Turhan Özlü'ye saygıyla... Yüreği partiyle çarpar gözleri sevgiyle bakardı

Görünüşüne bakmayın, ufak tefek olabilir. Bir bedenin taşıyabileceği en aydınlık, en büyük yüreğe sahipti Turhan Özlü. İnsan sevgisi bayrağı, devrimci mücadele yoluydu. Arkadaşlarına umut, karamsarlığa ışıktı. Hiç bitmeyen bir gülümseme, en güzel devrim şarkısının güftesiydi o…

Ben Turhan Özlü’yü 1978 yılında Türkiye İşçi Köylü Partisi İstanbul il binasında tanıdım. O zaman daha lise öğrencisiydim. Yaz vakti olduğu için il binasında çalışıyordum. Turhan Özlü ise il yöneticisiydi. Daha sonra evleneceği Gülseren de il binasının çalışanlarındandı. Onları hiç bir arada görmedim. Konuşurken de görmemiştim.

Turhan abi; “Biz Gülseren’le evleneceğiz.” dediğinde çok şaşırmıştım. Sonra daha sık görüşür olduk. Üçümüz birlikte çok vakit geçirdik.

Bizimkiler evlenecek ama gidip kızı istemek gerek. Turhan abinin ailesinden kimse İstanbul’da değil. Gülseren’in ise bir büyükannesi var. Büyükanne, torununun istenmesini istiyor. Turhan abi bana; “Hadi gel gidip birlikte kız isteyelim.” dedi.

Nasıl olur diye düşünmeye fırsat olmadan, çiçek ve çikolatamızı alıp Gülseren’i istemeye gittik. “Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle” Gülseren’i Turhan abiye istedim. Daha sonra ailelerin katıldığı, parti binasında yapılan güzel bir düğünle evlendiler. Bana da genç yaşta kız isteme anısı bıraktılar.

O zaman da hep güler yüzlü, iyimser, insanı mücadele konusunda heyecanlandıran, yaşama sevinci katan, yumuşak ama gerektiğinde haykıran sesiyle her an çalışmaya hazırdı.

Turhan Özlü’nün birçok insana olduğu gibi bende de büyük emeği vardır. En başta partili olma bilincinin pekişmesinde, ilk gençlik yıllarımdan itibaren büyük katkısı olmuştur. O ki bir lise öğrencisini kız istemeye götürmüş, ona güvenmiş, onu onurlandırmıştı. Bundan öte ne söylenebilir ki…

Onun azmi, iyimserliği, insan sevgisi, umut veren sesi hep bizimle olacak.

Tahminen, 2015 yılında 49/51 ajansının projesi olan Aydınlıkçılar belgeseli kapsamında Özlü ile Serkan Koç tarafından yapılmış bir söyleşi vardı elimizde. Sonrasında bunu bir kitap halinde yayımlamaya karar verdiğimizde, 24 Ağustos 2024 tarihinde bir araya gelerek aşağıdaki söyleşiyi yaptık.

- Sizi yıllardır tanıyorum. Genel olarak çok çalışkansınız. Sürekli çalışma azmi, isteği var. Sanki yarın sabah gerçekten özlediğiniz dünyayı kuracakmışsınız gibi çalışıyorsunuz?

Elbette çok çalışmamız gerekli. “Hasan Yalçın saati” diyoruz değil mi? Partimizin önderlerinden Hasan Yalçın kritik zamanlarda, “Partinin ışığı sabahlara kadar yanmalı.” derdi.

Bunu biz en başta Başkanımız Doğu Perinçek’ten görüp öğrendik. Aramızda benim için söylediğiniz sıfata en fazla layık olan Doğu Perinçek’tir. Hatta bu konuda kimse ile kıyaslanamaz. Akşamlara kadar ve sabahlara kadar çalışır. Dur durak bilmez, yorulmaz; bayram seyran bilmez, günde 4-5 saat ya uyur ya uyumaz. Çalışkanlıkta hiç kimse Doğu Perinçek ile kıyaslanamaz.

Özlü, Vatan Partisi’ne katılımını şöyle anlattı: Yakın mücadele arkadaşım Hasan Erkılıç ile birlikte bütün bu sürecin tanığı olduk. 1975 sonlarına kadar Vatan Partililerin kurduğu Haliç Halk Birliği Derneği’nde, Haziran 1978’e kadar ise tutuklu olarak Niğde Cezaevi’nde.

