UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Üyesi Arkeolog Nezih Başgelen anlattı: Tarihi binanın müdavimleri

Enver ve Talat Paşalar, Meşrutiyet aydınları, meddahlar, halk sanatçıları, tiyatro oyuncuları, müzisyenler, yazarlar, şairler... Haldun Taner, Fethi Naci, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Ümit Yaşar Oğuzcan, Salâh Birsel... Hepsi Beyoğlu'ndaki tarihi binanın müdavimleriydi.

Görev Vakfı'nın Aydınlık, Ulusal ve Vatan Partisi İstanbul İl Merkezinin bulunduğu ve mülkiyetini almak için kampanya başlattığı tarihi binanın önemini uzmanlar da vurguluyor. Tarihe tanıklık eden 157 yıllık binanın güvenilir ellerde korunması büyük önem taşıyor. İstiklal Caddesi'nin tarihini yakından bilen Nezih Başgelen'le konuştuk. Başgelen binamınız süreçlerine hakim. Dünden bugüne Beyoğlu'ndan siyah beyaz anılar ve geleceğe dair beklentiler söyleşimizde...

Aykut Töleğen ve Nezih Başgelen (sağda) binanın Meşrutiyet caddesi giriş cephesinde
  • Bildiğiniz gibi Osmanlı Devleti'nde ilk belediye 7 Haziran 1858'de Beyoğlu'nda kurulduktan sonra bu semt İstanbul'un dünyaya açılan bir kapısı oluyor. 'Cadde-i Kebir' yani Cumhuriyet sonrası İstiklâl Caddesi 19. yüzyılda nasıl bir gelişim gösteriyor?

28 Aralık 1857’de Saray'a sunulan “İntizam-ı Şehir Komisyonu" raporuna göre İstanbul'un 14 ayrı daireye bölünmesi planlanmış Birinci Daire olarak da Eminönü öngörülmüştür. Onu sırasıyla Beyazid, Fatih, Eyyüp ve Hasköy bölgeleri izliyor, Galata ve Pera'yı kapsayan Beyoğlu ise Altıncı Bölge oluşturuyordu.

Fakat 1857'de kurulan Altıncı Daire yani Beyoğlu Belediyesi'nin ayırıcı özelliği İstanbul Şehremaneti'ne değil doğrudan Babıâli'ye bağlı olmasıdır. Altıncı Daire Belediyesi, Osmanlı tarihinde ilk belediye binası ve ilk belediye mahkemesine imza atmasının yanı sıra yabancı uyruklu müşavir meclis üyeleri açısından da ayrıcalıklıdır.

  • Belediyenin ilk icraatları ne olmuş?

Altıncı Daire Belediyesi'nin ilk icraatları genel bir plan çıkarılması ve bu plana göre yolların genişletilmesi, sokakların tespiti ve adlandırılması, binaların numaralandırılması, sokakların aydınlatılması, Taksim'e meydan inşaatı olmuştur. Tabi bu olumlu icraatlar yapılırken tarihi mirası yok eden olumsuz uygulamalar da gerçekleştirilmiştir. Müslüman Mezarlığına zarar verilmiş, Galata'yı çevreleyen tarihi surlar yıkılmış ve hendekler doldurularak yok edilmiştir.

Taksim ile Galata arasındaki ana cadde de konutlar, mağazalar, pasajlar, anıtsal dini yapılar ve okulların yanı sıra elçilik binaları ile her dönem dikkatleri üzerine çekmiş ve yoğun ilgi görmüştür.

Meşrutiyet caddesinde ateşli nutuk.
  • Beyoğlu yangını ve Tünel önemli dönüşümlere neden olmuşa benziyor.

