Türkiye ve Venezuela'da aynı CIA yöntemleri

Bir dönem kapandı. Hem Batı Asya’da, hem de Latin Amerika’da komplo ve darbelerle ABD’nin yönetimleri belirlediği devir geride kaldı.


Deniz YILDIRIM

ABD yönetimi CIA darbeleriyle Türkiye ve Venezuela’da yönetimleri değiştirmek istiyor. İki ülkeye yönelik saldırıların ortak faaliyetlerin özelliği, doğrudan ABD sermayesiyle örgütlenmiş terör örgütleri üzerinden yürütülüyor olması.

1- ABD VE CIA’NIN ROLÜ

Türkiye’de FETÖ ve PKK, Venezuela’da ise Miami ve Kolombiya mafyaları tarafından yönetilen paramiliter terör grupları ve sağcı muhalefet...
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü Michael Pompeo, Venezuela hükümetini devirmek üzere çalıştıklarını ‘üstü kapalı’ olarak itiraf etmişti. Aspen Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda konuşan Pompeo, Venezuela’daki hükümeti devirmek için bölgedeki iki ülkeyle (Meksika ve Kolombiya) ile işbirliği yaptıklarını da söylemişti.
Türkiye’de darbe girişiminin ele başı Fetullah Gülen, halen Pensilvanya’da CIA korumasında. Darbe girişiminin sivil imamı Adil Öksüz’ün 15 Temmuz’un hemen öncesinde ABD İstanbul konsolosluğuyla yaptığı görüşme de ilişkileri ortaya çıkarmıştı. ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper, “Bizim bazı muhataplarımız ya tasfiye edildi ya da tutuklandı” dedi, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel de benzer ifadeler kullanmıştı.

2-İKİ ÜLKEYE STRATEJİK MÜDAHALE


Chavez; Küba, Brezilya, Bolivya, Uruguay ve Arjantin’le imzaladığı anlaşmalarla “Latin Amerika İçin Bolivarcı Alternatif (ALBA)” olarak anılan yeni bir ittifak oluşturdu. Anlaşmayla Latin Amerika’da Venezuela önderliğinde Neoliberal politikalara karşı ülkeler arasında işbirliği sağlandı. ABD bu anlaşmayla arka bahçesi olarak gördüğü coğrafyayı kaybetti. Amerika Birleşik Devletleri eski başkanı Obama, 9 Mart 2015 tarihinde yayımladığı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Venezuela’yı ABD’nin güvenliği açısından “Sıradışı Tehdit” olarak ilân etti.
Aynı şekilde Ortadoğu ve Batı Asya’da ise Suriye iç savaşıyla neticelenen emperyalist saldırıyla bölge ülkelerin toprak bütünlüğüne yönelen tehdide karşı ortak inisiyatif geliştirdi. Türkiye, Rusya, İran, Irak ve Suriye ABD çıkarlarına karşı bölgesel politikalara yöneldi. Son örnek olarak Barzani referandumunu hiçbir bölge devletinin tanımaması bölgedeki açık tavrı gösterdi. Suriye’de çözüm için emperyalist devletler devre dışı bırakıldı ve merkez Astana’ya taşındı.

3- PETROL VE ENERJİ SAVAŞI

Dünyanın dördüncü büyük petrol üreticisi Venezuela, petrol zengini olmasına rağmen halk yoksul ve gelirler küçük bir azınlığın elindeydi. 2002’de Venezuela yönetimi ülkesini yeni sömürgecilikten kurtarma hamlesiyle petrolü millileştirdi. Gelirler ortak dağıtılmaya başlandı. Bu gelişmeler CIA’nın endişelerini artırdı ve savaş başladı.
Öte yandan ABD Irak işgaliyle, Ortadoğu’nun en önemli petrol kaynaklarını kendi kukla devleti üzerinden ve uluslararası çıkarlarına uygun olarak dizayn etmek için tüm askeri kaynaklarını seferber etti. Aynı zamanda Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanan bir koridorla deregüle edilmiş bir enerji politikası oluşturumaya çalışan ABD’nin bu hedefine Fırat Kalkanı’yla Türkiye’nin müdahale etmesi bölgedeki tüm dengeleri değiştirdi.

4-EKONOMİK SALDIRI


Petrol varil fiyatlarının olağanüstü düşmesiyle dünya çapında başlayan krizden en çok etkilenen ülke Venezuela oldu. Ekonomisi tamamen petrole dayanan ülkenin enflasyonu görülmemiş biçimde arttı. Bu durum temel ihtiyaç mallarında ciddi oranda eksikliğe yol açtı. Ve arkasından da kaçakçılık geldi. Venezuela’da özellikle gıda ve benzin en uygun fiyatlarla halka sunuluyordu. Bir biçimde kötüye kullanıldı. Devlet bilinçli olarak yüklü zarara uğratıldı. Ve tabii ki bunun arkasından gelen enflasyon speküle edilerek şişirildi. Amerikancı muhalefet bu dönemde sokak ve şiddet eylemlerini artırdı.
Aynı dönemde Türkiye’de Batılı devletlerce ekonomik tehditlerin hedefi haline getirildi. 17/25 Aralık’ta FETÖ ekonomik saldırının zeminini hazırladı. Ama umduğunu bulamadı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Moody’s’in not indirimi kararıyla doğrudan ekonomi hedef seçilmişti. The Independent gazetesi Türkiye’de korkunç bir ekonomik balonun büyümekte olduğunu, bunun sonucunun Yunanistan ve İrlanda’daki gibi bir hayal kırıklığı olabileceğini ileri sürüyordu. Alman Hükümeti AB’ye, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin korunmasını sağlamak için Türkiye’ye yönelik ekonomik baskıyı artırmasını talep ettiği bir belge iletti.
Amaç, Türkiye üzerinden kolay para kazanmaktı. Sıcak parayı dünyadan ucuza getirip yedi sekiz katına Türkiye’ye satmak ve kârlarına kâr katmaktı. Tabi ki hamlelerin arkasında ABD’nin ekonomi şekillendirme projesi vardı.

