Vatan Partisi düşmanlığında birbiriyle yarışan sahte sol

Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) kurucusu Teslim Töre iltica ettiği İsviçre’nin başkenti Bern’de yaşamını yitirdi. 1968’li yıllarda Deniz Gezmişlerle birlikte hareket eden ve daha sonra kendi örgütünü kuran Teslim Töre üzerine uzun uzadıya yazmayacağız.

Ne Lübnan hatıralarını hatırlatacağız (İlyas Aydın olayı dâhil, başlıbaşına işlenmesi gereken bir konu) ve ne de kurduğu örgütün defalarca bölünerek bitişini yazacağız! THKO’dan TKEP’e ve TKEP/Leninist’e giden süreci işlemenin bir yararıda yoktur. Türkiye solu içinde yaratılan tahribatta teslim Töre olumlu değil olumsuz kanatta yer alır.

Ekim ayı içinde de TKP/ML Hareketi’nin kurucusu Garbis Altınoğlu’da Belçika’nın Başkenti Brüksel’de hayatını kaybetti. Onun kurduğu örgütte bölünmeler geçirerek başkalaştı ve kurduğu örgütten atılması ise siyasal trajedi olarak görülebilir! Örgütsüz kalan Garbis Altınoğlu’nun bazı arkadaşları TKP/ML Hareketi Proleter Halkın Birliğini, bazıları ise Yeni Toplum çevresi olarak tutunmaya çalıştı ama başarılı olamadılar. Arta kalanlar ise halk düşmanı MLKP’yi kurdular ve Türkiye düşmanlığında PKK ile birlikte hareket ediyorlar. Altınoğlu’nda geriye örgütsel yalnızlık anıları, kenarlara sürülme ve bir örgüt liderinin bitiş hikâyesi kaldı!

Bu iki ölüm haberi yurt dışında hayatlarını sürdüren, bir dönemin örgüt yöneticilerinin hazin sonunu göstermesi açısından anlamlıdır. Türkiye’nin bağımsız ve özgür bir ülke olması için örgüt kuracaksınız ama o örgüt dağılacak ve siz yaşamınızı yurdunuzdan uzaklarda sürdürmek zorunda kalacaksınız. Bu durumun bir açıklamasının olması gerekiyor! Hiçbir iddianız kalmadığı halde yanlışta ısrar etmek araştırmalara konu olacak cinstendir.

Yurt dışında sayısız kere bölünen ve birbirine giren o tür solun tarihinin yazılması pek çok şeyin anlaşılması açısından önem taşıyor. İç hesaplaşamalarda kullandıkları şiddet, imha, eylem biçimleri, izledileri siyasi çizgi, emperyalist merkezlerce denetim altına alınmaları, istihbarat örgütlerinin (MİT dâhil) oyuncağı haline gelmeleri, örgüt içi hesaplaşmalarda bu güçlerin etkisi ve bunun yayın organlarında dile getirilmesi unutulacak gibi değil!

SOL’U MÜLTECİLEŞTİREREK DÖNÜŞTÜRMEK

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi değim yerindeyse Türkiye halkının üzerinden buldozer gibi geçti ve solu ezdi. Bu ise maceracılığın pençesinde çırpınan hareketleri darmadağın etti. Bir daha toparlanamayan sol grupların liderlerinin ezici çoğunluğu kapağı yurt dışına attı ya da mücadeleden vazgeçerek köşesine çekildi. 1980 öncesinin sözde anlı şanlı liderlerinin yurt dışında ki maceraları kitaplara sığmaz. Ancak, sol’u mültecileştiren ve ülkesine karşı kullanılan örgütler durumuna sokan anlı şanlı 68’li etiketli liderleri görmezden gelemeyiz.

