Tuna’nın nazlı şehri Budapeşte…

Tuna Nehri’nin ayırdığı Buda ile Peşte 1849 yılında yapılan ilk köprünün ardından birleşince Budapeşte doğmuş, nazlı ve kibar bir şehir çıkmış ortaya. Bir de Obuda eklenince bu ikiliye Budapeşte Avrupa’nın kalbine yerleşmiş

Dantel gibi işli binaları, parkları, irili ufaklı heykelleri, toplu taşımacılığıyla nefes alınabilen bir tarih, kültür ve sanat şehri Budapeşte.

Buda Sarayı gece manzarası ve Zincir Köprü

Avrupa’nın tam ortasında olmak kolay değil. Romalılardan bu yana hep savaşların içinde olmuş, çiğnenmiş, istila edilmiş. Ama direnmiş, her defasında ayağa kalkmış. Ayaklanmayı öğrenmişler. 1848’de tüm Avrupa devrimlerle çalkalanırken Macar devrimciler de mutlakiyetçi, gerici ve işgalci Viyana yönetimine karşı ayaklanmışlar. Çarlık Rusya’sının yardımını alan Avusturya hanedanının devrimcileri ezmesi zor olmamış. Devrim önderlerinden Lajos Kossut Osmanlı’ya sığındıktan sonra 2 yıl Kütahya’da yaşamış. Sonra da İtalya’da sürgünde tamamlamış ömrünü. I. Dünya Savaşı sonrasında paramparça olan koca Avusturya-Macaristan imparatorluğu henüz onur kırıcı Trianon antlaşmasını (1920) imzalamadan yeni bir devrim dalgası gelişmiş Béla Kun önderliğinde. Béla Kun, I. Dünya Savaşı’nda Rusya’da esir düşen bir Macar subayı, Rus devrimi sonrasında eski esirlerden devrim tugayı kuranlardan. 1919’da Macar Sovyet Cumhuriyeti’nin kuruluşuna önderlik etmiş. Ama bu kez de savaş mağlubu bir imparatorluğun topraklarını paylaşmanın heyecanıyla Romenler işgal edivermiş Budapeşte’yi ve Macar Sovyet Cumhuriyeti’ne son vermişler. Yıllar sonra sıra Nazi Almanya’sının işgaline gelmiş. Kızıl Ordu yardımıyla kurtulmuşlar, nihayet 1949’da Macar Halk Cumhuriyeti kurulmuş. 1956’da yeni bir Macar isyanı sahnelenmiş. Sovyetlere karşı yapılan bu isyan da başarıya ulaşamamış ama Macaristan, Varşova Pakt içerisinde kalarak, diğer Pakt ülkelerinden daha bağımsız bir çizgide, sosyalist tek parti rejimini sürdürmeyi başarmış. 1989’da “demir perde” nin yıkılmasının ardından Sovyetler Birliği ile tüm ilişkilerini koparan Macaristan, “halk”ı atıverir cumhuriyetten. Macaristan Cumhuriyeti önce NATO ardından da AB üyesi olur!

Son Osmanlı Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Paşa'nın mezar taşı

‘ALDI NEMÇE BİZİM NAZLI BUDİN’İ’

Budapeşte’de gezip Budin’i anmamak, Türk izlerini aramamak olmaz. 1526 Mohaç zaferinin ardından Macaristan Krallığı Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmış. Kanuni Sultan Süleyman 11 Eylül 1526 günü girmiş Budin’e, yani Buda’ya. Bir de Budin eyaleti kurulmuş. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre Budin eyaletine 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 10 tekke-türbe, 2 hamam, 9 han, 8 ılıca, 75 sebil, 3500 ev, 1 baruthane, 1 saat kulesi, 1 bedesten inşa edilmiş. Nazlı Budin, İstanbul, Bursa ve Edirne’den sonra en sevilen Osmanlı şehri olmuş. Tam 145 yıl hüküm sürmüş bu topraklarda Osmanlı, kimi uzun kimi kısa süre görev yapan 75 beylerbeyi atamış, örneğin Sokullu Mustafa Paşa 12 yıl kalmış görevde.

