ABD Yunanistan’ı önümüze sürüp ortada bırakmaz!

Ulusal Kanal ekranlarında Teori Dergisi öncülüğünde tarihi bir çalıştay düzenlendi. ‘Doğu Akdeniz'de Savaş Senaryoları’ başlıklı çalıştayda, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek önemli bir sunum yaptı. İşte Perinçek'in hayati öneriler içeren o sunumu...

Ulusal Kanal ekranlarında Teori Dergisi öncülüğünde tarihi bir çalıştay düzenlendi. ‘Doğu Akdeniz'de Savaş Senaryoları’ başlıklı çalıştayda, Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek önemli bir sunum yaptı. İşte Perinçek'in hayati öneriler içeren o sunumu...

1. Türk-Yunan savaşı olmaz. Olursa, Türkiye-ABD savaşı olur, Yunanistan, ABD’nin piyonu olarak savaşır.

2. Savaşa Yunanistan karar veremez, Türkiye de karar vermez. Savaşa ABD karar verir.

Savaşı, Yunanistan kendi kararıyla başlatmaz. Türkiye de savaşı başlatmaz. ABD’nin kararıyla başlayan savaşta, iki komşu ülke savaşır. ABD, bu savaşı kendi savaşı olarak kabul ettiği için, savaşa şu veya bu aşamada doğrudan kendi güçleriyle girer.

Şu anda Vaşington yönetimi şunu tartışıyor:

  • Türkiye’ye Doğu Akdeniz’de silahlı bir ders vererek, Tayyip Erdoğan hükümetini devirme ve CHP+İyi Parti+PKK/HDP ittifakını hükümet yapma şansı var mı?
  • Altılı Masa’nın seçimde başarı olasılığı zayıfladığına göre, ABD açısından dışardan silah kullanmak artık tek seçenek mi?
  • Böylece Türkiye’nin Asya’da konumlanması ve denetimden bütünüyle çıkması sürecinin önünü kesebilir miyiz?
  • Rusya başta olmak üzere Kafkaslar ve Karadeniz’den Akdeniz, Batı Asya, Hürmüz Boğazı, Umman Denizi ve Tayvan Boğazı’na kadar ilgili ülkeler, ne yaparlar?
  • ABD birkaç cephede savaş tehdidi ile karşılaşabilir mi, dahası savaşın dünya ölçeğinde hesaplaşmalara dönüşmesinin sonuçları ne olur?
  • Savaş ABD ekonomisini ve ABD içindeki hesaplaşma sürecini nasıl etkiler?
  • ABD’nin Doğu Akdeniz’i ve Kıbrıs’ın bütününü savaş yoluyla denetim altına alması mümkün mü?
  • Türkiye savaşa devrimle yanıt verirse ne yaparız?

ABD Derin Devleti bu sorulara verdiği yanıtlara göre savaşa karar verecektir. Yunanistan için ABD’nin kararına uymaktan başka bir çözüm yoktur.

3. Türkiye ile Yunanistan arasında teke tek savaş senaryoları hayalidir, uydurmadır, aldatıcıdır, Atlantik kaynaklıdır.

Çünkü teke tek savaşta Yunanistan’ın kazanma şansı yoktur. Bunu Yunanistan da bilir, ABD de bilir, İsrail de bilir. Fransa da bilir, herkes bilir. Zaten Yunanistan gözüne kestirse hemen savaşı açar. Böyle bir olasılık yoktur.

Yunanistan hükümetinin ve komuta kademesinin bozguna uğrayacakları bir savaşa girişecek enayilerden oluşuğunu varsayan bütün senaryolar kökten yanlıştır. Kaldı ki ABD yönetimi de Yunanistan’ı kaybedeceği bir savaşa itmez. Çünkü Yunanistan’ın yenilgisi, ABD’nin yenilgisi olur.

Yunanistan ile teke tek savaş senaryolarını dile getirenler, istedikleri kadar Türk Milliyetçisi havaları atsınlar, kafaları Atlantik’e bağlıdır. Onların senaryolarında, itiraf etmeseler dahi “ABD, her şeye rağmen Türkiye’nin müttefikidir, Türkiye’den vazgeçmez” varsayımı gizlidir.

