Uygulamalı fedakarlık dersleri
Bu kadınlar bir acayip! On parmaklarında on bin marifet var. Okuyor, yazıyor, calışıyor, sabahın iki buçuğunda kalkıp hamur açıyor, siyaseti günü gününe takip ediyor, tartışıyor ve yüzlerinden gülümsemeyi, umudu hiç eksik etmiyorlar. Onlar Zürih’in Aydınlıkçı kadınları
Zürih’teyiz. Pazar günü Vatan Partililerin kahvaltısı var. Her ayın ilk Pazar günü! Tarih asla değişmezmiş. “Burdaki çalışma başka hicbir yerdekine benzemez” diyor Mükerrem bizi karşılarken. Usul usul mutfağa giriyoruz, hepsi şen şakrak, hepsi ciddi ve hepsi emekçi. Sanki yıllardır birbirimizi tanıyormuş gibi aralarına alıveriyorlar. Ortada komut veren biri yok, ama herkes işini biliyor. Sanki o mutfakta doğmuşlar. Lafı uzatmadan, işlerine engel olmadan olup biteni anlamaya çalışıyoruz... Biriyle röportaj olmaz, her biri bir başına röportajlık. İşte derleyebildiklerimiz...
ERGENEKON’LA BAŞLADIK
Mükerrem... 35 yıldır İsviçre’de. Evlenip geldiğinde 19 yaşındaymış.
-Bu etkinlik nasıl basladı?
“Önceleri 8-9 kişi küçük bir yerde toplanıyorduk... sonra yer dar geldi, salonumuzu büyüttük. Sonra biraz daha sığmadık yine büyüttük. Son üç dört yıldır da burada toplanıyoruz. Her ayın ilk pazar günü kahvaltılı toplantılarımız var. Bazen bir konuşmacımız olur, bazen koromuz konser verir.
-Ne zaman başladı kahvaltılar?
2011’de
-Yani Ergenekon tertibinin azgın yılları ...
Evet, Cumhuriyete saldırıların çok arttığı dönemdi. Adımızı duyuralım, dedik ve Cumhuriyetçi Kadınlar’ı kurduk. Madem bu kadar saldırı var adımızı ondan alalım dedik.
-Etkinlikler parti ya da dernek adına mı?
Daha önce parti adına toplantılar yapıyorduk, sonra Öncü Kadın olarak etkinlikler yaptık, daha geniş kitleye hitap etmek icin Cumhuriyetçi Kadınları’ı oluşturduk. Her ay katılımcı sayımız katlanarak artıyordu. Değişik kesimlerden değişik insanlar gelmeye başladı. Sosyal medyadan duyuluyordu, birbirlerinden duyuyorlardı. O günden bu güne devam ediyor. Son derece etkili olduğunu gördük. Türkiye’deki siyasi iklim burayı aynı şekilde etkiliyor. O yıllardan sonra katılımın daha etkili olduğunu da gördük.
-Kimler geliyor?
Çok değişik. Korolarımız var, biz onların etkinliklerine, onlar bizimkilere gelirler. İnternetten duyup gelenler oluyor. Bazıları çok beğenir devamlı gelir. Bir katılan için bizim kahvaltılar bağımlılık yaratır. Mesela o ayın ilk pazar günü bayrama falan gelse, kapıdan dönen olur. Sonra da “neden kahvaltı yoktu” derler. Yazın kapıda sıra bekleyenler olur.
-Çalışanlar mı geliyor daha çok? Gelenleri 1. ya da 2. kuşak diye ayırabilir misiniz?
Karışık. İlk kuşağımız da var, 5-10 yaşında 3. kuşağımız da...
GURBETÇİLER HASRET GİDERİYOR
-Uzaktan vatanı izlemek nasıl bir şey?
Biz o kadar içindeyiz ki, belki sizden çok daha iyi gözlemliyoruz. Çok daha farkındayız. Vatan Partisi burada cok ağırlıkta. Kimliğimizi gizlemiyoruz. İlk gelenlere sorarız nerden geldiniz, nasıl buldunuz, diye. Mesela bugün konser var. Konser öncesi gelip kahvaltıya katılanlar da olabilir, bizi bölebilir de... Hem oraya hem buraya gelmek zor olabilir.
-Sorun olur mu? Çok da hazırlık yapmışsınız...
Hiç sorun değil. Yüz kişi de ağırlayabiliriz, kendi kendimize de kalabiliriz. Biz bize sohbet eder yaptıklarımızı birlikte yer birlikte kahvaltımızı yaparız.
-Diğerleri de sizin gibi eskisi mi buranın?
Hepsi çok eski, buraya gelişi 30 yılın altında olan yok. Bak şu gencimiz, 1985 doğumlu. Geldiğinde 1 yaşında bebekti. Neredeyse yarım asırdır burada...
KENDİ PARAMIZI DA VERİRİZ
-Herkes cok çalışıyor... Hep böyle misiniz
Bakın bu iş fedakarlık ister. Fedakarlık da ders vererek anlatarak öğrenilmiyor işte... Bakın şu arkadaşımız Meryem, belki 20 ameliyat geçirdi. Dizlerinde sorun var, ama her zaman o haliyle gelir çalışır! Bazen arkadaşlar “bunu bize anlatın, örnek model oluşturalım” diyor ama anlatamazsın. Hepsinin burda kendilerine göre sağlık sorunları var ama hepimiz bir seyler hazırlarız, o kasaya da paramızı atar öyle yeriz!
