Türk devriminde iki çizgi
Üç gün önce Sayın Sinan Meydan’ın yazdığı bir yazı üzerinden sosyal medyada tartışma yaşandı. Meydan’ın Kanun-i Esasi yergisi ve Tanzimat övgüsü, Türk devrimi içerisindeki iki çizgiyi ortaya koyar niteliktedir. Bu tartışma, salt bir tarih tartışması değil, günümüzdeki saflaşmaya da ışık tutacak bir tartışmadır. Türk devriminin köklerini doğru kavramazsak bugünü yorumlayamayız.
Tanzimatçılık ve Jön Türk devrimciliği iki karşıt çizgidir. Yeni Osmanlılar Cemiyeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Cumhuriyet Halk Fırkası Tanzimat’a karşı mücadele ederek Türk devrimini yaratmıştır.
Kendisini Kemalist olarak adlandıran pek çok tarihçimiz öze eğilmeden biçimsel temelde yaklaşarak Türk çağdaşlaşmasını yorumlamıştır. Bu yaklaşım, Türkiye’nin çaresini kendi içinde aramayı değil, Batıdan medet ummayı doğurmaktadır. Tanzimat ve Kanun-i Esasi’yi dünden bugüne irdeleyeceğiz.
Sinan Meydan’ın Karşı Çıktığımız Tezleri
Yorumsuz şekilde aynen alıntılıyoruz:
a) “Osmanlı’da 7 Ekim 1808’de II. Mahmut ile ayanlar arasında Sened-i İttifak yapıldı. Bununla ilk kez padişah -kağıt üzerinde de kalsa- yetkilerini paylaştı.”1
b) “1839 Tanzimat Fermanı’yla, yürütmenin başı Padişah Abdülmecit, mutlak gücünü sınırlandırmak zorunda kaldı.”2
c) “1876 Kanunı Esasi’si, özü itibarıyla Osmanlı’da 1808’den beri devam eden padişahın iradesini sınırlandırma sürecine aykırıydı.”3
d) “Aslında Kanunı Esasi gerçek bir anayasa olmaktan uzaktı. Bu anayasa her şeyden önce ‘halk iradesine’ dayanmıyordu.”4
e) “1876 Kanunu Esasi, ruhu itibarıyla ‘sahte’ bir anayasaydı.”5
f) “Abdülhamit’ten İttihat ve Terakki’ye Osmanlı’yı yönetenler, anayasaya uymak yerine hep anayasayı kendilerine uydurmaya çalıştılar.”6
SENED-İ İTTİFAK VE TANZİMAT'IN NİTELİĞİ
Bazılarının Magna Carta’ya benzettiği Sened-i İttifak, Meydan’ın bahsettiği gibi padişah yetkisini sınırlandırmaktan ziyade, merkezi otoriteyi temelinden sarsan bir metindi.7 Bu metnin tartışılması sürecinde, dönemin padişahı II. Mahmut bir taraf dahi değildi. Sadece onay makamı padişaha aitti. Sened-i İttifak, Osmanlı’daki ayanların başta Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa olmak üzere kendi statülerini garanti altına alma girişimiydi. Doğan Avcıoğlu’nun “utanç belgesi” olarak değerlendirdiği metin, halk iradesini yansıtmaktan uzak ve özü itibarıyla gericidir.8
Tanzimat ise Kemalist Devrimin kireçlenmeye başladığı 1945’ten bu yana Atatürkçülerin büyük çoğunluğu tarafından sahiplenen bir ferman olmuştur. Tanzimat sevdasının, devrimin öncü kuvveti CHP içindeki teslimiyetçi çizginin kuvvetlendiği bir döneme denk gelmesi tesadüf değildir. O çizgi sonradan Demokrat Parti olarak doğmuştur.
Adı üzerinde “ferman” olan bu metin, anayasa özelliğinde değildir. Dönemine isim veren Tanzimat, öncesi ve sonrası ele alınmadan değerlendirilemez. 1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi, bir yıl sonraki Tanzimat Fermanı’nı hazırlamıştır. Tarih kitaplarımızda yer alan “Tanzimat dayatma değildir” iddiası, koca bir yanlıştan ibarettir. Osmanlı ekonomisini çökerten 1838 Sözleşmesi’nin uygulanması için bir sopaya ihtiyaç vardı. İşte o sopa, Tanzimat’ın ta kendisidir. Namık Kemal, İngiliz Ticaret Sözleşmesi’yle alakalı yazdığı yazılardan birinde şunları vurgulamıştır:
“Bununla beraber biz ziraatte olduğu gibi sanatta dahi vaktiyle kendi yağımızla kavrulurduk, hemen her ihtiyacımızı ifa edecek destgâhlarımız (tezgâhlarımız) vardı. Yirmi, otuz senede onların hemen cümlesi mahvoldu. Bunun sebebi de hiç şüphe yok ki mâhut muâhedât (İngiliz Ticaret Sözleşmesi) ile Avrupalılara verilen hürriyet-i ticarettir.”9
Batıya tam teslimiyetin yolu, ekonomik sömürüye alan açmanın yanı sıra siyasal, hukuki ve toplumsal alanda değişiklik yapmaktan geçiyordu. Öve öve bitirilemeyen Tanzimat, Osmanlı’nın neredeyse kukla devlet konumuna gelmesine sebebiyet vermiştir.
