Ukrayna: Tarihin büküldüğü yer

 Bir bütün halinde Ukrayna krizi sonrası sürece baktığımızda, Batı’nın askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda kesin bir yenilginin eşiğinde olduğunu tespit ediyoruz.

Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini sadece bir savaşa indirgemek büyük bir yanılgıdır.

Olup biten savaştan çok daha fazlası, uzun soluklu bir sürecin sonucu olarak Batı’nın ilerleyişinin sonlandığı noktadır.

Moskova’nın ileri adımı, Batı merkezli olarak dönen dünyanın dengesini geri dönülmez bir biçimde değiştiriyor.

Batı siyasi elitinin ve medyasının bütün araçlarıyla Moskova’ya karşı atağa kalkmasının, Batı toplumlarının adeta bir histeri krizini andırır tepkiler vermesinin altında bu gerçek yatıyor.

Batı’nın savaş makinası NATO’nun Polonya sınırındaki çaresiz bekleyişi, yaşanan yenilginin en büyük kanıtıdır.

Sonuçları itibariyle İstanbul’un Fethi, 1789 Fransız Devrimi, 1815 Viyana Kongresi veya Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle kıyaslanabilecek ve henüz tamamlanmamış bir sürecin içerisindeyiz.

Kopuşun büyüklüğünü anlamak adına, ilk sonuçlarını sıralamakta yarar görüyorum;

1.Her ne kadar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, sürecin başında “Küresel ekonomik düzeni bozmayacağız” açıklamasında bulunsa da Ukrayna’daki kırılma, Batı merkezli finansal sistemin temellerinden sarsılmasına neden oldu.

CIA’nin akıl hocalarından George Friedman’ın ifadeleriyle, “finansal piyasalar soyut varlıklarından arınıyor.”

Başka bir tabirle, Rusya karşıtı yaptırımların sonuçsuzluğu, Batı’nın elinde bulunan “küresel finans sistemi” sopasının kırılabilir olduğunu dünyaya gösterdi.

Asya ülkeleri arasında dedollarisation siyasetleri kuvvetlenirken, Bretton Woods Anlaşması’yla dünyaya dayatılan “Amerikan doları” araçsallığını kaybediyor.

Rusya’nın SWIFT vb. uygulamalara karşı geliştirdiği alternatifler ise ekonomik araçlar anlamında Batı’nın rakipsiz olmadığını dünyaya gösteriyor.

Öte yandan enerji fiyatlarındaki artışla beraber Avrupa ülkeleri sonu belirsiz ekonomik bir girdaba düşmüş oldu. Bu durumun önümüzdeki süreçte siyasi yansımaları olması kaçınılmazdır.

Ortaya çıkan manzara, Batı’nın ekonomik bir merkez olmaktan çıktığına ve giderek periferiye dönüştüğüne işaret ediyor.

2. Batı’nın bir blok olarak hareket edebilme kabiliyetine sahip olmadığı ortaya çıktı.

Paris-Berlin hattı, üst perdeden söylemlerine rağmen Rusya’ ya karşı hareket etme noktasında ABD’den net bir biçimde ayrılıyor.

Bu durum, Avrupa’da enerji ve güvenlik kaygıları gibi somut ihtiyaçların ABD’nin artık bayatlamış “yeni soğuk savaş” argümanlarına nazaran ağır bastığını gösteriyor.

Avrupa dış siyasetine yön veren Josep Borell’in “hatalar yaptık ve Rusya’yı Avrupa’dan uzaklaştırdık” ifadeleri değerlidir. Borell, Rusya’yla ilişkiler konusunda Avrupa’nın ABD’den farklı bir yol izlemek istediğini açıkça ortaya koymuştur.

ABD, Ukrayna’da kesin bir yenilgi yaşaması halinde orta vadede Avrupa ve Rusya’nın tekrar bir araya geleceğinin farkında. Böyle bir durumda Avrupa’nın Avrasyalaşması hızlanacak ve Avrupa-Doğu ekonomik ilişkileri hızlanacaktır.

ABD’nin bu süreci baltalamak adına Ukrayna üzerinden “nükleer” de dahil olmak üzere yeni kışkırtmalara girişmesi ise maalesef olası gözüküyor.

3. Batı’nın yaşadığı kültürel çürüme, ayyuka çıkmıştır. Rus sanatçıların eserlerinin yasaklanması, Rus öğrencilerin üniversitelerden kovulması ve medya organlarına uygulanan yaptırımlar Batı medeniyetinin içine düştüğü çıkmaza işaret ediyor.

Rusya üzerinden bir bütün halinde Doğu toplumlarını hedef alan bu histeri krizi, Batı’nın “medeniyet” iddiasının iyiden iyiye sorgulanmasına neden oluyor.

Bu durum elbette Batı ve Doğu arasında kültürel alışverişi de sınırlayacaktır.

Söz konusu kriz, önümüzdeki dönemde “Batı medeniyeti” kavramının bizzat Batılılar tarafından tartışılmasına yol açacaktır ki bu durum insanlık adına umut vericidir.

Bir bütün halinde Ukrayna krizi sonrası sürece baktığımızda, Batı’nın askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda kesin bir yenilginin eşiğinde olduğunu tespit ediyoruz.

Evet, yeni bir çağın başlangıcındayız.

Batı merkezli düşünsel, ekonomik, siyasi ve kültürel hapishanelere sıkışmayanların ayakta kalacağı bir çağ.

(Bu makale ilk olarak United World International analiz sitesinde İngilizce olarak yayınlanmıştır.)

Sonraki Haber