Türk bilim kadınlarının yolculuğuna ışık tuttular

Muazzez İlmiye Çığ Türk Bilim Kadınları Haftası kapsamında yapılan panelde konuşmacılar, Türk bilim kadınlarının hikayelerinden örneklerle, bugünü anlattılar. Atatürk'ün devrimleriyle gelinen sürece ışık tuttular

Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) tarafından düzenlenen “Muazzez İlmiye Çığ Türk Bilim Kadınları Haftası” kapsamında dün “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir, Fendir” konulu çevrim içi panel düzenlendi.

Türkiye’nin en önemli bilim kadınları CKD'nin etkinlikleriyle, bilimin ve bilimselliğin yol göstericiliğinde ülkemizin yüz akı olarak bizlerle buluşuyorlar. Panelde Prof. Melek Dosay Gökdoğan, Prof. Gülümser Heper, Dr. Neval Konuk Halaçoğlu ve Prof. Nermin Abadan Unat konuştular.

Prof. Melek Dosay Gökdoğan, konuşmasında Aydın Sayılı ve Sevim Tekeli'nin hayatlarından örnekler verdi. Gökdoğan şöyle konuştu:

“Bilim tarihinde dünyada ilk doktora tezini yazmak bir Türk aydınına nasip oldu: Aydın Sayılı. Lise bitirme sınavına bizzat Atatürk’ün katıldığı Aydın Sayılı ismindeki genç, sınavda göstermiş olduğu parlak başarıdan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı sınavını da başarıyla geçerek, Harvard Üniversitesi’nde burslu olarak bilim tarihi eğitimi almış, dünyada ilk bilim tarihi doktora derecesini aldıktan sonra ülkemizde bu disiplini akademide kurmuştur.

“1983 yılında Aydın Sayılı emekli olunca, Sevim Tekeli Felsefe Bölümü ve Bilim Tarihi Anabilim Dalı Başkanı oldu. 1993 yılında yaş haddinden emekli oluncaya kadar Felsefe Bölümü başkanlığını sürdürdü. Sevim Tekeli’nin bilim tarihi çalışmaları, astronomi tarihi araştırmaları ve diğer bilim tarihi araştırmaları olarak iki kısma ayrılabilir.

İKİ TEMEL SEBEP

“Türkiye’de bilim tarihi araştırmalarının yapılması, bugün bile oldukça güçtür ve bunun en temel iki sebebi, Ortaçağ bilim dillerinden birini -ki bizim için öncelikle Arapça ve sonra Eski Türkçedir- bilimsel metinleri tercüme ve tahlil edecek ölçüde öğrenmek. İkincisi ise dönemin bilimini veya bu bilimi güden bilimsel kuramları çok iyi öğrenmektir. Mesela, bir astronomi tarihçisinin, Batlamyus’un el-Mecistî’sinin içeriğini Arapçasından anlayacak kadar lisan ve bilim içeriğiyle donanmış olması gerekir. Bu ise takdir edersiniz ki ülkemizin koşulları altında oldukça güç bir iştir. Bu güçlüğü bilen ve hatta bizzat bunların sıkıntılarını derinden yaşamış olan Tekeli, öğrencilerini mecburen 'usta-çırak ilişkisi' içinde yetiştirmiş ve eski bilimsel metinlerin satır satır ve hatta kelime kelime yeniden kurgulanmasında, Türkçeye çevrilmesinde, anlaşılmasında ve değerlendirilmesinde öğrencilerini asla yalnız bırakmamıştır.

TEKELİ VE SAYILI'NIN ÇİZGİSİ

“Sayılı ve Tekeli, öğrencileri ile yapmış oldukları özel sohbetlerde ve derslerde, yeri geldikçe bu görevlerimizi hatırlatmış ve dolayısıyla bizlerde evrensel ve ulusal değerlerden oluşan dengeli bir sorumluluk bilincinin uyanmasını sağlamışlardır. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ndeki bilim tarihi araştırmaları, Atatürk’ün belirlediği ve iki üstadımız Aydın Sayılı ve Sevim Tekeli’nin bilim tarihine uyguladığı bu çizgi üzerinde sürdürülmeye devam etmektedir ve edecektir.”

ANADOLUDA KADININ KÖKENİ

Prof. Gülümser Heper ise şunları kaydetti:

