Ukrayna’daki ayrılıkçılık ve bölgede barışın yolu
Rusya Federasyonu ile yaşamsal önemde ortaklık içine giren Türkiye’nin Ukrayna-Rusya arasında gidip gelmesi, bir tür denge politikası sürdürmeye çalışması, uzun erimde hem mümkün değildir, hem de sakıncalıdır
Sovyetler Birliği’nin dağılışından sonra tarihsel-kültürel ortağından kopan/uzaklaşan Ukrayna, Avrupa Birliği’ne doğru savruldu. Ancak, iki ülke arasındaki ayrılıkların tarihsel-kültürel köklerinin de varlığını belirtmek gerekir.
İki millet aynı dili paylaşır. Ukraynacayı ayrı bir dil kabul etmek, zorlamadır. Bir benzetme yapmak gerekirse, Ukraynaca-Rusça ilişkisi, Anadolu Türkçesi ile Azerbaycan Türkçesi ilişkisi gibidir.
İki milletin çoğunluğu Ortodoks inancını paylaşır. İki millet benzer tarihleri paylaşır. İki millet Çarlık boyunduruğundan birlikte kurtuldular. Sosyalizmin inşasına birlikte geçtiler. Sovyet devriminden önce Ukrayna’da milliyetçi akımlar vardı ama güçsüzdü. Ukrayna’da ayrılıkçı milliyetçi hareket Şubat Devriminden yani Çarlığın yıkılışının ardından gelişti.
Ekim Devrimi’nin ardından 20 Kasım 1917’de RADA “Rus cumhuriyetinden ayrılmamak, eşit ve özgür halklar federasyonu olması için ona yardım etmek” niyetinde olduğunu belirtmekle birlikte ayrı kimliğini yani Ukrayna Halk Cumhuriyeti’ni ilan etti. Rusya, Ukrayna’nın Brest-Litovsk’da Alman denetimine girmesine göz yumdu. Kasım 1918’de bu kez Almanya’nın Dünya Savaşında yenik düşmesinin ardından 29 Kasım1918’de Ukrayna’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler toprakları köylülere, fabrikaları da Ukrayna emekçi kitlelerine devrettiklerin ilan ettiler. Aslında Sovyetler barış arayışı içinde idiler ancak Ukraynalı milliyetçiler rahat durmadılar, Polonya ve Fransa’nın desteğinde hareket ederek Kiev’i aldılar. Sovyet birlikleri Aralık (1918) başında Harkov’u ele geçirdi, Beyaz lider Denikin’in yenilmesi üzerine Kızılordu 1919 Aralığında Kiev’i geri aldı.
Sovyet döneminde sanayileşme en çok Ukrayna’nın doğusunda- güneyinde gelişti, Ukrayna, Sovyetler Birliği’nin sanayide lokomotif cumhuriyeti haline geldi. Donbass bölgesi kömür madenciliğinde gelişti. Ukrayna, 1930’lu yıllarda, Sovyetlerin kömür-demir ihtiyacının %70’den fazlasını karşıladı, metal ve makine üretiminde de Batılı ülkelerle rekabet etti.
II. DÜNYA SAVAŞI VE ALMAN İŞGALİ
İkinci Dünya Savaşı sırasında dışardan (Almanya) kışkırtılan milliyetçi akımların yarattığı tehlikeler nedeniyle Ukrayna’da savaş rejimi uygulandı. Nazi birlikleri 21 Haziran 1941 gecesi Sovyetler Birliği’ne yönelik saldırı harekâtını (Barbarossa Harekâtı) Ukrayna sınırından içeri girerek başlattılar. Alman birliklerinin kuşattığı Kiev Eylül 1941’de düştü. Almanlar Kırım üzerinden yollarına devam ettiler.
Alman saldırısını durdurarak püskürten Stalingrad savunmasının (ocak-şubat 1943) ardından Alman ordusu Ukrayna topraklarından adım adım çekilirken (1943 sonu) katliamlar yaptı. Alman birlikleri Ukrayna’da bulundukları sırada, Yahudi ve komünist düşmanı Bandera’yı koruyup, yücelttiler.
II. Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda Ukrayna ve Beyaz, Rusya’nın ısrarı üzerine Rusya’dan ayrı devletler olarak örgüte kabul edildiler ancak üç devlet BM çatısı altında tek bir devlet gibi hareket ettiler
Doğu Avrupa ülkelerinde 1950’lerden itibaren yaşanan gerginlikler, Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti’ne yansımadı. Ukrayna’yı Sovyetlerden uzaklaştıran, ilişkileri sarsan başlıca etken 26 Nisan 1986’da yaşanan, Rus-karşıtı Ukrayna milliyetçiliğinin canlanmasında rol oynayan, Çernobil kazası oldu.
SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN DAĞILIŞININ ARDINDAN
Sovyetler Birliği’nin dağılışının arifesinde/sırasında Doğu Avrupa’da yaşananlar ilk elde Ukrayna’da yaşanmadı. Rusya’ya karşı kitlesel gösteriler, büyük tepkiler olmadı. Ancak merkezin (Moskova) yıkılışı Sovyetler Birliği içindeki çözülmeyi hızlandırdı.
Dahası, toprakların paylaşımı ilk kez tam bağımsızlığını kazanan Ukrayna ile Rusya Federasyonu arasında önemli sorunlar ortaya çıkardı. Bunların başında Rus Donanmasının Karadeniz’deki başlıca üssü Sivastopol’un Kırım topraklarında bulunması geliyordu. Kruçev’in bir jest olarak 1954 yılında Kırım’ı Ukrayna’ya vermesi, o zamanlar sorun yaratmamıştı ama Kırım Sovyetlerin dağılışı sırasında yaşanan paylaşımda büyük sorun oldu.
Dağılışı sırasında Batı’nın ilk hedefi Doğu Avrupa’yı Sovyetler’den kurtarmaktı. Ukrayna sınırı Rus nüfus alanının başlangıcı olarak kabul edildi. Ancak Ukrayna’da da milliyetçilerin önderliğindeki bağımsızlık gösterileri gecikmedi.
Ukrayna 1990’da ‘Egemenlik Deklarasyonu’nu ilan ederek Sovyetler Birliği’nden ayrılma yolunda ilk adımı attı; ardından 24 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Ukrayna’nın bağımsızlığı AB ve ABD’ce kısa sürede kabul edildi. 1 Aralık 1991’de yapılan, halkça benimsenen referandum, bağımsızlık ilanına meşruiyet kazandırdı.
Kuçma’nın başkanlığa gelmesiyle Kiev ‘Çok-yönlü Dış Politika’ söylemi adı altında ‘Avrupa Birliği Entegrasyonu İçin Strateji Belgesini’ yayınlandı. 1994’de AB ile Ukrayna arasında imzalanan ‘Ortaklık ve İş Birliği Anlaşması’ 1998’de yürürlüğe girdi.
Avrupa Birliği 2000’li yıllarda, eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelere yönelik politikalarını yeniden ele alarak, Ukrayna’nın da aralarında bulunduğu ülkelerle ikili ortaklık ve iş birliği anlaşmaları imzaladı, ekonomik yardım programları, ticari ilişkiler vb. projeleri geliştirdi.
AB’nin 2 üyenin katılımıyla sonuçlanan 2004-2007 genişlemeleri, çok sayıda Doğu Avrupa ülkesini ve eski Baltık Sovyet cumhuriyetlerini (Estonya, Letonya, Litvanya) kapsaması bakımından önemlidir.
MAİDAN DARBESİ
Görece istikrarlı geçen, Rusya ile iyi ilişkilere özen gösteren Tunçma Yönetiminden sonra 2004 Kasımında başlayan 2005 Ocağına kadar süren “Turuncu devrim” büyük siyasal kargaşayı başlattı.
Turuncu Devrim sürecinde Batıcı sivil toplum kuruluşlarının son derece önemli payı oldu. ABD, Avrupa ve George Soros Vakfı tarafından desteklenen bu kuruluşlar Ukrayna’da Batı müdahalesine açık “insan haklarına dayalı bir demokrasinin” yerleşmesi için kapsamlı, çok-yönlü kampanyalar yürüttüler. Bu kampanyalara medya ve oligarklar büyük destek verdiler. O güne kadar gizlenen Neo-nazi örgütler, kitlelerin arasına sızarak kitle içinde hem gizlendiler hem de etkili oldular.
Kasım 2013’te Kiev’de yaşanan Euro-Maidan gösterileri (Meydan), “turuncu devrimin” bir başka safhasını, kanlı safhasını oluşturdu. Neo-nazi grupların önderliğinde başlayan, şiddetle iç içe gösteriler Ukrayna’nın çeşitli yörelerindeki meydanlara taşındı, güvenlik güçleriyle halk arasındaki gerginlik çatışmalara dönüştü, can kayıpları krizi daha da büyüttü. Aralarında başkanlık adayı Senatör McCain’in de bulunduğu birçok ABD’li siyasetçi “Maydan”da boy gösterdi, her renkten göstericileri kışkırttı. Göstericiler kamu dairelerini kuşatma altında tuttu. Batılı medyanın desteğinde hareket eden neo-nazi gruplar arasında II. Dünya Savaşı yıllarından kalan “Bandera”, “NarodnikRuth” ve “Right Sector” (Sağcı Kesim) gibi gruplar Rus yurttaşları ve Yahudileri hedef alıyordu.
Dahası, ırkçı-milliyetçiler Azak Taburu adında bir milis örgütlenmesi kurdular. Maidan olaylarına katılan eylemcilerden üye kazanan sayıları 500 kişiden oluşan Tabur, daha sonra, "Azak sivil kolordusu" örgütüne dönüştü.