Özetle, 1808’den 1876’ya kadar padişah iradesinin yanında yükselen bir milli irade yoktu. Padişahın karşısında yükselen irade, feodal beylerin merkezi sisteme kafa tutuşu ve yabancı devlet büyükelçiliklerinin Osmanlı Devleti’ni yönetmesiydi. Devletin merkezi otoritesi kaybolmuşken padişah iradesini tartışmak anlamsızdır.
TANZİMAT TESLİMİYETİN, KANUN-İ ESASİ EGEMENLİĞİN ÜRÜNÜDÜR
Tanzimat, Osmanlı’da yepyeni bir dönemi beraberinde getiriyordu. Devletin merkezi artık yabancı devlet büyükelçilikleriydi. İngiliz Büyükelçi Lord Stratford Canning’in de ifade ettiği üzere, Tanzimat İngiliz siyasetlerinin eseriydi.10 Sadece fermanda yazılanlara odaklanarak Tanzimat’ta “can, mal, namus güvenliği” veya “mülkiyet güvencesi” maddelerini değerlendirirsek aldanırız. Görünenle gerçek bir değildir.
1839 sonrası devlet bürokrasisinin yönetimini kendi aralarında pay eden Mustafa Reşit, Âli ve Fuad Paşalar İngiliz ve Fransa’ya kapılanmaktaydılar. 1876 devrimine doğru Rus Çarlığına yakınlığından ötürü Nedimof lakabı takılan Mahmut Nedim Paşa sadrazamlık makamına getirilecektir. Tanzimat; “vatan”, “millet” ve “hürriyet” kavramlarını savunanların sürgünle veya ölümle cezalandırıldığı bir dönemdir.
Tanzimat’ın üç paşasına karşılık, üç vatan ve hürriyet mücadelecisi Namık Kemal, Ziya Bey ve Ali Suavi kıyasıya mücadele etmişlerdir. Tarihimizdeki ilk devrimci örgüt olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti, bu üç genç ismin önderliğinde kurulmuştu. Amaç açık ve netti: Meşrutiyet ve Kanun-i Esasi’yi ilan ettirmek. İşte Türk devriminin kökleri buradan filiz vermiştir.
Kanun-i Esasi, Jön Türk hareketinin esasıdır. İstibdada karşı bayrak olmuştur. Fedailer tarihine adını yazdıran her vatansever ve devrimci bu anayasayı yürürlüğe koymak için Cumhuriyete kadar kelle koltukta mücadele vermiştir. Kanun-i Esasi’ye bağlılık Türk devrimini kavrama meselesidir.
Kurtuluş Savaşı’nın önderi Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nde 1 Aralık 1921 günü yapılan oturumda Tanzimat’a ilişkin şunları söylemiştir:
“…Sultan Abdülmecit zamanında belki Reşit Paşaların tasvibiyle, daha doğrusu memleket içerisinde isyan ocağını körüklemekte olan gayrimüslim unsurları memnun etmek zaruretinden, bunların memnuniyetini iltizam eden Avrupa‘nın ve garbın karşısında bir şey yapmak lâzım geldi. Gülhane Hattı Hümâyunu meydana çıktı. Bu Gülhane Hattı Hümâyunu Devleti Aliye-i Osmaniye‘ye uygulaması itibariyle gerçekten iyileştirme denecek derecede bir sonuç vermedi.”11
Tanzimat yıkım demekti, Kemalizmin atası değildi. Tanzimat Batıya teslimiyet politikasıyken, Kemalizm mandacılığa karşı tam bağımsız Türkiye programıdır.
ANAYASALI ABDÜLHAMİT OLMAZ!
Abdülhamit’in anayasası yoktu, olamaz da. Atatürk’ü nasıl Cumhuriyet olmadan düşünemezsek, Abdülhamit’i de anayasayla birlikte anamayız. Abdülhamit Tanzimatçıydı. Hem Kanun-i Esasi hem de Abdülhamit aynı anda eleştirilemez. Kanun-i Esasi, istibdada karşı mücadele eden Namık Kemal, Ziya Bey ve Süleyman Paşaların eseriydi, devrimle yazılmıştı.
