Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde son durum

Dışişleri kaynakları Türk-Yunan ilişkilerine dair bilgi verdi. Yunanistan’ın iki ülke arasında sadece kıta sahanlığı belirlenmesini savunduğunu kaydeden kaynaklar, ‘Bu pozisyon geride çözümsüz bırakılacak diğer meselelerin, ikili ilişkilerde her an kriz yaratma riskini bertaraf etmiyor.’ dedi

Dışişleri kaynakları, Türkiye-Yunanistan ilişkileri ve anlaşmazlıkların çözümü için atılması gereken adımlara dair bilgi verdi. Bilgilendirmede, “karasuları ve hava sahasına çözüm”, “Yunanistan’ın Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkisine koyduğu çekinceleri kaldırması”, “Ege’nin ortak deniz olarak muhafazası”, “azınlık haklarının korunması” gibi konulara değinildi. Dışişleri kaynaklarının verdiği bilgiler şöyle oldu:

- Tabii ki aynı düşünmediğimiz konular bulunuyor, fakat uzlaşabileceğimiz başlıkların da sayısı az değil. Liderlerimizin de arzusu bu yönde ve her iki tarafta da siyasî irade mevcut. Türkiye ve Yunanistan yan yana var olmaya devam edecek. Halklarımızın çıkarları için, bölgemizde istikrar ve huzurun daha da güçlenmesi için Türk ve Yunan makamları birlikte çalışmak zorundadır.

KARASULARI VE HAVA SAHASINA ÇÖZÜM

- Ege meselelerinde tarafların bugüne kadar savundukları pozisyonlarında bir değişiklik yok. Ege’de ihtilafları tek kaleme indirgemek mümkün değil. Denizde ve havada, birbiriyle bağlantılı tüm ihtilafları görüşmeliyiz.

Karasuları ve hava sahası genişliğinden aidiyeti belirsiz coğrafi formasyonlara, gayriaskeri statüdeki adaların silahlandırılmasından FIR yönetimi gibi anlaşmazlıklara kadar tüm ihtilaflara çözüm aramazsak bizden sonraki kuşaklara borçlu kalırız. Meselelerin uluslararası hukuka uygun, kalıcı, kapsamlı ve hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulmasını istiyoruz.

Yunanistan ise iki ülke arasında sadece tek bir mesele bulunduğunu, bunun da kıta sahanlığı/münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi olduğunu savunuyor. Bu pozisyon geride çözümsüz bırakılacak diğer meselelerin, ikili ilişkilerde her an gerginlik/kriz yaratma riskini bertaraf etmiyor.

- Bu görüşümüzün iki önemli gerekçesi var. İlki Ege meselelerinin büyük çoğunluğunun hukuken birbirleriyle irtibatlı olması. Başka bir ifadeyle birlikte ele alınmaları, barışçı çözümleri için hukuki bir gereklilik. İkinci sebep ise Türkiye’nin gerginlik ve kriz yaratabilecek hiçbir meseleyi geride, çözümsüz bırakmamak ve böylece ilişkilerde kalıcı bir sükûnet yaratmak anlayışı.

- Ege meseleleri iki ülke arasında 2002-2022 döneminde 64 tur yapılan istikşafi-istişari görüşmelerde ele alınmıştı. Temaslar sonucunda belirli bir mesafe de kaydedilmişti. Ancak, Yunan tarafı yeniden “tek ihtilaf vardır” söylemine dönünce ilave ilerleme sağlamak mümkün olamadı.

- Anlamlı müzakereler sonucunda çözüme ulaşamazsak ihtilafları paket halinde uluslararası yargıya götürebiliriz. Ancak, bu aşamaya gelmeden Yunanistan’ın Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkisine koyduğu çekinceleri de kaldırması lazım.

EGE’DE İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ

- Ege’de çevre, enerji, bilimsel araştırma, yasadışı göçle mücadele ve arama-kurtarma alanları dahil, işbirliğine hazırız. Zaten uluslararası hukuk da bizi buna teşvik ediyor. Ancak, tek taraflı adımlardan karşılıklı olarak kaçınmamız lazım. Esasen liderlerimizin imzaladığı Atina Bildirgesi’nin de ruhunda bu var.

EGE’NİN ORTAK DENİZİMİZ OLARAK MUHAFAZASINI İSTİYORUZ

- Ege’de iki tarafın da yaşamsal çıkarları var. Biz Ege’nin ortak denizimiz olarak muhafazasını istiyoruz. Dolayısıyla ister deniz parkları olsun, ister deniz mekânsal planlama olsun, bu tür işlevsel ve çevreyle ilgili konularda projelerin ortaklaşa yürütülmesinden yanayız.

