Adım Doğu! Devrimin teori ve pratiği

Perinçek sadece ideolojik-teorik ve siyasi bir lider değil. İleri kesimleri olduğu kadar, meydanları, sıradan kitleleri etkileyen bir lider. ‘Feleğin çemberinden’ geçip gelen, Türkiye de onun deneyimine denk ikinci bir lider gösterilemez.

Doğu Perinçek, Asgar Yılmaz

“Adım Doğu-Nehir Söyleşi” çalışması ile gazeteci Aslıhan Türel Hanım zor bir görev üstlenmiş. Zor; çünkü Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek gibi bir insanı anlama-anlatmaya çalışmış. Türel Hanım 900 soru sorduğunu yazmış, bu sayı çok daha fazla olabilirdi. Doğu Perinçek sıradan bir aydın, hukukçu, politikacı, yazar değil. Tam anlamda “feleğin çemberinden geçmiş” bir insan. Seksen yıllık yaşamının ilk 20 yılı bir yana, geriye kalan 60 yıl içinde gözaltılar, sorgular, mahkemeler ve “beş kuşakla birlikte” 15 yıldan fazla hapislik...

Perinçek’in yarı çapınının hesabının yapılamayacağı yaşam dairesi içine “devletle cebelleşme” yılları dışında, gazete, dergi, bildiri, broşür, okuma, araştırma, konuşmalar, beş siyasi partinin kuruluş çalışması, toplantılar, mitingler, siyasi çalışmalar, yurt içi ve yurt dışı gezileri, görüşmeler, tartışmalar, kavgalar, binlerce makale, 55 kitap ve aşk... Dört çocuk... Aile babası...

Dolayısıyla Aslıhan Türel’in Perinçek’in yaşamını adadığı ideolojik, teorik ve pratik mücadele sürecini yeterince bilmemesi doğal. Perinçek’i yakından tanıyanlar için yaşamı kitaplara sığdırılmayacak denli geniş.

Çok değerli yazar, aydın, sanatçı ve bilim insanlarımız var. Onların hiçbirinin yaşamı bir başkası ile kıyalanamaz. Yönelimleri, çalışma koşulları ve ilkeleri belli. Ama Perinçek, yaşamın sınırlarını aşan bir insan. Pek çok yeteneğin üst üste toplandığı bir şahsiyet. Son yetmiş yıllık tarihimizde Perinçek’in “kratında” ikinci bir kişi gösterilemez. Onun “özgül ağırlığı” her zaman farklıydı.

“Adım Doğu-Nehir Söyleşi” biyografi çalışması olmadığı gibi, masabaşı çalışması hiç değil! Dolayısıyla “Adım Doğu” söyleşisinin gazeteci Türel Hanım'ın bilgi ve niyetlerine uygun sonuçlanması anlaşılabilir. Bu nedenle “Adım Doğu-Nehir Söyleşi” çalışmasını okuduktan sonra, sadece genel bir değerlendirme yapma gereksinimi duydum.

DEVLETTEN SONRA GÖNÜLLÜ 'OTORİTEMİZ'

Üniversite gençlik eylemlerinin 1968 sonrası durulmaya başlamasıyla okullarda, fabrikalarda, salonlarda ve köylerde büyük tartışmalar yaşandı. Sosyalist kitleler arası başlayan yoğun ve yaygın ideolojik ve siyasi tartışmalar, gruplaşma ve bölünmeleri doğurması o koşullarda olağandı. Çünkü tartışmalara üniversite gençliği ve aydınların “devrim hayalleri” damga vuruyordu. Sosyalist gençlik ve aydınlar arası tartışmaların bölünmeye yol açmasının temel nedeni; özü bakımından kolaycı “devrim hayali,” kitlelere güven ve güvenmeme eksenli olmasaydı.

Sosyalistler arası bölünmede (1969) Proleter Devrimci Aydınlık (PDA) çizgisini benimsemiştim. PDA çizgisini benimsediğim dönemde Perinçek ile henüz tanışmamıştım.

Daha sonra Perinçek’i Ankara PDA ofisinde tanıdım. Tanıdıktan sonra çok yakınında olmadım. Ama çok önemli örgütsel toplantılar, özel görüşmeler, konferans ve mitinglerde birlikte oldum. Ayrıca iki yıl Mamak Askeri Cezaevi’nde aynı hücrelerde kaldım. Cezaevinden tahliye olurken Perinçek, Bora Gözen’e ait olduğunu söylediği gri bir pantolon vermişti.