Emperyalist Batı devletlerine sığınan ve mülteciliği içselleştiren sol grupların önder kadroları çok komik bir şekilde illegal pozlar takınarak oradaki vatandaşlarımızı etkilemeye çalıştılar. Alman, Fransız vb devletlerin her şeyini bildiği ve istihbarat örgütleriyle kontrol altında tuttuğu bu takma adlı sözde solcu liderler, vatandaşlarımızın bir kısmına illegal lider pozunda yaklaşmalarını anlamak gerçekten güçtü! Her şey ayan beyan ortada ama beyefendiler çok ama çok illegal mücadele sürdürdüklerini bir avuç taraftarlarına yutturmayı başarıyordu. Pek çoğuda bu illegal pozları geçim kapısı haline dönüştürmüştü. Emeperyalizmin kurumlarına gelince legal, vatandaşlarımızın bir kısmının karşısına çıkınca illegal görünüme bürünmeleri ayıptan ötedir!

İstisnalar dışında o sözde liderlerin bütününe yakını örgütlerini terk ettikleri gibi mücadeleyide bıraktılar ve büyük kısmı PKK savunuculuğuna soyundu. “Bizim yapamadığımız silahlı mücadeleyi PKK başardı” diyen sözde liderler girdikleri ya da ziyaret ettikleri farklı dernekleri zehirlemekten öteye bir şey yapmadılar, yapmıyorlar. Bazıları Kürtçü, bazıları Alevici ve bazılarıda marjinal sahte solcu küçülmüş derneklerde ömür tüketiyor. PKK ezildikçe ve küçüldükçe o tür sol ve destekçileride küçülüyor.

VATANSIZ KALMAK VE YALNIZLAŞMAK

Değişik sol partilerin ve grupların liderlerinin yurt dışında hayatlarını kaybetmeleri ve orada toprağa verilmeleri üzücüdür. Türkiye’nin seçkin sosyalistlerden ikinci TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) başkanı Behice Boran Brüksel’de yaşamını yitirmişti. Yurdundan uzak bu durumun onu çok üzdüğünü arkadaşlarından dinlemiştik. TBKP (Türkiye Birleşik Komünist Partisi) tartışmaları sırasında sağlık sorunlarıyla uğraşmasına rağmen birliğin gerçekleşme için çaba harcadı. Ancak başkanlığını yaptığı TİP’ten geriye pek fazla bir şey kalmamıştı. Bir sosyalist için en acı şey yurdundan kopması ve yabancı ellerde yitip gitmesidir.

Yurt dışında yaşayan sözde solcu liderler ve kadrolar son derece yalnızdır ve bazıları bohem hayata hapsolmuştur. İyi bildiğimiz Berlin’in, Paris’in, Londra’nın, Brüksel’in, Oslo’nun vb kentleri içinde soluk alıp vermek dışında, Türkiye düşmanlığı ile yanıp tutuşmaları onların ruh halini yansıtması bakımından öğreticidir. Ayağı vatan toprağına basmayan ve o havayı solumayan bir lider Türkiye devrimine önderlik edebilir mi? Doğu Perinçek’e saldırılarının altında bu ezilmişliğin etkisi yadsınabilir mi?

Vatan kavramı yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ezici coğunluğu tarafından dokunulmaz ve kutsal görülür. Dara düşdüklerinde gidecekleri ana kucağı Türkiye’dir. Bunu iyi bilen batılı devletler vatandaşlarımızın arasına her türlü fitneyi sokmak için kullanmadıkları yol kalmamıştır. Sahte soldan bölücülere ve irticacı tarikatlara kadar derlediklerini, örgütlediklerini Türk Toplumuna karşı kullandılar ve hala kullanmaya devam ediyorlar. Avrupa’da Türk Toplumunu bölme noktasında PKK-Sahte sol ve İrticacı tarikatlar aynı amaca hizmet ediyor.

Gelin görünki adlarında Türkiye olan sahte solcu örgütler ve liderlerinde vatan sevgisinin yerini vatana düşmanlık almış. Türkiye’ye kim düşmansa onunla aynı masada oturmaları saflarının ne olduğunu gösteriyor. Çoğu siyaseti bıraktığı halde PKK ve sahte sol destekçiliğini bir türlü bırakmıyor. Bunlar eskileri konuşuyor, hatıraların efsununda gün tüketiyorlar. Ve sözde solcu önderler Vatan Partisi’ne karşı iftiraların, psikolojik savaşların aleti olmaktan bir türlü yakalarını kurtaramıyorlar!

