Ulusal Gönüllülerinin büyük güneydoğu turuna dair izlenimleri

Havasına suyuna taşına toprağına Bin can feda bir tek dostuma Her köşesi cennetim ezilir yanar içim Bir başkadır benim memleketim

Yurt sevgisini artıran gezi

MUSTAFA MERSİNOĞLU

Bu gezi Diyarbakırlı şairimiz Ahmet Arif’in “İçerde” şiirinde özlemini duyduğu “Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…” zamanında 3-10 Mayıs arasında Ulusal Gönüllüleri Avrupa Temsilciliği tarafından düzenlendi.

Katılanların büyük çoğunluğu İngiltere, Almanya, Avusturya ve Danimarka gibi Avrupa’daki emekçi gurbetçilerimizden oluşuyordu. Aydınlık okuyucusu ve Ulusal Kanal izleyicisi İran’dan gelen bir çift ve birkaç kişi de memleketimizden tura katılmışlardı. Geziye katılanlar, Çermik, Diyarbakırlı olan Ziya Gökalp’in millet kavramında belirttiği gibi ahlakça, güzellik duygusu ve ülküleri müşterek ülkemizin birçok yöresinden vatan sever 33 güzel insandı.

Tur rehberimiz bilgi dolu hoş sohbet Şanlıurfalı Ahmet Barışan’ın önemle belirttiği gibi Antep değil Gaziantep’ten, Kurtuluş Savaşımızda ilk etkin direnişini gösteren ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolladığı telgrafla tüm ulusal direnişe örnek olduklarını söylediği Gazi şehrimizde davul zurna ile karşılanarak tura başladık. Bütün turu Gaziantepli güler yüzlü mahir şoförümüzün Vahit Çoşkun idaresindeki konforlu tertemiz otobüsümüzle yaptık.

Bizi ayağımızın tozu ile yol açlığımızı bastırmak için Gaziantep’in lezzetlerinden biri olan beyran çorbası içmeye götürdüler. Ertesi sabah Fırat Nehrini geçmek için teknelerden yapılan köprünün adından alan Zeugma antik kentinden getirilen mozaiklerin bulunduğu müzeyi gezdik. Gaziantep’te bizi en çok etkileyen Kurtuluş Savaşı Müzesiydi. Evin altındaki mahzen başlı başına görülecek ilginç bir mekandı. Emperyalizme karşı direnişin ne zor şartlar altında olduğunu bu müzede anlıyordunuz.

Rahmetli babam, “oğlum yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat” derdi. Gezimiz boyunca her yerde birçok yiyecek içecek yedik içtik o yüzden ancak yöreye özel tatlardan bahsedeceğim daha çok gördüklerimizi anlatacağım. Gaziantep’ten ertesi sabah çıkıp Halfeti’de Fırat üzerinde tekne turu yaptık. Hep beraber memleketim şarkısını söyledik ve oradan Şanlıurfa’ya ulaştık. Burada meşhur Balıklıgöl başta olmak üzere belli başlı yerlerini gördük. Gümrük Han’da memengiç kahvesi içtik. Ben üst katta gözüme ilişen sahafa serbest vaktimde çıktım ve Sahaf Rıdvan Selman ile güzel sohbet ettim. Bana kendi Şanlıurfa kartpostal ve Namık Kemal’den başlayarak yaptığı Türkiye şairleri imzalı fotoları koleksiyonunu gösterdi. Akşam Sıra Gecesine gittik. Kapıda bizden söz aldılar halay çekmek mecburi idi. Bu gecenin en anlamlı yanı birbirini tanımayan Türkiye’nin birçok yerinden ve başka ülkelerden gelen insanların hep beraber halay çekmesi ve kaynaşması idi. Davulunun üstünde ateş yakan davulcu görülecek şeydi. Yemekler ve servis mükemmeldi. Şanlıurfa’dan dünyanın en eski yerleşimi olan Göbeklitepe’ye gittik. Yollarda baharın binbir renk cümbüşünü ve kıpkızıl gelincik dolu tarlaları gördük. Harran’da yörenin coğrafi yapısına uygun o ilginç evlerini gördük. Bize gezdirilen 300 yıllık bir evdi. Oradan hani gidilirken eldeki pirinçten olunan Midyat ve Mardin’e gittik o güzel taş evlerini ve sokaklarını dolaştık. Kasımiye Medresesini gezdik burada ilginç fotoğraflar çektik. Doğunun Efesi denilen Dara Antik Kenti Nekopolisini, Mor Gabriel Manastırı ve Yezidilerin Mağara köyünü gezdik.

Oradan gezimizin en anlamlı ve duygusal ziyaretini yapacağımız Diyarbakır’a geçtik. Diyarbakır Annelerini anneler gününden bir gün önce ziyaret ettik. Onlarla konuştuk, dirençlerine ve ifadelerinin akıcılığına hayran kaldık ve müthiş duygulandık. Bütün emperyalist yalanları kirli oyunlarını ifşa etmeleri hem ülkemiz insanına hem dünya halklarına yol göstericiydi. Buradaki anneler öncülüğündeki babalar, ağabeyler, ablalar ve kardeşleri, bu mücadeleci tüm aile fertlerini Türkiye Cumhuriyet vatandaşı herkes çadırlarını ziyaret edip dinlemeli bu önemli mücadelelerine destek olmalı.