4. Kurtuluş Savaşı ve Yunan ordularını denize dökme benzetmeleri önümüzdeki savaşa uymuyor.

Bizim 1919-1922 yıllarında işgalci Yunan ordularıyla savaşımız, bir kara savaşıydı. Hava kuvvetleri savaşın sonuçlarını belirlemeyecek güçteydi. Deniz harekâtları Karadeniz’de Türkiye’nin silah ve uçak tedârikiyle ilgili olarak çok sınırlıydı.

Savaş, Anadolu topraklarında oldu. Yunan orduları işgalciydi. Türkiye’yi destekleyen Sovyet Rusya vardı. Savaş, kara savaşı olduğu için Yunan işgalcileri denize döküldü.

Bugünkü Doğu Akdeniz Savaşı senaryosunda ise, işgalci bir Yunan ordusu yok. Savaş, Anadolu toprağında kara savaşı olarak cereyan etmeyecek. Hava ve deniz kuvvetleri belirleyici olacak. Denize dökme benzetmeleri bilgisizlikten geliyor ve ciddiyetsiz. Belki maneviyatı güçlendirmek için söyleniyor ama akla hitap etmiyor ve toplumu nesnel verilere göre bilinçlendirmiyor.

5. Savaş, kazayla olmaz, planlanmış kışkırtma ve tertiplerle başlar.

Savaşın başlamasına ilişkin olası senaryo şudur: Havada veya denizde Türk Silahlı Kuvvetlerini yanıt vermeye zorlayan planlı kışkırtmalar, savaşa dönüşür. ABD’nin planı çerçevesinde Yunan hava veya deniz kuvvetlerine bağlı unsurların girişeceği taciz veya saldırı, Türk silahlı birimlerinin yanıt vermesi üzerine, silahların konuştuğu tırmanma başlar ve yayılır.

Türkiye, yanıt veremezse, Türk Silahlı Kuvvetleri itibar kaybeder ve Tayip Erdoğan iktidarı devrilir. Bu nedenle Yunan ordusunun ABD destekli ve planlı kışkırtmaları savaşı başlatır.

Yunan hava ve deniz kuvvetleri yanında ABD üslerindeki ABD kuvvetleri “Yunanistan’ı savunma” gerekçesiyle harekete geçer. Fransa ve İsrail deniz güçleri de, gelişmelere göre savaşa doğrudan katılabilirler.

6. Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı 48 saatlik baskın savaşı olmaz. Baskın savaşını Yunanistan değil, ancak ABD kararlaştırır ve örgütler.

Hatırlanacağı üzere ABD ordusunun, 2002 yılı 24 Temmuz günü Nevada Çölü'nde başlattığı 22 gün süren “Millenium Challenge2002” (Binyılın Meydan Okuması2002) tatbikatı senaryosunda savaş, “Akdeniz’deki bir ada” diye tanımlanan Kıbrıs’tan başlıyordu ve Türkiye sözümona “96 saat içinde” işgal ediliyordu. Bölgemizde genel seferberlik süresi 96 saat olan tek ülke Türkiye. ABD, o tarihte baskın savaşın kesin sonuca ulaşma süresini 96 saat olarak planlamıştı. Bugün farklı planlar yapılabilir.

7. Savaş, Ege/Doğu Akdeniz boyutunda kalmaz. ABD, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi yanında PKK/YPG/PYD, DEAŞ ve FETÖ artıkları gibi elindeki bütün güçleri savaşa sürer, bu unsurları kullanarak, büyük olasılıkla Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyi yanında Kıbrıs’tan da cephe açar.

Türkiye, hiç kuşkusuz planlarını çok cephede savaşa göre yapmaktadır. PKK da savaşa dış düşmanın emrinde doğrudan katılmanın sonuçlarını hesap etmek durumundadır. Vatana ihanetin boyutları, cezanın boyutlarını da belirler.