1870 yılında yaşanan, eskilerin Beyoğlu Harik-i Kebiri dedikleri Büyük Beyoğlu Yangını sonrasında gerçekleşmiştir. Semti baştan başa kül eden yangında, insanlar aç ve perişan şekilde sokakta kalmış, Osmanlı hükümeti gücünün yettiğince onların yaralarını sarmaya ve sıkıntıların gidermeye çalışmış ve iane komisyonları kurarak felaketle mücadele etmiş, dış ülkelerden gelen yardımları da halka ulaştırmaya gayret etmiştir. Yani uluslararası önem arz eden büyük bir sosyo-ekonomik faciadır bu yangın. 3 bini aşkın binanın kül olduğu 1870 Pera Yangını sonrasında inşa edilen elçilik, tiyatro, belediye, otel, restoran, kilise ve sinagog binaları Avrupa şehirlerindeki mimariden etkilenerek yabancı nüfusun yaşam tarzıyla biçimlenen planlı bir özellik kazanmıştır.

1871’de inşaatına başlanan, 1874’e inşaatı biten ve hayvan taşımacılığı ile hizmete giren ve 17 Ocak 1875’te görkemli bir törenle insan taşımacılığına geçilen Tünel, Karaköy'den buraya ulaşımı kolaylaştırdığı için canlılığa katkısı önemlidir.

O tarihte de Cadde-i Kebir, ticari ve sosyal yaşam açısından önemli olduğundan yapılan ilk olumlu icraatlardan biri de genişletilmesi olmuştur. Sorunuza bu açıdan evet ilk aşamadan itibaren planlıydı cevabı vermek mümkün.

BÜYÜK YANGIN

  • Osmanlı 5 Haziran 1870'deki yangın sonrası Beyoğlu'nun mekansal dönüşümünü sağlarken dönemin hangi tarz ve akımlarından etkileniyor?

Mimari açıdan 19. yüzyılın sonlarına doğru yaşanan mekansal değişimde Avrupa'nın o dönem öne çıkan başkentleri Paris, Londra ve Viyana'daki mimari oluşumlardan büyük ölçüde esinlenilmiştir. Levanten mimarlar, Paris ya da Roma’da eğitim gören gayrimüslim Osmanlı cemaatlerine mensup mimarlar ve sonrasında Sanayi-i Nefise Mektebinden mezun olan Batı üslubunu benimsemiş mimarlar, dönemin Avrupai mimarlık tarz ve akımlarını bu alanda yorumladılar. Bundan dolayı Neoklasik’ten Neobarok’a varıncaya dek pek çok mimari üslubu bu binalarda görmek mümkün. Büyük yangın sonrasındaki yılların moda cereyanı olan Belle Époque akımı, bölgenin yaşam tarzı ve sanatını ziyadesiyle etkilemiştir.

Beyoğlu, İstanbul’un Batı’ya dönük yüzü olarak biçimlenen görkemli binalar, mağazalar ve onlara eşlik eden pek çok kültür mekânlarıyla adeta İstanbul’un bir kültür sanat akropolisi gibi biçimlendirilmiştir. Bu durum hem Osmanlı döneminde hem de erken Cumhuriyet döneminde, tüm görkemiyle tüm etkileriyle sürdürmüş ve İstanbul marka marka semti olmuştur. Ancak özellikle 1950’lerden itibaren İstanbul’un yaşadığı hem demografik değişim hem de yapısal imar değişiklikleri nedeniyle, kent bütün ölçeğiyle varoşlarından merkezine ve Tarihsel Yarımada’ya kadar çok sancılı süreçlerle, bir sürü sorunu da birbiri ardına takarak bugünlere gelmiştir.

Büyük Beyoğlu yangını (5 Haziran 1870)
  • Beyoğlu, bahsettiğiniz kültürel ve yapısal değişikliklerle birlikte Tepebaşı-Meşrutiyet Caddesinin mimari dokusu da değişiyor, değişimi nasıl yorumluyorsunuz?

