Türkiye Yüzyılı’nın ihracat politikası ne olmalı? Ya biz yapacağız ya dünya zorlayacak
Cari fazla vererek büyümek için ihracatta yeniden yapılanmanın bir devlet politikası olarak, devlet ve millet elele bu değişime karar verilmesi gerektiğini söyleyen Gülle, Türk lirasının istikrarı ve öngörülebilirliğin döviz fiyatından daha önemli olduğunu vurguladı
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), küresel mal ticaretinin yılın ilk çeyreğinde durgun kaldığını bildirdi. Bu dönemde Türkiye'nin ihracatı da ilk dört aylık sonuçlara göre yüzde 3 daraldı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre ilk dört ayda miktar bazında azalış da yüzde 24.5 oldu. Yani fiyatların göreceli yüksek olması mal ihracatındaki fiziki düşüşü gölgeledi. Mayıs ayında ise değer bazında ihracatta yüzde 10'a yakın bir artış öngörülüyor. Nasıl Bir Ekonomi Dış Ticaret Muhabiri İmam Güneş'in haberine göre, Uzak Ülkeler Stratejisi kapsamındaki 18 ülkeye yapılan ihracatta yılın ilk dört ayında yüzde 22.7'lik düşüş görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimlerin ardından TOBB Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada ekonomide beş ilkeden birini “cari fazla vererek büyüme” olarak açıkladı.
ALICI SABİT FİYAT İSTİYOR
Bu gelişmeler üzerine 2018-2022 döneminde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanlığı görevini icra eden ve 168 milyar dolarla devraldığı ihracat tutarını 250 milyar dolar bandına kadar çıkaran İsmail Gülle ile dış ticareti konuştuk. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi ve İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürüten Gülle'ye, “Türkiye'nin ihracatı son aylarda bir düşüş eğiliminde. Bu ivmeyi tersine çevirmek için hangi adımlar atılmalı?” diye sorduğumuzda, şunları söyledi: “Mesele sadece Türkiye’nin ihracatı değil aynı zamanda dünya ticaret ile alakalı bir sorun olduğunu kabullenmek gerekiyor. Özellikle Ukrayna krizi ile beraber dünya ticaretine bir yavaşlama oluştu, maalesef bu da Türkiye’nin ihracatına sirayet etti. Ancak uygulanan kur politikası ve alınan önlemler de döviz kazandırıcı faaliyetler yapanların moralinin bozulmasına sebep oldu desem yanlış olmaz. Çünkü yurt dışındaki alıcılar en az 6 ay fiyat sabitlemesi istiyorlar, bu durumda maliyet yükselirken döviz olduğu yerde sayınca, üstüne bir de kazanılan dövizler zorla Merkez Bankası'na aktarılınca elbette ihracat kaybı yaşanıyor. Yeni açıklanacak ekonomi programında bunlara önem vereceğini tahmin ediyorum.”
İKİNCİ YOL DOĞRU OLANI
Türkiye Yüzyılı ihracatsız olmaz. Ama dış ticaret hadlerine baktığımızda ülkenin değerlerini ucuza satan bir yapı söz konusu. Bu bütün sektörler için böyle değil elbette. “Değerde hafif olan ürünlerin ihracat deseninde ağırlığının azaltılması mümkün mü?” sorumuzu da yanıtlayan İsmail Gülle, “Böyle bir yeniden yapılanmaya geçmek iki şekilde olur: ya dünya sizi böyle bir değişime zorlar ya da bir devlet politikası olarak paydaşlar oturur ve değişime karar verir. Bana göre ikincisi en doğru olanı, ancak devlet ve millet elele bu değişime karar vermekte geç kalırsak, piyasaya ayak uydurmak zorunda kalacağımız için mecburen yapacağız. İstihdamın ve üretim faktörlerinin yeni modeli adaptasyonu kolay bir iş değil, devlet ve özel sektör işbirliği burada gerekiyor desem yanlış olmaz.” ifadelerini kullandı.
MESELE DÖVİZ FİYATI DEĞİL
“İhracatın döviz fiyatlarına bu kadar duyarlı olması Türkiye'ye özgü bir durum mu yoksa diğer çevre ekonomileri de bu sorunu yaşıyor mu?” şeklindeki sorumuzu yanıtlayan İsmail Gülle, “Türkiye’nin ihracatının yüzde 85’i nihai ürün kategorisinde, ancak ithalatının yüzde 90’u ham madde, ara malı, yatırım malı. Bu durumda dış ticaretimizin dövize endeksli, döviz kurlarına karşı hassas olduğunu doğal olarak kabul etmek gerekiyor. Bize benzer ülkelerde de durum aynı. Ancak ihracatçının arzu ettiği kurların yükselmesi değil, Türk lirasının istikrarı ve öngörülebilirlik. Unutmayalım, 2002-2013 arasında döviz kurları olduğu yerde sayarken ihracat rekorları kırıyordu. Demek ki mesele sadece döviz kurunun seviyesi değil aynı zamanda öngörü ve güven.” diye konuştu.
YEDİ YIL SABREDEN KAZANIYOR
Gülle'ye “İhracatın menzilini artırmak için uzak ülkeler stratejisi hazırlandı. Nasıl Bir Ekonomi'de yer alan habere göre ilk dört ayda belirlenen bu pazarlarda da ihracatta kayıp var. Stratejiyi çizdik ama devamı neden gelmedi?” diye sorduğumuzda cevabı şöyle oldu: “Pazar çeşitlemesi oldukça önemli ancak güçlü olduğumuz pazarlarda gücümüzü artırmamız gerekiyor. Yeni pazarlara girmek elbette büyük bir başarı, ancak orada kalıcı olabilmek için birkaç yıl geçmesi gerekiyor. Araştırmada şunu gösteriyor ki, yedi yıl boyunca pazarda kalabilmeyi başaran ihracatçılar, fiyat baskısı yaşamıyorlar. Dolayısıyla bu meseleyi kısa vadeli değil uzun vadeli el almak gerekiyor. Yine şunu da belirtmem gerekiyor; dünyadaki mal hareketinin tarihsel alışına baktığımızda Çin gibi güçlü ihracatçılara karşı gerçekçi yaklaşımlarla hareket etmeliyiz.”
BİRLİKLERİN SORUNLARINA
DAİR ÇÖZÜM REÇETESİ VAR
l TİM bünyesindeki ihracatçı birliklerinde bölgesel yapılanma yerine sektörel bir yapılanmayı savunanlar var sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Bu tartışma sanıyorum İhracatçılar Meclisi’nin kuruluşundan önce bile vardı. Bölgelerin kendine has özellikleri ve duruşları var. Bu arada sektörlerin de son derece özel durumları var. Sanıyorum burada mesele bölge temsilcileri ile sektör temsilcileri arasında yaşanan tartışmalar. Vaktim olsaydı bu meseleyi çözmek listenin ilk sırasında yer alıyordu. Ancak bunun reçetesi kısaca anlatılacak gibi değil. Başka bir söyleşide bunu dile getirmeyi düşünüyorum.