Türk sanatının bir yüce dağı: Zafer Gençaydın’ın ardından
Tarihsel bakışı ve yorumuyla Türk resmine önemli katkılar yapan Gençaydın sonsuzluğa uğurlandı. Eğitimciliği, bilge kişiliğiyle büyük sevgi ve saygı duyulan Gençaydın’ı sanatçı dostları anlattı
Ressam Prof. Dr. Zafer Gençaydın’ın cenazesi önceki gün Ankara’da defnedildi. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü kurucularından, sanatçı, eğitimci, düşünür ve yazar Zafer Gençaydın, 3 Mayıs günü 83 yaşında hayatını kaybetmişti. Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde düzenlenen törene; sanatçının ailesi, öğrencileri, dostları ile birçok dernek ve vakıf yöneticisi katıldı. Gençaydın’ın sanatçı dostları, Aydınlık’a açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Süleyman Saim Tekcan:
Sanat eğitimcisi ve sanatçı Zafer Gençaydın’ı kaybetmek, sanatımız ve sanat eğitimimizin büyük kaybıdır. Gazi Eğitim Enstitüsü mezunları olarak örnek kardeşim ışıklar içinde uyusun diyorum. Bu dünyadan göç eden sanatçılar unutulmaz. Sanatçılar ölmez, bıraktıkları eserleri ile ölümsüzler olarak tarihteki yerlerini alırlar. Zafer kardeşim seni unutmayacağım.
Prof. Dr. Hüsamettin Koçan:
Sevgili kardeşim; sen her zaman inandığın değerler için yaşadın. Hayatı anlamak için gösterdiğin çaba ve duyarlılık beni hep onurlandırmıştır. Şu günlerde birlikte oturup, senin o çok inandığın ve inatla tok sesinle ifade ettiğin görüşlerini tartışmayı çok da özlemiştim. Yaşamın acı gerçekliği bize bu fırsatı vermedi. Sevgili kardeşim, yeni sergimizde yerini alan eserindeki enerjiyi, samimiyeti, içtenliği ve derinliği sonsuza kadar sanat tarihimizde paylaşacağız.
BAŞKENTİN MEDARI İFTARI
Ayla Aksoyoğlu:
Zafer Gençaydın deyince aklıma huzur, dinginlik ve bilgelik gelir ilk olarak. Yıllar önce Gazi Üniversitesi'nde atölyede çalışırken, sırtında ceketi ve siyah gür saçlarıyla hızla yürüyüp geçen adam gelir. Bu kim? Zafer Gençaydın. Hayranlıkla bakakalışım gelir. Zafer Gençaydın, kendi kuşağı içinde tektir. Bilginin, sanatın, sanat eğitimi ve hocalığın yanında, zerafetin de duayenidir.
Gençaydın'ın titri, biyografisi, yaptıkları, herkesin bildiğidir. Ben kendi gönlümdeki hocamı dillendiriyorum ki herkes bir yana o bir yanadır. Benim bizzat hocam olmadı, sanat camiası içinde tanıştık ve her fırsatta doyumsuz sohbetlerimiz oldu. Kendisiyle Beşikdüzü Köy Enstitüsü konferansı için Trabzon'da bir araya geldiğimizde tarih ve sanat üzerine uzun uzadıya günlerce sohbet fırsatımız oldu. Her zaman 'siz' diye, Ayla Hanım diye başlar ve güçlü sesiyle bir tirad okur gibi devam ederdi. Bir keresinde 'Ben sizi resim sanatının amazonu diye tanımlıyorum’ demişti.
Tarihi okuması, gözlem ve yorumlaması eşsizdi. Ankara'nın özellikle medarı iftarıydı. Hocamızın Ankara'da oluşu biz Ankaralı sanatçılar için bir fırsattı. Tarihsel, fikirsel ve eylemsel bağlamda Türk sanatına kattıkları tartışılmazdı. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin başkanlığı da dahil olmak üzere pek çok toplum kuruluşu ve derneğe destekleri olmuş, öğrenciler yetiştirmiş, eserleri ve hayatıyla, kimliğiyle, var oluşuyla hayranlık uyandırmış bir isimdir. Hocamızla saygı sevgi ilişkisiyle sürdürürdük görüşmelerimizi. Türk sanatının, Ankara'nın, Anadolu'nun bir yüce dağı idi Zafer Gençaydın. Ruhu şad olsun...
‘BÜYÜK İZLER BIRAKTI’
Gülay Yüksel:
“Yaşam böyle işte. Bir gün birileri yaşamdan gün almaya başlarken, bir diğeri de son gününü yaşıyor. Bu döngü yaşamın kuralı. Ancak bazı insanlar için, keşke hep bizimle kalsa idi diye isyan ediyorum. Zafer Hocam için de böyle düşünüyorum. Yıllar önce bir proje için Elazığ Ağın'a gitmiş, oranın insanlarında gördüğüm vakur ve bilge halin, Zafer Hocama toprağının bir armağanı olduğunu düşünmüş ve bunu O'na söylemiştim. Konuşma biçimini dayıma benzetirdim. Bir şeyler anlatırken hiç susmasın, bilgi ve deneyim hazinesinden biraz daha isterdim. Ne yazık ki, yılların deneyimini, edindiği tüm birikimlerini, yeteneğini de beraberinde götürdü. Böylesine engin bir ruha ve bilgeliğe sahip insanların hep aramızda olmalarını isterdim.
Bir kısmını öğrencileri, kitapları ve eserleri ile bizimle paylaştı.
Herkese karşı olan, sıcak, samimi, sevgi ve saygı dolu dostluğu hepimizde büyük izler bıraktı.
