Üretici, ihracatçı Birol Celep: Sanayiye dönük tarıma sanayici yön versin

‘Türkiye’nin 2 milyon ton hammadde, pamuk tüketimi var, ürettiği 750, bilemedin 800 bin ton. 1.2 milyon ton pamuğu ithal ediyor. Bana soruyorsunuz ya ithalatı nasıl durduracağız? Üreteceksin. O pahalı pamuğu üretmek için burada model oluşturacağız’

Ege Bölgesi Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin eski başkanı Birol Celep, pamuk benzeri sanayiye dönük tarım ürünleri üretiminin sanayicinin kontrolünde geliştirilebileceğini, böylece ülkemizin büyük ithalat maliyetlerinden kurtulabileceğini söyledi. Büyük çaplı üretimle ve ihracatla meşgul olan Celep, ‘Havza Bazlı Üretim Modeli’ ve ‘Özel Sektör Kooperatifçiliği’ adı altında önerdiği sistemi Aydınlık’a anlattı.

‘8 DOLAR ÖDEDİĞİMİZ PAMUĞU BERGAMA’DA ÜRETİRİZ’

  • Sizin tarım projeniz nedir?

Tarımda yapmamız gereken ‘Havza Bazlı Üretim Modeli’. Hangi bölgede hangi ürün hangi üreticiyle daha verimli olur, coğrafi olarak bakmak lazım. O ekonomik getirinin sürdürülebilirliğini gözlemlememiz lazım. Hem ülke ekonomimiz hem üretici açısından bütün olarak bakmamız lazım.

Bergama’da örneğin, Mısır ve İsrail tohumlarına endeksli, katma değer sağlayabilecek spesifik ürün ürettirilebilir. Bizde pamuk 3.80 dolar seviyelerinde, ama Mısır ve İsrail’den uzun elyaflı pamuğu 7.75-8 dolara ithal ediyoruz, tohum farkı. Bizim bölgemizde bu pamuğu üretebilmemiz için sanayicinin de devreye girmesi lazım.

Bakanlık yönetici değil yönlendirici olacak.

Çiftçiyi de sanayiciyi de ödüllendirmemiz lazım. Ödüllendirmeyi yıllarca biz devletten bekledik. Aslında para, bizim mutfağımızın içinde. Katma değerli ürün zaten herkesi mutlu edecek seviyede bir yapı oluşturur. Bu modeli, çiftçilerle diyalog içinde üzümde de uygulayıp ürün çeşitlendirmesiyle pazarlama gücünüzü artırırsınız.

‘DEVLET SİSTEM KURACAK SANAYİCİ YÖNETECEK’

  • Önerdiğiniz modelde sanayici de mi kooperatif üyesi olacak?

Hayır hayır, özel sektör kooperatifçiliği. Biz ihracatçılar olarak kuru meyvede bunu kısman yapıyoruz. Tekstil sanayi ciddi lokomotif sektör. Tekstilci, İzmir Ticaret Borsası’nda, 350 metrekarelik yerde ürün almayı hedeflememeli. Gelip üreticisiyle sözleşme yapması lazım. Salçacılar aynı modeli yapıyorlar. Ama yıl geliyor salça fiyatları çok yükseliyor çiftçi salçasını teslim etmiyor, salça fiyatları düşüyor sanayici çiftçiye eziyet çektiriyor. Öyle bir konsensüs sağlanmalı ki iki tarafı da bağlayıcı etkenler olması lazım. Devletten bizim istediğimiz, bu modeli hayata geçirecek bir yönetim sistemi. Ama onun kanunu çerçevesinde, bizim yönetmemiz.

‘BİZ BU SÖZLEŞMELİ TARIMI YAPIYORUZ ZATEN’

  • Bugün üreticinin acil sorunu maliyetler. Ekip biçemiyor. Önerdiğiniz sistem buna bir çözüm getirecek mi?

Getirir. Bir sanayici gidip “sizin pamuğunuzu şu fiyata alacağım” diyebilmeli. Gerekiyorsa o üreticiyi finanse etmesi, gübresini, akaryakıtını, tohumunu vermesi lazım. Biz bu sözleşmeli tarımı yapıyoruz zaten. Amerikan modeli, ‘back to back’. Biz çiftçiyle kontrat yapıyoruz, aynı kontratı gidip karşı tarafa satıyoruz. Zor bir operasyon değil.

