Esad'a yakın isimden 'güvenlik ve istikrarı birlikte sağlarız' mesajı: Suriye-Türkiye kapısı açılacak

PROF. DR. BASSAM ABU ABDULLAH

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bir araya getiren Soçi Zirvesi, Rusya-Türkiye ikili ilişkileri ve ayrıntılı ele alınan Suriye dosyası açısından bir dönüm noktası oluşturdu. Arap kamuoyuna hitaben bazılarının yazdığı gibi, Suriye konusu zirvede ikincil bir mesele değildi. Reisi, Erdoğan ve Putin'i bir araya getiren Tahran'daki üçlü toplantının ardından Soçi Zirvesi'nin önemine ve bu ikili görüşmenin ardından gelen, daha fazla sonuç odaklı ve ilerlemeye neden olan bir dizi faktöre işaret etmeye çalışacağım:

1) Başkan Putin, konumu ve ağırlığının yanı sıra önemli bir bölge ülkesi ve NATO üyesi olan Türkiye ile ilişkilere özel önem veriyor. Haziran 2023'te yapılacak olan seçimlerden önce Erdoğan'ın konumunu güçlendirmek ve bundan faydalanmak için çalışıyor. Özellikle de, Erdoğan iktidarına karşı cephe oluşturan muhalefet partilerinin ABD ve Batı tarafından desteklendiklerini biliyor ve görüyor. Muhalefetin Moskova ile olmayan ilişkileri ve hatta düşmanlıkları da nazari dikkate alındığında, Putin’in Türkiye muhalefeti üzerine bahse girmesi, yatırım yapması düşünülemez. Bu sebeple, Moskova zaviyesinden bakıldığında, muhalefetin kazanmasının Türkiye-Rusya ilişkilerine olumsuz bir etki yapacağı aşikâr. Bu durum Moskova ve müttefiklerinin çıkarları ile örtüşmemektedir.

2) Petrol ve gaz ürünlerinde Putin, Sayın Erdoğan’a ruble ile satış ve ardından her iki ülkenin yerel para birimlerinde ortak ticaret borsası da dâhil olmak üzere önemli ekonomik işbirliği ve olanakları sundu. Akkuyu Nükleer Santrali için Türkiye Merkez Bankasına milyarlarca dolar pompaladı. Erdoğan'ın popülaritesini artırmak için ihtiyaç duyduğu en önemli faktörlerden biri olan piyasaları sakinleştirme ve liranın dolar karşısındaki durumunu iyileştirmesine yardımcı olacak imkânları takdim etmek niyetinde. İran'ın da, ekonomik ve mali sahada, Ankara ile ilişkilerinde Moskova ile aynı yolda ve doğrultuda yürüdüğünden emin olmamızı gerektiren birçok veri ve delil var.

3) Erdoğan, Suudi Arabistan'a, BAE'ye, İsrail'e ve Mısır'a açılımın kendisine doğrudan ekonomik kazanımlar getireceğine inanıyordu. Ama ve lakin şu ana kadar ortaya çıkan fotoğraf bunun gerçekleşmediğini ortaya koydu. İsrail ve Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile bir gaz ittifakı kurdular. Türkiye'yi bu programa dâhil etmediler. Türk medyasında çıkan haberlerin aksine İsrail, Türkiye’nin başlattığı Arap açılımına destek değil köstek olmaktadır. İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırılmasının da bir teselli hikâyesinden ibaret olduğu görüldü.

4) Suudi Arabistan'ın Washington ile anlaşarak, Sayın Erdoğan’ı ABD Başkanı Joe Biden ile Cidde Zirvesi'ne davet etmemesi, aslında Washington ve Avrupa Birliği'nin Ankara’ya ‘Senin tavırlarından ve attığın adımlarından hoşnut değiliz. Bizim onay vermediğimize muhalefet edersen cezalandırılırsın’ mesajıdır. Türkiye’nin bölge ve Ukrayna sahasında ortaya koyduğu politikalardan rahatsız oldukları, Moskova ve Tahran ile ilişkilerinde haddini aştığını, geleneksel Batı müttefiklerinin çıkarlarına hizmet etmeyen bir sürece girdiğini ve bu sebeplerden mütevellit Ankara’yı ABD ve Batı nazarında “kontrolden çıkmış” ülke yapmaktadır.

5) Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock'ın Ankara'ya yaptığı son ziyaret sırasında gerçekleşen basın toplantısında yaşanan atışmalar ve bir yabancı bakanın Türkiye’nin muhalefet partileri ile otel salonlarında bir araya gelerek onlardan faaliyet raporu alan bir sömürge valisi gibi davranması, küçük düşürücü bir davranış ve hadsizliktir. Böyle bir şeyin ülkemizde yaşanması sadece mümkün değil, ama varsayalım ki olması halinde böyle bir bakana hemen ülkeyi terk etmesi ve kendisiyle görüşen muhalefet liderlerini de beraberinde götürmesi istenirdi. Halkımız da onları çürük yumurta ve domates ile uğurlardı. ABD ve Batı'nın alışkanlık haline getirdiği Türkiye’nin iç işlerine burnunu sokması, hassasiyetlerini dikkate almaması buna mukabil Moskova’nın Ankara ile geliştirdiği kazan-kazan formülü, Putin’i Türk milleti ve devletinin ekseriyetinde güvenilir ve saygın bir ortak yapmaktadır.

6) Sayın Putin, Ukrayna savaşının ulaştığı yer itibarıyla Karadeniz ile Akdeniz'i birbirine bağlama konusunda daha çok ısrarlı. Sayın Esad'ın Suriye savaşından önce, ortaya koyduğu ‘Beş Ülke Beş Deniz’ projesini hatırlıyoruz. İstanbul ve Çanakkale Boğazı'nın bu proje için taşıdığı merkezi önem aşikar. Ayrıca Doğu Akdeniz'deki doğal gaz rezervlerinin kullanılabilmesi için kıyıdaş olan Türkiye ve Suriye arasında ilişkilerin yeniden tesis edilmesine ihtiyaç var. Bunun sağlanması halinde Doğu Akdeniz’in önemli üç ülkesi ve doğal gaz rezervleri ile zengin bir deniz coğrafyasına sahip olan Türkiye, Suriye ve Lübnan arasındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)'de sağlanacak bir işbirliği, Moskova’nın da stratejik çıkarları ile uyumludur.

SURİYE'NİN KAPISI AÇILACAK

Suriye-Türkiye kapısı açılacak mı? Cevabım: Evet. Son Soçi Zirvesi karanlık tünelin sonunda görünen ışık misali görülmelidir. Suriye'de yaşanan trajediler, bazılarının sandığı gibi bir Erdoğan-Esad telefon görüşmesi ile değil, uzun soluklu yolculukla çözülür. ­­Bin mil menzili bir adımla başlar ve bu adımın çok yakın olduğuna inanıyorum. Şüphesiz ki Suriye’nin, herhangi bir uzlaşma ve işbirliği için Türkiye’den talep ettiği taahhütler ve haklı istekleri var. Türkiye’nin, Suriye savaşındaki olumsuz rolü, misyonu ve faaliyetleri sebebiyle, Suriye kamuoyu ve devleti nezdinde güven telkin etme sorumluluğu da bakidir.

Şam ile Ankara arasında çözülmeyi bekleyen çok çetrefilli sorunlar bulunmaktadır. Bu farklılıklar beyanatlarla çözülemez. Putin ve Tahran'daki müttefiklerinin ısrar ettiği müzakere masasına ve acil diyaloğa oturma ihtiyacı var. Bölgede ve dünyada yaşanan dönüşümler ve gelişmeler ışığında, taraflar ortak çıkarlar etrafında anlaşmalı ve bu adım her iki ülkenin güvenliği, egemenliği ve bağımsızlığına mutlak hizmet edecek kıvama getirilmelidir. Özellikle her iki ülkenin ulvi çıkarlarına düşman olanların bu dönüşümleri oturup izlemeyecekleri, aksine süreci baltalamak ve bir yakınlaşma girişimini engellemek için tüm imkanlarını seferber edeceklerini düşünerek hareket edilmelidir.

Yıllardır Suriye-Türkiye ilişkileri üzerine yazarım. Suriye ve Türkiye kamuoyunun tartıştığı ve sorguladığı şüphesiz en önemli konuların başında, iki ülke ilişkilerinin nasıl olacağı hususu gelir. 'Türkiye-Suriye kapısı açılacak mı?' En çok muhatap olduğumuz soru. Hep söylediğimiz bir gerçeğin altın tekrar çizmek isterim: Bu kapıyı açmadan iki ülkede ve bölgemizde sürdürülebilir bir istikrar olasılığı olmayacak. Tüm bölgeyi tehdit eden terörün sonu gelmeyecek. Kendi kaderimizi özgürce belirleme hakkımız kalmayacak. İrili ufaklı birçok güç kaderimizle oynamaya devam edecek.

- Türkçeye kazandıran Prof. Dr. Mehmet Yuva

Sonraki Haber