Vajdahunyad Sarayı bahçesindeki “Anonim” isimli heykel aynı adı taşıyan ve ilk tarih kitaplarını yazan kişiye aitmiş.Elindeki kaleme dokunmak uğur getirirmiş

Nemçe, Osmanlıların Habsburglar yani Avusturya için kullandığı ad. II. Viyana Kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Kutsal İttifak Güçleriyle birlikte Budin’i kuşatan Habsburg ordusu 1686 yılında Avusturya Arşidüklüğü adına hem Budin’i hem de Budin eyaletini ele geçirmiş. Dışarıdan yardım gelmeyince bir avuç Osmanlı askeri ne yapsın? Kanlarının son damlasına kadar direnirler Budin kalesinde. Son Budin Beylerbeyi Arnavut Abdurrahman Paşa, Beç Kapısı’nda şehit düşer. Macarlar gömer Paşa’yı. Mezar taşına da “145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun” yazarlar. O günden sonra da Budin Buda olur. Osmanlı’da ise nazlı Budin için ağıtlar yakılır, Nemçe’ye kahredilir. Ta ki I. Dünya Savaşı’nda aynı saflarda Kaprat dağlarında çarpışıncaya, Rusya’daki esir kamplarında kader birliği yapıncaya kadar. Bugün 15. Kolordu’nun evlatlarından 480’i, 1926’da Türk hükümetinin çabalarıyla kurulan Budapeşte Türk Şehitliği’nde yatmakta.

Budapeşte kapalı pazarı

Budapeşte’de az sayıda Osmanlı eseri kalmış. Sadece çeşitli izleri görmek mümkün, o kadar. Kökü Orta Asya’ya uzanan dil akrabalığının ise yok olması kolay değil, belki de bu yüzden halen 6-7 sokağın adında “Török” yani Türk kelimesi var.

Kemal Atatürk patikası

BUDA VE PEŞTE

Şehrin Buda yakası daha sakin ve derli toplu, daha zengin. Tepeden tüm şehri ve nazlı nazlı akan Tuna’yı seyretmek müthiş! Üstelik gecesi bambaşka bir güzel. O ince ince işli binaların ışıklandırılmış hali harika. Buda tarafında gezilecek yerler çok. Zevkli molalarla yürüyerek dolaşmak mümkün. Türk izlerinin de en çok olduğu yer Buda. Kale, birkaç kapının üzerindeki tabelalar, Gül Baba Türbesi, küçücük bir Osmanlı mezarlığı, son beylerbeyinin mezarı, ılıcalar ve “Kemal Atatürk sokağı”. Kaleden Citadelle tarafına doğru inerken, yeşillikler arasında küçük bir yolda gördük sembolik sokak tabelasını. Ne yalan söyleyeyim, kendisinin yok olurken dirilttiği, var ettiği vatanında yobazların silmeye çalıştığı adı, burada birdenbire tabelada görünce boğazım düğümlendi. Ne mutlu! Mustafa Kemal Atatürk yaşıyor! Her yerde, her zaman!

Lajos Kossut heykeli

Şehrin Peşte yakası canlı, kalabalık ve temposu yüksek. Bir koşturmaca var sabah ve akşam saatlerinde. Evine giderken ekmeğini, pastasını almak isteyenler aceleci ama adil, kuyruklar çok düzenli, insanlar saygılı. Bu koşturmada herkesin oturup dinlenebileceği irili ufaklı küçük parklar, meydanlar var. Zaten tüm şehir ruhu dinlendiren heykeller, kitapçılar, galeriler ile dolu. El işlerinin en güzelini ve itinalısını bulabildiğiniz küçük tezgahlardan alışveriş yapmak bir zevk. İnsan ilişkileri sıcak ama seviyeli, dostça ama çerçevesi belli. Uzun kırmızı Macar biberlerinden, ete, sebzeye, hamur işlerine, hazır yemeklere ve ıvır zıvıra kadar her şey satılan kapalı pazar yerinde bir şeyler atıştırırken etrafı seyretmek çok keyifli. Cıvıl cıvıl insanla dolu yürüme caddeleri, Tuna boyunca yürüyüş yollarıyla çok güzel ve dinlendirici bir şehir Budapeşte. Binalar 18 yy. sonları ve 19. yy başlarından kalma, küçük geçitler, pasajlarla dolu. İkinci Dünya Savaşının bombalarıyla yıkılan ama ayağa kalkan, kendini onaran bu şehirde, hoyratça ranta kurban edilen Beyoğlu ve eski İstanbul için bir kez daha yüreğim kanadı.

