Türk Milliyetçiliği Devrimcidir-1: Yükselen milliyetçilik ve devrimci köklerimiz!

Sınırlarımızı İngiliz ve müttefiki emperyalistler belirlemedi. Her karışında Mehmetçiğin kanı var. İşte bu milliyetçiliğimiz, bugün Amerikan emperyalizmine karşı mücadele ediyor. Bu da bir anlamda köklerine dönüş, kökleriyle güçlenmedir!

23 Nisan 1920 günü Ankara’da TBMM’nin kuruluşu Türk devletinin de resmi olarak sahneye çıktığı tarihtir. İmparatorluktan kalan halkı birleştirir. Bölücülüğü bastırır. Millet olma yolunda mesafeler alınır.

Son seçimde Milliyetçiliğin yükselişinin sandığa yansıması yeni bir tartışma yarattı: Milliyetçilik nedir, ne değildir! Milliyetçiliğin tonu, gruplara göre tarifi, bizdeki tarihsel süreci…

Anadolu Türklerinin tarihinde ise Türkçülük ve Türk kimliğinin ortaya çıkışını şu evrelere ayırabiliriz:

1- İlk Türkçüler: Yeni Osmanlıcılar. Jön Türkler, İttihatçılar. (1861-1876-1908-1918.)

2- Türkçülüğün ve Milliyetçiliğin Kendini Gösterdiği Tarih Sahnesine Çıktığı Dönem: Türk milliyetçiliği, Bağımsızlık Savaşı, Türkiye’nin doğuşu ve bunu sağlayan Kemalistler… Kemalist dönem. (1918-1938)

3- Türk Devriminden sonraki Türkçülük-Milliyetçilik Anlayışı-Hareketi. (1938-1950.)

4- NATO Türkçülüğü-Milliyetçiliği dönemi. Soğuk Savaş içindeki Türk Milliyetçiliğinin safı-duruşu. (1945-1952-2016.)

5- 15 Temmuz 2015 Darbe Girişiminden Sonra Tekrar Ayağa Kalkan Bağımsızlıkçı Milliyetçilik. Emperyalizme karşı milliyetçi-devrimci-İslamcı grupların ortak hareket etme eğilimi. Yeni Milli Dönem. Avrasya Çağında Türk Milliyetçiliğinin Yeri ve Rolü.

TÜRKÇÜLÜĞÜN TOHUM DÖNEMİ

Yeni Osmanlıcılık gerileyen ve küçülen Osmanlı İmparatorluğu içinde bir arayışı temsil eder. İçinde Tanzimatçılık da vardır. Batıcılığa da kapıların aralandığı dönem. Devrimciliğe ve Türk milliyetçiliğine giden yolda tohumların rahme düştüğü dönem de diyebiliriz… 1876 Anayasası ve 1877 yılında Meclis-i Mebusan’ın açılması önemli bir adımdır. 93 Harbi dediğimiz iki cepheli Rus savaşı sonrası 1878 yılında Meclis, Padişah tarafından kapatılmış ve Anayasa askıya alınmıştır.

Ziya Paşa, Namık Kemal, Mithat Paşa, Âgâh Efendi, Mustafa Fazıl Paşa, Ali Suavi gibi isimler dönemin aydınları ve bürokratlarıdır… Bu dönemde Türk ordusunda görev yapan Mustafa Celalettin Paşa (1826-1876) da ilk defa Türkçe ve Türkler üzerine kitap yazmış önemli bir aydın subaydır. Leh asıllı olan Paşa, Müslümanlığı kabul etmiş ve Osmanlı ordusunda harita subayı olarak görev almıştır. Ünlü şair Nâzım Hikmet’in de dedesidir. Onun ünlü eseri olan “Eski ve Modern Türkler” isimli Fransızca basılan kitabı, Kaynak Yayınları tarafından 2014 yılında yayımlandı. Türk tarihinde bu eserin ayrı bir önemi vardır. Meraklılarının incelemesini isterim.

Mustafa Celalettin Paşa'nın “Eski
ve Modern Türkler” kitabının
Türk tarihinde ayrı bir
önemi vardır. Kitap Kaynak
Yayınları'ndan edinilebilir.