1960’ların sonuna doğru genç Doğu Perinçek’in çekim alanına giren herkes “halka hizmet” yarışının bilincindeydi. “Halka hizmet” alanı Perinçek’in çekim alanı ve liderliği yönündeydi. Sevgili Sarper Özsan’ın “koş saflara gel saflara” çağrısına uygun biçimde örgütleniyor, fabrikalara, köylere coşkuyla koştururduk.

Sanıyorum 1970 yaz sonu TİİKP (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) çekirdek örgütü genişletilmiş kurucu üyelerle yeniden şekillenmişti. O toplantıya “en genç” temsilci olarak davet edilmiş ve toplantıya gelirken tutuklanmıştım. Hapishaneden çıktıktan sonra, 1970’in ekim ayında TİİKP’ye üye olmuştum. Şu anda hayatta olan bir arkadaş bana “Seni partiye üye yapmak istiyoruz?” önerisini yaptığında, önce partinin adını, tüzük ve programını sordum. Arkadaş, “Yeni bir örgüt olduğumuz için partinin adı belirlenmedi, tüzük ve programı hazırlanıyor.” demişti. O koşullarda yapılan üyelik önerisi karşısında kuşkulanmam doğaldı. Üyelik önerisini reddetmeden kendi üyelik koşulumu öne sürdüm. Üyelik koşulum, “Perinçek ve arkadaşlarının önderlik etmediği bir örgüt olduğu kanısını edindiğimde derhal ayrılabileceğimi” söylediğimi unutmam.

Kendi koşulumla üye olduğum örgütün “adı sanını” bilmesemde; Hintli Çaru Mazumdar’ın makalelerini okumuş tartışmıştık. O tarihten sonra Doğu Perinçek’in tam “otoritesi altına” girmiş oldum. Uzun yıllar “süvariler” grubu içinde verilen görevleri yapmaya çalıştım.

MAMAK ASKERİ CEZAEVİ DURUŞMALAR VE PERİNÇEK!

Mamak Askeri Cezaevi ve duruşmalar genç TİİKP kadrolarının sınandığı, siyasi ve ideolojik yönden geliştiği, disiplin kazandığı bir okul oldu. Bana göre TİİKP; ideolojik, siyasi bir parti olarak Mamak Askeri Cezaevi ve duruşmalarda önemli sınavlar verdi, ayağa kalktı ve yeniden şekillendi. Maceracı bütün örgütlerin döküldüğü, dağıldığı koşullarda TİİKP’liler ne yapacağını belirlemiş, mücadeleci bir örgüt disipliniyle Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nden çıkış yapmıştı. Tutuklularla birlikte, TİİKP tahliye olmuştu.

Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde işkenceye dönüşen baskılar karşısında direnişin başarıyı getirdiği tartışma götürmez. Kuşkusuz bu başarıda Perinçek’in liderliği belirleyicidir. Doğu Perinçek’in tayin edici liderliği olmasaydı, TİİKP’li tutuklular, diğer grupların düştüğü durumdan farklı olmayabilirdi!

Hiç unutmam, Perinçek bir rahatsızlık nedeniyle viziteye çıkmış, dönüşte saldırıya uğramış, bütün vücudu, yüzü cop izleriyle kızarmış bir halde gelmişti. Oldukça sinirli, her zamanki gibi yumruğu sıkılı, meşhur ajitatif konuşmasını yapmıştı.

Perinçek sadece ideolojik-teorik ve siyasi bir lider değil. İleri kesimleri olduğu kadar, meydanları, sıradan kitleleri etkileyen bir lider. 12 Mart ve 12 Eylül sıkıyönetim mahkemelerinin “altını üstüne” getiren iyi bir savunma insanı. Aynı şekilde AİHM'de görülen Ermeni Soykırım yalanı duruşmasında elde edilen başarıda, Perinçek’in güçlü mantığı ve olağanüstü ikna yeteneği dikkat çeker.

Yargılanırken yargılayan, duruşma heyetine boyun eğdiren, duruşmaları mücadele alanına dönüştüren bir insanı. Görüşmeyi yapan Aslıhan Hanım duruşma safhalarına yeterince dikkat çekmemiş. Olasılıkla bilmediğinden sormamış olabilir. Perinçek, Ergenekon davasına gelinceye değin “feleğin mahkemelerinden” geçip gelen, Türkiye de onun deneyimine denk ikinci bir lider gösterilemez.

