompalandığı ve çocuklarda planlı bir cinsiyet karmaşası oluşturulduğu bir vasatta, ergenler arasında bütün bunların sonucu olarak artan cinsiyet karmaşasına nasıl yaklaşılacağı hayati bir meseledir. Böylesi bir durumla yüz yüze kalan çocuklarımıza, hekim kimliklerinden aldıkları güçle ideolojik saplantılarını bilim olarak dayatan kişilerin müdahale etmesine asla izin verilmemelidir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını; çocuklarda cinsiyet karmaşasına yol açan sosyal koşulların ve propagandaların ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almaya, davet ediyoruz. Memur-Sen Kadınlar Komisyonu olarak cinsiyet karmaşası yaşadığı düşünülen çocukların, sapkın lobilere emanet edilememesi için tüm kurum ve kuruluşları sorumluluk almaya çağırıyor, sürecin takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.”

MHP: TBMM’NİN ÖNCELİĞİ OLMALI

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da konuya ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Yıldız, şöyle dedi: “18 yaş altı çocukların cinsiyetini ilaç ve ameliyatla bozma çabaları suçtur. Sapkın bir ideoloji tarafından Türk aile yapısına ve evlilik birliğine karşı savaş açıldığını biliyoruz. Bazı belediyelerin LGBT faaliyetlerini finanse ederek teşvik etmekte olduğu kamuoyu tarafından bilinmektedir. Anayasamızda hüküm altına alındığı gibi; Aile, Türk toplumunun temelidir. Evlilik birliği ‘ancak kadın ile erkeğin evlenmesi ile kurulabilir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.’ Devlet, neslin devamını sağlamak, her türlü istismara ve sapkınlığa karşı çocukları korumak zorundadır. Ailenin güçlü şekilde korunması için, anayasanın 41. maddesinde yapılacak değişiklik TBMM‘nin önceliği olmalıdır.”

Sonraki Haber