Türkiye-Suriye anlaşmasına karşı Atina teyakkuzda!

Yunanistan ve Güney Kıbrıs liderleri, Türkiye ile Suriye arasında imzalanacak olası bir Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması hakkında Avrupalı mevkiidaşlarını bilgilendirdi

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Suriye’de yaşananların Doğu Akdeniz’e etkileri konusunda endişelenmeye başladı. Türkiye ve Suriye arasında Doğu Akdeniz’de imzalanacak olası bir Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması konusunda alarma geçen Rum-Yunan ikilisi, hızla Avrupa’nın kapısını çaldı.

Kathimeri’nin haberine göre Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodoulides, Avrupalı mevkiidaşlarını olası bir Türkiye-Suriye MEB anlaşmasıyla ilgili bilgilendirdi.

Brüksel'de perşembe günü yapılan Avrupa Konseyi toplantısının ardından konuşan iki lider, böyle bir anlaşmanın Güney Kıbrıs'ın “tartışılmaz egemenlik haklarını” göz ardı edebileceğini vurguladı.

Ancak Miçotakis, bu tartışmaların şu anda spekülatif olduğunu ve basında çıkan haberlere dayandığını bildirirdi.

Miçotakis’in, Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019’da imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması’nı hatırlatması dikkat çekti.

Yunan Lider, Avrupa Birliği'nin bu anlaşmayı “geçersiz” ve “uluslararası hukuka aykırı” ilan ettiğini savundu.

ATİNA AB’YE HAVALE ETTİ

Kathimeri’nin haberinde, “Atina'ya göre, Suriye'nin sahadaki istikrarsız durumu göz önünde bulundurulduğunda tüm bu tartışmalar için henüz erken. Çünkü Suriye henüz kesin bir yönetim yapısından yoksun ve iç örgütlenmesine ilişkin önemli soruları devam ediyor.” değerlendirmesine yer verildi.

Miçotakis, Brüksel toplantısı öncesinde de bir açıklama yaparak, Suriye'nin toprak bütünlüğüne olan desteğini yinelemiş ve “dini azınlıkların haklarını destekleyecek ve koruyacak kapsayıcı bir hükûmet” çağrısında bulunmuştu.

Ayrıca Avrupa'nın Suriye ile ilgili konularda tek bir sesle konuşması gerektiğini ve Yunanistan'ın bloğun yaklaşımını şekillendirmede önemli bir rol oynamaya hazır olduğunu vurgulamıştı. Kathimerini’ye göre Atina, söz konusu endişelerini Avrupa Birliği çerçevesinde ele almayı planlıyor.

KARPAZ’IN BATISINDA DENİZ ALANI

Kathimerini, Rum Yönetimi’nin de Ankara'nın manevralarına karşı diplomatik ihtiyatlı bir duruş sergilediğini bildiriyor.

Türkiye’nin daha önce de Güney Kıbrıs’ın Mısır ve İsrail yaptığı deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşmalarını bozmaya çalıştığını iddia eden gazete, “Ankara'nın, Ortadoğu’nun kıyı devletlerini avantajlı deniz sahası sınırlarıyla ikna etme stratejisi, Doğu Akdeniz'in kuzey yarısına erişimini güvence altına almayı amaçlıyor. Geçmişte Türkiye, Güney Kıbrıs deniz alanlarının bazı bölümlerini Mısır ve İsrail'e sunma girişiminde başarısız oldu.” diye yazdı.

Haber şöyle devam etti:

“Esad rejiminin çökmesi ve yerine belirsiz bir alternatifin gelmesi, Türkiye'ye Suriye ile bir MEB sınırlandırması için baskı yapma bahanesi verdi. Bu durum Ankara'nın, Kıbrıs'ın bir ada olarak MEB ya da kıta sahanlığı hakkına sahip olmadığı yönündeki uzun süredir devam eden maksimalist iddiasıyla örtüşmektedir.

"Bu tutum, Türkiye'nin sadece bitişik kıyıları olan bir devlet olarak değil, aynı zamanda karşı kıyıları olan bir devlet olarak da deniz bölgeleri talep etmesine olanak sağlayacaktır. Ankara esasen Kıbrıs'ın Türk işgali altındaki kuzey kesiminde Karpaz Yarımadası'nın batısındaki deniz alanının Türkiye'nin yetki alanına girdiğini iddia etmektedir.

"Türkiye'nin deniz hukukunu çarpıtarak yorumlamasına dayanan bu yaklaşım, Ankara'nın yasallığı şüpheli olmasına rağmen desteklemeye devam ettiği tartışmalı Türkiye-Libya memorandumunu yansıtıyor.”

SURİYE KKTC İLİŞKİLERİ YENİDEN KURULUR MU?

Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılı öncesinde Suriye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasında yakın bir temas vardı. Suriye’den yetkililer sık sık Ada’ya gidiyor, iki ülke arasındaki işbirliği konularını görüşüyorlardı.

