Ulusal viyola günleri başlıyor

Viyola sanatçısı Barış Kerem Bahar'ın girişimiyle 5-10 Nisan’da Ankara'da "1. Ulusal Viyola Günleri" düzenlenecek. Aydınlık'a konuşan Bahar, “Daha fazla Türk eseri üretmeliyiz” dedi.

"1. Ulusal Viyola Günleri", 5-10 Nisan günlerinde Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenecek. Etkinliğin kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni, Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Barış Kerem Bahar, Türkiye'nin 20. ülke olarak International Viola Society'e (Uluslararası Viyola Topluluğu) üye olmasını sağladı. 1968'de Almanya'da kurulan, bugün merkezi Kanada'da bulunan 19 üyeli Uluslararası Viyola Topluluğu’na Türkiye’nin de üye olmasıyla, viyola dalında ülkemiz uluslararası platformda temsil edilmeye başlandı.

Aydınlık’ın sorularını yanıtlayan Barış Kerem Bahar, dünyanın en büyük ve aktif viyola topluluğuna üye olmamızın önemine değindi. Daha fazla Türk eseri üretilmesini ve duyurulmasını amaçladıklarını belirten Bahar; “Bu topraklar çok ciddi sanatsal ve kültürel birikime sahip. Bunu şuna benzetiyorum; fazla yükten dolayı bir gerilim var, bu tıpkı yıldırım düştüğünde bir paratonerin elektriği toprağa iletmesi gerektiği gibi, bizim de bu birikimi iletmemiz, paylaşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de klasik müziğin sadece Cumhuriyet sonrası yapıldığı gibi yanlış bir düşüncenin oluşmasını istemediğini belirten sanatçı, barok dönemde Avrupa’daki müzik ile bizde üretilen müziklerin arasındaki stil benzerliğine dikkat çekti. “Klasik” kelimesinin de bir müzik türünü değil, dönemi ifade ettiğini belirten Bahar; “Osmanlı’da da aslında barok ile ilgili ciddi çalışmalar var, bunları es geçmememiz lazım” dedi.

2019'da Uluslararası Viyola Topluluğu toplantılarının Polonya Poznan'da yapılan konferansına başvuran Bahar, Türk bestecilerinin eserlerini seslendirerek bir konser gerçekleştirdi. Türkiye'de müzik eğitim standartları, Türk müziğinin yapısı, kültürel ve sosyal yapısıyla ilgili bir söyleşi de gerçekleştiren sanatçıya Türkiye bölümünü kurması teklifi yapıldı. Barış Kerem Bahar Türkiye’de sanatçılarla bir yönetim kurulu oluşturarak Türkiye ayağını kurdu ve ‘Ulusal Viyola Günleri’ni tasarladı.

Aydınlık’ın sorularını yanıtlayan Barış Kerem Bahar şunları söyledi;

ÖZGÜN VE BİRLEŞTİRİCİ BİR TOPLULUK OLACAK

Türkiye Viyola Topluluğu’nu kurarak kendi dalınızda öncülük ettiniz. Diğer enstrümanlar için, diğer bölümlerdeki akademisyenlere veya sanatçılara benzer inisiyatifleri alabilmeleri için neler önerirsiniz?

Öncelikle bir uluslararası platformun bir parçası olmak çok değerli. Çünkü bu bir ağ. Evet artık internet sayesinde belki birbirimize yakınız, fakat bu temas doğru noktalarla yapılmazsa, çok da ileriye götüremeyebiliyor sizi. Uluslararası Viyola Topluluğu’nun özelliği, Franz Zeyringer tarafından 1968’de kurulmuş, yaylı çalgılar içinde en uzun zamandır çalışan, Primose gibi büyük bir arşivi olan, her yıl bir ülkede uluslararası bir konferans düzenleyen çok aktif bir grup. Buradaki öğrenci ve eğitmenlere çok avantaj sağlayacağını düşünüyorum. Yapacağımız etkinlikler diğer ülkelerde yayınlanacak. Hem eserlerimizi, hem öğrencilerimizi, hem de kendimizi daha fazla tanıtma fırsatı bulacağız. Bu topraklar aslında çok ciddi sanatsal ve kültürel bir birikime sahip. Ben bunu şuna benzetiyorum; bir gerilim var. O fazla yükten ve çeşitlilikten dolayı bir gerilim var. Bu tıpkı yıldırım düştüğündeki bir paratonerin o gerilimi toprağa iletmesi gerektiği kadar, bizim de bu birikimi iletmemiz, paylaşmamız gerekiyor. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Temel amaçlarımızdan biri daha fazla Türk eseri üretilmesi ve Türk eserlerinin yurt dışında duyulmasını sağlamak. Burada “yurt dışı” kavramını, “Türkiye sınırları dışındaki herşey değerlidir” anlamında söylemiyorum. Sadece dünyanın farklı yerlerinde farklı standartlarda eğitim almış insanların, birbirlerine daha kolay bağlanmalarını sağlamak amacıyla, bu “yurt dışı” kelimesi önemli.