8. ABD, Yunanistan’ı ortada bırakmaz. Bu savaş, ABD’nin savaşıdır.

ABD’yi “savaşın seyircisi”, “Yunanistan’ı geriden destekleyecek ülke”, “Yunanistan’ı ortada bırakacak güç” olarak tanımlamak, Türkiye kamuoyunu aldatmaya hizmet ediyor. Çünkü savaşa Yunanistan karar vermeyecek, ABD karar verecek. ABD, Yunanistan’ı “ortada bırakacağı” bir savaşı başlatmaz. Başlatan güç, ancak ABD olur. Yunanistan, ABD’nin kesin ve fiilî güvencesini sağlamadan savaşı kabul etmez. Dolayısıyla bu savaşta Yunanistan’ın “ortada bırakılması” gibi bir olasılık yoktur. Şu da çok önemlidir ve siyasetimize ışık tutar: Yunanistan, ABD’yi ortada bırakabilir, ama ABD Yunanistan’ı ortada bırakamaz.

Bu savaş, ABD’nin savaşıdır. Yunanistan yenilirse, ABD yenilmiş olur, Doğu Akdeniz’deki ve Batı Asya’daki bütün iddialarını kaybeder. Dahası, Doğu Avrupa’yı ve Batı Avrupa’nın zaten çözülen güvenini de bütünüyle kaybeder.

9. Fransa’nın “Yunanistan ağır bastıktan sonra savaşa katılacağı” senaryosu, gerçekçi değildir.

Çünkü Yunanistan’ın ağır basabilmesi için başta ABD’yi, mümkünse İsrail ve Fransa’yı da yanına alması gerekir. Esasen savaş, ancak ABD katılacaksa olur. “Yunanistan’ın ağır basması” olasılığı da ancak bu koşulda tartışılabilir. Fransa, savaşa Yunanistan’ın ağır basması için katılır, yoksa ağır basmasını bekleyerek katılmaz. Ancak Fransa’nın silah kullanmakta ne kadar istekli olacağı da değerlendirilmelidir.

10. Türk ve Yunan ordularının karşılaştırılmasına dayanan savaş senaryoları gerçekçi değildir. Bu, yalnızca kulağa hoş gelen bir senaryodur. Çünkü ABD, kendisinin girmeyeceği bir savaşa Yunanistan’ı sürmez. Sürerse de savaşa kendisi girer. Dedeağaç’tan Girit’in kuzeyine kadar ABD üsleri bunun için kurulmuştur ve yığınak bunun için yapılmaktadır.

Savaşın sonucuna yönelik değerlendirmelerde, Türk ve Yunan millî kuvvetlerini karşılaştırmakla yetinen, Doğu Akdeniz’deki ABD silahlı yığınağını hesap dışı bırakan görüşler ciddiyetsizdir. Bu varsayımlar, ABD’nin bölgeye niçin bu kadar büyük bir yığınak yaptığını açıklayamıyor. Yunanistan’ın Ege kıyılarında Türkiye’ye bakan ABD üslerinin Rusya’ya karşı kurulduğu yönündeki aldatıcı görüşlerin gerçeklerle bir ilgisi olmadığı aydınlığa çıkmış bulunuyor. Bu üslerin öncelikle Türkiye’yi hedef almakla birlikte genişleyen bir savaşta Rusya’yı da tehdit edeceği bellidir.

11. Savaş, havada veya denizde başlar, hava ve deniz savaşı olarak devam eder. Kıbrıs’ta karada ve kentlerde savaş olur. Gelişmelere göre, Trakya’da karadan cephe açılır.