TÜRKÇÜLÜĞÜN BAŞ VERDİĞİ DÖNEM

Jön Türkler-İttihatçılar ve 1908 2. Meşrutiyet Devrimi: Parçalanmakta olan Osmanlı İmparatorluğunu “Hürriyet, Müsavat (eşitlik), Uhuvvet (kardeşlik) ve Adalet” simgesel sloganıyla bir arada tutmaya çalıştılar. Sultan Abdülhamit’in baskıcı yönetimine son vermek ve Anayasayı tekrar yürürlüğe sokturmak ve birikmiş sorunları toplumun katılımıyla kurulacak olan Meclis’le çözmek için yola çıktılar. 23 Temmuz 1908 günü 20 günlük bir eylemden sonra Anayasayı tekrar yürürlüğe sokturdular. Meclis-i Mebusan’ı da tekrar açtırdılar. Dağılmakta olan İmparatorluğu bir arada tutmak da en önemli ilkeleriydi. Halkçıydılar. Devrimciydiler. İçlerinde Türkçüler de vardı. Batı emperyalizmine karşı mücadele ettiler. Milli orduyu güçlendirdiler. Cumhuriyet döneminde yapılanların küçük bir numunesini yaptılar… Balkan Harbi sonrası Osmanlı içinde Türkçülük daha da gelişti. Ondan başka yolun olmadığı daha netleşti.

Bu dönemin önemli isimleri Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Ahmet Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa, Resneli Niyazi, Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp, Reşit Galip, Mahmut Esat, Hamdullah Suphi, Fuat Köprülü, Mehmet Akif ve daha nice isimler… Bu dönemin önemli fikir dergisi Türk Yurdu 1911 yılında çıkmaya başladı… 1912 yılında da Türk Ocakları kuruldu. Bu isimlere Genç Türk manasında “Jön Türk” de deniliyordu. Bu dönemde Türk milliyetçiliği fikri, adım adım ete kemiğe büründü. En önemlisi de büyük savaşlarla Türklük ve milliyetçilik tarih sahnesine çıktı. Nasıl Bulgar, Yunan, Sırp ayrı bir devlet için savaştıysa bu hareket karşıtını da yarattı. Türkler de bir süre sonra kendi devlet için mücadele etmeye başladı. Türk unsur, işin Türk devletine gittiğini gördü ve o da buna göre İttihat ve Terakki Cemiyeti etrafında örgütlendi. Bir anlamda boğuşa boğuşa 1920 Türk Devrimine gittik ve Türkiye’yi kurduk…

1914-1918 dönemindeki Büyük Savaş, Türk milliyetçiliğini daha da geliştirdi. Çanakkale ve Kutul Amare Zaferleri İngiliz emperyalizmine vurulan en büyük tokat oldu. Dikkate alınmayan milletin ordusu harikalar yarattı. Savaşı 2 yıl uzattı ve emperyalistlere büyük darbe vurdu. Rus Çarlığını yerle bir etti… Halk içinde de örgütçülük ve milliyetçilik gelişti. Türk kimliği, İslami kimlikle birlikte hatta yer yer öne çıkan kimlik oldu. Milli benlik ve kimlik ümmetin önüne geçti. Kimi yerde ikisi de iç içe gelişti. İkisinin de buluştuğu yer bağımsızlıktı!

TÜRK DEVLETİ VE TÜRK DEVRİMİ

1920 Devrimi: 1918 yılına geldiğimizde İmparatorluğun artık ayakta kalamayacağı savaşlarla da görüldü. 1918-1919 yılları arasında başlayan emperyalist işgal, Anadolu’yu ayağa kaldırır. İşgale karşı İstanbul’dan tutarlı bir siyaset izlenmeyince halk kendi başının çaresine bakar. Çare Padişah değil halktır. Kendimizdir! Tabi onun devrimci önderleridir.

Bu süreçte Türk milliyetçiliği daha öne çıkar. 23 Nisan 1920 günü Ankara’da TBMM’nin kuruluşu Türk devletinin de resmi olarak sahneye çıktığı tarihtir. İmparatorluktan kalan halkı birleştirir. Bölücülüğü bastırır. Millet olma yolunda mesafeler alınır.

İnönü ve Sakarya zaferlerinden sonra halkta Ankara’ya olan inanç ve güven artar. Milli orduya katılım ve yardımlar da... Dışarıda emperyalizme karşı iç birliğini sağlamaya çalışan Sovyet Rusya ise bize en büyük dayanak olur. Silah ve para yardımında bulunur. İki devlet birbiriyle ittifak içine girer. Bu dayanışma 1922 yılındaki Büyük Zaferi sağlar. Zafer halkın kendine olan güvenini artırır. Türk milliyetçiliği zaferlerle taçlanır. Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği de sınanmış ve denenmiş, başarıyla taçlanmıştır. Sıra içeride milli devleti güçlendirmek ve kurumlarını adım adım inşâ etmektir. Savaştan sonra ilk iş üretimi canlandırmak, iktisatla, kılıcın sağladığı zaferi kurumlaştırmaktır. Türk devleti iktisat devleti olmak için de büyük çaba harcar. Yüzyıllardır elimizi ve ayağımızı pranga gibi bağlayan kapitülasyonlar, Lozan’da zorlu müzakerelerden sonra kaldırtır ve bunu emperyalistlere kabul ettirir!

