Türk milliyetçiliğinin canevi Asya’dadır

Türk milliyetçiliğinin 1920’lerin başında Asya uygarlığında nefes aldığını görüyoruz. Türk milliyetçiliği bugün de bütün Asya milletlerinin bağımsızlık ve Atlantik sisteminin prangalarından tümüyle kurtulma mücadelesinde vücutlaşıyor.

Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) ayrı ve yıldızlı bir parantez açmamız gerekiyor. TDT, Türk milliyetçiliğinin Asya uygarlığında gelişmesi noktasında önemli bir yer tutuyor.

İçine girdiğimiz sürecin belirleyici olgusu ve dinamosu, Türk milliyetçiliğinin programıdır. Çünkü Türk milliyetçiliği Namık Kemallerden Yusuf Akçuralara, Ziya Gökalplerden Talat, Enver, Cemal ve Mustafa Kemal Paşalara kadar Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin içinde doğmuş ve yeşermiştir. Bu programın olgunlaşıp derinlere kök salması ise 20. yüzyılda Asya Çağı'nın başlamasıyla olmuştur.

Bugün de Türkiye’nin bağımsızlığı Asya Çağı içinde gelişen Türk milliyetçiliği programıyla mümkündür. Teori Dergisi olarak biz de haziran ayında, gündeme yön verecek bir Türk milliyetçiliği sayısıyla konuya mercek tuttuk. Girişi fazla uzatmadan mercekte görünenleri anlatalım.

ASYAÎ BİR MİLLET VE DEVLETİZ

“Biz Türkiyalılar,

Asyai bir milletiz,

Asyai bir devletiz.”

Mustafa Kemal Atatürk, 2 Mart 1922.

Bu sözün söylendiği sırada Sovyet komutanları Atatürk’le birlikte cephelerde geziyordu. Yine bu sözden 6 yıl sonra Taksim’in ortasına diktiğimiz anıtta, en kritik dönem olan 1922-1923 yıllarında Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçiliği görevinde bulunan Aralov, Atatürk’ün hemen arkasında yerini almıştı. Batı emperyalistlerinin canına okuyan Atatürk, Lenin’e yazdığı mektuplara “Aziz Başkanım” diyerek başlıyordu.

1915’te Çanakkale’de kazandığımız zafer Türk ve Rus milletlerinin kader birliğini oluşturmuştu. 18 Mart 1915 Zaferi dört büyük düşmanımızdan biri olan Çarlık Rusya’sının yıkılmasına ve ileride Türkiye’nin devrimci hükümetini ilk tanıyan ülkelerden biri olacak Sovyetler Birliği’nin kurulmasına neden olmuştu.

Aynı dönemde Atatürk, Halep’teki Arap Milli Teşkilatı Riyaseti’ne gönderdiği mektupta Türkiye, Suriye ve Irak’ın bağımsızlıklarını kurtaracak bir konfederasyon modeli öneriyordu. Koşullar bu parlak konfederasyon fikrine izin vermemişti fakat 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştı. Atatürk, mazlum milletler olarak tanımladığı şarkı (Doğu) birleştiriyordu.

GERİCİ AVRUPA İLERİCİ ASYA

Doğu’nun iki büyük devrimcisi Atatürk ve Lenin, 20. yüzyıl devrim teorisini sanki tek ağızdan çıkmışçasına denklemleştiriyorlardı. Lenin, hafızımıza kazınan “Gerici Avrupa İlerici Asya” tezini ortaya attı ve hayat bunu ispatladı. Atatürk de, “Dünya iki zümreye ayrılmaktadır. Birincisi Doğu; ki kendi mevcudiyetini, insanlığını, istiklalini müdriktir, bu bilinçle el ele vermiştir. Diğer bir zümre var ki, bunlar sırf kendi hırslarını tatmin etmek için çalışmaktadır. Fakat bunların gayesi insaniyetin, beşeriyetin iyiliğine yönelik olmadığı gibi bilakis zulüm, baskı olduğu için, onları lanetle yad etmekte kendimizi haklı görürüz.”(1) diyordu.

Yine Atatürk, “Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır. Ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye kendisiyle birlikte olan şark milletlerinin birlikte yürüyeceğinden emindir.”(2) demişti.

Bu yaşananlar, bu sözler elbette tesadüfün değil bir devrimci programın eseriydi. Batı emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşı veren Türkiye’nin aynı kendisi gibi olan mazlumlarla kader birliği yapmasının programı. Türk milliyetçiliği de bu programın içinde olgunlaştı ve kök saldı.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ BUGÜN NEREDE NEFES ALIR

Türk milliyetçiliğinin 1920’lerin başında Asya uygarlığında nefes aldığını görüyoruz. Türk milliyetçiliği o yıllarda Sevr’de, işgal gemilerinin kapladığı İstanbul Boğazı’nda, İngiliz ve Fransız süngülerinde değil komşularımızla ittifakta, Doğu milletlerinin topyekûn kurtuluşunda vücutlaşıyordu. Bunun yanında Türk milliyetçiliği manda hayranlığının uyuşukluğunda değil tam bağımsızlık için boynunu ipe geçirmeyi göze alan Türk cesaretinin devrimciliğinde nefes alıyordu.