  • Bir proje sundunuz mu Bakanlığa?

Biz her aşamada proje sunuyoruz Bakanlığa, 20 senedir söylüyoruz. Yedi yılda altı tarım bakan değişirse nasıl bir uzmanlık hayata geçirebiliriz? Bir ülke ekonomisini yönetmek ne kadar zorsa, ikinci bakanlık da tarım bakanlığıdır.

‘PAMUĞUN YÜZDE 25’İNİ KULLANAN SANAYİCİ VAR’

  • Sanayiye dönük tarım üretimine farklı bir yapılandırma öneriyorsunuz.

Aynen. Kesinlikle. Çünkü o üreticiler bizim ortaklarımız. Sanayicinin de böyle bakması lazım. 350 metrekarelik borsaya gidiliyor, pamuk renklere göre alınıyor. Pamuğun bir tek renk kriteri yoktur. Elyafın uzunluğu, kalınlığı, mukavemeti, boya alma özelliği, bunlar hep değerdir, ölçülebilir. Sanayicinin tohumu ithal edip çiftçiyle beraber ekmesi lazım. Domateste bunu başardık ki tohum sektöründe de iyi yerlere gidiyoruz ülke olarak.

Öyle büyük endüstriler var ki senede 100 bin, 120 bin ton pamuk kullanıyor. Türkiye üretiminin yüzde 20’si, 25’i. Bunların bölgelerde kendi eleman ve ekipmanlarıyla üretime destek vermesi lazım. Biz bunu kuru üzümde yapıyoruz. Yaklaşık 95 bin çiftçiye SMS ile ulaşıp her bölgedeki ihracatçılarımızın alım politikalarıyla Manisa Tarım İl Müdürlüğü’nün, ilçe müdürlüklerinin, Ziraat Odalarının verdikleri destekle, hep bir konsensüs yapıyoruz. Model bu. Pamuk, tekstil bu ülkede ciddi bir lokomotif sektör haline geldi. Türkiye’nin 2 milyon ton hammadde tüketimi var, ürettiği 750, bilemedin 800 bin ton. 1.2 milyon ton pamuğu ithal ediyor. Bana soruyorsunuz ya ithalatı nasıl durduracağız? O pahalı pamuğu üretmek için burada model oluşturacağız. O modeli çiftçiye tanıtacaksınız. Güney Kore yaptı. Bunun Ar-Ge modelini, inovasyonunu geliştirip teşvik edeceksin üreticiyi.

Büyük fotoğrafa bakmak lazım. Oyuncuları alt alta yazıp ortak akılda projelendirmemiz lazım.

‘DESTEKLER DE SANAYİCİ ÜZERİNDEN’

  • Tarıma destek de sanayicilerin kanalıyla mı yapılmalı diyorsunuz?

Tabii, tabii. Devlet nasıl biz ihracatçılara destek veriyor gerçek anlamda- bunu alkışlamak lazım- üreticiye de bizim kanalımızla veya bankalar kanalıyla yapma şansı var.

Değişik bölgelerde değişik üretim şekilleri yapılır veya yıllık bitkiler teşvik edilir. Örnek veriyorum damlama sulamaya çiftçinin gücü, parası yok, devletin destek vermesi lazım. ‘Yüzde 50 hibe desteği veriyorum’ diyor ama belirli bürokrasiler koyuyor, işi sadeleştirmesi lazım. Çiftçi gidip bankalara ipotek verip kredi almaya çalışıyor.

Teşviki desteklemelerle yapmak, günü kurtarmaktır. Çiftçiye balık tutmayı öğretmek lazım.

Manisa ovasında 300 bin ton kuru üzüm üretiyoruz biz. Şu anda endüstriyel şeker 20 lira, kuru üzüm 16 lira. Diyorum ki devlete, bu yıl hem taban fiyatı hem verecekseniz desteği, gelin kuru üzme verin, incire verin. Kayısıya vermeyin çünkü zaten 7-8 dolara satıyoruz. Komoditi (ticari mal) olan ürünlere devletin teşvik vermesi lazım.

‘ÖZEL SEKTÖR KOOPERATİFÇİLİĞİ’

  • Kooperatif sistemini Tariş üzerinden eleştirdiniz. Tariş, siyasi müdahaleler nedeniyle bölünmedi mi?