-Siz kendi paranızı da veriyorsunuz, öyle mi?
Tabi. Ama o önemli degil, bunu ortaya çıkartmak ve devamlı kılmak önemli. Bunun ne dersi ne kitabı var. Nasıl anlatalım ki? Gelip göreceksiniz, diyoruz. Pek çok şey evlerde hazırlanır ve , hicbiri de masrafını almaz. Fedakarlığı anlatmak gerçekten çok zor. Birincisi insan sevgisi, yani arkadas sevgisi, ikincisi Parti sevgisi, üçüncüsü vatan sevgisi olacak. Biz burda kazandığımızı dar geliyor Ulusal Kanal’a, dar geliyor Aydınlık’a, dar geliyor Parti’ye gönderiyoruz. Bazen TGB’ye... Kimin eylemi, ihtiyacı varsa ona ayırırız. Kuruluşumuzdan beri bu böyle... Buraya gelen herkes bizim Vatan Partili olduğumuzu biliyor, hiç saklamıyoruz ve anlatıyoruz da. Kendimizi, kimliğimizi hiç gizlemeyiz.
-Yemekleriniz de oluyor, aynı sistem mi uygulanıyor?
Tabii, hem pişiriyoruz hem masraflarımızı da kendimiz karşılıyoruz. Aynı sistem.
BEBEK DE BAKARIM EKMEK DE AÇARIM
Meryem, şu 20 ameliyat geçirmiş olan. Kemik nakli yapmışlar, ama yine olmamış. Ağır bir ağrı kesici alıp gelmiş. Dizlerinden pek şikayeti var, rahat vermiyor bir türlü. Doktorlar, “Sıcak memleketten gelmişsin, buranın soğuk iklimi sana yaramamış” demiş. Genç yaşında, daha 30’larındayken eklem, diz sorunları başlamış... Yakınmadan anlatıyor, tek sıkıntısı Almanya’daki ve Zürih dışındaki arkadaşlarının bu modeli yürütemiyor olması.
“Her seferinde birimiz börek yaparız. Aramızda hiç lafı olmaz. O az çalışmış, bu cok çalışmış diye bakmayız. Hepimiz birbirimizden eminiz. Bir hafta Güllü yapıyor, bir hafta Hüsne, bir hafta ben.
Hüsne bu sefer hem çorba hem de börek yaptı. Ben ekmek yaptım, kömbeyi Güllü yaptı. Göze de hitap etmesi lazım. Torunum var, bebek bendeydi, hamuru tuttum, sabah iki buçukta kalktım hamur yogurdum, mayalansın diye bıraktım. Ona süt içirdim yattım, o uyudu sabah 5 buçukta tekrar kalktım hamuru açtım...”
Meryem, Avrupa’daki arkadaşlarına diyor ki “Arkadaşlar, bir başlayın sonrası gelir. Önce bir başlayın hele...” Soruyoruz, ya hiç gelen olmazsa? “Biz bizeyiz. Bazı günler oldu, gelen yoktu, eşyamızı pay ettk, hatta döküldü, dağıttı, yazık oldu, ama sonuna kadar devam, dedik.”
GÜLGÜN FEYMAN'IN FAVORİSİ
Hüsne, küçüçük bir kadın. Sanki atom karınca. “Mutfakta mı çalıştın?” diye soruyoruz, “Evin mutfağından başkasını bilmem. Pratik de değilimdir” diyor. Bir eliyle o muhteşem çorbayı karıştırırken diğeriyle patlıcanları kızartıyor. Ispanaklı börek de onun elinden çıkmış:
“Akşam 9’da başladım yıkadım, kuruttum, doğradım- Saat 11’de de açmaya başladım, 25 yufka açtım. Onları tek tek sarıp balkona koydum, sabah 5’te de kalktım pişirdim. Çorbayı aynı şekilde geceden yaptım, burda da sosunu döktüm...”
Gülgün Feyman’ın favorisiymiş. Belli ki Gülgün hanım da onun favorisi: “Bu fotoğrafı Gülgün’e gösteriver” diyerek böreği işaret ediyor.
150 KİŞİYE BEDEL 5 KİŞİ
Güllü, uzun yıllar önce malulen emekli olmus. Kolunda sorun var. Kızı ve geliniyle birlikte mutfakta pıtır pıtır çalışan beşliden biri... Dişlerini yaptırmak icin Türkiye’ye gitmesi gerekmis, ama gidemez! İzin çıkmamış. Kadın Kurultayı çalışması için Almanya’da toplantı var, Genel Başkan gelecek, işler çok.
Gösterişsiz, sade bir dille özetleyiveriyor sistemi: “Şu kadarcık kadın, 150 kişinin işini yapıyor gibi ama aslında beş kisiyiz. Ben mesela saat 5’te kalktım. Börek ve kömbe yapıldı. Ekmek de evden, Meryem yaptı. Mükerrem para işini gayet güzel yürütüyor. Ben para işini hiç sevmem, elimi dahi süremem.”