‘Türk gibi atan bir kalbim var’

Kariyerinin bir bölümünü orkestra ve koro şefi olarak İstanbul ve Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde geçiren Markus Baisch ile keyifli bir söyleşi yaptık

  • Orkestra ve koro şefi olarak çalışıyorsunuz. Kariyerinizin bir bölümünü de Türkiye’de geçirdiniz. Okuyucularımızın bilmesi açısından bu röportajı sizinle Türkçe yapıyoruz. Kendinizden biraz bahseder misininiz? Markus Baisch kimdir, nerede doğdu, hangi bölümden mezun oldu ve neler yapıyor?

Ben de hem ilginiz hem de böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Müzisyenim. Freiburg’ta müzik eğitimi aldım. Orkestra şefliği üzerine yüksek lisans yaptım. Koro ve orkestra şefi olarak Almanya’da birçok Devlet Opera ve Balesi’nde ve altı yıl kadar da önce İstanbul, daha sonra Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde çalıştım. Stuttgart’ta doğdum. Almanya için oldukça büyük sayılabilecek bir ailem var. Beş çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuyum. Küçükken tüm aile bir arabaya doluşur, tatile giderdik. Hatta komşularımız bizi görünce “Türk komşularımız yine tatile gidiyor.” diyerek espri yaparlardı. Aslında çocukluğumdan beri Türk gibi atan bir kalbim var. Özellikle aile kavramı benim için çok önemli, bu da benim birçok Türk ile benzer özelliklerimdendir.

  • Aile birliği Türkler için çok önemlidir... Peki, müziğe olan ilginiz ne zaman başladı?

Aslında müziğe olan ilgim ve sevgim çok küçük yaşlarda başladı. Kız kardeşlerim piyano çalıyordu, ben de öğrenmek istedim. Altı yaşında piyano çalmaya ve aynı zamanda çok tanınmış bir çocuk korosunda şarkı söylemeye başladım.

  • Almanya’da uzun yıllar devlet opera ve tiyatrolarında çalıştıktan sonra kariyerinize Türkiye’de devam etme kararı aldınız. Türkiye’de çalışma fikri nasıl doğdu?

Sizinle konuştukça o günleri hatırlıyorum ve Türkiye’yi çok özlediğimi fark ettim… 2005 yılıydı, bir gün telefonum çaldı ve ekranda +90 alan kodunu gördüm. Şaşırdım ve nereden arandığımı da anlayamadım. Telefonu açtım. İtalyan bir meslektaşım beni İstanbul’dan arıyordu. Kendisi İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde Genel Müzik Direktörü olarak çalışıyordu. Bana, “Benimle çalışmak ister misin?” diye sordu. Hemen İstanbul’a uçak biletimi aldım, karar vermeden önce çalışacağım yerin nasıl bir yer olduğunu görmek istedim ve İstanbul’a âşık oldum. Önce İstanbul ve sonrasında Samsun’da olmak üzere altı yıl Türkiye’de yaşadım.

  • Türkiye’de yaşama kararınıza aileniz nasıl yaklaştı? İlk zamanlar çok zorlandınız mı, nasıl geçti?

Annem ve babam 90 yaşın üzerindeler. Kendi jenerasyonları açısından aslında oldukça ileri görüşlüler. Türkiye’de çalışmaya karar verdiğimi anlattığımda, ailem kararıma çok sıcak bakmadı. Özellikle annem terör olaylarından dolayı oldukça endişeliydi. Aslında İstanbul’un, Londra ya da Madrid’den daha tehlikeli olmadığını anlatmaya çalışsam da pek ikna edemedim. Almanya’daki basının bilinçli ya da bilinçsiz olarak Türkiye hakkında yaptıkları kaos haberleri, ailemi de endişelendirmişti. İlk geldiğim günlerde Taksim’de bir otelde kalıyordum ve güneş batımında çok güçlü bir patlama sesi duydum. Annemin söyledikleri aklıma geldi (gülümsüyor). Televizyonu açtım, gazeteleri taradım ama patlamanın nerede olduğu konusunda hiçbir habere ulaşamadım. Ertesi gün operadaki arkadaşlara anlattım. Çok güldüler. Ramazan ayı olduğu için top atıldığını anlattılar.

İlk kaldığım ev de çok enteresandır. Uygun, eşyalı, işime yakın bir ev arıyordum. Çok otantik bir yerde ev buldum. Ev temizlenmemişti. Buzdolabında küflenmiş eşyalar vardı. Ama yine de çok sevmiştim evi, sokağı. Otantik bir sokaktaydı. Kış ayıydı, kalorifer çalışmıyordu. Isınmak için Taksim’de bir bardak çayla tüm günü aynı kafede geçirmeye başladım. Yaşadığım yer Tarlabaşı’ymış. Operada orada kaldığımı duyanlar çok şaşırdılar, hemen ev arayışına girdiler. Meşhur Arif Paşa apartmanında iki haftalık kalabileceğim bir ev buldular. Sonrasında iki haftadan üç yıla yayılan güzel bir ev arkadaşlığım oldu.

‘TÜRKLER ÇOK PRATİK VE HIZLI’

  • İstanbul ve Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde orkestra ve koro şefi olarak çalıştığınız o dönemi biraz anlatır mısınız? Türkiye’deki opera ve müzikalleri nasıl buluyorsunuz?