Vatansızlaşan solda ne sağlam ideoloji kalır ve ne de devrimci çalışma tarzı. Bunun yerini ezbercilik, kopyacılık, dar ortamlarda lafazanlık, didişme, kariyerizm ve Türkiye’ye yönelik karşı devrimci faaliyetlerle birleşme alır. Örneğin uzun yıllarını Avustralya’da geçir ve oralardan Türkiye üzerine ahkâm kes; peki nasıl olacak bu? Havasını solumadığın, suyunu gözelerden içmediğin, toprağına basmadığın ve halkının sorunlarıyla iç içe olmadığın bir ortamda sağlam devrimci tahlil yapman mümkünmüdür? Türkiye’ye giriş çıkışta hiçbir sorunları olmadığı halde yurt dışında ısrarla kalmanın ne gereği var? Bu kibirlerinden yanından geçilmeyen örgüt kurucuları ya da merkezi kadroları kimi kandırıyorlar? Kandırsa kandırsa bir avuç insanı kandırırlar ve bunun vebalide onların boynundadır!

NEDEN O TÜR SOL?

Biz devrimciler, ABD emperyalizmine net tavır almayanları, İsrail siyonizmini lanetlemeyenleri, Amerikancı PKK/HDP’yle kolkola Türkiye düşmanlığı yapanları, halkımızın birliğini savunmayanları ve tüm bunlara rağmen kendilerine sol diyenleri sahte solcu olarak değerlendiriyoruz. Bunları lafta solcu fiiliyatta solcu olmayan halka karşı konumlanmış örgütler olarak görüyoruz. Aslında şöylede söylenebilir; sözde antiemperyalist fiiliyatta emperyalistlerin oyuncağı.

Sahte sol ya da o tür sol tanımlamalarını istemeden kullandığımızı geçerken söyleyelim. Ancak sol olarak devrim yoluna düşüpte karşı devrimde karar kılanlar için başka bir tanımlama bulamıyoruz!

Türkiye yerine ABD/İsrail’in piyonlarından yana tavır alanlara, Atatürk yerine Şeyh Sait’e sarılanlara, Irak’ın birliği yerine Barzanistanı sahiplenenlere, Suriye Arap Cumhuriyeti yerine uyduruk, yerle bir edilmiş PKK/PYD’nin Rojavası hastalığına tutkuyla bağlananlara solcu yakıştırmasında bulunmak gafletten ötedir.

ONLAR ŞİMDİ NEREDELER VE NE YAPIYORLAR?

Değişik sol grupların kurucuları ve önder kadroları Türkiye gerçeğinden koptukları gibi kendi gerçeklerindende kopmuştur. Avrupa merkezli görüşlerin ve oradaki (Avrupa solu) siyasi oluşumların girdabına yakalananlar en sonunda yurduna ve değerlerine yabancılaşırlar. Avrupa’da uzun yıllar kalan örgüt yöneticilerinin ruh hallerinin siyasal bazda bozulduğunu ve devrime olan inançlarını kaybettiklerini sıkça rastladık.

Onlarca solumsu grup kurcusu ya da kadrosu bulunduğu yerlerde Türkiye’nin bağımsızlığı ve devrimi için çalışmış olsa, onlar açısından solun tarihine saygı babında ve halkına olan borcundan dolayı saygı duyarız. Ancak, ne yazık ki tam tersine hem Türkiye’yi ve hem de geçmişlerini savunmaktan acizler!

Türkiye için kılını kıpırdatmayanlar sınıfında yer alan TİKB (Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği) kurucusu Aktan İnce Paris’te örgütsüz olarak yaşıyor. Yine eski THKO geleneği içinde yer alan Attila Keskin, Zeki Yıldırımtürk, Metin Güngörmüş’te onlarca yıldır Almanya’da hayatlarını suya sabuna dokunmadan ya da Atilla Keskin gibi PKK/HDP seviciliği yaparak geçiriyor. THKO/TDKP çevresinden bildiğimiz “özel nedenlerle” ayrılan, ayrılmak zorunda bırakılan Mehmet Asal açısındanda aynı durum geçerlidir. Bu çevrelerin Vatan Partisi ya da Doğu Perinçek denildiğinde sigortalarının atması onların yaşadığı ortam ve Türkiye’den kopmalarının verdiği ruh halinin etkisi büyüktür. Aynı durum esamesi kalmayan TKP/B’den TKP (ML)’nin tüm parçaları açısındanda geçerlidir. Bu türden örgütlerin ezici çoğunluğun karanlık ilişkileri, mali kaynakları vb araştırıldığında ortaya “korkunç” şeylerin saçılacağını görürürüz!

Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kurucu başkanı Ahmet Kaçmaz’dan, THKP/C çevresinden ayrılarak Türkiye Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) kısacası yayınladıkları Kurtuluş Sosyalist Dergi’den (KSD) alan Mustafa Kemal Kaçaroğlu ve arkadaşları nerede ve Türkiye Devrimi için ne yapmaktadırlar? Seslerini duyamıyoruz. Bir kısmı PKK/HDP (Şaban İba gibi) destekçisi oldu ve arta kalanlarda tarihe karıştı. KSD çevresinin görüşlerinin yer aldığı ve dipnot yayınları arasında çıkan iki ciltlik “Kurtuluş Kendini Anlatıyor” kitaplarında örgütün nasıl ve hangi provokatif eylemler neticesinde kurulduğunu ve neler yaptıklarını ibretle okuduk.

DOĞU PERİNÇEK HEP BURADAYDI

Aydınlıkçılığın kurucusu ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sırasında ülkesinde kalmış davasını sonuna kadar mahkemelerde eğip bükmeden savunmuştur. O, bilimsel sosyalizmi Avrupa merkezlerinin siyasal gettolarında illegalite oynayarak değil, yurdunun bağrında gerçeklerden yola çıkarak savunmuştur. Solumsu tarikatçılığı ret ederek Türkiye’nin kaderini belirleyecek süreçlere önderlik etmiştir. İşte bu olgu, kenarlara sürülmüş o tür solu çileden çıkarmakta ve saldırganlaştırmaktadır.

Batılı sistemlerin esir aldığı sahte solcular ve karşılarında sistemlerin esir alamadığı tek lider Doğu Perinçek’tir. Zaten Aydınlıkçılar denildiğinde; davasında kararlılık, Türkiye halkına güven, her şart altında ülkesinde kalarak mücadeleye devam edenler akla gelir. Bu sağlam maya tutmuştur ve Türkiye’nin çıkış yolunu göstermeye devam ederek Milli Demokratik Devrimimizi zafere ulaştıracaktır.

AYDINLIKÇILARA SALDIRILARIN NEDENLERİ

Vatan Partisi’ne ve Genel Başkan Doğu Perinçek’e o tür solun saldırısının altında yatan bazı nedenleri sıralayalım:

Emperyalist isithbarat teşkilatlarının o tür solu ele geçirmesi veya yönlendirmesi. Bu olgu 1968 yılından beri geçerlidir. Sol saflara sızma ve kullanma girişimleri artarak sürmüştür. 1980 öncesi ise ABD kaynaklı anarşi ve terörün körüklenmesinde o tür soldan yeterince yararlanılmıştır.

MİT’in sol örgütlerin içine sızması, yönetici konuma gelmesi es geçilemez. Bunu onların yayın organlarından okuduk. Hatta tasfiye edilen örgüt liderlerini MİT ajanı olarak suçladıklarını, örgüt yayınlarında isim isim yazarak yayınladıklarına tanık olduk. Hatta örgüt içinde tasfiye edenlerin polisle irtibatlı olduklarını o tür sol, marjinal örgütlerin kendi yayınlarından okuduk.

Uyuşturucu ticaretinin taşeronları olmaları; PKK (Almanya-Fransa-Hollanda hapishaneleri bunlarla dolu) , Dev-Sol (Paşa Güven olayı vb vb.) - TKP/ML-TİKKO (Dergilerinde bir kereye mahsus uyuşturucu ticareti yaptıklarını ve halktan özür dilediklerini yayın organlarında gördük) dâhil bütününe yakını değişik karanlık ilişkiler ağı içinde oldu. Gasp dâhil pek çok karanlık olayada karıştıkları biliniyor. Örnekler sayısız çoğaltılabilir.