DEVRİM ÇALIŞMAKLA OLUR

- Perinçek’le hapis de yattınız. Orada nasıldı?

Silivri Cezaevi’nde de öyleydi. Çalışma ve tadına doyulmaz sohbetler arasında bizi yanında görmek ister ve geç vakitlere kadar uyutmazdı. Arkadaş canlısıdır. Zaman zaman, “Başkan yarın duruşma günü erken kalkacağız.” diye şaka ile karışık hatırlatma yaptığımız da olurdu.

Silivri duvarları bu çalışma ve kararlılık içinde çökertildi. Açık konuşalım ve dürüst olalım; FETÖ’cü Gladyo’yu Silivri duvarlarının içine gömen, Doğu Perinçek ve Vatan Partisi’dir.

- Gerçekten hemen yarın devrim olacakmış gibi yaşıyorsunuz ve insana o duyguyu geçiriyorsunuz. Bu nasıl oluyor?

Evet biz devrimin, sırf insan iradesiyle olmayacağını, çeşitli toplumsal, tarihsel koşullar sonucunda olacağını biliyoruz. Ama aynı zamanda devrimin çalışmakla, önümüze çıkan sorunları çözmekle olacağını da biliyoruz. “Bugünün işini yarına bırakma!” diye bir atasözümüz var. “Demir tavında dövülür!” sözü de zamanla ve yapmakla ilgilidir.

Zamanında çözülmeyen sorunların daha da ağırlaşacağını, hatta telafi edilemez kayıplara neden olabileceğini de unutmayalım.

Biz devrimciler kendimize; “Bugün, bu hafta, bu ay, halk için, vatan için, parti için ne yaptım?” sorusunu sorarız. Çalışmada, başarıda muhasebe ihtiyacının gereğidir bu.

Ama tabi her iş “günübirlik” olmaz. Görevleri önem ve önceliklerine göre sıralayarak kısa, orta ve uzun vadeli planlama yapmalıyız. Belirli bir zaman ve plân içinde çalışıp sonuçlandırmalıyız.

‘KOŞ NİZAMETTİN KOŞ!’

- Peki çalışma ve görev azmi deyince, aklıma geldi. Sizin, Nizamettin Şen’le güzel bir anınız olduğunu biliyorum. Şen, Vatan Partisi üyesiydi ve Kaynak Yayınları’nda çalışıyordu. 9 Mart 2015 tarihinde kaybettik. Onu sevgiyle ve saygıyla analım ve anınızı dinleyelim…

Partinin il başkanıyım ve birkaç saat sonra Fransız Konsolosluğu önünde basın açıklaması yapacağız. Son anda bir haber geliyor, “Polis kimseyi yanaştırmıyor.” diye.

Fazla açıklama yapma zamanımız yok. Bulabildiğiniz en yakındaki insanı derhal oraya göndermemiz gerekti. Nizamettin “koş” deyince koşacak bir arkadaştı. Nizam’ın o civarda olduğunu öğrenince, “Hemen Taksim’e doğru koş!” demişim. Nizamettin de sorgulamadan derhal koşmaya başlamış. O neden koştuğunu bilmeden koşmaya başlamış. Neden koştuğunu da yolda söyledim.

Nizamettin Şen’i genç yaşta, Kaynak Yayınevi’nde görevi başındayken, elinde kitap kolileriyle asansör kazasında kaybettik. Parti şehidimizdir, saygıyla anıyoruz.

Vatan Partililer, her durumda fikrini söyler, öneriler yapar, ama bir karar alındığı zaman ve görevler belirlendiği zaman, artık o görev tartışılmaz yapılır. Böylesi durumlar için “Emir demiri keser!” sözünü kullanırız.

“Partinin il başkanıyım ve birkaç saat sonra Fransız Konsolosluğu önünde basın açıklaması yapacağız. Son anda bir haber geliyor, “Polis kimseyi yanaştırmıyor.” diye. Nizamettin “koş” deyince koşacak bir arkadaştı. Nizam’ın o civarda olduğunu öğrenince, “Hemen Taksim’e doğru koş!” demiştim. Nizamettin de sorgulamadan derhal koşmaya başlamış. Neden koştuğunu bilmeden koşmaya başlamış. Neden koştuğunu da yolda söyledim.”