İstikrarsızlıktan tedirgin olan Rusya, Rus nüfusun güvenliğini gerekçe göstererek Şubat 2014’te Kırım’ı işgal etti, ardından Mart 2014’de bir referandum düzenledi. % 83 oranında katılımın sağlandığı referandum sonucunda Kırım'da %96.77, Sivastopol'de ise %95.6 oranında Rusya'ya bağlanma yönünde oy kullanıldı. Bunun üzerine Kırım’ı topraklarına dâhil etti.
11 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleştirilen referandumların sonucunda Donetsk ve Luhansk bölgeleri Ukrayna’dan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ancak Ukrayna yönetimi de, Batı da söz konusu referandumları- bağımsızlık ilanlarını tanımadılar.
SONUÇ
1) 2022 Şubat’ında savaşa dönüşen Ukrayna krizi, Ukrayna ile Rusya arasında görünmesine rağmen, aslında bir Atlantik-Avrasya çatışmasıdır. Giderek çok yönlü üstünlüğünü yitiren, Sovyetler’in dağılışı sırasında başlattığı genişlemeyi inatla sürdürmeye, Rusya’yı kıskaca almaya çalışan Batı ile (ABD-AB) ona direnmeye çalışan Rusya’nın kalkanı olmayı üstlendiği Atlantik karşıtı cephe arasındadır. Biden Yönetimi Bulgaristan’da Romanya’da, son olarak da Yunanistan’da kurduğu NATO üsleri ile Rusya’yı kuşatmaya, çevrelemeye çalışıyor.
2) Batı (ABD) Avrupa’yı Rusya’dan koparmaya çalışıyor. Ancak Batı’nın ne ekonomik ne de siyasi gücü buna yetecek düzeyde değildir.
3) Kiev’deki Meydan olayları sırasında Nazi-milliyetçi saldırganlığını Batı medyası gizledi. Bugün Batı’nın geldiği nokta Rus olan herkese (sanatçı,düşünür, spor vb) düşmanlık, Batı’ya göç etmelerine engel olunan Asyalılara düşmanlık, Batı’nın demokrasi maskesinii düşürüyor.
4) Kiev’de Maydan’da 2003’de patlak veren 2014’de kanlı bir ayaklanmaya dönüşen eylemler, NGO destekli “portakal devrimlerinin” sonucudur.
5) Yukardan beri anlatılan nedenler aslında Ukrayna’nın Rus aleminin bir parçası olduğunu, iki ülkenin tarih boyunca nice felaketlere birlikte göğüs gerdiğini, başarıları birlikte kazandıklarını açıkça gösteriyor. Aynı etnik kökeni, aynı dini, çok benzer kültürleri paylaşan iki ülkenin günümüzde karşı karşıya gelmeleri/getirilmeleri ancak dış etkenlerle, dış kışkırtmalarla açıklanabilir. Bin yıllık kardeşini satmanın kendisine ne kazandıracağını Ukraynalı liderler düşüne dursun, doğuracağı sonuçlar küresel düzeydedir.
6) Batı yanlısı Ukrayna ile Avrasya’da yeni bir dünyanın inşasının mimarlarından Rusya’nın arasındaki çatışma, hem Avrupa’nın hem de Asya’nın kaderini etkileyecek önemdedir. Bu gerginliğin ülkemizi çok derinden etkilediği açıktır.
7) Türkiye’ye gelince, Tayyip Erdoğan Hükümeti giderek daha kötü bir sınav vermekte ısrar ediyor. Hükümet Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmada tarafsız kalacağını ilan ediyor ama tarafsız kalmıyor. BM’de ABD ile Batı ile birlikte Rusya’ya karşı oy kullanıyor, NATO ülkelerini soruna müdahaleye çağırıyor. Suriye’nin kuzeyinde, Fırat’ın doğusunda, Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’deki Mavi Vatan’da, Astana’da Ankara-Moskova uyumunun doğurduğu sonuçlar dikkate alınırsa, Türkiye-Rusya Federasyonu’nun çok yönlü ilişkilerinin önemi daha iyi ortaya çıkar.
Ukrayna’yı NATO’ya taşımak, Karadeniz üzerinden Rusya’yı çevrelemek Türkiye’ye sadece zarar verir. Dahası, sorun, Rusya-Ukrayna arasındaki gerginlikte taraf olmamak değildir. Sorun, savaşın gerçek tarafları olan ABD-AB ile komşumuz ve stratejik ortağımız arasındaki çatışmada taraf olmaktır. Rusya ile yaşamsal önemde ortaklık içine giren Türkiye’nin Ukrayna-Rusya arasında gidip gelmesi, bir tür denge politikası sürdürmeye çalışması, uzun erimde hem mümkün değildir, hem de sakıncalıdır.
NOT: Yazının tamamı Teori dergisinin nisan sayısında yayımlanacaktır.