AZINLIK HAKLARI

- Yunanistan’ın, Heybeliada Ruhban Okulu gibi ülkemizdeki Rum azınlıkla ilgili konuları, uluslararası toplumu ilgilendiren, evrensel dini özgürlük veya insan hakkı meselesi şeklinde takdim etme eğilimini uzun süredir gözlemliyoruz. Rum azınlık uluslararası toplumun meselesi, Batı Trakya Türk Azınlığı ise sadece Yunanistan’ın iç meselesidir gibi bir anlayışı kabul etmemiz söz konusu değildir.

‘YUNANİSTAN AZINLIĞI SİNDİRMEYE SON VERMELDİR’

- Yunanistan, Azınlığın etnik kimliğini inkar etmeye, seçilmiş dini liderlerini tanımamaya, eğitim imkanlarını fiilen kısıtlamaya, Azınlık vakıflarının içini boşaltmaya, özetle Azınlığı sindirmeye yönelik çabalarına artık son vermeli. Biz Rum azınlığımızı bir zenginlik ve ülkemizle Yunanistan arasında bir dostluk köprüsü olarak görüyoruz. Yunanistan da kendi Türk azınlığını bu şekilde görmeli.

Öte yandan, Yunanistan’ın, Lozan Antlaşması’nın kapsamına girmeyen soydaşlarımıza yaklaşımını da gözden geçirmesini bekliyoruz. Selanik’te, Rodos ve İstanköy’de yaşayan soydaşlarımız, her ne kadar Lozan Antlaşması’nda belirlenen azınlık çerçevesine girmiyorlarsa da, Yunan devletinin onlara yönelik olarak da evrensel değerler temelinde, günümüz insan ve azınlık haklarını manzumesine yaraşır adımlar atmasını bekliyoruz.

FEDERASYON MODELİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

Kaynaklar, Kıbrıs meselesinde gelinen son duruma ilişkin de şu bilgilere paylaştı:

- Federasyona yönelik müzakereler 50 yıl boyunca defaatle denendi, çözüme ulaşılamadı. Dolayısıyla biz Türk tarafı olarak bunu bir daha denemeyeceğiz. Kıbrıs meselesinin iki kesimli, iki toplumlu federasyon modeli temelinde çözümü mümkün değildir. Kıbrıs’ta iki ayrı halk ve iki devlet vardır. Çözüm de ya bu temelde olacaktır, ya da olmayacaktır.

GKRY’de yapılan anketlerden, Rumlar arasında üniter devlet isteyenlerin oranı, yani güneyin Kıbrıs Türklerini bir şekilde asimile etmesini isteyenlerin oranı, federal çözüm isteyenlerin oranından daha fazla! Bundan şunu anlıyoruz: Rum halkı da artık çoğunlukla federasyon temelli çözüm istemiyor.

- Rum tarafı, Kıbrıs Türk halkı üzerindeki baskıyı, izolasyonu sürdürmek ve artırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Sözde “müstakbel ortaklarını” sindirmek için çaba sarf ediyorlar. Bunun için uluslararası camia tarafından tanınmış olmanın ve AB üyeliğinin sunduğu olanakların tümünden faydalanıyorlar.

‘YENİ ŞEYLER KONUŞMANIN VAKTİ GELMİŞTİR’

- Hal böyle olunca da Kıbrıs Türk tarafının gerek Rumlara, gerek AB’ye güveni her geçen gün azalıyor. Bu zaten on yıllardır böyle. Ortak yaşamın en temel unsuru olan karşılıklı güven olmadan nasıl federasyon tesis edeceksiniz? Bizde bir söz vardır: “Zorla güzellik olmaz.” Türk tarafı görüşmeden hiçbir zaman kaçmadı. Ancak sırf görüşmek için de görüşmenin bir anlamı olmadığını düşündük. Artık yeni şeyler konuşmanın vakti gelmiştir.

Sayın Tatar, BM Genel Sekreteri’nin şahsına duyduğu saygıdan ötürü New York’ta Rum liderle düzenlenecek gayrı resmi üçlü yemeğe katılmayı kabul etti. Söz konusu yemek gündemsiz bir sosyal buluşma şeklinde cereyan edecek, BM de bunu bize teyit etti. Sayın Tatar orada iki devletli çözüm vizyonunu yeniden izah edecek. BM Genel Sekreteri’nin bu davetinin yeni bir sayfa açılması için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.

Rumlar federasyon dışındaki bir çözüm modeli konuşmaya hazır hissettiklerinde, o zaman iki anavatan ve Ada’daki iki taraf BM’nin himayesinde 4+1 formatında bir araya gelir, Kıbrıs meselesini nasıl çözebileceğimizi konuşuruz. Ancak federasyon üzerinde ısrar ettikleri sürece bir yere varamayız.­­

Sonraki Haber