12. Savaşta ABD’nin hedefleri:

  • Tayyip Erdoğan yönetimini devirmek, CHP+İYİ Parti+PKK/HDP koalisyonunu iktidara getirmek.
  • Türkiye’nin Asya’da konumlanarak denetimden kurtulması sürecini durdurmak.
  • “Kürdistan” adı altında İkinci İsrail Devleti'ni kurmak, en azından “Kürdistan’a özerlik” planını hayata geçirmek.
  • Kıbrıs’tan Türk ordusunu atmak, Rum Kesimi'nin yönetiminde “Birleşik Kıbrıs”ı kurmak ve Kıbrıs’ı ABD’nin Doğu Akdeniz’deki uçak gemisi ve deniz üssü haline getirmek, Süveyş Kanalı ve Hürmüz Boğazı’na kadar bütün bölgeyi tehdit eden bir konuma gelmek.
  • Doğu Akdeniz kaynaklarına elkoymak.
  • Rusya’yı güneyden kuşatmak.
  • Kafkaslar’da Ermenistan’ın konumunu güçlendirmenin ve Karabağ’ı yeniden Ermenistan toprağı yapmanın koşullarını oluşturmak ve Azerbaycan üzerindeki tehdidi yoğunlaştırmak.
  • Türk Boğazlarını denetim altına alarak Karadeniz’e çıkmak.
  • Türkiye kalesinin düşürülmesi yoluyla İran’daki yönetimi yalnızlaştırmak ve yıkmak ve orada Batı işbirlikçisi bir yönetim kurmak.
  • Türkiye hükümetini yeniden Atlantik sistemine bağlayarak Beşar Esat yönetimini kuzeyden de kuşatmak ve devirmek.

13. Savaşta Yunanistan’ın hedefleri:

  • Ege’de karasularını 12 mile çıkarmak. Ege’de tam hakimiyeti sağlamak, Ege’yi bir Yunan denizine çevirmek.
  • ABD emperyalizminin patronluğunda Ege ve Doğu Akdeniz’in kaynaklarına elkoymak.
  • Kıbrıs’tan Türk ordusunu atmak, KKTC’yi yıkmak, “Birleşik Kıbrıs” derken Enosis’i gerçekleştirmek, Kıbrıs’ı Yunan topraklarına katmak.

14. Türkiye, savunma planlarını ABD-İsrail+Yunanistan tehdidini hesap ederek yapmalı, özgüçlerini düzenlemek yanında Doğu Akdeniz cephesinde caydırıcı bir ittifak inşa etmeli, “Kafkaslar ve Karadeniz’den Doğu Akdeniz ve Umman Denizi’ne Kadar Tek Cephe” stratejisini hayata geçirmelidir.