Açıkçası Türkiye’ye ilk gelişimdi ve Türkiye’deki operalar nasıl, hangi seviyede çalıyorlar, söylüyorlar, repertuvarları nasıl, bilmiyordum. Karşılaştığım sanat seviyesi çok yüksekti. Orkestra müzisyenleri, sanatçıları, korolar, hepsi çok çok iyi.

Samsun Devlet Opera ve Balesi’ni 2008 yılında kurduk. Mozart’ın meşhur “Saraydan Kız Kaçırma” eserini de böylelikle ilk kez Samsun’da sahnelemiş olduk. Samsun halkının ilgisi büyüktü, operamız çok kısa sürede Samsun’un vazgeçilmez bir parçası oldu. Ayrıca Samsun operasıyla birlikte turneye çıktık. Ordu, Rize, Artvin, Kars, Van ve Iğdır’da gösterilerimiz oldu. Almanlar genelde İstanbul, Antalya, Marmaris’i biliyordur ama sanırım çok az Alman Türkiye’nin her köşesinin kendine özgü rengi ve güzelliği olduğunu biliyordur.

  • Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma” operası benim de çok sevdiğim, aynı zamanda Wiesbaden Devlet Tiyatrosu’nda oynadığım ilk oyunlardan. Gösterimler sırasında unutamadığınız bir anınız oldu mu? Okurlarımızla paylaşır mısınız?

Çok güzel anılarım oldu Türkiye’de. Bir keresinde İstanbul’da Mozart’ın sevilen eseri “Sihirli Flüt”ün gösterimi sırasında elektrik birkaç kez kesildi. Orkestrayı karanlıkta yönetmeye çalışıyordum. Orkestra beni göremiyor ve ezberinden çalıyordu. Birden herkes cep telefonunu çıkarıp bize ışık tutmaya başladı. Bir seyirci hemen arkama geçip ufak bir fenerle notalarımı aydınlatıyordu. İzleyiciler sorunu çok hızlı ve pratik bir şekilde çözdü. Biz, Almanlar çok detaycı olduğumuz için bazen beklenmedik olaylara karşı hızlı ve esnek tepkiler veremiyoruz. Özellikle Kovid-19 sürecinde çok zorlanıldı. Keşke hem Alman tiyatrolarında hem de Alman siyasetinde daha pratik ve çözümcü yaklaşımlar görebilsek.

‘TÜRKİYE’Yİ ÖZLÜYORUM’

  • Almanya’ya döndükten sonra neler yaptınız?

Mesleğimi icra etmeye devam ettim. Önce Darmstadt, sonra Neustrelitz ve Wuppertal operalarında çalıştım. Türkiye’deki anılarımı bir kitapta toparladım, evlendim, baba oldum. Bunun dışında gönüllü olarak çalıştığım bir vakıf kurdum, Gana’da zor şartlar altında yaşayan çocuklara enstrüman çalmayı ve şarkı söylemeyi öğretiyoruz.

  • Almanya’da sanat yapmak kolay mı? Bir opera sanatçısının ya da orkestra çalışanının yaşadığı zorluklar var mıdır?

Almanya ve Türkiye’deki çalışma sistemleri çok farklı. Türkiye’de genç yaşta bir müzisyen kadrolu olabiliyor. Almanya’da koro ve orkestra çalışanlarının iş konusunda daha çok güvencesi varken, aynı şey solistler için maalesef geçerli değil. Solistlerin iş sözleşmeleri genelde yıllık yenileniyor. Almanya’da işten çıkarmadan evvel çalışanın genelde üç kez uyarı alması gerekiyor. Bu nedenle normal şartlarda işçiyi işten çıkarmak zorken, opera ve tiyatrolarda durum farklı. Örneğin, yönetim değişmişse hiçbir gerekçe gösterilmeden istenilen solist işten çıkartılabiliyor.

  • Çok başarılı bir kariyeriniz var. Gençlere örnek olması açısından soruyorum bu soruyu, başarı için geliştirdiğiniz bir formülünüz var mı?

Zor bir soru. Bence hayatımızda önemli olan şey, mutlu olmamız. Mutlu olduğunuz şeyi yaptığınızda başarı zaten geliyor. Müzikle ilgilenmek, sanatımı geliştirmek beni mutlu ediyor. Çevremde işinden dolayı sürekli şikâyet eden insanlar görüyorum, oysa değişim için insanın her zaman bir fırsatı olduğunu düşünüyorum. Yaşadığım şehirde ya da çalıştığım operalarda kendimi herhangi bir nedenden dolayı mutsuz hissetmiş veya işimde ilerleyemediğimi düşünmüşsem, işimi mutlaka değiştirmişimdir. Örneğin, başka bir şehre taşınmışımdır. Uzun vadede bu durum yorucu olabilir ama mutsuz olup sanatıma duyduğum aşkı kaybetmekten daha iyidir. Bununla ilgili bir anekdotum var. Bir gün çok yorgun işten geliyordum ve bu defa ben söyleniyordum. Binamızın çalışanı, “Nasılsın?” diye sorunca, “Çok yorgunum, işler çok yoğun.” dedim. O da bana “Şükredin, en azından bir işiniz var.” dedi. Çok haklıydı.

  • Türkiye’de tekrar yaşamayı düşünür müydünüz?

Türkiye’yi Almanya’ya döndükten sonra hep çok özledim ve her zaman özleyeceğim. İyi bir teklif gelir ve ailem için de şartlar uygun olursa, hemen Türkiye’ye dönerim.

Sonraki Haber