5-KÜRESEL MEDYA MANİPÜLASYONU

Tüm bu gelişmelerden fırsatla başta ABD olmak üzere emperyalist ülkeler Venezuela’ya yönelik kapsamlı bir ‘medya savaşı’ başlattı. Küresel medya hep bir ağızdan şu cümlelerle gerçekleri tersyüz ediyordu: “Nicolas Maduro yanlıları ve karşıtları şeklinde ikiye bölünmüş haldeki Venezuela’da gerilim tırmanıyor. Bir hamburger 170 dolar oldu. Halk temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamıyor.” Aydınlık’a konuşan Venezuela Ankara Büyükelçisi Bracho Reyes “İşte medya savaşına iyi bir örnek. İsterse hamburger bin dolar olsun. Bizi, çöp yemek ilgilendirmiyor.” diyerek cevaplamıştı. Hükümetin ücretsiz sağladığı gıda, temizlik, benzin gibi temel mallar ülkeden çıkarılıyor. Ondan sonra aynı ürünler uluslararası fiyata Venezuelalılara geri satılıyordu. Ancak medyaya bu görüntüler servis edilmiyordu.
Türkiye’de özellikle son iki yılda gelişen olaylar çeşitli kuruluşlarla manipüle edilmeye çalışıldı. New York Times, Time, The Guardian ve Der Spiegel gibi ana akım medya içerisinde yer alan ve uluslararası enformasyon akışını yönlendiren Batı medyası ABD çıkarlarına uymayan her gelişmeyi ‘anti demokratik’ ilân etti. ‘Maduro ve karşıtları’ söylemiyle ‘Erdoğan ve karşıtları’ şeklindeki Batı yönlendirmesi aynı dilde karşılığını buldu. İki liderin de portresi ‘diktatör’ olarak çizildi.

6-YARGIYA VE ORDUYA SIZMA

Yargı kurumlarına yönelik ele geçirme faaliyeti de benzerlik gösterdi. Başsavcısı Luisa Ortega Diaz, Venezuela Kurucu Meclis seçimlerine teknik destek sağlayan şirket yetkilisinin sonuçlarla oynandığına dair CIA iddialarının ardından olayın soruşturulması için iki savcı görevlendirdi. Meclis’in göreve başlamasının engellenmesini istedi. Ardından askeri üniformalı silahlı bir grup Carabobo eyaletinde kalkışma başlattı. Kendini Yüzbaşı Juan Caguaripano olarak tanıtan bir kişi, başkaldırı çağrısına uymayan birimlerin askeri hedef olarak belirleneceğini açıkladı. Darbeci Caguaripano, bunun bir darbe girişimi olmadığını, “anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi için başlatılan sivil ve askeri bir eylem” olduğunu söyledi. Saldırganların, yabancı hükümetlerle ilişkileri olan “aşırı sağcılar” tarafından azmettirildiği ve ordu silahlarından bir kısmını çalmayı başardığı ortaya çıktı. Başta Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında rol oynayan hakim ve savcı cübbelerini ele geçiren bir grup FETÖ militanı başta HSK olmak üzere neredeyse ülkenin tüm adliyelerinde yukarıdan aşağıya örgütlendi. Siyasete yargı eliyle yön vermek, ordu içindeki vatansever subayları tasfiye edip darbenin önünü açma plânıyla harekete geçtiler. Sızmanın hangi boyutlarda olduğu 15 Temmuz’dan sonra anlaşılabildi.

7-BAŞARISIZ KALKIŞMALAR

Geçen hafta Venezuela Savunma Bakanı Vladimir Padrino Lopez, askeri üsse saldıran küçük grubun, aralarında ordudan uzaklaştırılmış bir teğmenin dışında, asker üniforması giymiş sivillerden oluştuğunu açıkladı. Terör saldırısıyla muhalefeti sokağa dökmeyi ve uluslar arası müdahalenin şartlarını oluşturmayı planlayan girişim kısa sürede bastırıldı. Dünya kamuoyuna ‘darbe’ diye pompalanan askeri birliğe terör saldırısıyla daha büyük çaplı silahlı eylemlerin olabileceğinin ipuçlarını verdi. Amerikancı muhalefet 1 Eylül’de büyük bir
kalkışmaya hazırlanıyor ancak;
Reuters’ın haberine göre, Maduro yaptığı açıklamada, Venezuela’da muhalefetin darbeye kalkışması halinde hükümetin vereceği tepkinin Türkiye’dekine göre çok daha sert olacağını söyledi: “Türkiye’de neler olduğunu gördünüz mü?” diye soran Maduro, sözlerine şöyle devam etti: “Eğer sağcı güçler ülkemde darbeye kalkışırsa, o zaman Erdoğan’ın yaptıkları, Bolivar Devrimi’nin yapacaklarının yanında bir bebeğin önlemleri gibi kalır...”
Bir dönem kapandı. Hem Batı Asya’da, hem de Latin Amerika’da komplo ve darbelerle ABD’nin yönetimleri belirlediği devir geride kaldı. İki ülkenin de bölgesel birliklerle ve devrimci gelenekleriyle ileriye yürüyeceği bir süreci yaşıyoruz.

Sonraki Haber