Sadece performansa yönelik bir etkinlik haftası olmayacak. Bizim topluluğumuz sadece performansçıları kabul eden ve onları sunan bir grup olmayacak. Çünkü bu ülkenin gerçeğinde, güzel sanatlar fakülteleri, liseler, eğitim fakülteleri var. Bu kurumların arasındaki bağlantılar kuvvetli değildi ve hep bu ayrımcılığı yaşadık. Daha ayakın durmak, birbirimizin eksiklerini tamamlamak ve herkesin kendisinin en iyi haline gelmesini sağlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda bu topluluğun iyi işler çıkartacağını düşünüyorum.

İtalya’da barok üzerine eğitim aldınız ve şu anda da bu alanda eğitim çalışmalarınız var. Hocalık yaptığınız Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin vizyonunu da göz önünde bulundurursak, barok dönem ile aynı dönem Anadolu/Osmanlı’da yapılan müziğin ilişkisine dair çalışmalar var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Çok zengin birikimi olan topraklarda yaşıyoruz. Osmanlı’ya baktığımızda müzikle yakından ilgileri var. Besteler yapan padişahlar var mesela, Sultan Abdulaziz. Klasik batı müziği formunda besteler yapmış. 19. Yüzyılın ilk yarısında batı müziği formunda bandolar kurulmuş mesela. Yani sadece Cumhuriyet’ten sonra batı müziğine yönelmişiz gibi bir yanlış algı oluşmasını istemiyorum.

“Klasik” kelimesinin yanlış kullanıldığını düşünüyorum. Klasik müzik diyoruz ve bunun bir dönem değil de müzik türünü ifade ettiğini sanıyoruz. Bunun çok ciddi bir hata olduğunu düşünüyorum. Barok dönemde ise bizim topraklarımıza bakınca, çok ciddi çalışmalar yapılmış. Mesela 17-18. Yüzyılda yaşamış Itri var. Klasik Türk müziğinin kurucusu olarak kabul ediliyor. Birebir olmasa da çok benzerlikler var. Baroktaki müzik heceleme sistemi gibi, aynı dönemdeki Türk eserlerine baktığımızda benzer şeyler yakalamak mümkün. Evet serde, stil olarak benzerlikler var, fakat bu dönemsel bir müzik stili olarak benzerlik. Bir müzik türü değil. Klasik bu anlamda yanlış kullanılmamalı. Osmanlı döneminde yapılan çalışmaları es geçmemek lazım.

Türkiye’de barok müzik ile ilgili çok sağlıklı bir eğitim yoktu. Çünkü doğudan gelen sanatçılarla Rus ekolünü aldık. Özellikle Avrupa Barok’u öğrenmek için İtalya’ya gittim. Bir stili gerçekten öğrenebilmek için orada yaşamak çok önemli. Bazı şeyleri daha kolay öğrenmenizi sağlıyor. Dönemleri kendi stilinde yorumlamanın değerli olduğunu düşünüyorum. Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi henüz çok yeni bir okul. Bu şu an dezavantaj olsa da, avantaja da dönüşebilir. Hayalimde barok arşe ile barok stil öğretmek var. Tabi bunu şu an salgın koşullarında yapmak mümkün değil. Umuyorum ki ileride Uluslararası Viyola Topluluğu ve Üniversitemiz ile daha fazla şey yapabiliriz.

Sonraki Haber