Günümüzde "ye-iç-yat” kültürünün etkisi ile hızla bozulan tarihi doku ve yozlaşan kültürel yaşama paralel olarak sadece Beyoğlu'nu değil tüm İstanbul’u hızla değiştiren, azmanlaştıran rantsal olguları göz önüne aldığımızda o kültürden geriye ne kalabildiyse şükretmek zorundayız. Herhangi bir plan olmadan; metrekaresi değerli görülen her yer; sergi mekanı, sinema, tiyatro, kitabevi, önemli el sanatlarının atölyesi, bir piyanocu, şairlerin, edebiyatçıların veya müzisyenlerin asırlık mekanı olduğu hiç akla getirilmeden rantsal dönüşüme kurban ediliyor. İsmini markalaştırmış bir sürü küçük esnaf, kitabevleri, sahaflar, sinemalar, tiyatrolar, hatta ünlü pastaneler, yeme içme mekanları bile zor durumda.

MEKÂNLA ÖZDEŞLEŞEN DÜKKANLAR KAPANDI

  • İstiklal Caddesi'ndeki Taksim İlkokulu'nda okudum. Anlattığınız değişime tanık oldum ve halen de hep beraber oluyoruz. Neler değişiyor?

Tarlabaşı’nın arkasında hemen herkesi rahatsız eden bir sosyal doku oluştu. Beyoğlu ile özdeşleşmiş küçük esnaf, kiraları ödeyemediği için yerlerinden çıkmak zorunda kaldılar. Beyoğlu'nun ünlü terzileri, kişiye özel dikim evleri, kuyumcuları, Hacopulo’daki düğmecileri, sahafları, kitapevleri gibi Beyoğlu’na renk getirmiş pek çok mekan İnci Pastahanesi, Rebul Eczanesi dahil kapanmak zorunda kaldı.

  • Herşey rağmen “Pera'ın Kalbi Tepebaşı” Pera Palas Oteli burada kendine yer buluyor. Geçmişte önemli misyonlar üstlenmiş oteller, dans salonlar, tiyatro ve kıraathaneler de burada bir yer bulmuşlar.

Tepebaşı'nın yani Beyoğlu'nun İstiklal Caddesi'nin Kasımpaşa ve Piyalepaşa cenahındaki paraleli olan Meşrutiyet Caddesi ile Tarlabaşı Bulvarının devamı olan Refik Saydam Caddesi arasında kalan semtin, büyük kısmı 19'uncu yüzyılın başlarına kadar içinde Müslüman mezarlıklarının bulunduğu kırlık alanlarla kaplıydı. Pera sakinleri burayı mesire ve gezi alanı olarak kullanıyorlardı. O günlerin hatırası hâlâ sokak isimlerinde yaşamaktadır. Asmalımescit'e paralel sokak, Mezarlık Sokağı'dır mesela. Burada Pera'da mukim Levantenlerin Küçük Mezarlık anlamına gelen Petits Champs des Mort dedikleri bir Müslüman mezarlığı vardı bir zamanlar. 1870 Büyük Beyoğlu Yangını sonrasından itibaren bu civarda imar faaliyetleri başladı.

SOKAK TABELALARINDA GEÇMİŞİN İZLERİ

19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyılın başları arasına Avrupai mimari özellikler taşıyan, çok katlı, süslemeli cephelere sahip, gösterişli binalardan bazıları, bugün Şişhane Meydanı'nda yer alan Altıncı Daire-i Belediye binası, bir dönem Amerika Birleşik Devletleri elçilik binası olarak kullanılmış Corpi Sarayı, otel vasfını sürdüren Pera Palas, müze binası olan Bristol Oteli, Londra Oteli, İtalya Evi, Società Operaia binasıdır.

Cumhuriyet yıllarında burası gazinoları, birahaneleri, tiyatroları, otelleri, çay bahçeleri ve kafeleri ile eğlence mekanı kimliğini sürdürdü ki özellikle Tepebaşı Gazinosu buranın 20. yüzyıl tarihine damga vuran binası oldu. Aynı zamanda ekonomik açıdan, bir ucu İstiklal Caddesi'ne açılan pasajlar da Tepebaşı'ya renk katan bir özelliktir.