Buda Kalesi

Buda Sarayı tüm Budapeşte şehrine hakim bir tepede, kalenin içinde yer alıyor. Tüm bölge 1987’den bu yana UNESCO Dünya Mirası listesinde. Aslan başlı ünlü Zincir Köprü’den (Asma Köprü) geçtikten sonra Buda tarafından bir feniküler ile çıkılabiliyor. 1200 yıllarında yapımı başlayan saray defalarca yıkılmış, yanmış, bombalanmış ama hep aynı yerde yeniden yapılmış. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şimdiki haline kavuşmuş. Kalenin arka kısmında uzunluğu 6 km. ulaşan yeraltı dehlizleri var. İkinci Dünya Savaşı’nda bu dehlizler sığınak ve hastane olarak kullanılmış. Milli Galeri, Osmanlı eserlerinin o dönemini betimleyen tabloların, haritaların sergilendiği önemli bir müze.

Turul Kuşu

Turul Kuşu

Macar mitolojisinin en önemli sembolü Turul kuşunun heykeli sarayın bahçesinde ve Hürriyet Köprüsü’nde yer alıyor. Bir cins doğan! Attila’nın kalkanından, Oğuz boylarına bir sembol olarak kullanılmış Turul veya Tuğrul, Tognl, Dumrul kuşu.

Mattias Kilisesi

Mattias Kilisesi

1015 yılında yapılan Mattias Kilisesi sonraları defalarca yıkılmış, yeniden yapılmış. Osmanlılar bütün fresklerin üzerini kapatıp, halılarla kaplamışlar ve Kızıl Elma Camisi yapmışlar. 1686’dan sonra yeniden kiliseye çevrildiğinde freskler ortaya çıkarılmış. Kilise II. Dünya Savaşı sırasında da önce Almanlar daha sonra da Sovyetler tarafından hoyratça kullanılmış. Son onarım 2006’da yapılmış. Yakınındaki meydanın adı Hıristiyanlığın kutsal üçlüsüne atfen Trinity. Buradaki “Trinity Sütunu” 1709’daki veba salgınından şehri korumak üzere yapılmış.

Citadelle

Buda tarafında Gellert Tepesi’nin olduğu ormanlık alanın tepesindeki kale. 1851 yılında yapılmış, 1848 devriminin ardından. Kalenin yapımı bitince Avusturya birlikleri yerleşmiş. Macarlar hep bu kalenin yıkılmasını istemiş. 1897’de Avusturya birliklerinin çekilmesinden sonra giriş kapısını sembolik olarak yıkmışlar. Birkaç yıl sonra da duvarlarını. 1956’da Sovyet birlikleri de şehre hakim bu tepeye yerleşmiş. Şimdi İkinci Dünya Savaşı ve Kızıl Ordu’dan kalma silahlar sergilenmekte. Özgürlük anıtı da burada.

Gül Baba Türbesi

Gül Baba Türbesi

Buda’nın Margit adası tarafına doğru kısmında Gül Baba’nın türbesi var. Gül Baba bir Bektaşi dedesi. Budin’i yurt yapmak için Kanuni tarafından gönderilmiş, bir tekke kurmuş. Tahta kılıcı ve sarığındaki gülüyle ünlü. 1541’de Budin’de şehit düşmüş, Kanuni’nin de katıldığı bir törenle bugün türbesinin bulunduğu yere defnedilmiş. 1926’da genç Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin Budapeşte Başkonsolosu türbeye sahip çıkmış. 1996’da da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in çabalarıyla yeniden onarılmış türbe.

