Türkiye’den İngiltere’ye uzanan sanat yolculuğu

Çocukluğundan beri sanatı hobi olarak gören Dilek O'Keeffe’in hayatı İngiltere’de yaşamasıyla birlikte başka bir boyut kazındı. İngiltere topraklarında sanat hayatına akademik anlamda ilk adımını atan Dilek O'Keeffe, yolcuğunu Aydınlık Avrupa’ya anlattı

Hobi olarak başladığı sanat hayatına akademik anlamda ilk adımı İngiltere'de atan Dilek O'Keeffe, mütevazı hayatını Aydınlık Avrupa'ya anlattı. 1966 yılında Türkiye'de doğan, 27 yaşına kadar başkent Ankara'da yaşayan sanatçı Dilek O’Keeffe, eşiyle birlikte İngiltere’ye yaşama başlamasıyla birlikte kendini sanat hayatının içinde buldu. Beatrice Royal kamu galerisi tarafından “En İyi Yeni İngiliz Mezunu” seçilen O’Keeffe, ertesi yıl BBC'ye verdiği röportajla uluslararası toplu ve kişisel pek çok sergiye katıldı.

Bir fikri bir sanat eserine dönüştürmenin ödüllendirici yanı olduğunu söyleyen O'Keeffe, “Çoğunlukla çağdaş yaşamdan ve görsel medyadan ilham alıyorum. Seri çalışmak yerine paralel olarak farklı imajlar ve türler yaratma eğilimindeyim. Sanıyorum tarzımızı bulmaya çalışırken yaptığımız yolculuk benim için daha önemli şimdilik.” ifadelerine yer verdi.

Aydınlık Avrupa okurları için kendinizden ve sanat anlayışınızdan bahseder misiniz?

Çocukluğumdan beri sanat hobi olarak hayatımdaydı.  20 yıl kadar önce eşimle Londra’ya taşındıktan sonra burada City&Guilds of London Art School (Birmingham University) Güzel Sanatlar Akademisi'ne gittim ve 2002 yılında resim bölümünden mezun oldum.  Benim için sanat daha çok günümüzü konu eden, içinde bulunduğumuz zaman dilimini ve teknolojileri de kullanarak eser üretmek demek.

Pek çok tarzda/alanda eserleriniz bulunmakta. Yağlı boya çalışmalarınızın yanı sıra seramik, dijital sanat çalışmalarınız da var. Bu farklılığın sebebi nedir?

Yapı olarak yeni ve farklı malzemeler kullanmayı seviyorum.  Bazen de üzerinde çalıştığım projeye göre uygun malzeme seçmeyi tercih ediyorum. 2016 da Türkiye’de iken yaptığım interaktif dijital projem ''Every Second Counts-Her Saniye Önemli'' online ortamda gerçekleştiği için eserleri dijital kolaj olarak yapmayı uygun buldum.  Bu proje 1 yıl sürmüştü ve hem Türkiye’den hem de uluslararası pek çok kişi katılmıştı. Her ay belirlediğim konuya göre katılmak isteyenler çektikleri fotoğrafları göndermişlerdi ve her ayın sonunda gündemi de izleyerek bir kolaj eser üretmiştim.  Yağlı boya eserlerimin pek çoğu zaten öncelikle bilgisayarda başlıyor. Renk ve kompozisyonu dijital ortamda belirledikten sonra tuvale ya da metal zemine aktarıyorum.  

Seramikle Ayvalık ta yaşarken tanıştım ve çok sevdim. Her farklı malzeme yeni bir meydan okuma diye düşünüyorum. Malzemeyi tanımak, 3 boyutlu çalışmak, hele bir de elle yoğurmak, çamura biçim vermek girince işin içine tam bir meditasyon oldu benim için.  Yine Ayvalık’ta iken yaptığım eserlerde budanma sonrası kalan artık zeytin ağacı parçalarını kullanmaya başladım. Yarı 3 boyutlu olan bu eserleri epoksi reçine ile renklendirdim.

Pek çok tarzda ve farklı konularda ürettiğiniz eserlerinize sanat dünyasından nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Genelde olumlu tepkiler alıyorum. Mesela Royal Academy SummerShow-Londra’da sergilenen bir eserim 2003 yılında EN İYİ 10 listesinde 1’inci sırada yer aldı. 1200 sanatçının katıldığı ve sadece 400 küsur eserin seçildiği bu sergide, görülmeye değer eserler arasında birinci seçilmek harika bir duyguydu.  BBC sanat haberlerine konu oldu ve daha sonra BBC, eserimle ilgili benimle röportaj yaptı.Özellikle günümüz toplumunun tüketici eğilimini sorguladığım bir eserdi. İngiltere ve dünyanın pek çok ülkesinde, Türkiye de dahil, sanat haberlerinde yer aldı.

Eserlerinizde monokrom (bir rengin farklı tonları) renkler ve şehir kesitlerinin de olduğunu görüyoruz. Bu geçiş sürecinde deneyimlediğiniz bir tarz mı yoksa esas tarzınızın oluşum aşaması mı?

Her alanda olduğu gibi sanat alanında da sürekli değişim yaşıyoruz ve yenileniyoruz. Ben esas tarz diye bir terim kullanmak istemiyorum. Bazen bulduğum bir obje veya denemek istediğim yeni bir malzeme beni farklı sanat eserleri üretmeye yöneltebiliyor. Bazen bulunduğum yer ve yaşam şartları genelde izlediğim tarza uymadığı için ya da tamamen canım öyle istediği için yeni arayışlara girebilirim. Mesela, birkaç yıl önce Londra’da açtığım stüdyo/galeri ortamında farklı malzemelerin yanısıra çok farklı türlerde de çalışmalarım olmuştu, figüratif, soyut, animasyon, şehir manzaraları vs. Sanıyorum tarzımızı bulmaya çalışırken yaptığımız yolculuk benim için daha önemli şimdilik. 

Bize başarılarınızı ve başarıya giden yoldaki etkenleri anlatır mısınız?

Bugüne kadar genellikle İngiltere’de pek çok grup sergisine katıldım, Tate Modern, Royal Akademi, Bank Side Gallery ve Selanik Modern Sanat, bunlardan birkaçı. Ayrıca Londra, Cebelitarık ve İstanbul’da kişisel sergilerim oldu. Pek çok sanat fuarına katıldım. 

Kanımca bugünlerde sanatta öne çıkabilmek için hem yeni tarzlarda hem de ses getirecek konularda eser üretmek, dikkat çekmek gerekiyor gibi. Başarıya ulaşmak için, sanatçı kimliğimizin yanında tanıtım ve pazarlama yollarını bilmek oldukça faydalı diye düşünüyorum. Londra’da bir Türk sanatçı olarak dikkat çekmek en azından benim için bu sayede oldu.   

Son olarak, Aydınlık Avrupa okurlarına resim ve sanat konusunda bir mesajınız var mı?

Her insan yaratıcı doğar. Yaratıcı yönünüzü keşfedin ve hobi olarak da olsa sanata daha fazla yer verin hayatınızda, sanatın insana kattığı güzellikleri zamanla fark edeceksiniz. Sanat ve sanatçılarınızı koruyun kollayın, onlar sizi temsilen burada.

Sonraki Haber