Türkiye'nin alması gereken tutum
MUHAMMED GÖMÜK
Soğuk Savaş döneminde ABD, dünyayı komünizmle korkutarak bazı ülkeleri kendine bağladı. Türkiye NATO'ya girmesinin ardından bu sürecin parçası oldu. Sovyetler Birliği de bir süre sonra emperyalist karakter kazanmasıyla birlikte bazı ülkelere silahla müdahale etti bazılarını da ekonomik açıdan kendine bağlı kıldı. Küba gibi.
Rusya kısa süren bir bunalım ve dağılma sürecinden sonra Putin'le birlikte toparlanmaya başladı. Yeni dünya düzeni için şok edici nitelikteki çıkışlar NATO güdümlü medyada pek yer almıyor. Putin son yaptığı konuşmalarda uluslararası sisteme açık bir şekilde meydan okuyor. Rusya-Ukrayna gerginliği bunun sadece küçük bir safhası.
Küresel çete diyor ki “Ukrayna’yı NATO’ya alırız”. Rusya da “Ukrayna NATO’ya girerse ambleminde kocaman haç olan, amblemi CIA ambleminin fotokopisi olan NATO ordusu, Moskova’nın sadece 180 km ötesinde konuşlanacak ve ben bu tehlikeyi kabul edemem”! Putin’in 22 Şubat 2022’deki deklarasyonu ve Rus Ordusunun 24 Şubatta Ukrayna’ya askeri harekat başlatması bu pencereden okunup değerlendirilmelidir.
Soyut 'savaşa hayır' söylemi süreci açıklamaya yetmez. Savaşı engelleyecek olan da aslında silahtır. Savaş çıkartmak isteyen kuvvetlerin, düşmanı kuşatmak, boğmak, baskı altına almak isteyen kuvvetlerin silahları fazlaysa, savaşı dayatırlar.
Gelişmeleri Türkiye'nin güvenlik ekseninden ele almalıyız. Türkiye bu süreçten yara alarak değil büyüyerek, güçlenerek çıkmalıdır.
Orta Çağ'da Avrasya'yı boydan boya geçen meşhur bir Köle Yolu vardı. Kıtalararası yollar sadece İpek Yolu, Kürk Yolu veya Baharat Yolundan ibaret değildi. Söz konusu Köle Yolu devasa bir köle ticaretine sahne olmaktaydı ve bu kölelerin çoğunluğu bugün Slav diye bildiğimiz insanların atalarıydı. Öte yandan 10’uncu, 11’inci, 12’nci yüzyıllarda bugün Ukrayna denen coğrafyanın Batıdaki adı Türkiye idi. Avrupalılar Karadeniz’in kuzeyine Türkiye diyordu. Doğu kültüründe Deşt-i Kıpçak diye bilinen ve Kıpçakların Yurdu anlamına gelen ifade bugünkü Ukrayna coğrafyası için kullanılmıştır. Avrasya coğrafyasında Ruslar veya Ukranlar yokken Kıpçaklar vardı, İskitler vardı, Hazarlar vardı, Hunlar vardı, Bulgarlar vardı, Tatarlar vardı, Uzlar vardı, Peçenekler vardı ve bunların hepsi de özbeöz Türk olup bizim atalarımızdı. Nerede şimdi onlar? Onların çoğu Slavlaşıp Rus veya Ukran oldular. Şimdi bile Rusya coğrafyasında binlerce yerleşim yerinin adı Türkçe’dir. Ukrayna da farklı değil. Örneğin Kiev… Bazı araştırmalacılara göre iki ev demektir ve Kıpçaklar tarafından verilen bir isimdir. Kültürel bağlarımızın kuvveti sebebiyle Batı'dan daha çok söz hakkımızın olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz.
Türkiye bu ağırlığını da kullanarak, kendi çıkarları gereği, savaşın yayılmasını engellemeli, bunun için de NATO’nun planlarına alet olmamalıdır. Rusya ile ortak çıkar alanlarımız var. Ülkemiz bu süreçte ABD'nin Montrö'yü delme girişimlerine tavır almalı. Olası kışkırtmalara karşı uyanık olmalıdır.
Savaş elbette istenecek, arzulanacak bir olgu değildir. Ama savaş gelip kapıyı çalmışsa ne yapacaksınız. Türkiye hem Mavi Vatan'da hakkını korumak için hem de Suriye sınrında ABD'nin terör devletini engelleyebilmek için silah kullanmak zorundadır. Karşımızdaki kuvvetin yani ABD'nin Karadeniz'de yara alması, gerilemesi Türkiye'nin lehinedir.
Türkiye’nin bu realiteleri göz önünde tutarak dünyadaki yeni kamplaşmada doğru tarafta yer alması hayati önem taşımaktadır. NATO üyeliği artık bir yük haline gelmiştir. Bir Türk milliyetçisi olarak söylüyorum bunu.