TÜTÜN İŞÇİSİ ÇOCUK

- Peki biraz başa dönelim şimdi. Devrimci fikirlerle tanışmanız nasıl oldu?

Annem, babam ve yakın aile çevrem son derece çalışkan emekçi insanlardı. Ayrıca hoşgörülü ve çağdaş bir aile. Ablam, köyümüzün lise ve yüksekokulda okuyan ilk kızıydı. Anadolu’nun çoğu illeri gibi Sinop’un da öyle bir özelliği var. Genel olarak Cumhuriyet kültürünü özümsemiş, benimsemiş yörelerdir.

5’inci sınıfa kadar köy ilkokulunda okudum. Ama şubat ve yaz tatillerinde her fırsatta bahçede veya tarlada çalışmalara katılırdım. Tütün işi o yıllarda en başta gelen geçim kapımızdı. Tabi mısır ekme, ekin biçme, harman dövme gibi köyde hiç bitmeyen işler vardır.

Zaman zaman tütün kırma ve dizme imeceleri olurdu. Ekin biçme, mısır kazma gibi işlerde de imece yapılırdı. Düğünlerde, bayramlarda, cenazelerde güçlü bir dayanışma olur, acılar ve sevinçler paylaşılırdı. Anadolu köy kültürünün güzelliklerini aldık. O kültürle ilkokuldan sonra öğretmen okuluna gittim.

- 1978 yılında Halkın Yolu grubundan Aydınlık hareketine katıldınız. Katılmanız nasıl oldu?

Hikâyesi uzun… Başbakan Bülent Ecevit'in CHP-MSP koalisyon hükûmeti, Cumhuriyet'in 50’nci yılı münasebetiyle Mayıs 1974’te genel af yasası çıkardı. İdam cezaları ömür boyu hapse çevrildi. Müebbet cezalar 30 yıla indirildi. 1971 darbesiyle tutuklanıp mahkûm edilen siyasal tutuklu ve hükümlüler, büyük oranda tahliye edildiler.

Doğu Perinçek ve arkadaşları, Temmuz 1974’te af yasasıyla birlikte tahliye olur olmaz yoğun bir siyasi çalışmaya giriştiler. Cezaevinde kaldıkları süre içinde tam bir disiplin ve örgütlülük içinde, gerekli ideolojik, siyasi vb. hazırlıkları yapmışlardı.

Doğu Perinçek, Mart 2014’te Ergenekon tertibini çökertip demir kapılar ardından çıkarken “Kınından çıkmış kılıç gibiyiz!” demişti. Bu kararlılık ve irade aynen 40 yıl öncesinde de vardı.

Kasım 1974’te haftalık “Aydınlık” dergisi, Nisan 1975’te ise haftalık “Halkın Sesi” yayınlanmaya başladı. Doğu Perinçek’in kitapları, peş peşe Aydınlık Yayınları’ndan çıkıyordu. 12 Mart sıkıyönetim mahkemelerindeki savunma ve dilekçelerinden oluşan “Faşizm Halkın Mücadelesini Durduramaz” kitabı, Ocak 1975’te yayınlandı.

“Halkın Sesi” dergisinin Temmuz 1976 tarihli 67’nci sayısında çıkan “Doğru Eylem Nedir?” yazısı ise “1971 Direnişi” üzerine inşa edilen bütün teorileri darmadağın etti. Haziran 1977’de kitap olarak çıkan “Doğru Eylem Nedir?” ilk baskısını 10 bin yaptı. Bir yıl sonra yapılan ikinci baskısı ise 5 bindir!

- Kitapların nasıl bir etkisi oldu?

Temmuz 1976’da “Sosyal Emperyalizme ve Revizyonizme Karşı 1970’te Açılan Mücadele” kitabı, Aralık 1976’da “Sahte TKP’nin Revizyonist Programının Eleştirisi” kitapları, Sovyet revizyonizminin Türkiye solu üzerindeki köleleştirici etkisine büyük darbe vurdu.

Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim üzerine yazılarını anmadan olmaz. “Halkın Sesi” dergisinde dizi olarak yayınlanan yazılar, Kasım 1977’de kitap olarak çıktı. İlk baskısı 10 bindi. Kemalizm’i faşizmle anacak kadar sapıtmış sahte sol çevrelerin maskesi indirildi.

Özlü şöyle diyor: “Biz genç kuşaklar, Atatürk’ü ve Kemalizm’i; yakın tarihimizi Doğu Perinçek’ten öğrendik ve bilimsel sosyalizme daha da yürekten bağlandık.”

GEÇMİŞİ OLMAYANIN GELECEĞİ OLAMAZ

- Bu yayınların gençliğin Atatürk ve Kemalizm’i öğrenmede bir etkisi oldu mu?

Biz genç kuşaklar, Atatürk’ü ve Kemalizm’i; yakın tarihimizi Doğu Perinçek’ten öğrendik ve bilimsel sosyalizme daha da yürekten bağlandık.

Milli tarihimizle ilgili inkârcılık, Türkiye sosyalist hareketinin tarihinde de yaşanıyordu. Doğu Perinçek’in “Geçmişi Olmayanın Geleceği Olamaz” yazısı zihinleri derinden sarstı.

Aydınlıkçıların önderlik ettiği, bu eşi görülmemiş ideolojik ve siyasal aydınlatma hareketinin etkisiyle devrimci, sosyalist grup ve çevrelerde geçmişin muhasebesini yapma hareketi başladı.

En başta gelen konu ise “1971 Direnişi” diye ifade edilen eylem çizgisiydi. “Halkın Yolu”, “Halkın Kurtuluşu” ve “Halkın Birliği” grupları bu süreçte ortaya çıktılar.

THKP-C kökenli Militan Gençlik dergisi etrafından toplanan grup, Doğu Perinçek ve Aydınlık hareketinden en fazla etkilenen çevreydi. İlk sayısı Nisan 1976’da çıkan dergi, Aralık 1976’da “Halkın Yolu” adıyla yayınlanmaya başladı. Artık bu adla anılmaya başladılar.

TÜRKİYE SOSYALİST HAREKETİNDE BİR İLK

Halkın Yolu grubu, Aydınlık’ın yoğun ideolojik-siyasi mücadelesi ile THKP-C çizgisinden koptu. Sosyal-emperyalizm ve Üç Dünya Teorisi gibi temel konularda, Aydınlık rotasına girdi. 1978 yılı sonlarına doğru grubun tamamı Aydınlık hareketine katıldı. Sırf Aydınlık’a karşı barikat olarak oluşturulan “üçlü blok” dağıldı.

“Halkın Yolu” oldukça geniş bir kitleyi etkiliyordu. Bu büyük katılım, Aydınlık hareketi için bir dönüm noktası oldu. Türkiye sosyalist hareketi tarihinde bir ilktir. İstanbul’da ve Anadolu’nun her yerinde binlerce genç devrimci Aydınlık saflarına katıldılar.

Sadece “Halkın Yolu”ndan değil, “Halkın Kurtuluşu” ve “Halkın Birliği” gibi gruplardan da önemli katılımlar oldu. Arkası da geliyordu, ama malum merkezlerden yapılan müdahalelerle süreç engellendi.

AYDINLIKÇILARLA TANIŞMA VE HALİÇ HALK BİRLİĞİ

- Siz Vatan Partililer o zaman genel olarak anılan adlarıyla Aydınlıkçılarla nasıl tanıştınız?

Şimdi ona geliyorum. Yakın mücadele arkadaşım Hasan Erkılıç ile birlikte bütün bu sürecin tanığı olduk. 1975 sonlarına kadar Aydınlıkçıların kurduğu Haliç Halk Birliği Derneği’nde, Haziran 1978’e kadar ise tutuklu olarak Niğde Cezaevi’nde.

Doğu Perinçek önderliğinde Aydınlıkçılar, hapisten çıkar çıkmaz sahaya fırtına gibi çıktılar. Yayın organlarını da ustaca kullanarak, emekçi semtlerinde örnek bir siyasi çalışma başlattılar.

Özlü, Vatan Partisi'nin eylemlerinde hep en öndeydi.