Diyarbakır’da adını hep duyduğumuz coğrafya ve tarih derslerinde okuduğumuz Mezopotamya’nın sakin akan nehri Dicle’yi gördük. On Gözlü köprüsünde hatıra fotoğrafları ve halay çektik. Köprüden geçen yöresel kıyafetleri ile gelinler gördük. Gezimizin en değişik lokanta mekânı olan Hamam Lokantasında öğlen yemeği yenildi. Yemekten sonra Ulu Cami ve Cahit Sıtkı Tarancı evini ziyaret ettik. Burada yazdığı vatan sevgisi dolu ve emekçisine sahip çıkan “Memleket” şiirini okudum.

Buradan Doğu ve Batıyı buluşturan Nemrut Dağındaki heykellere rehberimizin kıvançla belirttiği tamamen Türk mimar mühendis ve müteahhitlerin yaptığı Türkiye’nin üçüncü büyük asma köprüsünden geçerek gittik. Burada köprü manzaralı suya karşı mola verdik. Rehberimiz ve şoförümüz bize tatlılar ve sıcak içecekler ikram ettiler. Zaten yol boyunca ikram sürekliydi. Bize baklavanın yöre usulüyle nasıl yenileceği bile öğretildi. Yol boyunca türküler şarkılar söyledik, tarih, coğrafya bilgileri ve birçok anılar, alınan yerel ürünler paylaşıldı, ömür boyu sürecek arkadaşlıklar edildi. Ülke ve dünya sorunları güzel tatlı dille irdelendi fikir alışverişi yapıldı.

Nemrut dağından Hatay, Antakya’ya geçtik. Orada mimarisi de harika olan Hatay Arkeoloji Müzesini yerel rehberimizin ilginç öykülerini anlattığı tıka basa mozaik dolu müze gezildikten sonra, Aziz Peter Kilisesi gezildi ve öğlen yemeği olarak tencere kebap ve üstüne meşhur künefesinden yedik. Çarşısında dolaştıktan kimilerimiz mevsimi olan can eriği aldıktan sonra son durağımız Adana’ya geçtik. 

Adana’da pek tabii ki Adana köfte yedik. Son kahvaltımızı otelimizin Seyhan manzaralı terasında yedik. Güneydoğu gezimiz burada noktalandı.

Geziyi titizlikle düzenleyen, her katılanın her türlü gereksinmesine canla başla koşan Ulusal Kanal Yurtdışı Temsilcisi Yener Güneş’e, onunla birlikte yine her işe koşuşturan Aydınlık Gazetesi Almanya Temsilcisi Can Çakır’a, ayrıca otobüsümüzde yaptığı güler yüzlü çay, kahve ve tatlı servisleri için bu gezide tanıma fırsatı bulduğumuz Miyase hanıma ve gezimizin her anını çektiği video ve fotoğraflarla ölümsüzleştiren Murat Akbaba’ya teşekkür ederiz. Yukarıda adların verdiğim içten güzel memleketimiz insanları rehber ve şoförümüze de bir kez daha çok teşekkür ederiz. Geziye katılan herkes sağ olsunlar. Her biri geziye ayrı renk kattı. Mükemmel birlik, uyum ve yardımlaşma sağladılar.

Güneydoğu’da edindiğimiz izlenim; gördüğümüz kadarı ile bölgede huzurlu bir durum vardı. Çarşılar cıvıl cıvıldı. Keza lokantalar da tıka basa dolu idi. Turistler rahatça gece geç saatlere kadar geziyorlardı. Yörenin insanları olan rehberimiz, şoförümüz ve görüştüğümüz esnaf ve diğer kişiler bu bölgede olan olayları basının yıllardır abarttığını ve çarpıttığını belirttiler. Annelerin direnişi ve Mehmetçiğin gayreti ile dağa gençlerin ve çocukların kaçırılmasının önü alınmış oldukça barışçıl bir döneme girilmişti. Benim tanıdığım ilkokul, lise ve birçok yaşlı genç akrabam Güneydoğu gezilerine katılıyor. Ayrıca gezdiğimiz Göbeklitepe ve Doğunun Efesi denilen Dara antik kenti gibi turistik yerlerimizde ve kaldığımız otellerde rastladığımız diğer turistler ve diğer turlara katılanlar Karadeniz, İç Anadolu, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi ülkemizin birçok yöresinden gelmişlerdi. Ülkemizin insanlarının rahatça ülkemizin birçok tarihi ve doğal güzelliklerini görüp gezmesi değişik yerel kültürleri tanıması insanlarımızı kaynaştırıyor ve yurt sevgisini arttırıyor. Vatanlarına daha bir bilinçle sahip çıkıyorlar.

Nice gezilere.