Baskıcı bir Tanzimatçı olan Sultan Abdülaziz devrildi ve ilk anayasamıza böylece kavuştuk. Abdülhamit, Kanun-i Esasi’yi ilan etme zorunluluğuyla padişah oldu. Başlı başına ilk anayasamızı hazırlayan olaylar, padişah iradesinin kısıtlandığını gözler önüne seriyor.
Kanun-i Esasi’ye “sahte anayasa” diyerek 1921 Anayasası savunuculuğu yapmak Namık Kemal ve Atatürk’ü karşı karşıya düşürmektir. Atatürk, Namık Kemallerin bayrağını yükseklere çekerek millet egemenliğini sağlam temellere oturttu. Atatürk’ün “hislerimin babası” dediği, Osmanlıcı, kadın özgürlüğüne düşman, millet egemenliğinden kaygı duyan Namık Kemal’di. Atatürk bunları bilmiyor muydu? Buradan bir sonuca çıkmamız gerekiyor.
BİLİMSEL BAKIŞ AÇISININ ÖĞRETTİKLERİ
1) Her olay ve kişi kendi çağı içerisinde yorumlanır. 2021’de Türkiye’de imparatorluk kuramazken, 1071’de Anadolu’da cumhuriyeti ilan edemezsiniz. Halk iradesini veya laikliği ilk anayasamızda bulamasanız da o ilerici bir metindir. Ardıllarına zemin hazırlamıştır. Büyük şair Nazım Hikmet, tarihin akışını bir şiirinde çok iyi anlatmıştır: “Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim.”
2) Lavoisier’in “Hiçbir şey yoktan var olmaz, varken de yok olmaz.” kanunu materyalist bakış açısının özeti niteliğindedir. Atatürk canını ortaya koyan ilk devrimci değildi, son da olmayacak. Tarihi Atatürk’ten başlatan anlayışlar, yanlışlanmaya mahkûmdur. Türk devrim tarihini bir bütün olarak sahiplenmek zorundayız.
3) Bütün anayasa yapan iktidarları bir tutamazsınız. Anayasalar, döneminin programını yansıtır. 1876, 1908, 1921, 1924 ve 1961 Anayasaları aynı koldan ilerlemiş, Türk milletine sırtını dayamış ve zorbalıkları ortadan kaldırmıştır.
TARİHİ DOĞRU KAVRAMAK
Tanzimat ya da teslimiyet politikası; Abdülaziz, Abdülhamit, Prens Sabahattin, Hürriyet ve İtilaf Fırkası, Kurtuluş Savaşı’ndaki İkinci Grup ve Demokrat Parti’nin yer aldığı kol üzerinden hayat buldu. Sayın Sinan Meydan gibi tarihçilerimiz yığınakta hataya düşerek Sened-i İttifak ve Tanzimat destekçiliğinde ve Kanun-i Esasi karşıtlığında teslimiyet çizgisiyle buluşmaktadır.
Atatürk’e ve onun hayatı boyunca verdiği mücadeleye en büyük zararı Batı merkezli tarih anlayışı vermektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bütün ümidim gençliktedir” dediği Türk gençliği olarak sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Türk devriminin köklerine ilişkin var olan tarih tahrifatına karşı koymak için bu yazı yazılmıştır. 150 yıllık büyük birikimimizi bilgiler ve belgeler ışığında daha fazla öğrenmek ve yazmak boynumuzun borcudur.
Dipnotlar:
1) Meydan, “210 Yıllık Birikimi Yok Saymak 142 Yıl Geriye Dönmek”, Sözcü, 16 Temmuz 2018.
2) Meydan, “210 Yıllık Birikimi Yok Saymak 142 Yıl Geriye Dönmek”, Sözcü, 16 Temmuz 2018.
3) Meydan, “210 Yıllık Birikimi Yok Saymak 142 Yıl Geriye Dönmek”, Sözcü, 16 Temmuz 2018.
4) Meydan, “Şahsım Anayasasının Tarihi”, Sözcü, 22 Şubat 2021.
5) Meydan, “Cumhuriyetimizin Temel Taşı: Anayasalar”, Sözcü, 19 Ekim 2020.
6) Meydan, “Şahsım Anayasasının Tarihi”, Sözcü, 22 Şubat 2021.
7) Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000, s. 3-12.
8) Türkiye’nin Düzeni, Doğan Avcıoğlu, Kırmızı Kedi Yayınevi, Nisan 2015, İstanbul, s. 48.
9) Yay. Haz. : Alp Eren Topal, Sürgünde Muhalefet: Namık Kemal’in Hürriyet Gazetesi 1. Cilt, Vakıfbank Kültür Yayınları, İstanbul, Haziran 2019, 1. Baskı, S. 89.
10) Avcıoğlu, a.g.e. , S. 83.
11) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, 2006, 110.