İŞÇİ HAVZASINDA MÜCADELE

Mecidiyeköy, Kasımpaşa, Gaziosmanpaşa ve Eyüp-Alibeyköy’de Halk Birliği Dernekleri kurdular. 12 Mart döneminin karanlığı ardından halk içinde siyasi çalışma için yeni alanlar yarattılar.

“Dar kapıcı” değillerdi. THKP-C davasından üç yılı aşkın hapis yatıp 1974 affı ile tahliye olan Hasan Erkılıç’a ve çevresine ulaşıp kazanmışlardı. Haliç Halk Birliği’nin başkanı yapıldı. Hasan bölgenin emekçi önderlerindendi; ömrü demir çekme ve tuğla fabrikalarında geçmişti.

İşçi-emekçi yatağı Silahtarağa-Alibeyköy-Eyüp havzasında mücadele başlatıldı. Ben de bu süreçte derneğe katıldım ve ardından yönetici oldum.

“Çapalılar” denilen bir arkadaş grubu olarak bizler, emekçi semtlerine gitmek, emekçilerle birleşmek peşinde olduk. 12 Mart darbesinden sonra emekçi semti Gültepe’de Mehmet Akkoç ile bir gecekonduya taşınmamız da bu amaçlaydı. Bakırköy’de bir emlakçıda çalıştım. İnşaat boyacılığı da yaptım.

1974 sonlarında Haliç Halk Birliği’nin kurulduğunu haber aldığımızda, hiç düşünmeden işlerimizi bıraktık, Alibeyköy’de altı ahır olan bir gecekonduya taşındık ve dernek çalışmasına dâhil olduk.

- Nasıl oldu, “Tık tık, biz geldik, sizinle çalışmak istiyoruz” mu dediniz?

Derneğe geldiğimizde, Aydınlıkçılar bizi bugün de sahip olunan olgunlukla karşıladılar. Cüneyt Akalın herhalde, Aydınlıkçı ekibin başındaki isimdi. Aziz Şenel, Satılmış Toran, Yusuf Çelik, Kemal Kaçmaz, Sumru ve Necibe gibi çok sayıda isim vardı. Kaybettiğimiz yiğit devrimciler, Tekirdağlı Ali Doğan’ı ve Erkan Ildız’ı saygı ile anıyorum.

Güya “Halkın Yolu” grubuyla beraber gibiyiz, ama Aydınlıkçıların önderliğinde bir çalışma yürütüyoruz, Haliç Halk Birliği’nde.

Gerçekten 40 yıl önce de çok disiplinli ve birikimli bir ekiptiler. Çünkü partiliydiler ve iyi eğitilmişlerdi. Ceplerinden, çantalarından “Halkın Sesi” dergisi veya yayın eksik olmazdı, her fırsatta açıp okurlardı. Toplu gazete satışına çıkarlar, afişleme yaparlardı.

“Halkın Sesi” dergisi çıkarken yaptıkları afişlemeyi hâlâ konuşuruz. Yolda yürürken birbirimize, habersizce sırtımıza yapıştırdıkları bir afiş var mı diye takılırdık.

Haliç Halk Birliği, kısa sürede bölgede tanınan bir dernek oldu.

- Kavgalar da vardı dediniz...

Halkın ilgisi artıp namı yayıldıkça, Halkın Yolu ve çeşitli adlardaki sol-sosyalist grup ve çevreler derneğe üşüştüler. Tabi geçmiş dönemde yaşanan dar grup rekabetlerini, bozgunculuk ve maceracılığı da derneğe taşıdılar. Böylece dernek içe döndü; çeşitli grupların hâkimiyet mücadelesi alanı oldu.

Aydınlıkçılarla o dernekte çok tartışmalar yaptık; zaman zaman kavgalar oldu, camlar kırıldı, sandalyeler, masalar devrildi. Ama onlardan çok şey öğrendik. Birlikte çok güzel işler de yaptık.

Diğer gruplar birbiriyle kavga etmezdi; hepsinin ortak hedefi Aydınlıkçılardı. Kendi kurdukları dernekte, dışarıdan gelip hüsnü kabul ettikleri çevrelerin hedefi olmuşlardı.

Buna rağmen Aydınlık ekibi her zaman sabırla, özenle ve olgunlukla hareket etti.

-DEVAM EDECEK-

Sonraki Haber