1929 iktisadi buhran devletçilikle aşılır. Sanayi hamlesini gerçekleştirir. Burada da komşumuz Sovyet Rusya’nın yardımı anlamlıdır. Stalin, 1932 baharında Moskova’yı ziyaret eden Başbakan İsmet Paşa’ya “Bir an önce sanayileşin, yoksa Batı sizi yaşatmaz” diyerek önemli bir dost uyarısında bulunur. Her türlü yardımı da yapar. İki büyük devrim birbiriyle dayanışma içindedir. İkisinin de yüzü emperyalizme dönüktür. Birbiriyle de dayanışma içindedir.

Bu dönemde Türkçülük-Milliyetçilik devletine kavuşur. Türkiye kurulur. Kurumlaşır. Atatürk bu devleti kuran milleti Ocak 1930’da Medeni Bilgiler kitabında şöyle tarif eder: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.23, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, s.17.)

Bu sözlerle tarif edilen Türkçülük, milliyetçilik ve millet, büyük devrimin bir parçasıdır. Devrim yaparak da tarihsel sıçramayı ve gelişmeyi sağlamıştır. Ümmetten millete terfi etmiştir. Yani devrim yaptık kurtulduk! Devrim yaptık milletleştik!

Emperyalizmi yenen ve ona karşı milli devletini güçlendiren Türk milleti, devletini, bugünlere canla başla çalışarak ve vuruşarak getirmiştir. Türk milliyetçiliği bu dönemde gerçek kimliğini ve kişiliğini bulmuştur: Türk devleti emperyalizme karşı verilen büyük bir mücadeleyle kuruldu. Halkçı ve devrimcidir. Mazlum milletlerin öncüsüdür. Onlar için de vuruşmuştur. Onların örnek aldığı bir devrimdir.

Şöyle de diyebiliriz: Bizim sınırlarımızı İngiliz ve müttefiki emperyalistler belirlemedi. Vatanımızın sınırları onların çizdiği sınırlar değildir. Bize bahşettikleri harita üzerinde oturmuyoruz. Her karışında Mehmetçiğin kanı vardır. İşte bu milliyetçiliğimiz, bugün Amerikan emperyalizmine karşı ayaktadır. Bu da bir anlamda köklerine dönüş, köklerini hatırlatıştır!

İttihatçılar, 23 Temmuz 1908’de başlayan ve 20 gün süren eylemlerden sonra Anayasayı tekrar yürürlüğe sokturdu. Meclis-i Mebusan’ı da tekrar açtırdılar.

EMPERYALİST BASKILAR

Emperyalist baskıların arttığı bir dönemde milliyetçilik tekrar yükselişe geçti. Bu yükseliş Türkiye’nin can simididir. Türkiye’yi kuran ve yaşatan ruh budur. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Evet bizim karakterimiz bağımsızlıktır. Milliyetçiliğin gerçek tarifi de bağımsızlıktır. Türk milleti tarihi boyunca hep bağımsız yaşamıştır. Büyük devletlerin boyunduruğu altında yaşamamıştır.

4-11 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta yapılan Kongrede de en önemli tartışma konusu bağımsızlık olmuştur. İstanbul’dan gelen delegelerin ağırlıklı bir bölümü ABD ile İngiliz mandası arasında tercih yapmamızı istedi. Bunun için bastırdı. Çetin müzakerelerden sonra Anadolu’dan gelen delegelerimiz “Bağımsızlık” dedi. Kurtuluş Savaşımızın parolası da “Ya istiklal ya ölüm!” oldu. Bu öylesine söylenmiş bir söz değildir. Olaylarla kanıtlanmıştır.

Mustafa Kemal’in bağımsızlığa ilişkin şu vurguları kıymetlidir:

13 Haziran 1921, Franklin Bouillon’a: “Tam bağımsızlık; bizim bugün üstlendiğimiz vazifenin asli ruhudur. (...) Tam bağımsızlık denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbesti demektir.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.11, Kaynak Yayınları, s.204.)

5 Şubat 1923, Akhisar’da konuşma: “Bu devletin dayandığı esaslar ‘tam bağımsızlık’ ve ‘kayıtsız şartsız milli hâkimiyet’ten ibarettir.” (ATABE, C.15, s.110.)

Milliyetçilik konusundaki görüşleri de şöyledir:

26 Nisan 1926, Türk Ocakları Kurultayı’na katılan delegelere: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır. Bu camianın fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa o camiaya dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” (ATABE, c.18, s.181.)

DEVAM EDECEK

Sonraki Haber