12 Eylül döneminde teslim bayrağını çekmeleri ve ikili ifade vererek yoldaşlarını yanıltmaları (bu noktada o çevrelerden sayısız anlatı dinledim). Bu defterler açılırsa pek çok şey aydınlığa kavuşur. Yurt dışında örgütünü terk etmiş tanıdığımla konuşurken aynen şöyle dedi; “bakma şu ortalıkta caka atan, havalarından geçilmeyen lider kılıklılara. Onlar içeride kötü sınav verdiler. Polis onlara; bize her şeyi anlat. Biz bunu arkadaşlarınıza söylemeyiz. Mahkemlerde de diren biz bunu gerekli yerlere rapor ederiz diyerek çoğunu teslim aldılar. Şimdide kalkmış önderlik taslıyorlar. Murat bunlardan bir ..k olmaz. Ha bir de bunlar size en çok karşı olanlar unutma, benden söylemesi!”

Örgüt içi çatışmalarda sayısız insan hem hapishanelerde ve hem de dışarıda değişik gerekçelerle öldürülmüştür. Örgüt hüclerinde işkenceden geçirilenler, intihara sürüklenenlerin sayısını tam olarak hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Devrimcilik adına arkadaşlarına işkence edenlere, öldürenlere solcu demek doğru olur mu? Şimdi anladınız mı neden onlara sahte sol diyoruz ve niye Aydınlıkçılara karşı psikolojik savaş sürdürüyorlar?

Aydınlıkçılar dışında varlığını düzgün devam ettiren tek bir sol grup kalmadı. Bu ise o çevreleri içlerinde taşıdıkları kin ve psikolojik savaşın etkileriyle birleşerek düşmalığa sevkediyor. Değişik sol grupların legal alandaki kurdukları partilere bakın hiçbirinin adını aklınızda tutamazsınız. 30’a yakın legal kurulmuş partimsi oluşumlar karanlıkta çırpınıp duruyorlar. İmdatlarına sadece Amerikancı PKK/HDP koşuyor ama onlarında solukları kesiliyor. ÖDP, EMEP, HKP, Üç artı bir TKP’ler içten içe kaynamakta ve varlıklarını sorgular hale gelmişlerdir. Zaten varlıklarıyla yoklukları arasında pek fazla bir fark yoktur!

Şu yukarıda sıralanan olumsuzlukların hiç biri Aydınlıkçıların tarihinde yer almadı ve almayacaktır. Vatan Partisi’nin tertemiz tarihi, halkına bağlılığı, Kemalist Devrimleri savunması ve ilerici tarihine sahip çıkması, antiemperyalist direnişi, önderlik yeteneği, davasında ısrar bu kesimleri çileden çıkarıyor ve saldırganlaştırıyor. Yukarıda yazdıklarımız doğrudan gözleme, o çevrelerden insanların tanıklıklarına ve yayın organlarında yazdıklarına dayanarak hazırlanmıştır ve bu devede kulak misalidir.

O, TÜRKİYE’NİN SESİDİR

Her şart altında ülkesinde kalan Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’e CİA/MOSSAD kaynaklı psikolojik harbin sürdürülmesini üstlenen o tür solcuların yaşananlardan ders çıkarmamaları acıdır! Doğu Perinçek doğrusuyla-yanlışıyla buradadır. Peki, onlar nerededir?

Başkan Doğu Perinçek Türkiye halkına Avustralya’dan seslenmiyor, Almanya’dan seslenmiyor, Amerika’dan seslenmiyor, Fransa’dan seslenmiyor, İngiltere’den seslenmiyor ve onların istihbarat örgütlerinin dikte ettiklerini seslendirmiyor! O, Türkiye halkına Ankara’dan sesleniyor, Mersin’den sesleniyor, Erzincan’dan sesleniyor, Diyarbakır’dan sesleniyor, Samsun’dan sesleniyor, Kars’tan sesleniyor, kısacası vatanı Türkiye’nin bağrından sesleniyor. Onlar emperyalizmin sesidir; Başkan Doğu Perinçek ise Türkiye’nin sesidir.

Sonraki Haber