Belki de bu gidiş bir son değildir. Yolun aydınlık olsun sevgili Zafer Gençaydın.”
Prof. Dr. Veysel Günay:
Bu yıl özellikle son aylar benim için çok acı ve üzücü geçiyor. Altı meslektaşımı, arkadaşımı, kardeşimi ve yoldaşımı arka arkaya kaybettik. Eskiden daha çok büyüklerimizi, anne ve babalarımızı, öğretmenlerimizi kaybederdik. Artık sıra okul arkadaşlarımıza, çalışma arkadaşlarımıza, bizim kuşağa geldi galiba. Ressam arkadaşım Muharrem Pire ile başladı. Son bir ayda arka arkaya ona beş kişi daha eklendi. Grafiker ressam Hüseyin Bilgin, sınıf arkadaşım Efdal Kurtuluş, ressam Mustafa Altuntaş, Ercan Eyüboğlu ve son olarak arkadaşım, meslektaşım, ressam Zafer Gençaydın. Hepsi ülkemiz için (özellikle sanat ve eğitim alanında) büyük kayıp. Hepsini saygı ile anıyorum. Hepimize sabır diliyorum.
'ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜNDEN GELİYORUDU'
Prof. Dr. Mehmet Yılmaz:
Zafer Gençaydın’ı 4 Mayıs 2024 cuma akşamı, 83 yaşında kaybettik. Sarsıldık. İki yıldır kanserle mücadele ediyordu. Hastalığını öğrenip aradığımda, “Mehmetçiğim, son kullanma tarihimiz geldi belki de” demişti gülerek. Hep espriliydi. En değerli sanatçı hocalarımızdandı. Hocalarım içinde, inandığı doğruları söylemekten asla çekinmeyen, hep dik duran birini sorsanız, onun adını yazarım en başa. Biat değil, eleştiri kültüründen geliyordu.
Ben 1983’te GÜ Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümüne başladığımda, maalesef hoca artık orada çalışmıyordu. Çünkü 1980’deki askerî darbe sonrasında, ‘millî sanat ve kültüre karşı bir çıban başı’ olduğu gerekçesiyle dönemin yöneticilerince 1983’te uzaklaştırılmıştı. Bereket versin, aynı yıl Adnan Turani’nin davetiyle HÜ GSF’nin kurucu ekibi arasında yer aldı. 2008’de emekli oluncaya kadar önemli görevlerde bulundu, öğrenciler yetiştirdi; yeniliklere açık, araştırmacı ve eleştirel bir gelenek oluşmasında çok önemli bir rol oynadı. Gücünün yettiği son ana kadar resim yapmayı, konferanslar vermeyi, görüşlerini paylaşmayı sürdürdü.
1987’de HÜ’de Resim Anasanat Dalında yüksek lisans eğitimine başladığımda kendisinden sanat sosyolojisi dersi aldım. Ardından, sanatta yeterlik (doktora) aşamasında danışmanım olunca, yakından tanıma şansını yakaladım. Gördüm ki, eleştiri kültürüne ve çağdaş değerlere düşman (ya da bihaber) olanlar açısından Zafer Gençaydın gerçekten de tehlikeliydi. Çünkü inanılmaz bir enerji yayıyor, ortamda bulunanları etkisi altına alıyordu. Gerek ders aldığım gerek danışmanlığında tez yazdığım süreçte kendisinden çok şey öğrendim. Bilgiliydi, deneyimliydi, bilgeydi. Bu, her konuda onu onayladığım ya da hemfikir olduğum anlamına gelmiyor. İnsanın zihinsel gelişiminde, aynı düşüncede olan bilge kişilerin yanı sıra, farklı düşüncede olanlar da etkili olur. Çok keyifli tartışmalar yaptığımızı anımsıyorum. Hoca kendi doğrularında ısrar eder, ancak dayatmaya kalkmazdı. Eleştiren biri olarak, eleştirilmeye de açıktı. Kendisine ters gelen görüşlerimi açıkladığımda, “peki, madem öyle, sen bilirsin” derdi. Nitekim, tez yazım sürecinde neredeyse hiç zorluk yaşamadım. Karşılaştığımız pürüzleri kolaylıkla aştık.
O soyut sanattan yanaydı; ben ise figür kaynaklı bir dil peşindeydim. Bu konuda takıştığımızı anımsamıyorum. Onu tanıyanlar, “doğru dürüst bir figür resmini aptalca bir soyut resme tercih ederim” tümcesini anımsayacaklardır. Bu, yalnızca bana değil, genelde öğrencilere seslenirken kurduğu bir tümceydi. Bunun anlamı şuydu (ya da ben öyle anlıyordum): “Soyut resim figüratif resimden iyidir. İyi bir soyut yapamıyorsan, bari eli ayağı düzgün bir figür yap.”
Zafer Gençaydın modern gelenekle yetişen (ve genelde onu sürdüren), ancak çağdaş sanata da meraklı, o konuda donanımlı bir hoca ve sanatçıydı. Sanatçıların yanı sıra en çok andığı isimler Immanuel Kant, Wilhelm Worringer, Arnold Hauser, İsmail Tunalı, Rollo May ve John Berger gibi düşünür ve yazarlar; en sık kullandığı sözcükler ise deha, bireysellik, yaratıcılık, soyutlama, soyut, pür, rafine sanat, ilerleme, geleneği aşma, içsellik, çoşku, dışavurum, gerilim ve zihinsellik gibi modernizmi anımsatan kavramlardı. Nitekim resimleri bunun göstergeleri olarak duruyor karşımızda. Son derece akılda kalıcı biçemiyle, görür görmez “işte bir Zafer Gençaydın” dedirten soyut dışavurumcu, enerjik resimlerdir bunlar.