  • Türkiye, yukarda sıralanan gerçekler ışığında ABD ve NATO’nun esas tehdit olduğunu saptayarak, Atlantik sisteminden medet uman bütün hâyâllere son vermeli, savunma planlarını ABD merkezli tehdide göre yapmalı, Doğu Akdeniz’deki tehdidin ciddiyetini hesap ederek ittifak birikimini değerlendirmeli ve ABD’yi caydıracak bir kuvvet oluşturmalıdır.
  • Tehdidin merkezinde olan ABD’nin kendi coğrafyası, Atlas Okyanusu’nun ötesindedir. Türkiye’nin nükleer gücü yok. Bu nedenle Türkiye’nin okyanus ötesindeki düşmanın ülke kaynaklarını tahrip etme olanakları bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye, savunma planlarını öncelikle ABD’yi caydırmak ve savaş çıkarırsa bölge ölçeğinde yenilgiye uğratma hedefiyle yapmak durumundadır. Strateji buna göre kurulacak, siyasetler bu strateji içinde oluşturulacaktır.
  • Tehdidin boyutları ne olursa olsun, Türkiye, en sonunda savaşa devrimle yanıt verir ve savaşı kazanır. Ancak Türkiye’nin öncelikli hedefi, ABD’yi caydırmak ve içine girdiği Atlantik denetiminden kurtulma sürecini en az kayıpla tamamlamak olmalıdır.
  • Türkiye, eğer ABD savaşı tetiklerse, topyekûn savaşa hazır olmalıdır. Burada en temel mesele, Türkiye’de Atlantik’ten bağımsız, bütün millî güçleri birleştirecek ve seferber edecek, millî ekonomiyi hemen bugünden Millî Direnme Ekonomisi düzenine sokacak, savaş ekonomisini kararlı olarak uygulayacak, Edirne’den Van’a kadar milletimizin vatanseverlik birikimini harekete geçirecek bir Hükümetin kurulmasıdır. Vatan Partisi’nin anahtar görevi yapacağı Üreticilerin Millî Hükümeti, doğru strateji ve siyasetlerle her tehdidi karşılar.
  • Olası bir savaşın çok cephede olacağını bugünden hesap etmeli ve millî kuvvetimizi her alanda ona göre düzenlemeliyiz. Kafkaslar, Karadeniz ve Akdeniz’den Hürmüz Boğazı ve Umman Denizi’ne kadar tek bir cephe oluşmuştur. Bu cephenin bütününde ABD ve İsrail bütün bölge ülkeleri için ortak tehdittir.
  • Türkiye, ABD tehdidine karşı, NATO’nun doğuya, kuzeye ve güneye genişletilmesine karşı direnen bütün ülkelerle, başta Rusya olmak üzere ittifak olanaklarını her alanda ve bütün boyutlarıyla değerlendirmelidir.
  • Yunanistan, bugünden ABD işgali altına girmiştir. Bu nedenle Yunanistan, bugün ABD’nin en ağır baskısı ve tehdidi altındaki ülkedir. Yunanistan, hele bir de ateşe sürülmeyi kabul ederse felâketlere sürüklenir. Hiçbir ülke bugün Yunanistan kadar ağır tehlikelerle karşı karşıya değildir. Doğu Akdeniz kaynaklarının yağmalanmasında ABD ile işbirliği, Yunanistan’a ancak kemik artıkları kazandırabilir. Oysa Türkiye dostluğu Yunanistan için barıştır, deniz kaynaklarının ortakça paylaşılmasıdır, geleceğin güvence altına alınmasıdır, onurlu yaşamdır.
  • Ege, Türk-Yunan denizidir. İki ülke, ABD emperyalizmine karşı dayanışma içine girerek, sorunlarını egemenliğe ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı, karşılıklı yarar temelinde çözerler. Yunan halkı ve kamuoyunda Türkiye dostluğu, önemli bir güçtür.
  • KKTC ve Abhazya devletlerinin tanınması, Akdeniz ve Karadeniz’deki direnme cephesini güçlendirir. ABD ve diğer Atlantik devletlerinin KKTC’yi tanıma olasılığı bulunmuyor. Buna karşılık ABD tehdidi altındaki bütün bölge ülkeleri, başta Rusya olmak üzere Kıbrıs’ın ABD tarafından bir uçak gemisi olarak kullanılmasına karşıdırlar. O nedenle KKTC’nin devlet olarak tanınması çalışmaları, Vatan Partisi’nin girişimleri sonucu Abhazya, Rusya, Azerbaycan, Pakistan, Libya, Katar, Cezayir, Mali, Suriye, Irak, İran, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Belarus, Macaristan, Venezuela, Brezilya, Küba, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Vietnam vb çizgisinde başarıya ulaşacaktır. Başka deyişle KKTC, öncelikle Asya ülkeleri ve müttefikleri tarafından tanınacaktır. Bu nedenle AK Parti Hükümeti, KKTC’nin tanınması konusunda bugünkü rotası belirsiz siyasetini düzeltmek durumundadır.
  • Suriye Arap Cumhuriyeti ile derhal her alanda işbirliğine gidilmeli ve Deniz Yetki Alanları Antlaşması yapılmalıdır. Vatan Partisi, bu konudaki çalışmalarını sürdürüyor.
  • Libya’da Rusya ile işbirliği güçlendirilerek ABD ve Fransa’nın Libya petrollerini denetleme iddiaları boşa çıkarılmalıdır. Libya, Türkiye için önemli bir enerji güvencesidir. Rusya, bu işbirliğine hazırdır.
  • Mısır ile Doğu Akdeniz’deki 18. parselde enerji üretilmesi konusunda bir Konsorsiyum kurulmalı ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin katılması da sağlanmalıdır. Mısır ile ülkelerimiz çıkarlarını gözeten Deniz Yetki Alanları Antlaşması yapılmalıdır.
  • İtalya’da son genel seçimle ABD emperyalizmine karşı, Afrika ülkeleriyle işbirliğine yönelen, Fransa’ya tavır alan ve Yunanistan’a sırtını dönen bir hükümet kurulmuştur. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de İtalya ile işbirliği olanakları güçlenmiştir. Değerlendirilmelidir.
  • Savaşlar, devletin ve milletin topyekûn gücünün doğru yönetilmesiyle önlenir veya kazanılır. Türkiye NATO’dan çıkarak hem devlet organlarının ve hem de milletin bilincini berraklaştırır ve sağlamlaştırır. Dahası müttefik birikimimiz NATO içinde kalarak geliştirilemez. Türkiye olası dostlarına güven vermelidir.
  • Yunanistan’daki üslere karşı tavrımızı tutarlı hale getirmek için Türkiye’deki ABD üsleri, İncirlik ve Kürecik, Türk ordusunun denetimi altına alınmalıdır.
  • Türk Silahlı Kuvvetleri, hızla ABD’nin güdümündeki silah sistemi ve standartlarından kurtarılmalı, Millî Savunma Sanayisinin çağdaş ve etkin ölçülerde geliştirilmesi için özellikle Rusya ve Çin ile işbirliğine gidilmelidir.
  • Türkiye enerji güvenliğini sağlamak için, öncelikle Rusya, İran, Azerbaycan, Katar, Libya, Cezayir ve Kazakistan ile ilişkilerini geliştirmelidir.
  • Türkiye, ABD denetiminden ayrılma rotasına giren Avrupa ülkeleri ile işbirliği olanakları yaratmalı ve ABD’nin kışkırtacağı savaşlara karşı dayanışma inşa etmelidir.