“Bilimin işi, bilmektir. Bilimin işi, bilgiyi üretmektir. Bilim, doğal dünyaya yönelik anlayışımızı ve açıklamalarımızı geliştirme amacıyla icra ettiğimiz entelektüel bir uğraştır. Bilim, sorduğu sorularla, etik ve sosyal konularda ortaya çıkardığı gerçeklerle, insan ilişkilerine ve topluma doğrudan yön verebilen güçlü bir araçtır. Bilim; karar verme, politika yapma ve problem çözme süreçlerimizde bize yol gösterici olabilecek en güçlü ve isabetli ışıktır. Bilimde otoriter görüşlere, tepeden inme iddialara, veriye dayanmayan argümanlara yer yoktur. Bilimle uğraşmak insan ideasıdır ve bu ideanın içinde cinsiyet yoktur. Ancak temel bilgilere ulaşmadan yapılan bir yolculuk, bilim üretmede zaman kaybıdır. İşte tam bu nedenle temel bilgilerin verildiği bir eğitim, bilgi temelli toplumların bilgiyi geliştirme modeli olmalıdır. Zira bilim ayrıntıda gizlidir, ayrıntıyı keşfetmek için doğru temel bilgi verilmesi zorunluluktur. Bir sınıfı temel bilgilerin verildiği eğitimden uzaklaştırmak o grubun tasfiyesi demektir ki bu insanlığa ve doğaya ihanettir. Doğayı algılamak için çıkılan yol yani bilim ihaneti kaldırmaz ve elbette bilim üretilemez. Toplumsal cinsiyet algısı, kadınların profesyonel gelişiminin ve bilimin önünde büyük bir engel olarak duruyor. Biz Türk kadınları bunu tarihsel bir gerçeğimiz olarak düşünüyor ve kabul ediyoruz. İşte bu noktada sosyal olguların altında eziliyor, bireysel yolculuğumuzda engelleniyoruz. Fakat bunlar doğru mudur? Tarihimizde kadının bilgiye ulaşımını, dolayısıyla bilgi aracılığıyla üretime ve sosyal hayata katılımını ve elbette bu vasıtalarla yönetici konumunu tartışmak zorundayız. Anadolu’da kadının eğitim modellerini, mesleki eğitiminin tarihsel kökenlerini bilmek, kadın hareketlerinin günümüzdeki durumunu açıklamak için önemli.”

Heper, “Kadın hareketlerini tarihsel zeminine indiğimizde İslam öncesi Türk devletleri, Başta Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve cumhuriyet dönemini ayrı başlıklar altında değerlendirmek zorundayız” diyerek şu dört başlıkta kapsamlı açıklamalarda bulundu: İslam öncesi Türk Kadını dönemi, İslam’la birlikte Anadolu Selçuklu dönemi, Osmanlı dönemi, Cumhuriyet Dönemi.

SIRTINDA CEPHANE TAŞIYAN KADINLAR

Dr. Neval Konuk Halaçoğlu, “Atatürk Devrimlerinin Kadınlarımızın Bilim Alanında İlerlemesindeki Rolü” başlıklı sunumunda şunları kaydetti:

“Milli Mücadele yıllarında ve öncesinde Balkan Savaşları sonrası hayata tek başına tutunmada, Türk kadını dünyada eşi görülmemiş kahramanlık destanları yazdırmıştır. Kurtuluş Savaşı boyunca cephede savaşan, cephe gerisinde -çocuklarını yalnız bırakıp -sırtında cephane taşıyan, yemek yapmanın yanı sıra Türk kadınının memleketin kurtuluşu yolunda mitinglere katılmak, dernekler kurmak ve yabancı devletlerin dikkatlerini çekici bildiriler yayınlamak suretiyle de pek çok siyasi hareketleri mevcuttur. Böylece siyasi hayata fiilen katılan hanımlar, İstanbul'da erkeklerle beraber okuma eylemini başlatmışlardır. Bu hareketle kadınların eğitim olanakları arttırılmış oldu. Atatürk Kurtuluş Savaşında yüksek fedakarlık gösteren Türk kadınına temel hak ve görevlerini tekrar kazandırmıştır.

“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez... Belki erkeklerimiz memleketi istila edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim”

CESARET HAYRAN BIRAKTI

“Türk kadınına eşit haklar tanıyan yasalar arka arkaya kabul edilirken, gösterilen cesaret ve uygulamadaki çabukluk bütün dünya kadınlarını şaşırtmıştır. Atatürk büyük komutan ve yetkin bir siyasal lider olmasının yanında, kadın hakları alanında da ileri ve inkılapçı olmasıyla tanınır. Atatürk'ten başka hiçbir ülkede hiçbir siyasal lider kadınlarla erkeklere eşit olarak sosyal ve siyasal haklar sağlamak için bu kadar uğraş vermemiştir. Atatürk, kadın hakları statüsü konusunu sadece milli bir mesele olarak görmemiştir. Cumhuriyetin kurulmasından sonra onu süratle milletlerarası alana götüren ilk insandır.

KADININ ÜRETKENLİĞİ

“Günümüzde, dünya ülkelerinde gelişmişlik düzeyi, o toplumlarda kadının eğitilmesiyle ölçülmektedir. Atatürk eğitimin önemini, çağdaşlaşma zorunluluğumuzun temel ihtiyacı olarak görmüştür. Hızla kalkınan bir ülke olarak Türkiye, gelecek dönemde kadın eğitimine daha fazla önem vererek, bu eğitimi çeşitlendirmek, yaygınlaştırmak ve niteliğini arttırmak zorundadırlar. Kadınların genel, mesleki ve teknik eğitimine verilen önem, onların aile içindeki konumlarından, çalışma hayatına daha fazla girmelerine, teknoloji kullanımından, teknoloji üretimine ve siyasal hayata katılımlarına kadar çok çeşitli alanda daha etkili olmalarını sağlamıştır. Bu katılımın artması, toplum refahını daha ileriye götürücü bir ortam hazırlamakta ve kadın gücü üretkenliği bu sayede toplumun çağdaş düzeye ulaşmasında etkin bir rol oynamıştır.”

Sonraki Haber