Tepebaşı'nda, 1970'lerde günümüzdeki adı The Marmara Pera olan Etap Marmara Oteli ve Odakule inşa edildi. 2005 yılında Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından nitelikli ve geniş ölçekli kültür sanat hizmeti vermek amacıyla Pera Müzesi’nin kurulması önemli bir hizmettir.

DİK YOKUŞLARA SIRALANAN CUMBALI EVLER

  • Tarlabaşı'nda cumbalı bir evde doğdum büyüdüm. Yan yana sıralanmış cumbalı evlerde komşuluk ilişkileri çok güzeldi. Dönemin o tarihi dokusu içinde büyümek bizlere mahalle kültürünü aşıladı.

Tarlabaşı'nın bana göre en önemli tarihi mirası, karşılıklı binalar arasına gerilmiş iplere asılı çamaşırların kurutulduğu dik yokuşlara sıralanmış balkonlarından halılar sarkan cumbalı evlerdi. Bu evler aynı zamanda üst sınıfa ait insanların yaşadığı yerleşim bölgesi Pera'dan Tarlabaşı'nda yaşayan nispeten daha az gelirli insanların farkının göstergesiydi. 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül Olaylarından sonra buradaki nüfusun etnik yapısı çok değişmiştir. Bölgenin şekilsel değişimi ise 1980 sonrasında hızlanmıştır. Belediye Başkanı Bedrettin Dalan döneminde Tarlabaşı Caddesi'nin iki yanındaki 167 tanesi tescilli 370 bina istimlak edilerek, yıkıldı. 1986 ile 1988 arasındaki yıkımlar sonrasında Taksim ile Tepebaşı'nı birbirine bağlayan Tarlabaşı Bulvarı ortaya çıktı.

HACOPULO TARİHE DİRENİYOR

  • Tarihe tanıklık etmiş bu binalardan öne çıkanları hangileriydi?

Tarihe tanıklık etmiş mekanlar dediğinizde aklıma ilk gelen Naum Tiyatrosu oldu. 1839 yılında Tanzimat'ın etkileri ile açılmış, ünü İstanbul dışına taşmış, oyunlarını dört ayrı dilde afişler bastırarak duyurmuş, dünyanın en ünlü oyuncuları ve opera sanatçılarını sahneye çıkarmış bir tarihi mekandı. Bugün onu hatırlatan tek bir şey var. Eskiden bulunduğu sokağın adının Sahne olması! Lord Salis, Piyer Loti gibi ünlü isimleri ağırlamış Hotel d'Angleterre. 1841 yılında Doğu'da açılan ilk ve 20 yıl boyunca da tek lüks oteldir. Birkaç kez el ve isim değiştirdi. Otel Logothetis, Hotel Royal derken 1930'larda Alp Otel oldu ve 1970'lerde yıkılarak tarihe gömüldü.

1850 yılında inşa edilen Hacopulo Pasajı hâlâ zamana direnen tarihi bir miras. Halk arasında Han Geçidi olarak da bilinen pasaj; avlusu, tuhafiye dükkânları, çay ocaklarını, kahvehaneleri ve hâlâ duruyorsa bir sahaf dükkanı ile zamana direnmeye çalışıyor. Galatasaray Postanesi restore edilerek ayakta tutulan sembol binalardan.

Pera Palas kadar ünlü bir bina da Corpi Sarayı. 1882 yılında bitmiştir inşaatı. Mimar Giocomo Loni'nin eseridir, yapımında dönemin en iyi ve en değerli malzemeleri kullanılmış, taşlarının çoğu İtalya'dan getirilmiştir. 1890 yılından ABD'ye elçilik binası olarak kiralandı ve yanlış hatırlamıyorsam 1907 yılında tamamen ABD'ye satılmış.

TOKATLIYAN OTELİ'NİN MİSAFİRLERİ

İstiklal Caddesi'ndeki Tokatlıyan Oteli ki Troçki'yi ağırlamasıyla ünlüdür ve daimi müşterileri arasında Abdulhak Hamit, Yahya Kemal ve Halit Fahri Ozansoy vardır. 1859 yılında Mıgırdiç Tokatlıyan'ın satın aldığı bir pastanenin binasına inşa edilmiştir. 1945 yılında sahibi değişti ve Konak Oteli adını aldı. Beyoğlu Üç Horan Kilisesi Vakfı arazisindeki otel 1950 yılında vakıf yönetimince tahliye edilerek iş hanı haline dönüştürüldü.