Hayır hayır. Müdahale yok. Ekonomik getirisi olmadığı için başarılı olamadılar. Çiftçisini memnun edemedi, siyasi yapılanmalar... Artık yeni bir yazılıma girdi dünya. Üreticiden son nihai tüketiciye giden yoldaki aracıların minimum seviyede olması, birbirlerinin cebine para koyma mecburiyeti var. Adı kooperatifçilik, ben buna özel sektör kooperatifçiliği diyorum. Ben sözleşmeli tarım yaptırmalıyım bölgesel olarak. Devletin bana yardımcı olması lazım.

Özel sektör kooperatifçiliği dediğim, sanayicinin topa girmesi. Kravatıyla fabrikasında oturmayacak. Oturunca bütün risk sanayicide oluyor. Çiftçi üretiyor, çoklu pestisit riski doğuyor. Gariban çiftçinin alım gücü yok. Nerede ucuz ilaç bulursa gidip onu alıp atıyor. Bu ürünü alıyor ihracatçı, risk tamamen ihracatçının. Bu ürünün Çin’e gittiğini düşünün, 15 bin dolar yükleme nakliyesi, geriye geliş nakliyesi.

Bağ bölgesinin içine adam gidip pamuk ekmeyecek; pamuk ilacı rüzgârla uçuyor, üzüm ürününde pestisit oluşturuyor. Tarım il ve ilçe müdürlükleriyle, ziraat odalarıyla, ihracatçı birlikleriyle, bölgesel olarak gerekiyorsa Maliye’nin de denetiminde bunu önleme zorunluluğumuz var.

‘GIDAYA ERİŞİM ÜRETİMLE ÇÖZÜLÜR’

  • Önerdiğiniz model gıdaya erişim sorununu çözer mi?

Tek çıkış üretimi artırmak. Aldığımız ürünü de pazarlayabilmeliyiz, satmak değil.

Biz buğdayımızı 2 bin 500-2 bin 700 seviyelerinde sattık. Şu andaki döviz kuruyla ithal edilen buğday 6 bin liraya geliyor. Çiftçiye 4 bin-4 bin 500 fiyat ver, aradaki 3 bin 200 lira bedel hem Hazinemize hem üreticiye yansısın. Böylece üretici iki ürün eker, kazanırsa doğru bakım oluşturacak riske girer, tarlasına gübre atar, özen gösterir.

Genç nüfusu tarım alanlarına indirmek için teşvik edip yönlendirmemiz lazım. Ülkemizin bir karış toprağının boş kalmaması lazım.

Bölgesel bazlı modeli de havza bazlı modele çevirip verimliliği artırmalıyız.

Bizim coğrafyamızın zenginliği olan ve tüm dünyada tüketilen ürünlerin bir fotoğrafının çekilmesi lazım. Urfa’da Antep Fıstığı, Niğde’de domates, Ege’de pamuk, Manisa’da üzüm, Aydın’da incir, Malatya’da kayısı: bunlar bilinen ürün yelpazesi. Bunun yanında bilinmeyen, özel alanlar var. Onları da küçük çiftçi modelinden çıkarıp özel sektör kooperatifçiliğiyle geliştirmek lazım.

İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da buğday ekeceksin, temel gıda maddelerinde ayrı modeller oluşturmak lazım. O işleri yapan, bilen akil insanlarla. Et çok spesifik. Soya ve soya yağı. Bu modele nohutu, mercimeği ekleyin. Bir yıllık on yıllık projelerle. Üç yıllık hedefler de koyarsın, ulaşamıyorsan revize edersin, yeni modeller oluşturursun.

Anamur, Alanya taraflarında ciddi tropikal meyve ekim alanları oluştu. Ciddi muz üretimimiz var ama iki sene sonra muz fiyatları yerlerde sürünecek çünkü pazarlama kültürümüz yok. Şu an kıymetli diye üretici onun sarhoşluğunu yaşıyor. Sanayici devreye girse diyecek ki kaç lira kazanıyorsun, 15, gel bunu 10 liraya yap, Peru’yla rekabet edelim, kendi ülke markamızı öne çıkarıp sürdürülebilir hale getirelim.

Öyle şanslı bir yerdeyiz ki dünyanın en ucuz, kültürlü işgücünü kullanıyoruz. Coğrafyamızın zenginliği avantaj. Bunların hepsiyle bir değer zinciri kurulur.

  • Çok teşekkür ederiz.
Sonraki Haber