Hatta bu dönemde Gazimağusa ile Lazkiye arasında 30 yıl sonra feribot seferleri başlamış, iki ülke arasında ekonomi, turizm, sanayi ve kültürel ilişkiler canlanmaya başlamıştı. Dönemin KKTC Dışişleri Bakanı ayda bir Şam’a gidiyor, bu vesileyle Kıbrıs Türklerine uygulanan acımaz izolasyon, dost Suriye ile aşılmaya çalışılıyordu.

Suriye, yalnızca Suriye ile de sınırlı değildi. KKTC, Suriye üzerinden Körfez ülkelerine açılmayı hedefliyor, bu vesileyle Katar, Kuveyt, Umman gibi ülkelerle de temsilcilik açma görüşmeleri yapılıyordu.

Ancak tüm bu olumlu iklim, Suriye’de savaşın başlamasıyla sona erdi. Şimdilerde Şam’da iktidarı ele alan yönetimin ise bu ilişkileri yeniden tesis edip etmeyeceği bilinmiyor.

Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda, 3,45 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor.

KIYI ORANI 1,87 KAT

Rum-Yunan ikilisinin korkusu pek de yersiz değil. Çünkü KKTC, Doğu Akdeniz’de Suriye’nin denizden komşusu. İki ülke arasında yapılacak bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması, KKTC kadar Suriye’ye de ek deniz alanları kazandırabilir.

Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarının paylaşılması sorunu ve Türkiye” başlıklı makalesinde, Suriye ve Lübnan’ın ve İsrail’in KKTC yerine GKRY ile anlaşma yapmasından dolayı yaşayacağı kayıpları şöyle anlatıyordu:

“GKRY’nin Suriye, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma antlaşması imzalarken ilgili kıyı olarak alındığı anlaşılan Baf ile Zafer Burnu arasındaki toplam uzunluk 168,905 deniz mili iken Suriye, Lübnan ve İsrail’in kıyılarının uzunluğu 316,907 deniz miline tekabül etmektedir. Bu durum da kıyı uzunlukları oranı 1,87 olmaktadır ki, bunun anlamı Suriye, Lübnan ve İsrail’in hakça bir paylaşım çerçevesinde yapılacak bir anlaşma ile GKRY’nin 1,87 katı deniz yetki alanına sahip olmaları gerekmektedir.

“Ancak, GKRY yaptığı antlaşmalarla neredeyse eşit deniz yetki alanına sahip olmuş ve bir anlamda bahse konu kıyıdaşların deniz yetki alanını da sahiplenmiştir. Bu ülkelerin kıyı uzunlukları nispetinde ve hakça paylaşım ilkesi doğrultusunda GKRY yerine KKTC ile sınırlandırma antlaşmaları yapmaları durumunda, GKRY ile yaptıkları antlaşmadan elde ettikleri deniz alanından çok daha fazla deniz alanına sahip olmaları mümkündür.

“KKTC’nin Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile deniz yetki alanları sınırlandırmasına esas olan karşılıklı kıyıları bulunduğu görülmektedir. Bu durumda KKTC’nin, GKRY’nin ilan ettiği 3 ve 13 numaraları parsellerin tümünde, 2, 9 ve 12 numaralı parsellerin ise bir kısmında doğrudan haklarının mevcut olduğunu ifade etmek mümkündür.”

YUNANLAR ESAD’IN ANLAŞACAĞINI DÜŞÜNÜYORDU

Geçen aylarda Yunan Pentapostagma gazetesi, Beşar Esad yönetimindeki Suriye’yi, KKTC’yi tanıyabilecek öncelikli ülkeler arasında saymıştı. KKTC’den “sahte devlet” olarak bahsedilen haberde, şu ifadeler yer alıyordu:

“Sözde devleti tanıyabilecek ülkeler arasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birçok konuda işbirliği yaptığı Macaristan ile Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni sözde devlet ile sınırlandırarak Kıbrıs’ın hidrokarbon rezervlerinden bir parça pay alabilecek Suriye de var.

"Elbette Suriye dediğimizde aynı zamanda Rusya'yı da kastediyoruz. Bu şekilde Rusya ve Türkiye, Kıbrıs'ın rezervleri üzerindeki egemenliğine meydan okuyarak Batılı şirketlerin önüne takoz koyacaktır. Bu, AB için çok hayati olan doğal gaz yataklarının işletilebilirliğini karmaşıklaştıran ve geciktiren bir müdahale olacaktır.

“Ayrıca Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı ile İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerini de sözde devleti tanımaya çağırdı. Bu nedenle bu ülkelerden de gelişmeler bekliyoruz. Azerbaycan ve Pakistan en tehlikeli ülkelerin başında geliyor. Tatsız bir sürpriz ise şu anda Lübnan'ın sahte devleti tanıması olacaktır. Doğu Akdeniz'deki her şeyi havaya uçuracak en büyük sürpriz ise Büyük Britanya’dır.