65 yıl sonra tamamlanan gezi

İBRAHİM GEZGİN

Gezinin mutluluğu için ayrıca dingin (sakin) bir ortam gerekirdi ki Ulusal Gönüllüleri Avrupa Temsilciliği’nin öncülüğünde gerçekleşen Güney Doğu Anadolu Gezisi topluluğa, insana bu duyguyu veriyordu. Güneydoğu Turunun WhatsApp kümesindeki yazışmaları topluluk üyelerinin bu şeyi duyumsadığını gösteriyor.

“Daha fazla para kazanayım” diyerek, ötekinin çıkarı yok sayılmaya çalışılsaydı eğer düzen bozulmaksızın küme dinginleşip mutluluk duyulabilir miydi? 33 kişilik bir küme, 65 yıl sonra da olsa kültür dolu geziyi tamamlamıştı. 65 yıl bu topraklardan çalınan huzur yıllarıdır. Teşekkürler, saygılar onu yeniden sağlayanlara.

Öyle ki, yeryüzünde buzulların erimesinden sonra mağaradan çıkan çeşitli insanların elinde pek fazla kap kaçak ve tekerlek dahi olmaksızın “yaşam için düzenin dinginlik içinde bir araya gelmekle olabileceğini” Göbeklitepe'de yaptıklarıyla tarihe armağan ettikleri gibi.

Göbeklitepe’de kıble diye seçtikleri olgunun “taş” ile anlatılma biçimini yıllar sonra onları toprağa gömerek bırakıp giden insanlara ne oldu? Yunan ve Roma tanrıları da gelip dünyayı bir ziyaret etsin mi istediler? Mısır’daki insanlardan bazılarının kendilerini tanrı (kişiye etki eden kimse) yerine koymalarını mı? Veya iyiliği yer yüzüne yayacağım diyerek ateşi kendilerine kıble edinenlerin gelip geçmeleri için mi?  Veya Şamanlar kendilerini göstersin diye midir?

Ve o insanların kültürlerini ortadan çekmesinin uzun yıllar sonrası Şanlıurfa’dan yola çıkan İbrahim adlı kişinin gerçek ve doğruyu bulma başarısını, Allah'ın onu peygamber (haberci) göndermesi olmaksızın, kendini haber verici (peygamber) derecesine yükselmeyi Allah’a kabul ettirmesinin olanaklar içinde olduğunu göstermesi için mi beklediler?

Yoksa birtakım insanların, “benim param var ve dünyadaki üretilmekte olan şeyler benim şirketlerimin ve her istediğimi insanlara yaptırmaya en fazla hak sahibi benim” diyenlerin ortaya çıkmasını, bozuk ve çürük mal veya istenmez mal stoklarını savaş yokluğu ile piyasaya doldurmalarını ve hak (oluş) adı altında ülke yönetmeyi savaşlarda gören günümüz iki yönetici ülkenin savaşla vardıkları sonucu görmeyi mi bekliyorlar?

Yoksa “biz yokluklar içinde değişik gereksinim (ihtiyaç) içindeki insanlar bir araya gelmek için uyanmayı mı bekliyoruz.” diyorlar.

Yeter ki, yargı kişinin hakkını (oluşunu) tanısın, dinginlik sağlansın. Ben geziyi sağladım en büyük hak benim demesin.

Emperyalistlerin yurdumuza gözünü dikmesi boşuna değilmiş

GÜLER BAYTAK

Değerli Yener Güneş,

Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinde “Güneydoğu” gezisinin reklamını görünce, “Üç sene önce (2019) bu geziyi yaptım. Görülecek yerleri gördüm. Üstelik hastalanıp geri döndüm. Benim için değil” diye düşünmüştüm.

Sonra yoldaşlarımla konuştum ikna olmadım. Seninle konuştuktan sonra ikna oldum, aklıma yattı.

“Ulusal Gönüllüleri ile tanışmak, yeni dostluklar kurmak; birlikte gezmek, gördüğüm yerleri tekrar gezip bildiklerimi tazelemek iyi olur dedim” ve katıldım. İyi ki de katılmışım.

Meğer ne kadar çok görmediğim yerler varmış. Yer altı yer üstü tarihi zenginlikleri var. Hele insanlarımızın güzellikleri, cana yakınlıkları, çalışkanlıkları. Yok yok, her şey var.

Vatanımla gurur duydum. Emperyalistlerin yurdumuza gözünü dikmesi boşuna değilmiş.

Bu arada tur şirketlerinin arasındaki farkı da görmüş oldum. Bizim turumuz, rehberlerimiz büyük fark attı diğerlerine.

Değerli Yener ve Can’a çok teşekkürler.

Herkese Ulusal Gönüllülerin gezi programlarına katılmasını tavsiye ediyorum. Bu arada not düşeyim, bu sefer hasta da olmadan geziyi tamamladım. Huzurla ve mutlulukla evime geldim. Teşekkürler.

Başarılarınızın ve gezi turlarının devamını diliyorum.

Selamlar.

Sonraki Haber