DOĞU EKSPRESİ'NİN YOLCULARI

Pera Palas'a gelince o başlı başına bir efsane binadır ve 19. Yüzyıl sonu İstanbul mimarisinin tipik bir örneğidir. Mimar Alexandre Vallaury imzalı konforlu bina Ünlü Doğu Ekspresi'nin (Orient Express) seçkin yolcularının konaklamasını sağlamak amacıyla yapılmış ve 1895 yılında açılmıştır. Meşrutiyet döneminde sosyetenin ünlü isimleri bu mekanı kullanmış, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yabancı subaylarca kullanılmıştır. Ünlü yazar Agatha Christie ile ününe ün katmıştır. Pek çok romana, filme ve dizilere konu olmuştur ve olmayı da sürdürmektedir.

Ünlü artistlere, figüranlara ve sanatçılara hizmet veren kahvehane ve pastaneler de Pera ve Tarlabaşı tarihinin önemli tarihi unsurlarındandır. Özellikle de şu an konuştuğumuz binanın altında yer alan Kanunuesasi Kıraathanesini de hatırlamak gerekiyor.

Binamızın girişindeki karo mozaik yer kaplaması ve masif mermer günümüze kalmıştır.

'KAMPANYA HAYIRLI OLSUN'

  • 30 yıla yakın bu içinde olduğumuz binamızı satın alıyoruz. Hani derler ya “Duvarların dili olsa da konuşsa.” Bu tarihi yapı dönemin aydınlarını taşıdı. Yıllardır gözümüz gibi baktığımız bu bina şimdi günümüzün Aydınlıkçılarını taşıyor. Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal'ın bağlı olduğu Görev Vakfı “Tarihi Bina için göreve, Ulusal Kanal ve Aydınlık zirveye” sloganıyla bir kampanya başlattı.

Öncelikle hayırlı olsun derim. Tarihi bir mekanın korunması, ihyası ve yüklendiği tarihi misyona uygun yaşatılması açısından yerinde bir kampanya. Hemen yanı başında bulunan Bristol Otel'inin bugün Pera Müzesi'ne dönüşüp kültür ve sanat tarihimize önemli bir damga vuran binası gibi bu mekanın da tarihi kimliğini günün şartlarına uygun şekilde yaşatmasını dilerim. Siz soruyu sorduğunuz anda aklına 1979 yılında mekanın işletmecisi olan Hayri Emül'ün bir gazete muhabirine söylediği sözler geldi: "Benden sonra burası ne olur bilemem" diyordu... Bir sene sonra da burada bir gazino ve revü mekanı açılarak tarihi doku parçalanmıştı.

KAHVEHANELERİN EN ÜNLÜSÜ

Baştan başlarsak; bu caddede yan yana sıralanmış ve halk arasına 'İzmir Kahveleri" olarak adlandırılan bir dizi kahvehaneden en ünlüsüdür. Kanunuesasi Kıraathanesi, II. Abdülhamid döneminde Osmanlı vatandaşı bir Rum tarafından inşa edilmiş ve hemen hemen 20. Yüzyılın sonlarına kadar aydınlar mekanı olmayı başarmıştı.

Yüzyılın ünlü Paris kafelerinden esinlenerek tasarlanmış mekanın, mermer oymalı ve art nouveau ahşap süslemeli ahşap dekoru ile özel bir cazibeye sahip olduğu biliniyor. Kurulduğu dönemde kahve, çay ve nargile servisinin yanında bilardo salonu olarak da tasarlandığından masaları karşılıklı iki duvarın önüne sıralanmıştı. Duvarlar aynalarla kaplıydı.