"Britanya’nın AB'den çıkışı, dünya çapında jeopolitik gücünü yeniden kazanma girişimi ve Türkiye ile ticari-ekonomik ve silah sektöründeki çok iyi ilişkileri nedeniyle bu ihtimali de ekledik. Ancak şu anda bunun gerçekleşme ihtimali sıfırdır.”

LEVANT HAVZASI GAZ VE PETROL DOLU

Diğer yandan Suriye ve KKTC arasındaki bölgede büyük hidrokarbon rezervlerinin olduğu görülüyor. 8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayınlanan bir rapora göre, Kıbrıs, Suriye, Lübnan ve İsrail arasında kalan Levant Havzası’nda, 3,45 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor.

Bu zenginlikten faydalanabilmek için atak yapan Lübnan, Suriye ile deniz yan sınırını çizmek için görüşmeler başlatmıştı. Aslında Suriye yönetimi de 2011 öncesinde bu konuda oldukça ataktı.

Çıkardığı bir kanun ile kendi deniz yetki alanı sınırlarını ilan etmiş, buradaki doğal gazın Türkiye ile ortak çıkarılmasını ve sınırın sıfır noktasında ortak bir tesis kurularak üretilecek elektriğin ve doğal gazın Suriye ile Gaziantep ve Çukurova bölgesindeki sanayinin ihtiyaçlarında kullanılmasını önermişti.

RUS DONANMASI KKTC LİMANLARINA GELEBİLİR

Diğer yandan Rusya’nın da KKTC’de yüksek çıkarları olduğu görülüyor. Suriye’de Esad Hükûmeti’nin düşürülmesinin ardından Tartus’taki deniz üssünü koruyup koruyamayacağı şüpheli olan Rusya, geçen yıllarda Güney Kıbrıs limanlarından da mahrum kalmıştı.

Hatırlanacağı üzere ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne uyguladığı 33 yıllık silah ambargosunu 1 Eylül 2020 tarihinde 'kısmi' olarak kaldırmıştı. ABD Dışişleri tarafından her yıl yeniden değerlendirilen bu karar, Rumlar tarafından iki şart sağlanırsa uzatılıyor:

- Rus gemilerinin Güney Kıbrıs limanlarına sokulmaması

- Kara parayla mücadelenin raporlanması

Rumlar da Moskova’yı arkadan bıçaklayarak limanlarını Rus gemilerine kapatmış durumda. Ancak Rum Yönetimi'nin bu düşmanca tavrı, KKTC'nin önemli bir alternatif olarak ortaya çıkmasını sağladı. Turizmden spora kadar pek çok alanda yeni işbirliği imkanları doğarken, limanların Ruslara açılmasının da stratejik bir etki yaratacağı değerlendiriliyor.

Üstelik Rus gemilerinin KKTC limanlarını kullanabilmesinin meşru bir zemini de var. KKTC’nin en kıdemli denizcilerinden Enver Yetkili, bu durumu şöyle anlatmıştı:

“Bizim limanlarımız uluslararası olarak açıktır. Bu konuda hiçbir sıkıntımız yoktur. Avrupa Birliği'nin 2008 yılında aldığı bir karar var: Olli Rehn kararı. Dönemin Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri. Rumların bir müracaatı üzerine Avrupa Birliği adına 2008'de açıklama yapmıştı. Biz o dönem Suriye'ye deniz otobüsüyle yolcu götürüp getirmeye başlamıştık. Harpten önceydi. Rumlar, 'AB buna engel olmalı.' dediler.

"AB de konuyu inceledi ve dedi ki; 'Sizin Kuzey'de bir denetim, yönetim gücünüz yok. Oradaki bütün işleri yapan Kuzey'deki yönetimdir. Dolayısıyla oradaki bir limanın açık ya da kapalı olmasını tayin edecek olan da Kuzey'deki yönetimdir.' Bu nedenle KKTC limanlarının tümü, Girne, Mağusa ve Gemikonağı, genel trafiğe, uluslararası trafiğe açıktır. Bu konuda Olli Rehn'in çok net ifadeleri vardır.”

KKTC limanlarının sivil ve askeri gemilerin yanaşması için gerekli altyapı imkanlarına da sahip olduğunu bildiren Yetkili, “Altyapı imkanlarımız vardır. Su ve yakıt temin edilebilir. Türk savaş gemileri zaten buraları kullanıyorlar. Limanlarımız herkese açıktır.” diye konuştu.

İşte KKTC’nin limanlarını açması, Suriye ve Güney Kıbrıs limanlarından dışlanarak ciddi bir lojistik sıkıntı içine giren Rus Donanması için altın bir imkân yaratabilir. Doğu Akdeniz’deki Rus varlığı ise her şeyden önce ABD’yi baskılayacak, böylece Türkiye’nin de güvenliğine katkı sunacaktır.

Sonraki Haber