DOĞU PERİNÇEK ADI

Özellikle 1960-70 arası dönemde yaygınlaşan kitle hareketlerinin gelişmesi bazı temel teorik ve pratik sorunları ortaya çıkardı. ABD emperyalizminin baş hedef haline geldiği koşullarda bütün sosyalist gruplar tarafından benimsenen Milli Demokratik Devrim (MDD) tezi, teorik ve pratik yönden büyük tartışma ve saflaşmaya yol açtı. Bütün bu saflaşma ve tartışmalarda, Perinçek’in liderliği ön planda yer alır.

Antikapitalist mücadeleyi savunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) yönetimi ile çeşitli sol gruplar tarafından savunulan Milli Demokratik Devrim (MDD) arası saflaşma, sosyalistler arası temel ayrışmaydı. Başından beri genç Perinçek sosyalistler arası saflaşma içinde, MDD safında yer alan önemli liderlerinden biriydi.

1970’li yıllarda MDD stratejisi olarak benimsenen, günümüzde “Kemalist Devrimi tamamlama” biçiminde ifade edilen Türk devrimin teori ve pratik sorunları yetmiş yıl öncesi ile kıyaslanamayacak derecede berraklaştı. Geçmişte yaşanan sert teorik tartışmalar, revizyonizme karşı tutum, “sağ-sol” sapma, maceracılık ve sol içi hesaplaşmalar günümüzde önemli ölçüde anlamını yitirdi. Teori ve pratik içinde çok fazla anlam ifade etmeyen yüzeysel (tali) konuların yeni saflaşma ve ayrışmalara yol açmayacağı görülüyor. (Kışkırtıcı ilişkiler ve müdahaleler hariç!)

Adım adım devrimin önderliğini üstlenen yeni kadrolar çok daha olgun, geçmiş tarihsel deneyimler ve sonuçlarını özümsüyor. Teoriyi soyut çatışma ve bireysel üstünlük unsuru görmekten çok, geniş kesimlerle birleşmede somut araç olarak görüyor. Erişilen teorik olgunluk pratikte daha fazla birlik ve arkadaşlığa hizmet ediyor. Perinçek, yaşamı boyunca kendi liderliği ve “otoritesi” altında böyle bir ortamın oluşmasını sabırla hazırladı.

Siyasi mücadelelerin seyrinin ölçümü elbette olanaksız. Ortalama bir insanın ömrüne denk mücadeleler içinde yer alan erinçek bir anlamda ABD emperyalizmine karşı mücadelelerin debisini ölçen bir gösterge. Uzun erimli siyasi mücadeleleri etkileyen, gelişmesine yön veren, sonuçlarını ölçümleyen ideolojik bir “barometre...”

YETMİŞ YILIN KAZANIMLARI

1970’lere doğru Kemalist Devrim Düşüncesi üzerinde yükselen halk hareketinin ciddi sapmalar göstermesi, Kemalist Devrim pratiğinin teorik bir temel üzerine oturmamasının büyük payı vardı.

Geçmiş dönemde, tarihsel deneyimler yeterince bilinmediği gibi, öğrenmeye yönelik niyetlerde zayıftı. Dolayısıyla dönemin pratiğine uygun çözümler yerine, devşirme, kitabi, dogmatik kalıplara göre düşünen ve yönlenen eğilimler yaygındı. Birbirlerinin farklı benzeri örüntülü gruplar, sosyalist hareketin olumsuz yanlarıydı. Bir yanda TİP yönetiminin benimsediği çizgi, diğer yanda yenilmiş FOCO-Che Guevara ve Marigella’nın kışkırtıcı “Öncü Savaş” teorisini savunan örtüntülü gruplar...

Türkiye devrimine büyük zararlar veren, adım adım tasfiye olan akımlar, her şeyden önce gerçeği olgularda arama anlayışından yoksundu. Teori ve pratik arası ilişkiyi anlamıyor, kopya-devşirme teorilerle hareket ediyorlardı. Daha vahimi, kendi pratiklerinden sonuç çıkaramıyorlardı. 12 Mart 1971 Darbesi öncesi Deniz Gezmiş’lerin maceracı eylemlerinden Sinan Cemgil ders almadı. Deniz ve Sinan Cemgil’in yenilgisini Mahir Çayan önemsemedi. Bütün bu hata ve yenilgilere İbrahim Kaypakkaya gözünü kapadı. Olumlu-olumsuz deneyimlerden ders çıkarmayı bilmeyen örüntülü grupların içine düştükleri çıkmazdan çıkabilme yetenekleri yoktu. O günün koşullarında maceracı eylemler içine düşen grup liderlerini ikna edebilecek bir merkezde yoktu!