Hösök Tere

Hösök Tere Kahramanlar Meydanı

Kahramanlar Meydanı olarak adlandırılan Hösök Tere, “Dünya Mirası” listesinde. Milenyum anıtı olarak bilinen ve 800 yıllarında Macaristan’ı kuran Macar kabile liderlerinin atlı heykellerinin yer aldığı dev bir anıt dışında yine Macar tarihinde önemli yeri olan 14 kral, politikacı, özgürlük savaşçısı gibi şahsiyetlerin portreleri ve hayat hikayeleri dev panolarda sergileniyor. En son yapılan heykel Macar devrimin (1848-1849) ünlü ismi Lajos Kossut’a ait. Meydanda “savaş ve barış”, “çalışma ve refah”, bilgi ve zafer” teması işleniyor. Meydanın ortasındaki 36 metrelik sütunun tepesi Macar Kralı İstván’ın Hıristiyanlığı seçmesini sağlayan Cebrail’in heykeliyle süslenmiş.

St. Stefan Bazilikası

Budapeşte’nin en görkemli kilisesi. 8000 kişilik kapasitesiyle dünyadaki sayılı büyük kiliselerden biri. 54 yılda yapılmış. 1905’te açılmış. Devasa heykelleri, süslemeleriyle ünlü ama II. Dünya Savaşı’nda çok zarar görmüş. 96 metre yüksekliğindeki kulesinden şehri seyretmek son derece keyifli.

Dohány Sokağı Sinagogu

Dohany Sokağı Sinagogu

Dohany tütün demek, kökü Arapça, ama Türkçe kullanılışı Duhan. Tütün Sokağındaki Sinagog 3000 kişilik kapasitesiyle dünyanın en büyüklerinden. İspanya’nın Morik tarzında 5 yılda yapılmış. Etrafında bir Yahudi Mahallesi var. Osmanlılar zamanında Budin Kalesi’nde de bir Yahudi Mahallesi olduğu bilinmekte. 1941 yılında Nazi yanlısı iktidar Yahudi karşıtı yasalar çıkarınca mallarına el konulmuş ve sarı Davut yıldızı taşımak zorunda bırakılmışlar. 1944 yılında Alman işgaliyle 600 bin Yahudi’nin yok edildiği bir süreç başlamış. Sinagogun arka bahçesinde bu döneme ait mezar taşları, her bir yaprağında katledilen birine ait bir adın yazılı olan gümüş “hayat ağacı” ve bir de Yahudileri kurtarmak için çabalayan isimlerin yazılı olduğu bir taş bulunuyor. Savaş sırasında Nazilerce bombalanan Sinagog 1990 sonrası onarılmış.

Parlamento

Parlamento Binası

Londra’daki Parlamento örnek alınarak yapılan çok süslü devasa yapının dış cephesinde 200’den fazla heykel bulunuyor. Tuna kıyısında bir mücevher gibi muhteşem bir görüntüsü var. Dünyanın Buenos Aires ve Londra’dan sonra en büyük üçüncü parlamento binası. 691 odası olan parlamento binasının merdivenlerinin uzunluğu 20 kilometre.

Memento Parkı

Memento Parkı

Şehrin dışında bir heykel parkı, 1948-1989 yılları arasında Macaristan’ın komünist dönemine ait heykeller, Sovyetler Birliği’nin Macaristan’dan çekilmesi sonrasında şehirdeki yerlerinden sökülmüş. Bir süre sonra “Heykel Parkı”na taşınmış ve ziyarete açılmış. Lenin, Marx, Engels, Macar komünistleri ve işçilere ait güçlülüğü simgeleyen dev heykeller var.

Tuna Nehri kıyısındaki ayakkabılar

Tuna'nın ayakkabıları

Tuna nehri kıyısında Parlamentoya yakın, demir ayakkabılardan oluşan 40 metre uzunluğundaki kompozisyon 2005 yılında yapılmış. Nazi Macar milisleri tarafından 1944-1945 yıllarında nehir kıyısında ayakkabıları çıkarttırılarak vurulan ve suya atılan 800’ü Yahudi 3500 kişinin katledilmesi anısına yapılmış.

Sonraki Haber