Türk şiirinde çığır açan bir şair: Orhan Veli
İstanbul Türküsü
İstanbul’da, Boğaziçi’nde,
Bir fakir Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı’nda oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul’un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı’m,
Senin yüzünden bu hâlim.”
“İstanbul’un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı’m,
Boynuna vebâlim!”
İstanbul’da, Boğaziçi’ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli’nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
Türk şiirinde çığır açan şair Orhan Veli, “İstanbul Türküsü” adlı şiirinde “tarifsiz kederler içindeyim” yinelemesiyle kalbimizde taht kurar. Fakirlik desen var, gariplik desen var, mahzunluk desen vardır yaşamımızda. Hem de “İstanbul’un orta yerindeyizdir; ne martı kuşları, ne Rumeli Hisarı ne de türküler dağıtır iç sıkıntımızı… Sıradan insanın kederi de varmış, mahzunluğu da, fakirliği de… Bunlar da insan olanın yüreğini kanatır dururmuş. Ta ki bir Orhan Veli bizi duya, duya da dile getire, biz de insanmışız hey! İşte böyle tutulur halkın nabız atışı, işte böyle duyulur kalbinin vuruşu!
Ne zaman bir Orhan Veli şiiri okusam, yaşamdaki her şey ayrı bir renge bürünür, börtü böcek dile gelir, saçımı rüzgâra savurasım gelir, damağımda ulu derelerin çakıl taşlı suları tatlanır. Ardından aklıma “Kitabe-i Seng-i Mezar” gelir; sıradan olanı görünür kılmak için yaratılmıştır Orhan Veli.
“Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.”
Bu dizeleri okuduktan sonra bir kez daha bakmalı insan bulunduğu yere, ama Orhan Veli’nin gözleri ve duyarlılığıyla…
LİSE YILLARINDA ŞİİR YAZMAYA BAŞLADI
13 Nisan 1914’te İstanbul’da doğan Orhan Veli Kanık, 14 Kasım 1950’de aynı kentte yaşama veda eder. Babası Veli Kanık, Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefidir. Şairin çocukluğu kültür ve sanat ortamı içinde İstanbul’da geçer. İlköğrenimine Galatasaray’da başlar. Daha sonra babasının görevi nedeniyle Ankara’da eğitimini sürdürür.
Şiir yolculuğuna lise yıllarından arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ile çıkar.
Varlık’ta yayımlanan ilk şiirlerinde Mehmet Ali Sel, bazı çevirilerinde de Adil Hanlı imzasını kullanmıştır. Orhan Veli MEB Tercüme Bürosunda (1945-1947) çalışmıştır. 1 Ocak 1949 tarihinde başlayarak on beş günde bir yayımlanan iki sayfalık (tek yaprak) Yaprak dergisini çıkarmıştır. Arkadaşları şairin ölümünden sonra onun anısına Son Yaprak’ı çıkarmışlardır.
Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın başlattıkları Garip Akımı, II. Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkmıştır. Halkın yoksulluğu, ekonomik sıkıntılar, sokaktaki insanın geçim dertleri şiirin odağındadır. Şiirde özgürlük tutkusu, daha iyi, daha güzel bir dünya özlemi, yaşama sevinci ve insan sevgisi gibi temalar iyice belirginleşir.
1941’de yayımlanan Garip adlı kitapta Orhan Veli’nin önsözüyle topluca sunulan Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat ve Orhan Veli’ye ait şiirlerin yaslandığı ilkeler ayrıntılarıyla açıklanır. Buna göre şiir: “Bütün hususiyeti edasında olan” ve “insanın beş duyusuna değil, kafasına hitap eden bir söz sanatıdır.” Bu sanat, “ekalliyeti teşkil eden müreffeh sınıfların zevkine” değil; çoğunluğa seslenmesini bilmelidir. Bunun yolu ise şiiri, artık ona yük olmaya başlayan söz sanatlarından, şairane imgelerden, kısıtlayıcı biçim özelliklerinden kurtararak halkın en geniş kesimlerinin malı olan gündelik yalın bir dille yazmaktır.
GELENEĞE TEPKİ
Garip Akımının çıkışı, Ahmet Haşim şiir geleneğine, hece şiirine ve toplumcu gerçekçi şiir geleneğine bir tepki niteliğindedir.
Orhan Veli’nin, Garip’ten sonra yazdığı şiirlerde ölçü, uyak yeni bir anlayışla şiire girer, duygular ağır basmaya başlar. Daha öncekilerce görmezden gelinen lirizme yer verir:
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum; her şeyi söylemek mümkün;
Epiyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Garip hareketiyle Türk şiiri yenileşmiş, kapsam alanını genişletmiştir. Orhan Veli özelinde bakıldığında ise şairin yaşamı boyunca bir arayış içinde olduğu görülür. Şiir kitapları incelenirse bu görülecektir: Garip (Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile, 1941); Garip (kendi şiirlerinin genişletilmiş ikinci basımı, 1945); Vazgeçemediğim (1945); Destan Gibi (1946); Yenisi (1947); La Fontain’in Masalları (1948); Nasrettin Hoca Hikâyeleri (1949); Karşı (1949).
Orhan Veli, Türk şiirinde görmezden gelinen, sıradan, küçük insan için bir yer açmıştır. Büyük kentlerde çalışır bu küçük insan; emeğiyle geçinir, elleri ayakları nasırlıdır, ter kokuludur, kıt kanaat geçinir. Mavi göğün altında bir lokma bir hırka yaşayıp gider.
“İnsanların refahı için söyleyeceğim üç beş sözün faydası olacaksa sanatımı bu fayda uğruna kullanabilirim” deme noktasına gelen Orhan Veli ve Garip şiiri, Türk şiirinin “demokratikleşmesine” çok büyük katkıda bulunmuştur.
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski âlemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.