DEVLET TEORİSİ VE ULUSAL DEVLETE BAKIŞ

Şefik Hüsnü’nün liderliğini yaptığı TKP, Kurtuluş Savaşı ve “Kemalist Devrimin” kazanımlarına “muhalif” kaldı! Dolayısıyla Türk Devriminin teorik ve pratik kazanımları 1960 sonrası mücadeleler içinde teorik bir temel kazanabildi. Kemalist Devrimin tamamlanması mücadelesi, her şeyden önce ulusal devlet anlayışını temeleden değiştirdi.

MDD stratejisi, daha çok Çin Devrimi modeline göre yorumlanıyordu. ABD emperyalizmine karşı mücadele ettiğini iddia eden maceracı akımlar ulusal devletle çatışmayı, ulusal devlete karşı “silah kullanmayı” esas aldılar. Oysa Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde “silahlı bir muhalefete” müstahak olmadı.

Kemalist Devrimin bize bıraktığı en görkemli miras; üniter ulusal devleti savunma, iktidarın ulusal güçlerle paylaşması, bütünsel görevdir. ABD emperyalizminin on yıllara dayalı egemenliği, çeşitli sağ ve “sol” akımların yaydığı kirli ideoloji, Kemalist Devrimin kazanımlarını gölgede bıraktı. Kemalist Devrimin yeniden Türk ulusunun bilincine etki etmesi, uzun bir dönem içinde gerçekleşebilirdi. Kemalist devrim teorisinin teorik bir temel kazanmasında Perinçek’in çalışmaları belirleyici önemdedir.

TÜRK DEVRİMİNİN EVRENSELLİĞİ

Ezilen ulusların emperyalizme karşı mücadele stratejisi olan MDD, Kemalist Devrimin farklı bir ifadesiydi. Bir anlamda MDD teorisi, Kemalist Devrimi perdeleyen bir örtüydü. 1960 sonrasında MDD örtüsüyle perdelenen Kemalist Devrim pratik-teorik süreçlerinden geçerek yeniden gelişti ve güncellendi. Bu görevi kuşkusuz Perinçek yoğun çalışmalar içinde sistemleştirdi. Emperyalizme karşı mücadele saflarında ortaya çıkan teorik bulanıklık, dolayısıyla pratik kargaşarlık önemli ölçüde giderilebildi.

Perinçek’in Kemalist Devrim üzerine yaptığı araştırma ve incelemeler ve geliştirdiği teori, emperyalist kapitalist devlet ile ulusal devlet arası nitelikli farklılığı belirginleştirdi. Bu çalışmasıyla Perinçek, Türk devrimine olduğu kadar, dünya devrim teorisine önemli katkı niteliğindedir.

Emperyalizmin ulusal devletleri doğrudan hedef alması, ulusal devletin ve ulusal ordunun savunulması belirleyici önemde. Yıllar içinde Perinçek’in MDD yerine “Kemalist Devrimin tamamlanması” stratejisine vurgu yapması, Türkiye’ye özgü devrimin önemine işaret eder.

20'inci yüzyılda gerçekleşen bütün devrimler yeni tür devlet örgütlenmesine yönelmesi kaçılmazdı. Ama günümüzde, Çarlık Rusyası, Osmanlı Devleti ve Çin devleti benzeri yarı sömürge devletler kalmadı. Yıllarca İngiltere'nin sömürgesi altında kalan Myanmar devleti bile ulusal devlet bağımsızlığını koruma yönünde güçlü çabalar içinde. İngiltere’nin kışkırttığı teröre karşı silahlı devlet iradesini ortaya koyuyor.

Devrimler, emperyalizme karşı mücadele sürecinde ulusal devlet inşasına yöneldiği görülür. Kemalist Devrimin tamamlanması, yeni türden bir devlet örgütlemeyi hedef edinmeyeceği açık. Ulusal devlete gerçek anlamda ulusal nitelikler kazandırma ereği öncelikli görevler arasında.