Bugün de durum aynı değil mi? Türk milliyetçiliği, Washington’dan ve Brüksel’den dayatılan haritalarda, Doğu Akdeniz’e ve güneyimize yığılan ABD namlularında, Türkiye’yi işgal tatbikatları yapan NATO süngülerinde yaşayabilir mi? Türkiye’nin parçalanmak, yok edilmek istendiği planlarda Türk milliyetçiliğinden bahsedilebilir mi? Elbette mümkün değil.

Türk milliyetçiliği bugün de bütün Asya milletlerinin bağımsızlık ve Atlantik sisteminin prangalarından tümüyle kurtulma mücadelesinde vücutlaşıyor. Bugün de NATO’cuların ürkek uyuşukluğunda değil, vatanseverlerin hayatını bağımsızlık mücadelesine vakfeden devrimciliğinde nefes alıyor.

Burada Türk Devletleri Teşkilatına (TDT) ayrı ve yıldızlı bir parantez açmamız gerekiyor. TDT, Türk milliyetçiliğinin Asya uygarlığında gelişmesi noktasında önemli bir yer tutuyor. TDT’de Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan üye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Macaristan ve Türkmenistan ise gözlemci olarak bulunuyor. Gördüğümüz üzere bütün Türk Cumhuriyetleri Asya’da bulunuyor. Bunun yanında TDT Aksakallılar Heyeti Başkanı Sn. Binali Yıldırım’ın, “Rusya ve Çin Türk Devletleri Teşkilatı'nın doğal üyesidir.” açıklaması ve Macaristan’ın TDT içinde bulunması, Türk devletlerinin en yakın müttefiklerini belirtiyor.

Türk milliyetçiliği, Türkiye’nin nefes aldığı atmosferde gelişebilir. Bugün dünyaya baktığımızda iki atmosfer görüyoruz. Biri Asya Uygarlığının tertemiz atmosferi, diğeri Atlantik zorbalığının kirlenmiş, paslanmış, çürümüş atmosferi. İlkinde aynı Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi tam bağımsız ve kendisi gibi mazlum milletlerle el ele vermiş bir Türkiye var. İkincisinde ise Türkiye’yi ABD’nin uç karakolu yapmak isteyen, Ankara’nın üzerine Washington, Brüksel yazmak isteyen sahte sırıtışlar var.

TEKRAR TEKRAR OKUNACAK BİR SAYI

Teori’nin haziran sayısı tekrar tekrar okunacak, bolca altı çizilecek ve üzerine tartışmalar yapılacak bir nüsha olarak raflarda yerini alıyor.

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Rusya’dan konuğumuz Kırım Tatar Konseyi Sekreter Koordinatörü Prof. Dr. Lemara Selendili, Azerbaycan’dan konuğumuz Avrasya Uzmanlık ve Analiz Merkezi Başkanı Prof. Dr. Elşad Memmedov, Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal ve Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM) Başkanı Mesut Emre Karaköse Türk milliyetçiliği yazılarıyla haziran sayımızda.

“Türk milliyetçiliği” kapak dosyamızın içinde sunduğumuz Yusuf Akçura’nın “Türklük” ve Dr. Adalet Ergenekon’un “Türk’ün topraktan vatana yükselirken yarattığı uygarlık” yazılarını da dikkatle incelemenizi öneriyoruz.

Teori’nin haziran sayısı kapak dosyası dışında da dolu dolu bir içerikle geliyor.

Çok Kutuplu Dünya Konferansı’nın baş konuşmacısı Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in ve Japonya Issuikai Örgütü Lideri Kimura Mitsuhiro’nun dünyanın hareketini ve geleceğini tahlil eden tarihi konuşmalarını da Teori’den okuyabilirsiniz.

Hakan Topkurulu’nun seçimler sonrasında bizi nasıl bir ekonominin beklediğini, Şule Perinçek’in güçlü devlet için kadınlarımızın önemini, Çin’de yüksek lisans öğrencileri olan Kibele Su Taşçı ve Ali Çağlar Sönmez’in 2008 yılında Çin’de yaşanan Sıchuan Depremi’nden çıkarılan dersleri ve Yıldırım Doğan’ın seçimleri inceleyip anlattığı yazıları da değerli okuyucularımıza sunuyoruz.

BM Asya-Pasifik Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Eğitim Merkezi Kurul Üyesi Prof. Dr. Uğur Güven’in, Uludağ Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ahmet Dağ’ın, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehtap Doğan’ın, Teori Yazı Kurulu Üyesi Ali Alsaç’ın yapay zeka ve insanlığın geleceği üzerine yazıları da ufuk açıcı nitelikte. Yapay zekanın hayır mı şer mi olduğunu bu yazılardan anlayabilirsiniz.

Teori Dergisi’ni, 0312 431 4031 numaralı telefondan veya magaza.teoridergisi.com adresinden basılı ya da e-dergi formatıyla kolayca temin edebilirsiniz.

DİPNOTLAR:

(1) Asya Çağının Öncüleri, Doğu Perinçek, 1. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, s.95.

(2) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.13, 1. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004, s.136.

Sonraki Haber