Sonuç: Doğu Akdeniz’in geleceğini Uluslararası Hukuk belirlemez. Doğu Akdeniz’in geleceğini silahlar belirler.

Uluslararası Hukuka göre hesaplar yapan anlayışlar gerçekçi değildir. Hukuku da Uluslararası Hukuku da, yaptırım gücü, yani silahlı iktidarlar belirler. Türkiye’nin egemenliğinin ve çıkarlarının karadaki, denizlerdeki ve havadaki sınırlarını da Türk ordusunun süngüsü çizer. Türkiye, Ege/Doğu Akdeniz’deki boy ölçüşmeleri, hukukla çözemez. En sonunda kimin silahlı gücü kuvvetliyse, onun hukuku geçerli olur. Türkiye kamuoyunu bu gerçekten uzaklaştıran söylemler zararlıdır. Türkiye, Mavi Vatanını en sonunda hukukla değil, ancak Türk Devletinin ve Ordusunun gücüyle hayata geçirebilir. Savaşı önlemenin de biricik yolu, hem özgüç hem de ittifak gücü olarak caydırıcı bir kuvvet inşa etmektir.

Türkiye, Mart 2014’te Vatan Partisi önderliğinde Silivri Duvarlarını yıkmamızdan bu yana Atlantik zincirlerini kırıyor ve bağımsızlaşıyor. Atlantik’te Türkiye için borca batma ve bölünme dışında bir seçenek yok. Oysa Avrasya’da Türkiye, Ankara’dan yönetilir, Çağdaş Asya Uygarlığının öncüleri içinde yer alır, Üretim Devrimini başarır, zenginleşir, millî devrimci kültürünü geliştirir, millî demokratik devrimini tamamlar.

Mavi Vatanımızda egemenliğimizi sağlamlaştırmak ve doğal kaynaklarımızı işletmek, ancak Asya ikliminde konumlanmakla mümkündür.

Savaşı önlemek için kararlıyız. Ancak düşman savaşa cüret ederse, Türkiye savaşa devrimle yanıt verecektir.

Bu sunuşu değerlendirmenize sunarken, Vatan Partisi’nin Mavi Vatan kavramı ve stratejisinin oluşturulmasına, diğer komutanlarımızla birlikte eşsiz katkılarda bulunan Genel Başkan Yardımcımız, Amiral Soner Polat’ı sonsuza uğurlamamızın 3. yılında derin saygıyla anıyoruz.

Çalıştayda yapılan diğer sunumlar yarın Aydınlık’ta

Sonraki Haber