KEMALİST DEVRİM VE KÜRT SORUNU

Sosyalistler arasında Kürt sorununa bakış, uzun zaman emperyalist ülkelerde var olan ulusal sorun gibi anlaşıldı. Kürt sorunu ve çözümüne Lenin’in Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı (UKKTH) penceresinden baklıdı. Oysa ulusal mücadele, emperyalizmi hedef alan bir mücadeledir. Yaşadığımız dünyada etnik farklılıkların kışkırtılması emperyalizmin bir taktiğidir. Ezilen ülkelerin iç ilişkilerinde ezen ve ezilen ulus çelişmesi yoktur. Çünkü ezilen ülkeler Avrupa da görülen antikapitalist devrimlere benzer devrimler gerçekleşmedi. Avrupa’nın özümsenmiş, arınmış ulusal yapısı ile ezilen ülkelerin ulusal yapıları çok farklı. Ezilen ülkelerde ulusu oluşturan bütün farklılıklar ulusal birliğinin toplamıdır. Ulusal bütünü oluşturan bütün dolgular biri diğerinden farklı ve ayrıcalıklı değildir. Bu duruma en uygun örnek, ÇHC sınırları içinde yaşayan bütün halkların eşitliği gösterilebilir.

ULUSAL DEVLETİN NİTELİKLİ FARKI!

Türkiye'de ulusal devlet sorunu çözümlenmemiş olsaydı, PKK terörü anlaşılmazdı. Emperyalist bir yalan olan Ermeni Soykırım yalanına karşı tarihi zafer kazanılamaz. Ulusal güçler arası ilişki ve çelişkilerin bir anlamı olmazdı. Emperyalizmin ezilen uluslara karşı kullandığı teröre karşı ulusal birlik sağlanamazdı. Yine bu çerçevede Irak, Libya, Suriye ve Afganistan’ın ABD’ye karşı direnişleri evrensel düzlemde bir anlam taşımazdı.

Perinçek’in sosyalist hareket içindeki liderliği, ulusal devletin her koşulda savunulması ve ulusal birliğin güçlendirilmesi, Kemalist Devrimi tamamlama stratejisi, kapsamlı bir teoriye dayanır.

Ulusal devletin stratejik önemi, bir grubun bir sınıfın dar çıkarları açısından değerlendirilemez. Ulusal devletler pek çok yönden emperyalist devletler ile ilişkiler içinde. Emperyalist ülkeler ulusal devletler üzerindeki egemenliklerini bu ilişkiler yoluyla geliştiriyor. “Karşılıklı ilişkiler” adı altında ulusal devlet organları içinde etkilenmeler yaratıyor. Özellikle darbeler döneminde halka yönelik şiddet, emperyalizm ile ilişki içindeki kliklerin marifetleri. 12 Mart, 12 Eylül ve 15 Temmuz 2016 darbe tertipleri, Amerikancı kliklerin etkinlik kazandığı dönemlerdir. FETÖ kliği tam da böyle bir güç.

Ne yazık pek çok “sol” grup darbeler döneminde karşı karşıya kaldıkları şiddete karşı, ulusal devletle hesaplaşma çizgisi izlediler. Siyasi mücadeleyi kendine göre belirleyen gruplar, emperyalizmin yedek gücü haline geldiler. Dolayısıyla 1970’lerde başlayan “devrim hayalleri” 1980 darbesi sonrası tümüyle çökü. Geriye kalan kılıç artığı grupların yaşadığımız yüzyılın başında hiçbir hayalleri kalmadı. ABD’nin Türkiye karşıtı politikalarına teslim oldular.

“Adım Doğu-Nehir Söyleşi” çalışması, geçmiş mücadelelerin anlaşılması ve o mücadeler pratiği içinde oluşan teorik gelişmeyi açıklamaya çalıştım. Sayın Perinçek’in yaklaşımlarının özünün “kendi pratiğinden öğrenme” üzerine kurulu olduğunu biliyorum. “Kendi pratiğinden” öğrenme ve dersler çıkarma anlayışı, teorik gelişmenin yanı sıra, yanlış eğilimlerin düzeltilmesinin yolu olduğunu biliyoruz.

Sayın Aslıhan Hanım’ın çalışmasına bir eleştirim yok. Bazı anlatımların eksik, farklı ve yanlışlar içermesinin, bugün için önemi olmadığından ben de önemsemedim. Ayrıca o tür bir yazı çok uzun olurdu.

Sonraki Haber