'AYDINLARLA DOLUP TAŞIYOR'

1893 yılında Cafe de la Paiz adıyla hizmet verdiği kayıtlıdır. 1908 yılında başlayan II. Meşrutiyet yıllarında sahibi değişiyor ve adı La Costitution'a dönüşüyor. Bu yıllarda başta Enver ve Talat Paşa olmak üzere Meşrutiyet aydınları ile dolup taşıyor. La Costitution'un yani Anayasa Türkçesi Kanunuesasi demek. Kahve halk arasında Türkçe adıyla hüsnü kabul görüyor. Cumhuriyet devrinde de Kanunuesasi adıyla hizmet vermeyi tercih ediyor.

'ADETA FORUM GİBİ KULLANILDI'

1970'li yılların sonuna kadar kadar açık kaldı. Pek çok ünlüyü ağırladı ve sanatçıların buluşma mekanı olmanın da ötesinde adeta bir forumu gibi kullandıkları alana dönüşmüştü. Önceleri meddahlar, hayaliler, hokkabazlar, halk sanatçıları ve zamanla tiyatro oyuncuları, ses sanatçıları, müzisyenler, yazarlar, şairler mekanı ikinci adresleri gibi kullanmaya başladı. Hamit Akınlı, Orhan Kemal, Nurer Uğurlu, Haldun Taner, Fethi Naci, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Ümit Yaşar Oğuzcan, Enver Aytekin, Mehmet Ali Ermiş, Edip Karahan, Yusuf Kenan Karamanlar, Nurettin Akan, Lütfü Erişçi, Cahit Irgat, Salih Tozan, Salâh Birsel... Pek çok derginin ve yayınevinin açılış kararı bu masalarda alındı, öyküler, şiirler, romanlar, senaryolar bu masalarda tartışılarak son hallerini aldı...

'YOZLAŞMADAN KORUR'

Rum Vakfına ait kahvehanenin Cumhuriyet Döneminde son işletmecilerinin Agop Karamanoğlu ve Hayri Emül olduğunu biliyoruz. 1980 Darbesi yıllarında işletmeci değişti ve Beyaz Saray Gazinosu açıldı. O yıllardan beri üst katlarda İşçi Partisi, Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesi yer alıyordu. Bu oluşumun şimdi mekanı satın alarak yozlaşma işgalinden kurtarması kentin kültür yaşamı açısından oldukça örnek bir girişim olur. Vesile olanları kutluyorum.

NEZİH BAŞGELEN KİMDİR?

Arkeolog-editör. 1958 yılında İstanbul’da doğdu. 1978’de alanında ülkemizdeki ilk popüler süreli yayın olan Arkeoloji ve Sanat Dergisi’ni çıkardı ve bugüne kadar başarıyla yayınını sürdürttü. 1982’de kurduğu Arkeoloji ve Sanat Yayınları, yurdumuzun zengin tarihi eserleri hakkında araştırma, inceleme, el kitapları, kataloglar, gezi rehberleri üzerinden 800’e yakın başvuru eserinin yayımladı. 1986’da Türkiye’nin tarihi, doğal ve turistik değerlerine dönük hizmet veren görsel doküman arşivini (Celsus Picture Library) oluşturdu. Arkeoloji, sanat tarihi, etnoğrafya, turizm, tarihi ve doğal çevrenin korunması hakkında yayınlanmış bine yakın çalışması vardır. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu üyesi olan Başgelen; III. Milli Kültür Şurası, Kültür Varlıkları, Müzeler ve Arkeoloji Komisyonu başkanlığı yaptı.

GÖREV VAKFI HESAP BİLGİLERİ:

Hesap adı:

İletişim Gönüllüleri ve Görevlileri Vakfı

TL Hesabı:

Hesap Numarası:

0015 8007 304787529

IBAN numarası:

TR78 0001 5001 5800 7304 7875 29

Avro Hesabı:

TR50 0001 5001 5804 8016 2613 03 €

Dolar Hesabı:

TR55 0001 5001 5804 8016 2613 10 $

Vakıfbank Beyoğlu Şubesi

Sonraki Haber